Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


İlahiliğin Siyasiliğe Alet Edilmesi


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 27 Mart 2020
Geçerli Tarih: 04 Mayıs 2024, 16:57
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26894


Tabiat, bağrına atılan her tohumu yeşertip ona hayat hakkı vermez. Bir toplumun da yeşermesi aynı toprağa atılan tohum gibidir.   Toplumun hayallerini süsleyen ise, çeşitlidir. Kimi iyi bir gelecek ister, aşı ve işinin olmasını ister, kimi sağlıklı ve mutluluk ister, kimi de güvenli bir ortamda yaşamayı, kimseye muhtaç olmamayı, aşının işinin olmasını, yaşadığı ülkede huzur ve refah içinde, hayatını idame ettirmeyi ister. 

 Dünya üzerinde yaşayan canlılar arasında, cahil, bilgisiz, anlayışsız ve hoşgörüsüz varlıkların da olduğunu unutmamak gerekir. Bu canlı varlıkların en müthişi ise insandır. Bu müthiş insanlar ki (kendilerini öyle tanımlıyorlar) hemen hemen her şeyi kendileri bilir ve yapar,her sözü ve her işi  sorgulamadan doğru kabul ederler. Ardına düştükleri, yolunu takip ettikleri ne varsa, kim olursa olsun, sorgulama gereği duymadan inanırlar ve arkasından giderler. Bu türlü insan tiplerinin, ne yapılmış ve ne yapılıyorsa,  bütün olumsuzluklar ortada iken, onlara göre yalansız ve yanlışsızdır. Söylenen yalanları ve yapılan yanlışları görmemesi, inanması, sorma ve sorgulama gereği dahi duymaması, inanışları biata dayalı olduğu için mi yoksa düşünce ve bilgiden uzak oldukları için midir her ne kadar bilmek mümkün olmasa da, düşünmeyen, aklını kullanmayan ya da bir başkasının aklıyla hareket eden, sorma ve sorgulama gereği duymayan, başkalarının yönlendirmesiyle de istikamet belirlediklerini görmemek mümkün değildir. Bu durum, hem siyasi hem sosyal hem de ekonomik ilerlemede bir ülkenin karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz olan olumsuzlukların meydana gelmesine yol açar. Şu söz çok anlamlıdır: "İnsanlar o kadar basit kafalı ve acil ihtiyaçlarının baskısı altındadır ki, bir hilekâr aldatılmaya hazır bir sürü insan bulabilir." Niccolo Machiavelli       

Eğer bir ülke geri kalıyorsa, kalkınmada ve ileri ülkeler seviyesine ulaşmada,yararlı ve iyi işlerden yoksun bırakılıyorsa, haksızlıklar çoğalıyor ve hukuksuzluklar artıyorsa bu durum o ülkenin  düşünüş biçiminde bir sorun olduğunu gösterir.Çünkü insanlardan meydana gelen topluluklar her şeyden önce bütün bireyleriyle doğru bir düşünüş biçimine sahip olmazlar ise;yani düşünüş biçimi zayıf, çarpık, çürük ve hasta olursa, bütün yaptıkları işler de hasta ve çürük olur. Düşünüş biçimi sorunlu ve çürük olan bir toplumun ekonomik yönden kalkınmasını, sanayisinin gelişmesini, milli ve manevi duyguların en üst seviyelerde olmasını beklemek hayalden öteye geçemez.

İnsanın yaratılış doğasını ve gerçeği bilenler, elinden geldiği kadar, bağlı olduğu milleti aydınlatıp doğru yolu göstererek, onlara, kurtuluş hedefine yürümekte rehberlik yapmayı en büyük insanlık görevi bilmedikçe bir toplumun kalkınma ve ilerleme hedefi diye bir düşüncesi olmayacaktır. Bir ülke düşünün ki, ekonomisi dışa bağımlı hale gelmiş, fabrikaları kapatılmış, ya da eşe dosta yandaşa peşkeş çekilmiş,fabrika kuran fabrikaların yerinde avm'ler yükselmiş...o ülkede yaşayan insanların huzurlu ve refah içinde yaşayacağına inanmanın mümkünü olur mu? Hele hele ülkesinden fazla kendisini düşünen, kendi geleceğinin hesabını yapan, ilahiliği siyasi geleceğine alet eden yöneticiler varsa o ülkede ne gülen yüzlerin ne de sevgi sözcüklerinin bir anlamı olmayacaktır. Kendi hatalarını, kendi kusurlarını bir başkasında arayıp hesaba çekmek, sorumluluk sahibi insanların yapacakları işler olamaz. Şu söz de çok anlamlıdır: "Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır." Eflatun

İnsanlar hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çekmeli, ameli tartılmadan önce kendisi tartmalı, ayıplarını, kusurlarını ve hatalarını başkalarında aramamalı, sormaktan ve sorgulamaktan da korkmamalı ve çekinmemeli, düşüncesini değiştirmeli, milli ve ilahi inanışını gözden geçirmeli ki yaptığı her iş düzgün ve hatasız olsun. 
Yüce kitabımız Kur'an söyle diyor: Allah aklını kullanmayanların üzerine bir azap yükler. (Yunus Suresi 100) 

Bugün dünyada yaşanan ve "küresel salgın" haline gelen virüs belası, bütün insanlığı, zengin fakir ayrımı yapmadan,tehdit etmekte ve tehdit etmekle de kalmayıp adeta bir ölüm makinası gibi insanları hayatlarından koparıp almaktadır. Bütün dünya ülkeleri bu salgın belasının kıskacından kurtulmanın çabasını gösterirken, bizim ülkemiz de aklın ve bilimin ışığında bu çabayı en üst seviyelerde göstermeli ve insanları bu salgın hastalık belasından biran önce kurtarma çabası içinde olmalıdır. 

Tarihsel gelişimi içinde değerlendirildiği zaman İslam dini, Hz. Muhammed (S.A.V.) ve dört halife dönemi kutsal olan ve Allah için yaşanan dönemdir. Bu dönem Müslümanlar için en ilerici, en eşitlikçi en özgürlükçü ve tartışılmaz doğruların yaşandığı dönemdir.Hz. Ali döneminde Muaviyenin siyasileştirilmesi  ile başlayan süreç Sünni ile Şii ayrışmasının temelini atmıştır.İlk emri "İkra" oku olan kutsal dinin "İlim Çin'de de olsa gidin alın" hadis-i ile bütün İslamı ilme fenne sevk etmesine rağmen, İlahiliğin siyasiliğe alet edilmesiyle, ilahi inanışla ortaya çıkan tüm aydınlanmacı İslam filozoflarının, zaman içinde siyasi boşluğa sahip ulemalarca hem kendileri hem düşünceleri tasfiye edilerek, kitaplı dinlerin en sonuncusu, en insandan ve insanlıktan yana olanı, tüm ilerici yapısını yitirerek, en geri ve en gerici hale düşmüş ise, bütün Müslümanların düşünmeleri ve kendilerini sorgulamaları gerekir.Belki bu tespit bir çok iyi niyetli Müslümanın kanına dokunacak canını sıkacaktır, ama gerçek olan da bu değil mi?  

İslam coğrafyasına bir bakın! Dünyada sömürge olmayan tek bir Müslüman ülkesi görüyor musunuz? Son yüzyılda bilimsellik üzerine icatlar yapmış kaç Müslüman ülkesi var? Ya da dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan İslam coğrafyasında yetişen bilim insanlarının gerçekleştirdiği çalışmalar hangi seviyelere ulaşmıştır? Nasıl oldu da tüm icatlar ve teknolojik gelişmeler "Gâvur" icadı oldu?Neden veya niçin din kardeşleri mezhep farkı yüzünden birbirlerini yer oldular?  Müslümanların yaşadığı çağdışı bir görüntü İslam anlayışına ve islamın özüne uygun bir görüntü diyebilmek mümkün müdür?

Irak'ta 2 milyon kadın tecavüze uğrarken sesini çıkarmayan hatta yapılanların doğruluğunu alkışlayacak kadar kendi benliğinden ve kendi özünden uzaklaşıp Hristiyan'dan talimat alacak duruma gelen İslam aydını geçinen işbirlikçilere ne demeli? İçinde bulunduğumuz 21.yüzyıl da emperyalist ve sömürgeci ülkeler, tek boluklu hale gelirken, İslam coğrafyasının kan ve gözyaşları içinde inim inim inlemesinin sebebi nedir acaba diye sormayalım mı? 

Emperyalistlerin ve satılmış soysuz ve kansız uşakların siyaseti,ülkelerin doğal kaynaklarını özelleştirme adı altında ele geçirirken, sanayisini, verimli topraklarını,su kaynaklarını, yeraltı ve yerüstü bütün zenginliklerini yabancı yıkım güçlerine dağıtırken,kendi ülke insanlarının geleceği adeta yok edilirken, seyirci kalan, sesini çıkarmayan işbirlikçiler, bu millete en büyük kötülüğü ve ihaneti yaptıklarını bilmiyor olabilirler mi? Türküm demekten korkar hale gelenler, her türlü hakaret edip sövenler, Müslümanlıktan dem vurup her haltı yiyenler, İslama da insanlığa da en büyük kötülüğü yaptıklarını bilmiyor  olmayabilirler mi? 

Tarihten gelen Türk örf'ü ve İslam kökenli yaşam tarzı hiç bir ayrım gözetmeksizin eşit paylaşımcılıktır. Bireysel olarak hiçbir gelecek garantisi olmayan bireylerin emperyalistlerin pazarında en lüks, iyi, güzel, pahalı giyim, elektronik eşya, araba vs. almak için çabalamasının sizce bir anlamı yok mudur?
Bu insanların tüketim hayalleri ile rüyaları süslenirken,emperyalistlerin üretim-tüketim ilişkilerinde hiçbir hak talep etmeden üreten ve köle olmak için rekabet ettiklerinin farkına varamayacak duruma gelmiş veya getirilmiş olduklarını ne zaman anlayacaklardır? Dinden uzaklaştıran dinci din adamının emrinde bilgisiz, cahil,sormayan ve sorgulamayan bir toplum yapısı oluşturulursa, emperyalistlerin kontrolü o toplum üzerinde çok daha etkili duruma gelmiş olmaz mı?

Emperyalist ve işbirlikçileri farklı ülkelerde yaşayan halkları sömürge düzenine ayak uydurmaları için adeta eğitimden geçirirler. Sonra da dini, kültürel yozlaşma ve toplum bireylerinin birbirleriyle yabancılaştırılması tüm kitle iletişim araçları ile pompalanır, halkın güvenden yoksun, yalnız bireyler haline gelmesi sağlanır. Böylece halk inanç sistemi kullanılarak bilimsel düşünce ve diyalektik mantıktan uzaklaştırılmış olur. Kısacası halkın milli, manevi ve insani duygulardan uzak, düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplum haline getirilmiş olurlar. 

Sömürge ülkelere bakıldığı zaman işbirlikçi iktidarlarla yönetilen, işbirlikçi sermaye oligarşisinin elinde bir devlet aygıtı, baskıcı despot kendi halkını köleleştirip mutsuz eden yapılanmalar, vardır. (*)

 (*) Çakalların pençesinde Türk toprakları- Cem Çelik

 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster