Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Abdülhamid ve Şeyh Ebül- Hüda


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 11 Nisan 2021
Geçerli Tarih: 19 Nisan 2024, 06:06
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26921


Bu satırlar, Elif Kaya'nın "Türk romanında yapı ve tema" isimli kitabından alıntıdır. 

Bu dönemde kaleme alınan eserlerde din, cemaat, çıkarcılık ve kadın düşkünlüğü temaları etrafında, şeyhler, bilgisiz insanlar ya da halkın bilinçsizce sürdürdüğü inanışlar ekseninde ele alınmıştır. Bu özelliğiyle eserlerin çoğunda olumsuzluklardan hareketle dini yaşayış eleştirilmiştir.  Dini inançları kullanarak halkın malını, canını kullanmaya çalışan din adamlarına da sıkça rastlanır. Abdülhamid ve Afrodit'te büyüye inanan padişah kendisine karşı yapılacak saldırıları Şam'da devecilik yaparken yolu İstanbul'a düşmüş cahil bir Arap olan Ebülhüda Efendi'nin sözlerine bakarak öğrenir. Cinleri olduğunu ve onlar sayesinde yapılan gizli işleri öğrendiğini söyleyen Ebül-hüda, düzenbazın biridir. 

O günlerde saray dahil ve haricinde cereyan eden siyasi ve hususi bütün hadiseleri adamları vasıtası ile takip ve tahkik ettiren bu Arap sihirbazı Padişaha karşı daima hazırlıklı bulunurdu. Padişah Abdülhamit, yediği yemekten zehirlendiğini zannederek Ebül-hüda'yı yanına çağırır. Ebül-hüda, bu durumu fırsat bilerek daha önce sarkıntılık ettiği fakat karşılık bulamadığı cariye Nazikter'i suçlayarak intikamını almak ister. Ebül-hüda'ya inanan Padişah, onun cinler sayesinde her şeyi bildiğine kanaat getirir.

Padişah Şeyh Ebül-hüda'nın kerametine kail olmuştu... Onun bütün dediklerine inanırdı. Cinlerden çok korkan Abdülhamit, Ebül-hüda'ya hürmette kusur edecek olursa, cinlerini onun üzerine gönderip çarpacağını düşünür. Kızılcık dallarında bir konak hayatı içinde yaşanan günlük olaylar anlatılırken farklı sınıftan insanların dine bakışı da yansıtılmıştır. Konağın her konuda söz sahibi ve büyüğü olan Nadide Hanım, ölünün ardından gerçekleştirilen ritüeller, yas, mevlit gibi dini törenleri hiç sevmez, hatta bu gibi merasimler kendisine ölüleri ve ölümü hatırlattığı için adeta korkar. Bu sebepten konakta bulunanlar dinin gereği olan farz ibadetlerini dahi yerine getiremezler. Dini ritüeller açıkca yasaklanmamasına rağmen başta Nevnihal kalfa olmak üzere Nevnihal kalfaya yardım eden diğer hizmetçiler özel odalarında gizlice ibadet ederler. Nevnihal kalfa ve konaktaki diğer hizmetçiler, din adına Gülsüm'ü kullanırlar. Öldüğünü sandığı kardeşi İsmail'i rüyasında görmek için dualar okuyan, namaz kılan, okunmuş sular içen Gülsüm, kardeşinin kendisine kırıldığı için bir türlü rüyalarına girmediğini düşünür. Onun bu zaafını bilen konak halkı, rüyalarında İsmail'i söyleyerek Gülsüm'e kendi işlerini kolayca yaptırırlar. Son olarak Gülsüm'ün İsmail'in ruhu için okuttuğu mevlitte konak sahiplerinin rahmetli babaları için de dua edilmesi küçük hanımların izzeti nefislerine dokunur. Onlar, Gülsüm'ün okuttuğu gülünç mevlüde paşa babalarının ihtiyacı olmadığını düşünerek, farklı bakışlarını ortaya korlar. 

Yabanda ise dine olumsuz bakış Şeyh Yusuf örneği üzerinden verilir. Ahmet Celal'in Milli Mücadele sırasında sığındığı köyde halka kazandırmaya çalıştığı milli bilinç, köye gelen Şeyhin tutumu nedeniyle iyice zorlaşır. Ahmet Celal'e göre Şeyh Yusuf, saçma hurafeler, sapkın inanışlar, çıkarcı eğilimleri ile köylüyü kandıran sahte bir hocadır. Şeyh, yılda bir kere uğradığı bu köye geldiği zaman ihtiyaçlarını karşılar, halkın inançları ile onları kullanır ve yönlendirdiği bu kişileri kendine bağlayarak köyden ayrıldı. Dini gerçeklerden saptırılmış unsurlarla köylüyü kandıran Şeyh, yurt savunmasında padişah yanlısı kalarak halkı olumsuz yönde etkiler. Halk, onun uydurduğu sapkın düşünceleri ile Ahmet Celal'in milli bilinci ve vatan sevgisinin farkına varamaz. Köylünün tutumu Şeyhin karşısında koşulsuz itaat şeklindedir. Ağzından çıkan her sözü kutsal bir kelime yaptığı her davranışı inanca yönelik bir eylem olarak kabul eden köylü, Şeyhin manevi olduğuna inandıkları her davranışına tam bir teslimiyetle inanırlar. Ahmet Celal adını ilk duyduğunda köylüyle aralarında geçen konuşmaları şöyle verir.  

"-Bu Şeyh Yusuf da kim oluyor?
-Mübarek, büyük bir adam. Her yıl gelir, duasını alırız. Hastaları okur üfler. Bize güzel öğütler verir. Yol gösterir. Başı sıkıntıda olanları selamete çıkarır." 

İşgal konusuna değinen dönem romanlarının bir çoğunda Anadolu'nun her köşesine yayılan bu türden çıkarcı tipler eleştirilir. Halkın dini duygularını suistimal eden şeyhler, mollalar, köylünün hiçbir sorununu/derdini çözmedikleri gibi onları yanlış yönlendirerek refah yollarını kapatmışlardır. Kendilerini bu şeyhlerin sapkın görüşlerine kaptıran cahil halk, zamanla dini bir yozlaşmaya kapılmışlardır. 

Şeyh Yusuf'un nefesinin kütürümlere, hastalıklara, iyi geldiğini düşünen köylüler, onun gelmesiyle çorak toprakların bereketleneceğini düşünürler. Büyük bir heyecan ve sevgiyle beklenen Şeyh Yusuf, köye geldiğinde en değerli misafir olarak karşılanır. Sohbetleri vecd ile dinlenen Şeyh Yusuf, Ahmet Celal'in köylü karşısındaki durumunu daha da olumsuzlaştırır. Sapkın, saçma fikirleri ile köylüleri kandırdığını anlayan Ahmet Celal, Şeyh Yusuf'a karşı çıkarak daha büyük bir nefret toplar. Böylelikle köylü karşısında gayet az olan itibarı neredeyse yok olur. 

Ahmet Celal, Şeyhin Milli Mücadele karşısındaki olumsuz tavrını ve padişah yanlısı tutumunu, dine bakış üzerinden verirken olabildiğine acımasızdır. Onun tutumunu ancak bir Türk düşmanının yapacağı derecede büyük bir kötülük olarak değerlendirir. 
Bir köy romanı olan Aysel'de de dine bakış, şeyh üzerinden eleştirilir. Yuva köy halkı, her yıl harman sefası zamanı derviş olarak köye gelen hocayı kutsal şeyh olarak kabul etmişlerdir. Hint tarafından gelen derviş kılıklı bu adam, Bülucistan evliyasının türbesinde hizmetçilik yaptığını, Abdülkadir Geylani'nin eşiğine yüz sürdüğünü söyleyerek masum köylüleri kandırır. Böylelikle her sene gelişini köylünün uğur olarak görmesini sağlar. Köylülerin dini inançlarını istismar eden Arap Hacı, bir süre kaldığı köyde ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra orayı terk eder. Kimse onun nereye gittiğini bilmez. Köy halkı dervişin hayır dualarına karşılık iyilik ve bereket bulacağını umar. Arap Hacı, iyilik gördüğü bu köye yirmi dört yıl önce de gelip yerleşir. Halkın çok değer verdiği Arap Hacı, her duruma hükmeder, böylelikle yüklü miktarda servet elde eder...

Bazı kaynaklarda ise, Ebül-Hüda, inanılmaz hafızası, kendine gelen kişilerin, gelmişi, geleceği hakkındaki isabetli tahminleri ile tanınmış ve meşhur olmuş birisi olduğundan bahsedilmektedir. Ayrıca Sultan 11. Abdülhamid, Beşiktaş Serencebey yokuşundaki Kuşçubaşı Mustafa Bey'in konağını dayalı-döşeli olarak onun emrine tahsis ettiği de belirtilmektedir.



 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster