Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


İnsanoğlu


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 02 Şubat 2021
Geçerli Tarih: 26 Nisan 2024, 01:11
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26916


"İnsanoğlu" hayatı boyunca birçok engellerle karşı karşıya gelmiş, birçok sıkıntılar çekmiş, birçok olumsuz olaylar da yaşamıştır. Fakat karşı karşıya geldiği engellere, çektiği sıkıntılara ve yaşadığı olumsuzluklara bakınca bütün bunların sebebinin insanoğlunun kendisi olduğu görülür. Her insan bazen hata da yapabilir, yanlış da yapabilir. Ama yaptığı hata ve yanlışlarından dönmesini ve özür dilemesini bilmelidir. Boşuna dememişler "İnsan kendine yakışanı yapar." Diye

Her şeyden önce iyi huylu, karakter sahibi, akıllı, kültürlü ve bilgili olmak gerekir ki, bir çok olumsuzlukların altından kalkılabilsin. İyi huylu, karakter sahibi, akıllı, kültürlü ve bilgili insanlar bir çok olumsuzluklar yaşasalar da olumsuzlukların üstesinden gelmesini bilirler. Bazı insanlara bakıyorsunuz kendi yaptıkları hataları, kusurları, yanlışları ve hatta beceriksizliklerini kabul etmediği gibi bir başkasının üzerine atmakta çok maharetli ve çok başarılı oldukları görülür.  

Bu türlü insanlar, kâlbinden kin ve nefret duygusunu atamamış, iyilikten ve güzellikten nasibini alamamış, hırs ve kibrine yenik düşmüş demektir. Ayrıca bir insan, her şeyi ben bilirim diyorsa, her şeyi ben yaptım ve ben yaparım diyorsa, o insan hiç bir şeyi bilmiyor ve hiç bir şeyi yapamıyor demektir.  Bu tür insanlar neyin doğru neyin gerçek olduğuna bile yalnız kendileri karar verdikleri için,soru sorulmaz ve sorulmasına da katiyen izin vermedikleri gibi  yaptığı işler de eleştirilip sorgulanamaz...   

Fakat gerçeğin de bir gün ortaya çıkması gibi bir huyu olduğunun bilinmesi gerekir.

Eğer neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmek mümkün olmaz ise, sorma ve sorgulama yapılmaz veya soru sormaktan korkulur ve çekinilir ise bütün insani ve vicdani ilişkilerin, menfaat ve çıkarcılığa dayalı olacağı gibi, yalancı ve iftiracıların sözlerine itibar edilir hale gelinmesi kaçınılmaz olacaktır.  

Her şeye rağmen, kimsenin kimseyi dışlayıp ayırmadığı, ötekileştirmediği, yaşam tarzına karışmadığı, saygının ve sevginin hakim olduğu bir toplum da, engelleri aşmak, olumsuzluklarla mücadele etmek çok daha kolay hale gelir. Yeter ki kimse kimseye yalan söylemesin, bilmediği ve anlamadığı işlere burnunu sokmasın. Ayrıca kimse kendisini ulaşılmaz, erişilmez, dokunulmaz, bana kimse bir şey yapamaz, hatta keramet sahibi falan da sanmamalıdır. Kendisini keramet sahibi sananlar, kerametin kendinde değil yaptığı iyi ve güzel işler de ve insani davranışlarda olduğunu bilmekten yoksundurlar.

Bazı insanların parası, malı mülkü çok olabilir, makam ve mevki sahibi de olabilirler. Ancak kendi gibi olmayanı suçlamak, kendi görüş ve düşüncesine göre hareket etmeyeni aşağılamak, kendi yaptığı olumsuzlukları bir başkasının üzerine atmak ve ona buna diklenip parmak sallamak da olmamalıdır.

 Bakınız Mevlana ne diyor: 
"Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok." 

Yüce Allah Nisa suresi 112'nci ayetinde şöyle buyuruyor: Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. 

Bazı insan tipleri de vardır ki, diğer insanları hor görüp aşağılarlar. Akılsız, düşüncesiz ve cahillikle suçlarlar. Yaptıkları beğenilmez, Söylediklerine itibar edilmez. Güvenilmez ve itimat edilemez bir insan olarak görürler. Ama herkesi suçlarken hiç kendisine bakmaz ve kendisini sorgulamadığı gibi suçu hep başkalarına atarlar. Paylaşmayı da bilmezler, bölüşmeyi de...

Bu gibi insan tiplerine verilecek en güzel cevabın şu sözler olması gerekir.

Mala mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi,
Bir muhalif yel eser savurur harman gibi.

İslam dini gelmeden önce Hristiyan papaz ve rahiplerin inandıkları dinde fırkalara bölünüp, Katolik, Irfangiliş, Protestan, Ortadoks vesaire gibi pek çok Cemaatlere bölünüp, mezhep ve tarikatlar kurmuşlar. Kiliselerini ayırıp, her mezhep kendi kilisesinde ibadet etmiş. Birbirlerini sapıklıkla, dinsizlikle suçlamışlar. Aralarında savaşlar çıkmış, birbirlerinin kanını akıtmışlar. Her mezhep ve tarikat kurucusu, Cemaat toplamak için kendilerine Keramet, Evliya süsü vermiş. Evliya ve Keramet sahibi olduğuna İnanan Hristiyanlar da onların etrafında toplanmışlar. 

Aynı zaman da papaz ve rahipler Hakça paylaşıma hiç önem vermemişler. Tonlarca altın, gümüş biriktirip yoksullara, fakirlere dağıtmamışlar. Yoksulluk çığ gibi büyümüş. Ayrıca köle pazarları oluşmuş. İnsanlar köle pazarlarında alınıp satılır olmuş. Dolayısıyla İslam dini gelinceye kadar bu manzaralar sürüp gitmiş. 

Bu çirkin manzaraları gören Hz. Muhammed (S.A.V), Kur'an ayetleriyle "Ey inananlar, kendilerine açık delillerle ayetler geldikten sonra (İslamdan önceki) Hrıstiyan papaz ve rahipler gibi fırkalara bölünmeyin, Allah'ın indirdiği Kuran'ı Kerime sımsıkı yapışın, ondan ayrılmayın". Allah'tan başka veli edinmeyin, Allah ile kul arasına girmeyin". "Allah ile aldatmayın, din-i çıkarınıza kullanmayın, ve "Ey Müslümanlar, Alışverişin, dostluğun ve şefaatin bulunmadığı o gün gelmeden önce rızkınızı yoksulla paylaşın, ki, İslam'dan önceki kâfirlere benzemeyin". (Ali İmran suresi, ayet 165) 

Kimi Müslümanlar, baskı ve şiddetten korktukları için ibadet ederler. Kimi Müslümanlar, Allah'tan korktukları ve cehennem ateşinde yanmamak için ibadet ederler. Kimi Müslümanlar da Cennete gitmek ve Hurilere kavuşmak için ibadet ederler. Yani demem o ki, kimi korkuyla kimi ümitle ibadet ederler. Oysa korku ve ümitle yapılan İbadetten hiç hayır yoktur. İbadet günahlardan arınmak ve Allah'ın rızasını kazanmak için yapılır. 

İslam çizgisinde giden, islami düşünen , islam felsefesini benimsemiş olan, kısacası "ben müslümanım" diyen birisi, yalnız Allah'a ibadet eder, bir başkasından korktuğu ve çekindiği için değil. Allah'tan başkasından korkanların, kıldıkları namaz da tuttukları oruç da göstermelik ve aldatmacadır.
Hz. Muhammet (S.A.V), "Bir insan başka bir insanı severse ben ondanım, o da bendendir. Gösterişten geç, hangi dinden ve hangi ırktan olduğunu bilmediğin bir kimse olsa bile onu sev. Çünkü dinin aslı, özü ve özeti sevgidir. Ve çünkü sevgi insanları birbirine yaklaştırır, birliği ve beraberliği sağlar. Birbirini seven insanlar, Nurdan yapılmış Mimberdedirler ve onların makamına Peygamberler gıpta ederler. Allah'a inandıktan sonra akıllı olmanın alâmeti sevgidir" Hadis. 

Sevgi insanoğlunun gıdasıdır, insana acıma ve merhamet duygusu verir, zalimlik ve gaddarlığını giderir. Bir Müslüman, nerede olursa olsun hangi şartlar içinde bulunursa bulunsun, doğruları konuşur yalan söylemez. İftira da atmaz dedikodu da yapmaz ve dedikodulara kulak asmaz. Dolayısıyla kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın, yüreğinde sevgi olmayan, ağzından tatlı söz çıkmayanların, sevgisi de sahtedir, sözleri de yalandır, ibadetleri de aldatmaca ve kandırmaya yöneliktir. Belki kananlar ve inananlar olabilir. Ama bizler, Türk evlatları olarak, inancımızın da gereği olarak bunlara bakarak, sözlerine inanarak istikamet belirleyebilir miyiz?. Bizler, özü sözü bir, hak ve adaletten ayrılmayan, kimseyi ayırmayan ve ötekileştirmeyen dosdoğru insanlarla birlikte olursak ancak istikamet belirleyebiliriz.  

Yüce Allah Kuran'da gerçek adaleti, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan adaletle hükmetmeyi, insanların hakkını korumayı, zulme asla rıza göstermemeyi, zalime karşı mazlumdan yana tavır almayı, ihtiyaç içinde olanlara yardım eli uzatmayı emretmektedir. Bir karar verilmesi gerektiğinde her iki tarafında hakkını korumayı, olaylara çok yönlü bakmayı ve öğle değerlendirmeyi, ön yargısız düşünmeyi, yansız ve tarafsız davranmayı, hakkaniyetten ayrılmamayı, dürüst olmayı, hoşgörüyü elden bırakmamayı, merhametli ve şefkatli olmayı da emrediyor. Bunlardan birisi eksik ya da birinin ağır basması ile gerçek adaleti uygulamanın da zorlaşacağını söylüyor. Allah'a inanan ve azabından korkan birisinin haksızlığa, adaletsizliğe, hakka ve hukuka, kanun tanımamazlığa, soyguna, tefeciliğe, baskı ve zulme, merhametsizliğe, israfa, insanın insana kul köle olmasına, onursuz ve şahsiyetsizliğe prim vermesi, rıza göstermesi ve alkış tutması anlaşılır gibi değildir.




















Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster