Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Aşk diye bir gerçeklik kaldı mı?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 17 Ocak 2018
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 04:00
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=26764


Günümüzde değişen hayat şartları ve toplumsal yapı sonucunda karşı cinsler arasında bir çok farklı farklı ilişkiler yaşanabilmektedir. Bu ilişkiler, bazen arkadaşlık boyutunda bazen de aşka giden duygusallık boyutundan başlayıp birlikte yaşama boyutuna kadar uzanabilir. Tüm ihtiraslardan uzak, kin ve nefret içermeyen, aşkın ve sevginin yoğun duygularla bezendiği bir duygunun adıdır aşk. Aşk ve sevgi sözcüklerinin bulunmadığı yer de ise, bozulmalar yaşanır,  çürüme ve kokuşma meydana gelir. Şunu hassaten belirtelim ki, bazı insanlar asaletli ve güzel karakterli olsalar da, aşk ve sevgi yönünden zayıf olabilirler. Hatta hissiz ve duygusuz da olurlar.Zaten bozulma ve dejenerasyon sorunları yaşayan toplumlar da, bu gibi sorunlar ve olumsuzlukların yaşanması her zaman olasıdır.  

Her ne kadar aşk kavramını, hakikatli ve ulvi cephesiyle en iyi tarif edebilecek insanların var olup olmadığını, bugün tam olarak bilmenin mümkünü olmasa da, pırıl pırıl parlayan, istikrarlı ve huzurlu bir sevginin fark edilmesi mümkündür.Bazı duygular vardır, arkasında sevgi barındırmayan, bu duygunun adına da aşk derler; oysa ne kadar küçük ve ne kadar çaresiz ve acizdir böyle aşklar. Buna aşk mı denir? Denmez  tabii. Gelip geçici bir heves ve heyacandan öte bir gerçeklik barındırmaz böyle duygular. Ayrıca, sıradan ve niteliksizdir de. Bu tür heyacanlar muhtelif zaman ve mekanlarda yakalayabilir insanı.Bu gibi duygular, bir büyük sevgiyi doğurmaktan da acizdir.Bazen hissiyat dalgalanmalarına yol açar,bazen sessiz ve tenha mekanlarda fısıltı ile konuşmaları tetikleyen bir nemli sesten ibaret olur. Oysa aşk, hiç bir lisanın layıkıyla anlatamayacağı, gerek kadın ve gerek erkeğin hissedebileceği bir büyük duygudur. Aşk, bozulmuş türlerin hissedebileceği bir duygu asla değildir. 

En büyük buhranlı günlerde ve ızdıraplarda bile dimağlarda tüm canlılığını muhafaza eden aşktır. Sevdiğinizle aranızda cereyan eden en büyük polemikleri bile sıfıra indiren ve sizi o hengamede dahi ciddiyetinizi kaybettiren bir mahçup tebessümdür. İnsana çoğu zaman kızmayı, küsmeyi unutturup barış rüzgarlarının gönlünüzü dalgalandırdığı bir hülyadır. İnsan kalbi,birbirini sevmenin, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu işte o zaman anlar. 

Hakikat şu ki, aşk, tasarlanmamış, irade dışı gelişen bir hissi dalgalanmanın adıdır da. Aşk, aynı zaman da, bir gerçekliktir de. Ama günümüzde böyle aşklar artık yaşanıyor mu, ya da "Aşk diye bir gerçeklik kaldı mı?" diye insanlar birbirlerine sormaya başladılar bile. Ayrıca insanlar, asrımızda  ne kadında ve ne de erkekde orijinal bir ruhun olup olmadığını, bazı erkeklerin kadınsılaştığı, bazı kadınların da erkeksileştiği için aşk ve sevgiden bahsetmenin mümkünü kalıp kalmadığını da sorgular hale gelmişlerdir. Aşk, asli hedefini bulamadığı zamanlar olmuştur. Hatta fevkalade fazladır: Bazen insan yoğun bir şekilde ve hasretle aşık olma arzusu taşır, ama içini böylesine yakıcı bir sevda tutkusu sardığı halde asla isabetli bir sevgiyi bulamamıştır. Bazı kimseler de sevdikleri zaman arzulamazlar veya arzuladıklarını ise sevmezler. Aşk ve sevgi, kadınla erkek arasında cereyan eden gerçeklik rüzgarlarının adıdır. Ama cazibe ve güzelliğin doruğunda oturan da kadındır.

Fakat asrımız dünyasında en çok istismar edilen ve sömürülen unsur da maalesef "kadın"dır. Yaratılışın getirdiği tereddüt götürmez gerçekler karşısında, kadının konumu kaçınılmaz olarak erkekten farklı ve özeldir. Kadının bu kendine özel konum ve gerçeklerini gözardı ederek onu erkeklerle aynı mecralara taşımak, sevketmek ve zorlamak ise bilimsel ve ruhi gerçekleri inkar etmek olur. Günümüzde değişen hayat şartları ve toplumsal yapı sonucunda karşı cinsler arasında bir çok farklı biçimde ilişkiler yaşanabilmektedir. Bu ilişkiler çok düşük düzeyde duygusal ton taşıyan arkadaşlık boyutundan başlar. Her türlü insan birlikteliğinde sorunlar yaşanabileceği gibi ilişkilerde de zaman zaman bazı kopukluklar, bazı bozulmalar ve sıkıntılar yaşanabilir.Fakat, yaşanan bu sıkıntı ve bozulmaların, sevgiye zarar verecek, aşkı bitirecek boyutlara ulaşmasına da müsamaha gösterilmemelidir. 

Aşk ve sevgi, kadınla erkek arasında cereyan eden bir rüzgarsa, bu rüzgar, her şeye rağmen dinmemeli ve esmeye devam etmelidir. Kadın, bir cins-i latiftir. Edep ve hicap ile güzelleşen ve mana kazanan bir peridir. Bazı kırılmalar, bazı incinmeler,aşk ve sevgiyi, ama gerçek bir aşkı,kadın ve erkeğin, içinde yanan ateşi, hiç bir zaman söndürmemeli, orijinal ve asli özünü de korumalıdır. Kadın ve erkek, mevcudiyetin manasını, gaye ve hedeflerini tekrar incelemek ve analiz etmek zorundadırlar. Kadın, değergam ve fedakar bir varlık olduğunu unutmadan, çevresi ile ilgili şahsi inisiyatif ve etkilerini, iffetine, edebine, onuruna, latif ve narin ruhuna  ve sosyal statüsüne uygun bir şekilde, tavır ve davranışlarının, ruhuna ve yaşamına neler getirdiği ve neler götürdüğü çizgisinde fevkalade dikkatli ve dengeli, tabiatında mevcut fedakarlıktan kaçınmadan aşk ve sevginin arkasında durmasını bilmelidir.  

Aşk diye bir gerçeklik kaldıysa eğer, oda Ana dır. İşte uğruna canınızı hiç tereddüt etmeden verebileceğiniz, işte size karşı hesap kitap içinde olmayan ve dosdoğru olan, size hiç kapris ve mürailik göstermeyen, hep verici hep diğergam, fedakarlık nişanesi, sizden hiçbir şey beklemeden daima karşılıksız seven, acınızla ağlayan sevincinizle mesrur olan, sevgi ve şevkat güneşi ulvi kadın. Ana...Analık kadınlığın zirvesidir, o rakip kabul eder mi?Etmez tabii. Cenneti ayakları altında bulunduran,nice kahramanları,çağ açıp çağ kapayan,serdengeçtileri,mütefekkirvealimleri,Leylaları,Mecnunları,aslıları,Keremleri, Zühreleri, Tahirleri, Şirinleri ve Ferhatları yetiştiren yüce varlık. Sevgi mabudesi Ana... Tüm zayıflıklardan azade, tüm sevgilerden öte. Analarda, negatif ve bulanık yönleri göremezsiniz. O hep ışıltılı gecelerin yakamozu, o hep güneş gibi parlak ve aydınlıktır. O bu gücünü ve güzelliğini: Aşktan ve karşılıksız sevgiden alır.

Maalesef bugün, ne aşk var ne de sevgi kaldı. Ama sorsanız herkes seviyor ve herkes aşık! Her şeyde olduğu gibi, sevgiler göstermelik, aşklar gerçeklerden uzak, sahte ve iki yüzlü. Eğer sahte ve ikiyüzlü olmasaydı,kadınlar taciz edilip saldırılmaz, katledilmez,tecavüz edilip öldürülmez,kız çocuklarına hatta erkek çocuklara bile cinsel taciz de bulunulmazdı. Yani, aşk diye bir gerçeklik kalmış olsaydı,bütün bunlar olabilir miydi? Kadının giyimi, örtüsü, saçı  ve başı bu kadar gündeme gelebilir miydi?"saçı uzun aklı kısa"diye aşağılanır mıydı?Lafa gelince herkes seviyor ve aşık olduğunu söylüyor. Söylüyor da, o zaman bu zalimlik niye, bu şiddet ve zulm neden yapılıyor, küçücük çocuklara tecavüzün sebebi ne, sokaklarda kadınların taciz edilmesi, saldırılıp katledilmesinin nedenlerinin sorulması gerekmiyor mu?



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster