Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Pavluscu Misyon Anlayışı


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 25 Kasım 2020
Geçerli Tarih: 25 Nisan 2024, 22:38
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26912


Bugün,ülkemiz ve dünyanın diğer ülkelerinin problemlerle sarsıldığı, açlık, sefalet, savaşlar ve salgın hastalıkla büyük bir mücadele içine girdiği bir zamanı yaşıyoruz.Kimi ülkelerde kan ve gözyaşı akarken, kimi ülkeler açlık ve yoksullukla mücadele ediyor,kimi ülkeler ise etnik ve dini ayrımcılık, mezhep ve kültürel farklılıklar nedeniyle birbirlerinin boğazına sarılıp gırtlaklarını kesiyorlar. Bunlarla beraber milli ve manevi değerler dejenerasyona uğramakta, toplum dinamikleri zaafa uğratılıp etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Siyasi çekişmeler, adaletsiz ve haksız uygulamalar, kadınların katledilmesi, insan haklarının ihlali, gibi  olayların yaşandığı bir dünya düzeni içinde yine de her şeye rağmen hayatımızı idame ettirmeye çalışmaktayız. Özellikle İslam ülkelerinde yaşanan olaylar, kendini din alimi sanan, bilgili ve yetkin kişi olarak görenlerin sözleri ve davranışlarındaki çelişkililer, neyin doğru neyin yanlış olduğunun anlaşılır olmaktan çıkmış olması insanlar arasında farklı farklı yorumlara sebep olup din ve ahlak çöküntülerinin yaşanmasına yol açmaz mı?   

İnsanları İslamiyetten uzaklaştıracak, dini konularda bilgisiz ve cahil bırakacak, İslamın büyük günah saydığı bütün kötülükleri, müslümanlar arasında yaygın hale getirecek söz ve davranışların, günden güne çoğalarak artması, Türk İslam çizgisine ters düşmez ve büyük zararlar vermez mi? Ayrıca bu türlü eylem ve söylemler,İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmek gibi olmaz mı?Yabancı yıkım güçleri, asırlardır İslam dinini bozmak ve yıkmak için okullar açıp bu okullarda misyoner  yetiştirmiyorlar mı?  

Misyoner genel olarak bir görevi yerine getirmekle görevlendirilmiş kişi anlamına gelir. Kiliseler tarafından Hristiyanlığı öğretmek ve yaymakla görevlendirilmiş kişiler için de bu ifade kullanılır. İslam karşıtı ülkeler, kendi din öğretilerini Müslümanlara aşılamak için komisyonlar kurmuşlar, misyoner okulları açıp hedefe koydukları ülkelerin dinlerini, dillerini, gelenek ve göreneklerini öğretip o ülkelere göndermişlerdir. Bu komisyonların en önemlisi ise merkezi Vatikan'da olan Papa'ya bağlı "Halkları Hristiyanlaştırma komisyonu"dur. Bu komisyon tarafından eğitilen misyonerler, hedef olarak seçilen ülkelere gönderilip önce kalabalıkların arasına karışmaları, kendi din kitapları olan İncil'in içine de bir miktar para koyarak ücretsiz olarak halka dağıtmaları ve böylelikle Müslümanların kafalarının karışması hedeflenmiştir. Bugün belli başlı kiliselerin, gerek kendi ülkelerinde, gerekse yabancı Hristiyan olmayan ülkelerde bu ve buna benzer çalışmalar yaptıkları bilinmekte, Hristiyanlaştırmak istedikleri bölgelerin başında ise Türk dünyası ve ülkemiz Türkiye gelmektedir. Hatta bu kiliseler, hedef seçtikleri ülkelerde onların dinlerini iyi bilen, dillerini iyi konuşan yani her yönden donanımlı misyonerlerden yararlanmışlardır. Misyonerlerin, faaliyet gösterdikleri her ülkede önce mağduriyet yaşayan, yardıma muhtaç, sıkıntıda olan insanları bulup çeşitli vaatlerle aldatmaya ve kandırmaya yönelik çalışmalar yaparlar.  İslam ülkelerine gönderilen misyonerlerin, özellikle Türkiye'de çok değişik metotlar kullanıp, adeta bizden biriymiş gibi davranmaları ve bu yolla kirli emellerine ulaşmanın daha kolay hale geleceği düşüncesiyle hareket ederler.Hedeflerinin başında ise Türkiye'yi dini yönden zayıflatmak, milli düşünceyi zaafa uğratmak, insanları ayrıştırmak ve iç huzuru bozmak vardır. 

Bunun kanıtı da! Vatikan Papazları tarafından kurulan"Halkları Hristiyanlaştırma Komisyonu" üyelerinin, Türkiye'de silahsız haçlı seferi yaptıklarını ifade etmeleridir. Bu ifade hepimize bu yıkım güçlerinin söylem ve eylemlerine karşı çok dikkatli ve çok uyanık olmamızı, bunların sözlerine ve vaadlerine kanılmaması gerektiğini söyler. Bazı misyonerlerin, Müslüman kisvesi altında İslam ülkelerinde casus ve ajan olarak da faaliyet yürüttükleri, camilerde namaz kıldıkları, kürsülerden vaaz verdikleri, dini sohpetlere katılıp fetva verdikleri tarih sayfalarında yazılıdır. Misyonerlik faaliyetleri yürütenler, köylerde, kentlerde, mahallede, sokak aralarında, insan yığınlarının olduğu hemen hemen her yerde karşımıza çıkar ve bizden biriymiş gibi hareket edip bizimle dostluk kurmaya çalışabilirler. Çök iyi tanımadığınız hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı insanların sözlerini, size karşı davranışlarının sebebini araştırmadan, sormadan ve sorgulamadan onlara  inanmamak ve kanmamak gerekir.

Misyonerlerin sebep oldukları olaylara bakınca, Ortadoğu coğrafyasında yaşananları görmek ve anlamak mümkün olur. Basra'da İslam dünyasının zayıf noktalarını tespite çalışan Hempher, Şii ve Sünni dünyadan nefret eden yeni bir grubun (Vahhabilik),temellerini nasıl attıklarını  ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.  

İşte bu da İslam dünyası olarak hepimize, sormayan, sorgulama ve araştırma yapmayan, her söze inanan, herkesi kendi gibi bilen, kılık kıyafetine bakıp kendi gibi gören kendi düşüncesinde sanan milletlerin başlarına neler geldiğini,"İngiliz casusu Hemper anıları"nda açık açık anlatıyor.       

Ülkemizi bölüp parçalamayı, farklılıklarımızı dillendirmeyi, inançlarımızı zayıflatmayı hedeflerinin başına koyan misyon örgütleri, Türkiye'nin Hristiyan dünyası için çok önemli bir yere sahip olduğunu öteden beri söylemekte ve planlarını da ona göre yaptıkları yine tarih kitaplarında yazılıdır.  Bakınız bu konuda Bible House'nin müdürü Frederic Gudsel ne diyor: "Hıristiyanlığın en büyük ve en muntazam rakibi İslamiyet'tir. Türkiye en güçlü Müslüman ülkedir. Türkiye'yi Hıristiyanlaştırmak için gerekirse 500 sene bekleyeceğiz." (1) 

Ayrıca misyonerler, özellikle dini bilgisi yetersiz, kulaktan dolma bilgilerle amel eden, okuma alışkanlığı olmayan, eğitimsiz ve cahil insan tiplerini bulup onlarla yakınlık kurmaya çalıştıklarını belirtmektedirler. Misyonerlerin en belirgin çalışma yöntemleri ise insan ihtiyaçlarını istismar etmeleridir. Bir misyoner "Hıristiyan ol" teklifini yapmadan önce hedef kişinin ihtiyaçlarını, sıkıntılarını belirler ve sonra da ona içinde İncil olan çeşitli yardım kolileri ile kapılarını çalar ve ev sohbetlerine katılırlar. Böylelikle yardıma muhtaç olanların güvenini kazanmak için ellerindeki bütün imkanları kullanmayı ihmal etmezler.  
İşte şimdi tam da burada aklıma Kenya'nın kurucusu Jomo Kenyatta'nın sözleri geldi.

 Ne demişti Kenyatta: “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde İncil onların elinde topraklarımız vardı.”

 "Vatikanın Türkiye Senaryosu" Hasan Taşkın'ın yazmış olduğu kitaptan misyoner gerçeğini okumak gerekir. Misyoner okulları ya da her konuda eğitimli misyonerler ve akademisyenler, Eğittikleri misyonerlere, Müslümanlara Hristiyan mesajının nasıl iletileceğinin, onları ürkütmeden nasıl yaklaşılabileceğinin yolları öğretilmektedir. Bu yolların en belirgin olanı da "takiyye" ve "gerektiğinde olmadığı gibi gözükmek" ilkesidir. Bu ilkeyi temel alan günümüz misyonerlerin, İslam toplumlarında misyon faaliyetlerini yürütürken dikkat etmeleri gereken hususları belirtirken bunun yanında  sayısız çalışmalar da yayınlamışlardır.Bu çalışmaların bazılarına hep beraber bir göz atmakta fayda var:  

- Müslümanlarla irtibatta bulunarak toplumun din dilini kullanmak.
- Dua ve vaazlarda Kuran'dan ve İslam kültüründen, Hıristiyan teolojisiyle uyum içinde olan ya da teolojik açıdan sorun olmayan pasajları, ifadeleri ve örnekleri kullanmak. Egal, örneğin, Fatiha suresinin bunun için çok uygun olduğu belirtir. Ancak zaman zaman da şu uyarıyı yapar: Kuran'dan bazı kısımları kullanırken kesinlikle muhataba Kura'nın bir vahiy olduğu ya da olabileceği izlenimi verilmemelidir. 

- Müslümanları iyi anlamak ve onlarla giyim kuşam, yaşam, adetler, dil ve vb. konularda özdeşleşmek. Örneğin Müslümanların uygulaması olan  Cuma ibadetine paralel olan Cuma vaazları düzenlenebilir, ev kiliselerinin liderleri (rahip veya pastörleri) imam şeklinde sunulabilir, ev kiliselerine girerken ayakkabılar çıkarılabilir, Aynı şekilde Müslümanların uyguladıkları doğum ve ölüm törenleri, bayramlar vb. adetler Hıristiyan teolojisi bağlamında gözden geçirilerek bunlara riayet edilebilir. Son bir örnek olarak Müslümanların çok önem verdikleri abdest,bir günah itirafı ve Tanrıya yakarışın yeni yolu olarak kabul edilebilir. 

- Müslüman halkın tepkisini çekebilecek tavır ve davranışları gizlemek ya da ertelemek. Örneğin Egal, Müslümanların tepkisini çeken kiliseler yerine cemaat evleri (ev kiliseleri) oluşturulabileceğini, yine tepki çeken vaftiz törenlerinin ertelenebileceğini ya da dikkati çekmeyecek şekilde yapılabileceğini belirtir. 

- Misyon faaliyetlerinde mümkün olduğunca yerli halktan kişileri kullanmak. 

Pavlus bir konuşmasında ise şöyle diyor: "Bana her şey serbest; ancak ben hiçbir şeyin kölesi olmam. Kurtulsunlar diye birçok kimsenin yararını gözeterek herkesi her yönden hoşnut etmeye çalışıyorum". Açıkça anlaşılacağı gibi Pavlus'un bu misyon anlayışı, muhatap aldığı insanları ne yapıp edip kazanmayı ya da Hristiyanlaştırmayı amaçlayan ve bu uğurda gerekiyorsa her yola başvurmayı caiz gören bir anlayıştır.

Misyonerlerin uyguladıkları "takiyye" ilkesi, ne hazindir ki, İslamcı çizgiden giden veya gittiğini söyleyenlerce önemsenmemekte, dikkate dahi alınmadığı ne hazindir ki geçmiş tarihimize bakınca da görülmektedir. Ama nedense Türk kimliğine olan düşmanlıklarını hiç gizleme gereği duymazlar. Bu tür insanlar, Türk islam çizgisinin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadırlar. Emevi milliyetçiliğini İslam sanan aydınlanma felsefesinden yoksun çağa, bilime ve sanata düşman  olanlar acaba hangi misyonun temsilcileridir diye sorulması gerekmiyor mu? Ayrıştırıcı, ötekileştirici,kendinden olmayanı hain olmakla suçlamak,etnik köken sorgulamak, kendinden olmayana selam vermemek... Tam da misyonerlerin işlerini kolaylaştıracak eylem ve söylemler değil midir? 
Unutulmamalıdır ki, Misyonerler mutlaka kendilerine yardımcı olacak, kendi insanına, ülkesine hainlik edecek yerli işbirlikçi bulmakta zorluk çekmezler.   

"Hainler düşmandan tehlikelidir. Düşmanın bayrağı ve üniforması bellidir, dili başkadır.. Lakin hain senin bayrağının altında yaşar, senin devletinden beslenir, senin dilinde konuşur" Çiçero

Çiçero'nun dediği gibi misyonerler hedef ülkelerin kimlikleriyle dolaşırlar, dilleriyle konuşurlar, dinleriyle ibadet ederler, hatta Kur'an okuyup fetva da verirler...  "Avrupalı misyonerler"in Vatikan'ın emriyle hedef ülkelerde her türlü faaliyetleri geçmişte de yapmışlar bugün de yapıyorlar yarında yapacaklardır. Bu faaliyetleri nasıl yaptıkları Müslümanları nasıl kandırıp kardeş kanı akıttıklarını Suudi Arabistan'ın geçmiş tarihine  bakınca anlaşılacaktır. Genellikle ve daha çok,İslam ülkelerinde yaşanan kardeş kavgaları, mezhep çatışmaları, kan ve gözyaşı hep misyonerlerin kışkırtmaları sonucu değil midir? İslam dünyası kendisine gelmeli, insanları ayrıştırıp ötekileştirmemeli ve farklılıkları dile getirmekten kendini kurtarmalıdır.Yoksa Pavlusçu misyon anlayışı tüm İslam ülkelerinin yakalarını ebedi bırakmaz.  

Yahudilerin büyük din alimi Maimonides'de 1135-1204 Yüreğinde Yahudilik inancını ve kimliğini taşımak şartıyla, Musevilerin Hristiyan ülkelerinde Hristiyan, Müslüman ülkelerinde Müslüman gibi görünmelerine fetva verdiğinin de bilinmesi gerekir.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, harcadıkları büyük paralar, sarf ettikleri büyük emeklere rağmen, bizler millet olarak bir ve beraber olduğumuz, insanları din ve mezhep ayrımcılığı yaparak farklı farklı şekillerde görmediğimiz sürece, bu gayelerine hiçbir zaman ulaşamazlar, ulaşamayacaklardır. 

(1) Dikkat misyoner geliyor. Adnan Odabaş



















Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster