Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Yüzü Ay Gibi Aydınlık : MAH-İ PEYKER


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 18 Mart 2017
Geçerli Tarih: 24 Nisan 2024, 11:43
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24141


YÜZÜ AY GİBİ AYDINLIK: MAH-İ PEYKER


Bankta oturmuş, dudaklarında tebessüm, oynayan çocukları seyrediyordu.. Dikkatimi çekmişti..
Adana Erkek Lisesi'nin duvar komşusu Turhan Cemal Beriker İlkokulu.. Tayinim oraya çıktığında O, çok önceden emekli olmuştu.. Okulun bahçesinde görmüştüm ilk kez onu.. Bankta oturmuş, dudaklarında tebessüm oynayan çocukları seyrediyordu..
Sonra öğretmenler odasında gördüm.. Birlikte çalıştığı öğretmenler "Hoşgeldin Mah-i peyker" diyerek sarılıyorlardı.. Bakışlarımız karşılaştı..
"Kim bu taze güzel?.. Yeni kuşlardan mı?".. diye en yakın arkadaşı Canset Oflaz'a sormuştu...
Evet mesleğini gagasında taşıyan tazecik bir öğretmendim.. Yirmi dört yaşındaydım.. Beyaz gelinliğimi, al duvağımı çıkardıktan bir hafta sonra o okulda göreve başlamıştım.. Arkadaşlarım bir aile gibi karşılayıp, yüreklerine sardılar.. O okulda candan içten sevgi, yardımlaşma, paylaşım, büyüklere saygı, küçüklere sevgi vardı.. Mahpeyker Öğretmen de emekli olmasına karşın hiç kopmayan o ailenin bir ferdiydi..
Sonra yakından tanıdım Mahpeyker öğretmeni.. O efsane öğretmeni..
Tüm öğretmen arkadaşlarla ailece yaz tatilini geçirdiğimiz Kocahasanlı Kasabası'nda o da ev kiralamıştı.. O tatil aylarında harika bir kimlik tanımıştım...
Uzun boyluydu, dimdik yürüyordu.. Tokalarla tutturulmuş simsiyah ipeksi, bir tutamı hep gözlerine düşen saçları vardı.. Biçimli dudakları, tok ve emreden ses tonuyla ama nazik, ama kibar ve yumuşacık konuşurdu.. Elleri, parmakları hep bakımlı ve kırmızı ojeliydi.. Hiç makyaj yapmazdı.. Çok şık giyinirdi.. Uzun biçimli bacakları, kloş etekleri ve ince topuklu ayakkabılarıyla nefis dururdu.. Ben tanıdığımda Murtaza Yılmaz Dersanesi'nin en tercih edilen öğretmeniydi.. Sıkı bir öğretmendi, Anadolu Lisesi sınavlarına öğrenci yetiştiriyordu..
Erdemli Çamlığı'na komşu, Kocahasanlı Kasabası.. O yıllarda fıstık bahçeleri ve seralarla dolu bakir, el deymemiş, yalnızca bize ait muhteşem kıyısıyla, sıcacık ince kumlarıyla, tertemiz deniziyle nasıl da hür ve doğayla başbaşaydık.. Taş apartmanların biri bile yoktu..
Kasaba, deniz, kıyı yalnızca bizimdi.. Köylüler aklımıza gülerdi, bu sıcağa üstelik para verip gelinir miydi?.. Onlar Avgadı Yaylası'na çıkar evlerini bize kiralarlardı.. Gündüz biz bayanlar (çocuklar babalara emanet) Mahpeyker'in başkanlığında denize girerdik.. Onun anlattığı anılarıyla konuşa konuşa açılırdık... Kıyı ve dağları ince şerit halinde görene kadar.. Farkedince bir telaş, bir telaş.. Köpekbalığı korkusu.. Heyecanla attığımız kulaçlar, yuttuğumuz sular, bitkin kıyıya varırdık..
Bir gün bikinisinin ipi kopan Belma'nın sulara karışan bikinisini ne aramıştık, dalıp dalıp çıkarak.. Bulamadık, sahile kadar bağır, çağır, şamata, sataşma.. Sahilde havluya sardık öyle eve döndük..
Sahil, gökyüzü, deniz bizimdi.. Geceleri savanlar, yastıklar alınır sahile inilirdi.. İlla ki mehtapta.. Savanlar serilir, kocaman bir ateş yakılır, semaverlerde çay demlenir.. İnce belli bardaklarda o mis çay kokusu ve kaşıkların şakırtısı.. Veee kıran kırana, iddialı "Sessiz Sinema Oyunu".. Mahpeyker başkan olurdu.. Boynundaki düdüğü öttürdü mü anlatım biterdi.. Kimse itiraz edemezdi.. O hep hükmedendi, sevgi ve saygı duyulandı..
Gündüz hep birlikte sahile inerken üç yaşındaki Ezgi'min elinden tutardı.. Bir müzik sesi duyduğunda "da da da" diye iki yana sallanmasına bayılırdı.. Çömelerek, "şuna bak kız, ritmi nasılda yakalıyor" diye alkışla tempo tutardı..
Denize girmeden değil, çıktıktan sonra Nivea Kremi sürerdi.. "Esas yanık tenin yağı emmesi lazım".. Derdi.. Gerçekten muhteşem bir cildi vardı.. Hele yaz aylarında, brozlaşınca..
Sabah erken, güneş yeni doğduğunda sahilden Erdemli Çamlığı'na gazete almaya giderdik, marşlar söyleye söyleye.. Yarış yapardık, ıslak kumlarda ayak izlerimiz kalırdı.. Mahpeyker bizi izlerdi, karar verirdi kim daha hızlı koşuyor diye..
Sonra benden Azeri Türküler ve "Kırmızı Gülün Ali Var" şarkısını isterdi.. Söylerdim.. Denize bakarak dalardı.. O hiç evlenmemişti.. Ama aşka, aşığa öylesine saygılıydı ki...
Adana'da da evlerimiz yakındı.. O okulun bitişiğindeki pembe bloklarda üçüncü katta oturuyordu.. Bizim evimizse çifte fırınlara yakın, penceresi yola bakan tek katlı bahçeliydi..
Bir gece.. Saat gece yarısı.. Pencereye vuruluyor.. "Tık, tık, tık.." Uyandım.. Eşim yanımda, uyandırdım.. Pencereyi açtık.. Mahpeyker Öğretmen.. Mahcup ama nazının geçeceğini bilerek çabuk çabuk konuşuyor... "Abdullah Bey kusura bakma.. Vallahi uyuyamadım.. Şu problemi bir türlü çözemedim.. Ne olur kusura bakma.. Ama ne yapayım ben ablanızım.." Pencerenin demir parmaklıklarının arasından kağıt kalem uzatıyor... Işıklar yakıldı, salona alındı, ben çay demledim.. O gece matematikle sabahladık gülerek, tartışarak.. Sevgi ve de saygıyla..
Arkadaşlarla öğretmen odasında sohbet ederken bir gün şakacı Gülsen Şenses "Kızlar Peyker Abla'nın köpeğini girdirsek sınava vallahi kazanır ha.." demişti ne gülmüştük.. Ondan sonra köpeğini daha bir gülerek okşar olduk..
Yeğenlerine çok düşkündü.. Öğrencilerine de.. Bizlerin çocuklarına da.. Hepimizin çocuklarını inceden inceye takip ederdi.. Kızım Ezgi için "bu kız çok zarif olacak, müzik kulağı da, dansı da harika.. Bunu konservatuara gönder" derdi hep.. Onların eğitimini aldırdım ama hobi olarak.. Şimdi kızım Amerika'da hukuk dalında akademisyen.. Duyunca çooookkk üzülecek..
Peyker Teyzesi'nin zarif parmaklı avuçlarının topraklarla dolacağını duyunca...
O bilge beynin ve sevgi dolu yüreğinle, ülkesine, ATATÜRK'ÜME... Duyarlı, duygulu, muhteşem CUMHURİYET ÖĞRETMENİ.. YÜZÜ DE, BEYNİ DE AY GİBİ AYDINLIK.. İSMİYLE MÜSEMMA... MAH-İPEYKER BAĞCIVAN!..
YAŞAMIN BOYUNCA EN MÜKEMMELDİN.. EN MUHTEŞEM DUYGU VE KİMLİKLE ÖRGÜLÜYDÜN..
IŞIKLAR İÇİNDE HUZURLA UYU..


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster