Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Güvence ve güvenliğimiz


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 14 Eylül 2018
Geçerli Tarih: 19 Nisan 2024, 20:21
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26841


Bir toplumu millet yapan konuştuğu dilidir.Aynı zamanda dil bir toplumun güvencesidir de. Güvenliğimiz ise, dil birliği ve bu birliğin bozulmalara uğratılmadan korunmasına bağlıdır.Bozulan,anlaşılır olmaktan çıkan dil, bir zaman sonra insanların birbirleriyle iletişim kurmalarını, anlaşmalarını da zora sokabilecek, farklı algılamalara yol açabilecek, insanların kendilerini farklı görüp, farklı bir yere koymalarına sebep olabilecektir. Bir milletin kimliğini yansıtan dilini, kısmen veya tamamen bozmaya çalışanlar, anlaşılır olmaktan çıkaranlar olacaktır. Ancak millet de kendi milli diline sahip çıkmalı, onu gözü gibi korumalı, bozmaya çalışanlara da fırsat tanımamalıdır. Dünya üzerinde bütün milletlerin konuştukları ana dilleri vardır, o milletler, milli dilleriyle tanınır ve o şekilde anılırlar. Toplumlar, yerel dillerini kendi aralarında konuşurlar. Eğer bir ülkenin konuştuğu dili bozuk ya da anlaşılır olmaktan çıkmışsa o ülke insanları arasındaki iletişim de bozulacaktır, birbirlerini anlamada zorluklar da çekecektir. Bakın bu konuda Oktay Sinanoğlu ne diyor:"Bazen bir millet topraklarını bile kaybedebilir, ama kendi kültürü, kendi kimliği, şahsiyeti, kendi dili, kültürü, tarih bilinci kalırsa, dünya karıştığı zaman tekrar devletine sahip olur." Onun içindir ki, dil birliğimiz bozulmamalı, bozmaya çalışanlara da fırsat verilmemelidir.

İçimizdeki bir takım satılık ve kiralık adamların çabalarıyla, varlığımızın yok edilmesini hedeflerine koyan Batılı bozguncular, dil birliğimizi bozmanın hatta yıkmanın gayretlerini öteden beri  sürdürdükleri bilinmektedir. Bilinmeyen ise bu bozgunculara içeriden yardım edenlerin bilindiği halde onlara gereken dersin verilmemesinin sebebidir. Ayrıca Bir de dil birliğinin yanında din birliğimizi de bozmak isteyenler, hatta hurafeleri dinin bir emriymiş gibi anlatanların varlığı da görülmekte ve bunların anlattıklarına inananların sayısı da günden güne artmaktadır. Sormayan ve soruşturma gereği duymadan herşeye inanan insanların karşısına, din yobazı, cahil, din taciri, hatta bazende bilim adamı olarak çıkacaklar ve her şeyi "ben bilirim" edasıyla gerçek inananları. kandırmaya devam edeceklerdir. Bilime ve bilimselliğe karşı olanlar, dini kendi çıkarlarına âlet ederler, kendi görüş ve düşüncelerini dinin bir emriymiş gibi anlatırlar, bu gibi insan suretleri dün olduğu gibi bugünde var yarında olacaktır. Ancak, Kur'an-ın emirlerine inanan Müslümanlar, böyle yobaz ve din tacirlerinin söylediklerine inanmazlar. Her gördüğüne inanmadan, her söze kanmadan,her yüze güleni dost sanmadan önce düşünmek ve sorup sorgulamak gerekir.Aklını kullanmayanlar,  zihin  bulanıklığı yaşayan insanları kandırmak ve aldatmak, dinlerini ve dillerini bozmak, anlaşır olmaktan çıkarmak çok kolay duruma gelir veya getirilirse "din düşmanı ve hurafeci" güruh,her gün başka bir hurafe icat edip gerçeklerin bilinmesini ve  öğrenilip öğretilmesini engellemek için olanca güçleriyle harıl harıl çalışmaktan geri durmayacaklardır. 

Televizyon ekranlarına din adamı kisvesine bürünmüş (İyileri tenzih ederim)halde çıkan bir takım adamlarının söylediklerini hepimiz görüyor ve ibretle izliyoruz. Milletin karşısına, bilimselliği olan ve gerçeklerle çıkamayanlar, ama kendi şahsi görüşlerini dinin bir emriymiş gibi anlatmakta ve insanların da kendilerine inandırmak için büyük gayret göstermeleri hayret verici boyutlara ulaşmaktadır. Gösterilen bu gayretin önüne arkasına bakınca, her şey çok daha net ve çok daha iyi anlaşılacaktır;fakat bu projeleri görmeyen,anlamayan, anlamamakta ısrar edenlerin olması da başka bir proje olsa gerek. Türk milletine tuzak kuran, yıkım projeleri hazırlayanlar, çalışarak, üreterek ve alın teriyle kazanarak tüketmesini istemeyenler geçmişte de olmuş bugün de oluyor,yarında olabilecektir. Fakat, geçmişe bakarak,geçmişten dersler çıkararak,Türk milletine yıkım planları yapanların planlarını bozmalıyız ve boşa çıkarmalıyız. Bunun için de, milletin karşısına çıkıp gerçekler anlatılmalı, gerçekleri anlatanlar suçlanmamalı, korkmamalı ve kimse tarafından da dışlanıp korkutulmamalıdır. Her ne kadar insanlar gerçekleri konuşmaktan çekinse de,Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağ da, insanlar artık her şeyi görüyor ve biliyor,kimin  doğru kimin yalan konuştuğunun da farkında. Belki bazı insanlara hikayeler ve hurafeler anlatıp onları kandırmak mümkün olabilir, ama okuyan, öğrenen,her şeyi gören, anlayan ve bilen, her şeyin farkında olanları kandırmak mümkün olabilir mi? Batılı bozguncuların ve içimizdeki bir takım satılmış insan müsveddelerinin ülkemize yönelik planlarının farkında olan, ne olduğunu ve neyin yapılmak istendiğini anlayan, her şeyin farkında olan çok büyük yığınları kandırmak da mümkün değildir. 

Batılı bozguncular, ülkemizde her türlü oyun ve faaliyetlerini rahatça sürdürebilecek alanları bulabilmekte, kendilerine yardım ve yataklık edecek insan suretine girmiş bir takım adamları bulup kiralayabilmekte, bunun için de hiç zorluk çekmeyecek kuvvette olduklarını tarih kitapları da açık açık yazıyor. Bozguncu güçlerinin, ülkemizin madenlerini, sanayi kuruluşlarını, askeri ve ekonomik hassasiyeti olan bazı önemli yatırımları, nasıl ele geçirip işlettiklerini görmek ve anlamak için çok alim olmaya gerek yoktur. Belki bazı insanlar, yabancı güçlerin ülkemiz insanlarına iş imkanı sağladıklarını,istihdam yarattıklarını,ülkemizin kalkınmasına katkı sağladıklarını düşünebilir ve öğle de görebilir. Ancak,görülmeyen arka planlarda ne olduğu ve ne tür projeler üretilip uygulamaya konulmanın fırsatlarının beklendiğidir. 
 
Bazı şeyleri görmesek ve bilmesek de, tarihi gerçekler bizlere her şeyi açık açık göstermekte, bilmemize katkı sağlamak da, neyin ne olduğu hakkında bazı ip uçları yakalamamıza yardımcı olmaktadır. Mesela, stratejik önemi sebebiyle, dünya milletlerinin menfaat doğrularının kesiştiği bir noktada bulunan ve âdeta düşmanlıklar deniziyle çevrili bir ada görünümünde olan Türkiye; geçmişte olduğu gibi bugün de yabancı bozguncuların haksız saldırılarına ve taleplerine muhatap olmaktadır. Bu bozguncu güçleri, ülkemizde, istedikleri gibi mülk edinmeleri, kendi cemaat ve azınlık vakıflarının kurulması ve ülkemiz üzerinde hak iddia edecek kadar ileri gittikleri, insanlarımız arasında endişe ve tepki doğurmakta,bu güçleri ve bu cüretlerini kendilerinde bulmaktadır diye de merak etmektedirler.  

Türkiye üzerinde kirli emelleri olan bozguncu güçler, her türlü yıkım faaliyetlerini tarih boyunca kesintisiz ve aralıksız olarak sürdüregelmişlerdir. Bu amaçla bozguncu ve yıkıcı güçlerinin ülkemizde taşınmaz mülk edinme gayretleri hiç eksik olmamış, hatta bu konuda ısrarcı olmuşlardır.Ülkemizi yönetenlerin de onlara çeşitli kolaylıklar sağlayıp, mülk edinmelerinin önündeki engelleri yasalarla kaldırmışlardır. İç ve dış, yıkım güçlerinin bu ısrarlarının arkasında yatan gerçeklerin ne olduğunu öğrenmek için, tarihin tozlu raflarına bakmak yeterli olacaktır.Benim şahsi düşüncem yabancıların ülkemizde taşınmaz mülk edinmeleri gayet normaldir. Ancak, normal olmayan, bu yabancıların ülkemizde yürüttükleri bazı yıkıcı faaliyetlerdir ve hız kesmeden devam ediyor olmasıdır. Türkler'de yaban ülkelerde mülk ediniyor ama o ülkelerde yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunuyorlar mı?Ayrıca Türklerin de yabancı ülkelerde mülk edinmelerinin Türkiye'ye ne gibi bir yararı olduğu da tartışılabilir.  

Bence yabancılara mülk edinme hakkı vermeden önce, belli sürelerle sınırlı kalmak şartıyla kullanma hakkı şeklinde bir usul getirilmesi gerekmez mi? Şunu herkesin bilmesinde yarar var! Çıplak mülkiyet devletindir. Onu belirli bir zaman dilimine kadar kullanma hakkı yabancılara verilebilir. Türkiye toprakları kutsaldır. Çünkü bu topraklar, atalarımızın kanıyla sulanmış, canıyla vatan yapılmıştır. Başta Suudiler, Katarlılar olmak üzere ülkemizde çok sayıda taşınmaz mülk edindiklerini görsel ve yazılı basından biliyoruz. Ancak bilmediğimiz ve hepimizden saklanan ve gizlenen, gelecekte ülkemizin de çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır mı sorusuna cevap verecek bir Allah'ın kulunun bu güne kadar ortaya çıkmamış olmasıdır. 

Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği, demokrasi ve insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, milli kimliğimiz ve dil birliğimiz, "Güvence ve güvenliğimiz"dir. Bir milletin, bir devletin var olması, milli kimliğinin ve dilinin korunmasına bağlıdır. Çölleşen topraklarımız, kuruyan derelerimiz ve yemyeşil bitki örtümüz yok olmadan kıymet ve değerini  hepimiz bilerek davranmalıyız. Özellikle araplara toprak satışlarında gereken hassasiyet sırf bu sebepten dolayı gösterilmelidir.Araplar, kendi ülkelerini çölleştirdikleri gibi bizim ülkemizi de çölleştirmeyecekleri ne malum? Son zamanlar da, ağaçların kesilmesi, ormanların yakılıp yok edilmesi, ekili alanların ranta kurban edilmesi, derelerin suyunun kurutulması, toprağın yok edilip şehirlerin betonlaşması hepimize gelecek hakkında işaretler vermiyor mu? 

Yaşadığımız sorunlar yumağının içinde bir de Suriyeliler sorunu var. Ülkesindeki savaşı bahane ederek Türkiye'ye kaçtılar, biz de onları misafir etmek zorunda kaldık. Ama sanki onlar misafir değilmiş de, bizler misafirimişiz gibi davrandıkları her yerde görünür ve hissedilir hale gelmeye başladı bile. Bugün her şeyleri devletimiz tarafından karşılanıyor, mülk edinip iş yerleri açıyorlar, hastanelerde bedava tedavi olup ilaçlarını da ücret ödemeden alıyorlar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de asayiş ve güvenlik sorunu oluşturmaya başladılar. Misafir misafir gibi davranmalı. Eğer davranmıyorsa da, ülkesine gönderilmelidirler.Bayram ziyareti için ülkesine gidebiliyorsa, demek ki ülkesinde de kalabilir.Eğer bir ülkede savaş varsa ve halen devam ediyorsa, o ülkeye bayram ziyaretine nasıl gidilebiliyor? Bayram bittikten sonra da yeniden Türkiye'ye geliyorlar. Çün kü, "ekmek elden su gölden" de ondan değil mi?Benim hakkımı Suriyelilere yedirilmesine daha ne zamana kadar devam edilecek?Diye de sormak istiyorum.

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster