Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Huy ve Ahlak


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 26 Nisan 2017
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 00:19
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24239


İnsanın iyi huylu ve güzel ahlâk sahibi olması,kâlb ve ruh temizliği ile olur. Huy, kâlb ile ruhun melekesi, yani alışkanlığıdır. Kişi,bu alışkanlık ile işini yapar. Her insan dünyaya değişik huylarla gelir. Fakat, hangi huyla veya kimin huyunu almış olarak gelirlerse gelsinler,iyi insan  ve güzel işler yapmaya elverişli olmaları için de eğitilmeleri gerekir. O zaman da akla şöyle bir soru gelebilir.İyi bir eğitim aldıktan sonra, nefsine ve kötü huylarına yenilerek, kötü arkadaşlarla düşüp kalkmanın, onda, kötü huyların oluşmasını meydana getirmesi sonucu, huyla birlikte, ahlâk da değişmez mi?Belki huy değişmezse de, ahlâk değişebilir. Çünkü ahlâk çok çeşitlidir; ama huy iki türlüdür. Birincisi, insanla birlikte yaratılmıştır. Bu huyu değiştirmek mümkün olmaz. (Can çıkar huy çıkmaz) dedikleri bu huydur. İkincisi, sonradan hasıl olan alışkanlıklardır. Alışkanlıklardan gelen huy,değişebilir. Bir de aykırı huylu kimseler vardır ki, bunlar da, aklını,hile, kandırmak ve aldatmak, iftira atmak için kullanırlar. Bu huyda olan insanların ahlâkı da bozuktur.

Bir insanın ahlâkını anlamak için, evvela ruhu, sonra iyi ve kötü huylarını öğrenmek lazımdır. Bunun için de, mümkün olduğu kadar onu tanımak, görünen ve görünmeyen gücüne ve kuvvetine bakmak, bunların neler olduğunu görüp anlamak gerekir. Bir insanın iyi huylu olup olmadığı, şunlara bakarak da anlaşılabilir.Mesela,ağır başlı, bağırıp çağırmayan, övünmeyen ve övülmekten hoşlanmayan, haddinin sınırını aşmayan, zenginle fakiri ayırmayan v.s. Sonra da onun ruhuna bakmak gerekir. Ruh temiz ise de, dünyaya pis olarak gelir. Ruh bedenle karışınca, bedenin ihtiyaçları onu yoldan saptırır ve pisleştirir. Eğer bir insan, iyiliği isterse, yalan konuşmazsa, iftira atmazsa, başkalarının hakkına ve hukukuna sahip çıkarsa, ruh doğduğu gibi pis kalmayıp, iyiliğe döner; döndükten sonra da, güzel huylu ve iyi ahlâklı, nefsine hakim,insani duyguları fazla olan birisine dönüşür. 

Çok kimseler vardır ki, bazı işlerini nefsin veya ruhunun kuvvetine uymuş olarak yaparlar. Nefsine yenilen, ruh bozukluğu olan birisinin, yaptığı işin de, ettiği lafın da, bir değeri olmaz; fakat o ne yapıyorsa iyisini yapmıştır,o ne söylüyorsa doğru söylemiştir. Ayrıca, kendi bildiğinde direten, hep haklı olduğu fikrine kapılan, kendi doğrularını kabul ettirmek için atmayacağı takla, girmeyeceği kılık bırakmayan; her yolu kendine verilmiş bir hakmış gibi gören,kâlbinin ve vicdanının sesine kulak vermeyen, adeta çıldırmış gibi davranan birisi olur.  

Güzel ahlâka benzeyen kötü ahlâkı, birbirinden ayıramayan, halis altını, pirinç denilen sarı madenden ayıramadığı gibi, mavi boncuğu mücevherden ayıramaz; kötü huyunu da iyi huy sanır ve öğle davranır.İyi ahlâk ve fazilet sahibi olanlarla, ahlâkın kırıntısı dahi olmayan, faziletin eseri bulunmayanı,günümüz toplumunda birbirinden ayırmak nerde ise mümkün olmaktan çıkmış, imkansız hale gelmiştir de denebilir. Ahlâk ve fazileti bilmeyen veya öğrenmemiş olanlar, kendi içinde saklamış ve gizlemiş olduğu ayıplarını, kusurlarının da üstünü örtmeğe ve kapatmaya çalışırlar. Bu insanlar, lokantalarda yemek yemezler, parasına kıyamayıp kaliteli gıda almazlar, ama kendilerini ya derviş ya da ermiş sanırlar, sonra da sizin yediklerinize,aldıklarınıza ve giydiklerinize israf derler.Fakat yaptıkları her iş, gösteriş ve yalandır, riya ve aldatmacadır.   

Bazı insanlar da,kendini derviş veya ermiş sanırlar, ama bedava bir torba kömür, bir paket makarna kuyruğunda beklerken, kendi değerini daha da değersiz hale getirdiğini bile fark edemez durumdadır. Çünkü emek sarf etmeden tüketmek onun için ganimettir. Bir malı kazanmanın, dağa yük çıkarmak gibi olduğunu, malı dağıtma ve sarf etmenin ise, yuvarlak taşı dağdan aşağıya bırakmaya benzediğini düşünemez ve tahmin bile edemez. Bundan da anlaşılacağı gibi, malı helalinden kazanmak güçtür. Helal mal damla damla gelir, haram mal da sel gibi akarak gelir.Haram mı, helal mi, yetim hakkı mı, millet malı mı demeden,her verileni alan, yiyip içen, yani emek harcamadan, alın teri dökmeden yenilen ve içilen her şey haram değil midir diye sorsanız, size kırk dereden su getirmeye kalkar. "Helâl yiyen, farzları yapıp haramlardan sakınan ve insanlara zarar vermeyen bir müslüman Cennete gidecektir. "Haramla beslenen bir beden, ateşte yanar ve üzerindeki cilbabı haramdan gelmiş olan adamın namazları kabul olmaz." (Hadis) Ben Müslümanım diyen birisinin, helâl mi, haram mı olup olmadığına bakmadan, yemesi ve içmesi nasıl bir müslümanlık anlayışıdır, anlamak mümkün değildir.

İslamı bozmaya, yıkmaya, sorgulatır hale getirmeye, İslam dışı yapılan tüm işleri,meşru kabul etmeye ve ettirmeye kalkmak, İslama yapılan en büyük hakarettir. (Herkese lazım olan iman) isimli kitapda yazdığına göre,Vehhabiliği ve mezhepsizliği yazdığı kitaplarıyla dünyaya yaymağa uğraşanlardan biri de, Mısırlı Muhammed Abduhdur. Bir mason olan ve Kahire mason locası başkanı Cemaleddin-i Efganiye hayranlığını açıkça yazan Mısırlı Abduh, büyük İslam alimi, ilerici fikir adamı, çok kıymetli reformcu denilerek, gençliğin önüne sürülmüştür. İste butür İslam görünürlü, İslam kıyafetine girmiş, din düşmanı Masonlar, İslam ülkelerinde vakıf kurdular, vakıf adına para toplayıp bir çok okullar açtılar, din öğretiyoruz diyerek kurslar açtılar, buralarda yıkım faaliyetlerinde bulunarak, gencecik beyinleri zehirlemeye çalıştılar. İslam ülkelerinde, bunların işbirlikçileri de, İslamı bozguna uğratmak için, Müslümanların kafasını karıştırıp, aklını çelip, yaldızlı kelimeler kurarak, Müslümanları aldatmaya ve kandırmaya çalışmaktadırlar. Bugün İslam ülkelerine bakınca, ne kadar başarılı olup olmadıkları görülmektedir. 

Hz. Adem aleyhisselamdan bugüne kadar, her zaman ve her yerde kötü huylu ve kötü ahlâklı insanlar iyilere saldırmışlardır. İyiler hep haksız, kötüler hep haklı olmuşlar;ama ne hazindir ki, kötü huylu ve ahlâksızların kötülüklerinin cezasını, iyiler çekmektedir. Suçu ve günahı olmayan, kadın, erkek,çocuk, yaşlı, genç demeden zulm ve işkence yapan zalimler, her ülkede varsa da, İslam ülkelerinde daha da fazladır. Bunun böyle olmasının en büyük nedeni de, ya  Müslümanlar  okudukları Kur'an-ı anlamıyorlar ya da Müslüman görünümlü bir takım insanların anlattıklarıyla amel ediyorlar demektir. Tabii ki hakiki ve gerçek İslamı anlatan ve yayan Allah'tan başkasından korkmayan Müslümanlar da var. Onları tenzih ediyorum.

İyi huyların en şereflisi, adaletse, helâl kazanıp yemek de en şereflisidir. Adil olan kimse de, insanların en iyisidir. Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl Suresi 90'cı Ayet.Hak, hukuk ve adaletin olmadığı bir yer de, "HUY VE AHLÂk" bozulmaları  artar, kargaşa ve huzursuzluk yaşanır. Adalet olunca, herkes korkmadan yaşar, ayrıca adalet demek, korkusuzca yaşamak, kendini ve malını emniyet ve güven içinde hissetmek demektir. Ahlâklı ve iyi huylu insanlar, adaletli ve herkesin hakkına saygı gösterirlerken, açıkgözlerin, uyanıkların, yalancı ve sahtekârların, ikiyüzlülerin iftiralarına ve karalamalarına da maruz kalmaktan kendilerini kurtaramazlar, ama yine de adaletten, iyi huylu ve ahlâklı olmaktan bir an olsun geri durmazlar. 

 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster