Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Etnik Yapıların Bozulmas


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 25 Eylül 2020
Geçerli Tarih: 19 Nisan 2024, 05:48
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26908


ETNİK YAPILARIN BOZULMASI 


Bütün ülkelerin tarihi geçmişleri vardır. Kimi ülkeler geçmişleriyle övünürken, kimi ülkeler de geçmişleriyle utanırlar. Türk Milleti ise hiçbir devirde geçmişinden utanmamış, utanacak olaylara da kalkışmamıştır. Bazı ülkeler olumsuzluklar yaşamış ve bunun neticesi olarak da coğrafi yapılarının zorunlu hale getirdiği farklı etnik ve dinsel unsurlara sahip olmuşlardır. Farklı unsurların oluşmasının başında ise Amerika Birleşik Devletleri gelir. Ülkesinde yaşanan baskı ve zulüm, açlık ve sefalet, hastalık ve ölüm nedeniyle, yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kalan insan toplulukları bir araya gelerek daha iyi bir yaşam umuduyla Amerika ve diğer  ülkelere göç ederek kendilerine yeni bir hayattın kapılarını açmışlardır. Bütün zorlukları göze alarak Amerika'ya ayak basmayı başaran insanlar, bir yandan sevinç çığlıkları atarken bir yandan da yabancı oldukları topraklarda yeni bir hayata başlamanın hesaplarını yapıyorlardı. Fakat bir zaman sonra ayak bastıkları topraklarda geniş arazi sahiplerinin tarlalarında birer köle olacaklarını ise belki de hiç hesaba katmıyorlardı. 

 

Afrika ve Avrupa'dan yığınlar halinde gelen insanların Amerika topraklarına ayak basmasıyla, yerli halk (Kızılderililer) ikinci sınıf insan muamelesiyle karşı karşıya kalmış, bunun neticesinde de göçmenlerle Kızılderililer arasında kavga ve kargaşa yaşanmış, daha sonra da bu kavgalar savaşa dönüşerek milyonlara varan Kızılderili katliamı yaşanmasına sebep olmuştur. Ama sağ olarak kurtulanlar beyaz ırkın yıldırma ve baskılarına daha fazla dayanamayarak kabileler halinde ya kaderlerine boyun eğip köle olmuşlar ya da dağlık bölgelere sürülerek oralarda yaşamaya adeta mahkum hale gelmişlerdir. Yani demem o ki, kendi ülkesinde dolayısıyla kendi topraklarının sahibi olan yerli halk, başka ülkelerden göçüp gelen yabancı insanların gelmesiyle kendi topraklarında azınlık duruma düşmekten kendilerini kurtaramamışlardır. Büyük çoğunluğu Avrupalı beyaz ırk ve Afrikalı siyah ırktan oluşan göçmen toplulukları ile yerli halk arasında içten içe, açıktan açığa savaşlar yaşanmaya başlamıştır. Bu savaşlara bir son vermek için devlet güçleri yerli halka baskı ve yıldırma politikası uygularken, göçmenler ise devlet güçlerinin yanında yer almaktan kaçınmamışlardır. Hatta devlet güçleriyle birlikte Kızılderili halkını sahibi oldukları topraklardan sürülmelerine veya katledilmelerine seyirci kalmayı yeğlemişlerdir. İşte bugünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin nüfusunun büyük çoğunluğunu, farklı ırk, etnik ve dini kökene sahip topluluklar oluşturmaktadır.

 

Sultan GALİYEV, 1919 tarihinde şöyle diyor: "Bugünün özgürlük sever Amerika'sının, ilerleme ve teknoloji şeklindeki kozmopolit kültüre ulaşabilmesi için on milyonlarca Amerika ve Afrika yerlisinin ve İnkaların zengin kültürünün yeryüzünden tamamen silinmesi gerekmiştir. Chicago, New York ve diğer kentlerin mağrur gökdelenleri insanlık düşmanı plantasyon sahiplerinin işkence ettiği Kızılderililerin ve Zencilerin kemikleri ve İnkaların yakıp yıkılan kentlerinin tüten harabeleri üzerinde inşa edilmiştir."

 

Türkler ise 1500 yıl öncelerinden başlayan Orta Asya'dan batıya göç etmiş, güneye inmişler, kuzey bölgelere yerleşerek kendilerine yeni bir ülke, yeni bir hayat kurmuşlar ve göç ettikleri ülkenin halklarının kader birliğine ortak olmuşlardır. Bununla birlikte Anadolu, tarih boyunca farklı etnik kökenlilere vatan olmakla birlikte son kez 1000 yıldır Türklerin anayurdu olmuştur. Türkiye devletini, Anadolu'da yaşayan bütün etnik topluluklar hep birlikte oluşturmuştur. Türkiye'de etnik kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşların bireysel olarak kendi kimliğini özgürce ifade etme, kendine göre kültürel değerlerini koruma ve yaşatma çabasını sürdürme hakkı vardır. Ve bu hak tarih boyunca tanınmış ve uygulanmıştır. Türkiye çok farklı gibi görünen gerçekte bir ağacın dalları olan insan topluluklarından oluşur.

Böyle bir topluluğun birlik ve beraberliğini nasıl bozarız, bu birlikteliği nasıl yerle yektan ederiz diye plan ve projeler geliştirenler ise hep Amerika ve batılı yıkım güçleri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ve yıkılışı, sonra da ortadan kaldırılması, bu yıkım güçleri eliyle ve içimizdeki kiralık ve satılık işbirlikçilerin de yardımlarıyla ortadan kaldırıldığını tarih kitapları yazmaktadır.

 

Türk-Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için önce Arapları kışkırttıklarını sonra da Türklerle bağlarını nasıl kesmek istedikleri de tarih kitaplarında yazılıdır. İslam medeniyetine bakıldığı zaman şu üç temel toplumdan meydana geldiği ve bunların Türkler, Araplar ve Farslar olduğu görülür. Ama ne hazindir ki, batılı yıkım güçleri, bu üç temel unsurlar arasında düşmanlığa dayalı ayrıştırma çabalarına girmiş ve bunda da başarılı  olmuşlardır. İslam dünyasında ayrıştırma çabaları yapmaya çalışan batılı ülkeler, kendilerine gelince  aralarında işbirliği yapmak ve barışı gerçekleştirmek amacıyla Avrupa Birliğinin temellerini atmışlardır. Aralarındaki yüzyıllardır süren egemenlik ve mezhep savaşlarını, Birinci ve ikinci Dünya Savaşı'ndaki yıkımları geçmişte bırakarak, birlik ve bütünlük içine girmişlerdir. Ortadoğu halkları ise bir asırdır kendi aralarında sürmekte olan gerginliği yaşamakta, kardeş kavgalarıyla kan ve gözyaşı akıtmaktadırlar. Kendi halklarıyla kavgalı, etnik ve mezhep çatışmaları içinde birbirlerini boğazlıyorlar. Bu gerginliğin canlı tutulmasını isteyen Amerika ve batılı yıkım güçleri, ülkelerdeki kiralık ve satılık adamlarına dolar ve avrolar yağdırıp etnik çatışmalarla ülkelerin yapısını bozup sonra da değişmesi için büyük çaba harcadıklarını görmemek mümkün değildir.

 

Ülkelerin tarihi geçmişlerine bakınca, batılı yıkım güçleri, Müslümanların içindeki etnik damarı canlandırıp küçük küçük guruplara ayırıp devletler kurdurmuşlardır. Diğer taraftan da büyük kavimleri parçalayıp böldükleri ve bu durum "Etnik yapıların bozulması"na yol açmıştır. Bu bozulmalara kapı aralayan sebepleri de göz ardı etmemek gerekir. Mesela yüce dinimiz İslam dinini kendi emellerine alet edenler, Türk ismine, kültürüne, kimliğine ve tarihine düşman olanlar, aşağılayıp hakaret edenlerin söylemlerinden cesaret alan yıkım güçleri, hem Türk İslam anlayışını ortadan kaldırmak, hem de etnik yapıların bozulması için çaba harcamaktan kaçınmazlar. Unutulmamalıdır ki, Türk Milleti'nin içinde ve dışındaki vatan millet düşmanlarca tahrip edilmek istenen Yüksek Türk kültürü ve seciyesidir. Kendi kimliğini bırakıp başka bir kimlikle şekillenmeye çalışan milletler, kültüründen, tarihinden, kökünden, inancından ve yaşayış biçiminden kopmuş, koparılmış olarak yaşarlar. Eğer Türkiye, bölgesinde ve dünyada teknik ve bilimle, ekonomisiyle, sanayisiyle, üretimiyle, hak ve özgürlükleriyle etkin rol üstlenebilirse, hiçbir ülke bu millete düşmanca sözler, söyleyemez ve düşmanca tavırlar takınmaya da cesaret edemez. Türk Milleti, istikrarlı bir birlikteliği tarihi boyunca hep sürdürmüş bir ve beraber olarak bütün etnik gruplarla yaşamış ve yaşamaya da devam edecektir. Onu ayırmak isteyen, ayrıştırmaya çalışan, ayrı istikametlere sürüklemeye uğraşanlar olsa da, oynanan oyunların farkında olduğu sürece hiçbir güç onun bileğini bükmeye cesaret edemeyecektir.

 

"Tarih olayların saymanıdır." Demişler. Milli birlik, Türkler için çok değerlidir. Türk milletini, mutlu ve başarılı kılan temel ilkeler vardır. O temel ilkelerin bazıları şunlardır: Çalışkanlık, Doğruluk, Yardımseverlik, Hoşgörü ve Cesarettir. Çalışkan olmak Türk milletinin bir özelliğidir. Onun içindir ki, Türk Milleti, kendine, ailesine, ülkesine ve milletine yararlı olmayı amaç edinmiştir. Türk milletinin vazgeçilmez bir özelliği olan doğruluktan ayrılmadan, yardımsever olmak, hastalara iyi bakmak, düşkünlere, kimsesizlere, muhtaç durumda olanlara yardım etmeği bir görev bilmektir. Hoşgörü, saygı ve sevgi, aile içi ve dışı ilişkilerde herkesin birbirine göstermesi gereken bir davranıştan asla vaz geçmeden, kimsenin diline, dinine, mezhebine, inanışına, görüş ve düşüncesine göre davranmamaktır. Kur'an'a göre, İnsanların dillerinin farklı oluşu, tıpkı renklerinin farklılığı gibi, Allah'ın ayetlerindendir: "Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır." Rûm, Suresi 22 ayet


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster