Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Tefecilik utanılacak bir şey mi?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 13 Temmuz 2011
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 16:37
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=5086


   TEFECİLİK UTANILACAK BİR ŞEY Mİ?

 

   Aristotales'e göre,en nefret edilen para kazanma türü tefeciliktir.Çünkü para, faizle para kazanmak için değil, değişim içindir.Sadece Aristotales'in çağında değil,Ortaçağda da tefecilik şiddetle kınanır.Hatta tefecilerin suça eğilimli olduğu,başka kötülükleri de beslediğine inanılırdı.

   Tefecilere yönelik bu yerleşik tepki,sanayileşmiş ülkeler dışında hala sürmektedir.

   Faiz,daha fazla parası olan talihli kişinin,talihsiz olandan uygunsuz yolla para sağlamasının bir yolu olarak görülmektedir.Ticaret ve sanayinin geliştiği yerlerde bu tepkinin zayıfladığı,hatta kırıldığı söylenebilir.Çünkü faiz,sanayileşmenin vazgeçilmez öğelerinden biridir ve yeniden tanımlanması gerekmektedir.Bu yeni tanımlamaya göre faiz,borç olarak alan kişinin,karının bir kısmını,asıl para sahibiyle paylaşmasıdır.

   Peki ahlaki değerlerin dönüşmesi ve faizin yeniden tanımlanmasının kaynağı nedir?

   Coğrafi keşiflerle başlayan ticaret ve sanayileşme, Avrupa'da borç almayı zorunlu hale getirdi.Parası olmayan cesur girişimciler veya tacirler,parası olanlardan aldıkları borçlarla uzak diyarlara yelken açtılar ve böylece büyük zenginlikler elde ettiler.Talan ve yağma sonrası ülkelerine getirdikleri değerli madenler,ülkelerinin zenginleşmesine katkıda bulundu.Parası olanla,cesareti olanı birleştiren bu yeni gelişim öyle yaygınlaştı ki,borç verme konusunda ahlaki karşı çıkışlar erimeye başladı.Borç verme ve faiz bir çeşit katılım ortaklığıydı.Elinde birikimi olanın,bu birikimlerini bir başkasına devretmesi ve ekonomiye katkıda bulunmasında utanılacak bir şey yoktu.Hatta övgüye değerdi. Çünkü,özellikle Fransa'da ortaya çıkan Merkantalistlere göre zenginlik,dışarıdan ülkeye getirilen değerli madenlerle ölçülmekteydi ve faiz,atıl durumda kalan paranın zenginliğe katılmasını sağlıyordu.

   İlk bankalar bu anlayış içinde ve özellikle ticaretin en köklü olduğu yerde,İtalya'da ortaya çıktı.Fakat bankacılığın gelişimi,ticaret ve sanayinin gelişimini takip etti.Bankacılık,Hollanda ve İngiltere'de güçlendi,yerleşik hale geldi.Sanayi geliştikçe faizin ve faiz alan tefecinin toplumdaki yeri de sağlamlaştı. Faizin yaşamdaki köklü yeri ahlaki değerlerin yanı sıra inançları da sarsmaya başladı.Ortaçağ Hıristiyan kavrayışında dışlanan zenginlik,reform hareketleriyle giderek onay gördü.Zenginlik,eskiden dünya nimetlerine boyun eğme olarak algılanırken,artık,bir beceri,başarı ve saygınlık aracı olarak kabul görmeye başladı.

   Spencer,toplumsal Darvinci tutumuyla zenginleri, toplumdaki doğal ayıklanmanın seçkin üyeleri olarak tanımlayınca,zenginlik kendine felsefi bir zemin de bulmuş oldu.Spencer'e göre zenginler,toplumsal gelişime ve insanlığın ilerlemesine hizmet etmekteydiler.Böylece zenginler suçluluktan kurtuldu ve onurlandılar.Tefeciler de zengindi ve onurlandılar. Zenginliklerinin tadını doyasıya çıkarmaya başladılar. Zevk ve sefa içinde yaşamanın doğal olduğunu kabullendiler.Ortaçağda dinlerin ve ahlakın onurlandırdığı yoksulluk,bu gelişen yeni değerlerle horlanmaya başlandı.Bu anlayışa göre yoksullar,toplumsal ve insanlığın gelişimine katkıda bulunmuyorlardı.Başlarına gelenler,inancın dönüşmüş haline göre onların yazgısıydı. Toplumsal Darvinciliğe göre de kendi suçlarıydı. Bu nedenle yoksulluk giderek utanılacak bir şey olmaya başladı. Bu iç karartıcı kavrayış tepkisiz kalmadı.Örneğin Sismondi; yoksulların yoksulluklarından dolayı suçlanamayacaklarını savundu.Sismondi'ye göre yoksulluk,yoksulların değil,zenginlerin suçuydu.Proudhon ise,daha ileri giderek,mülkiyet gelirlerinin tam bir hırsızlık olduğunu,bu nedenle mülkiyetin ve özellikle faizin kaldırılmasını savundu. Tefecilik ve gösterişli zenginlik bizim kültürümüzde de hor görüldü.Ticaret ve sanayinin yaygınlaşmadığı ve yerleşik hale gelmediği zamanlarda,bu ahlaki değer daha belirgindi.Tefeciliğin hor görülmesi,ellerinde birikimi olan İslamiyeti başvuru kimliği olarak kabul edenleri sıkıntıya sokuyordu. Bu birikimlere yönelik bir ara çözüm,20 yüzyılın sonlarında ortaya çıktı.Böylece katılım ortaklığı ve kar payı bankacılığı gelişti. Sanayi ve ticaret Anadolu'da yaygınlaşıp kök saldıkça,"İslami sermaye" olarak tanımlanan zenginler çoğaldılar.Bu yeni sermaye grupları etkin bir dayanışma içine girdiler ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla geliştirilmeye başlayan ulusal sermayeyi kendine rakip gördü.Mücadele her alanda sürdü,sonunda,siyasi alanda bu yeni sermaye iktidarı ele geçirdi.İktidara uzanmasına karşılık,bu yeni sermaye sahiplerinin içsel çelişkisi henüz çözümlenebilmiş değildir.Avrupa'nın ilk zenginleri gibi,bu yeni zengin topluluğu da inançlarıyla olanakları arasında gerilim içindedirler.Gerçi İslamiyet kazancın onda dokuzunu ticarette görür. Bu rahatlatıcıdır.Ne var ki,İslamiyet faizi kesinlikle kabullenmez."Bir lokma bir hırka" anlayışını onaylayan İslamiyet,müsrifliği,zevk ve gösterişe düşkünlüğü hoş görmez.Dolayısıyla zenginliklerinin doya doya tadının çıkarılması en azından şu an ki değerlerle pek olanaklı değildir.Avrupa'da ticaret ve sanayinin gelişmesi faiz,tefecilik ve zenginlik konusundaki değerlerin değişmesine neden olmuştu.Benzer bir talep şimdi ülkemizde var.İslam'da reform tartışmaları bu kaynaktan besleniyor.Hem Müslüman hem de zengin olunabileceği vurgusu bu nedenle sıkça yapılıyor. İslami modadan,havuzlu villalardan,özel uçakların kullanımından söz ediliyor ve bütün bunların meşrulaştırılmasının yolları aranıyor.Öte yandan İslami sermaye içinde "katılım ortaklığı ve kar payı" anlayışı yerini,sessiz sedasız bildik bankacılığa terkediyor. Faiz ve tefecilik konusundaki sert tavır yumuşuyor.Hatta faizin,birikimlerin ekonomiye katılımının bir yolu olabileceği tartışılıyor.Ve İslami sermaye temsilcilerinin iktidarda olması da bu dönüşümü hızlandırıyor.Belki de gelecekte,faiz ve tefecilik hor görülmeyecek ! Belki de yeni değerlerle yaşanılacak ve bugünkü tartışmalar unutulup gidecek...

   Kimbilir !        


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster