Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


"Misak-ı İktisadi"


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 07 Şubat 2017
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 07:49
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24059


"MİSAK-I İKTİSADİ"

Türk milleti ve onun kurduğu devletler ve özellikle Osmanlı Türk İmparatorluğu, Hristiyan âleminin ortak çabalarıyla ve içindeki devşirme ve dönme işbirlikçi hainlerin de yardımlarıyla yıkılmıştır. Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson: " Türkler, Avrupa'da çok uzun zaman kaldılar, oradan tamamen temizlenmelidir" derken, İslam ve Osmanlı düşmanı ve aynı zamanda Müstemlekeler Nazırı olan İngiliz parlamenter William Ewart Gladstone'de: "Türkleri Avrupa'dan atmalı" diyor. Batılı yıkım güçleri,Türkleri geldikleri topraklara geri döndürmek için, çok sayıda plan proje hazırlamış ve bu projelerini uygulamak için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetlerin birisi de: 30 Aralık 1918 günü Venizelos'un Paris Barış Konferansında verdiği muhtıradır. Venizelos, verdiği muhtıra ile, başta İzmir olmak üzere Marmara'ya kadar bütün Batı Anadoluyu, Kıbrıs ile birlikte Ege Adalarını,Trakya'nın tamamını,Trabzon ve civarı ile İstanbul'u istediğini, açık açık beyan etmiştir. Hristiyan devlet adamları, muhtıralarla,çeşitli toplantılardaki konuşmalarıyla gerçek niyetlerini açıklamaktan çekinmezlerken, Osmanlı ne yapmıştır? Kapitülasyonlarla, Hristiyan alemine çeşitli ayrıcalıklar sağlamıştır. İşte, yabancılara tanınan bu ayrıcalıklar, Osmanlı'nın sonunu getirmiştir.Türkiye, Lozan antlaşmasıyla,Osmanlı Devleti tarafından verilmiş olan bütün kapitülasyonlardan yakasını kurtarabilmiştir.  

Küçük bir uçbeyliğinden, üzerinden güneş batmayan bir imparatorluk haline gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, asırlarca Hristiyan alemine insanlık, hak ve adalet götürmüş, ancak bu kin ve düşmanlık duygularını onların içinden söküp atamamıştır. Hilal-Salip mücadelesine bir de iç çekişme ve ayaklanmalar eklendiğinde; üzerinden güneş batmayan koca bir imparatorluk çökmüş, milyonlarca vatan evladı şehit olmuştur. Türkler, sömürge altında yaşamaktansa seve seve ölmeyi göze alarak,Kurtuluş Savaşı vermiş ve bu savaşı,Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazanarak, büyük bir zafer kazanmıştır. Batılı sömürgeciler, Asya ve Afrika ülkelerini sömürge olarak ülkelerine bağlamış oldukları az çok anlaşılabilir. Ancak bağımsız bir devlet olan Osmanlı Devletinin Kapitülasyon adı altında birçok anlaşmaya imza atarak ve hiçbir savaş dahi yapmadan,ticari ve ekonomik bütün varlıklarını Batılılara terk etmiş olması, anlaşılır gibi değildir. Kapitülasyonlar, Osmanlı Devletinin güçlü döneminde, başlangıçta kapısına gelerek el açıp merhamet dileyen Batılılara uzattığı bir imtiyaz, bir bağşiş iken; zayıf zamanlarında onu yalnız iktisadi yönlerden değil, mali ve iktisadi cephelerden de, sımsıkı bağlamış olduğu hazin bir gerçektir. 

1774'den sonra dünyanın süper gücü İngiltere olmuş, bu süper güç oluşu tam 171 yıl (1774 - 1945) sürmüş, İngiltere, II. dünya Harbinin bitimi olan 1945'den sonra süper güç oluşunu Amerika Birleşik Devletlerine kaptırmıştır. Sultan II. Abdülhamid:"Atalarımız çadırlarını Avrupa sırtlarının geçit alanına kurmuşlar. Bu sebepten rahat yüzü görmüyoruz" derken, Avrupalılara sağlanan kapitülasyonlardan hiç söz etmemektedir. Dünya jeopolitik uzmanlarına göre, dünya haritasına bakıldığı zaman,Anadolu toprakları, dünyanın bir "stratejik merkezi" olduğu görülür. Çünkü, Anadolu üç kıta Avrupa, Asya ve Afrika'nın aynı noktada kesiştiği ve düğümlendiği bir toprak parçasıdır.Amerika ve Avusturalya keşfedilmeden önce Dünyaya Hakim olma peşinde koşan devletler, mutlaka Anadolu üzerinden geçmeyi veya ona hakim olmayı vazgeçilmez emelleri haline getirdiklerini tarih kitaplarından okumuyor değiliz. 

Asırlardır biz bu topraklarda tutunabilmek ve yaşayabilmek için Avrupalılarla az mı mücadele ettik? Avrupa'nın Haçlı orduları, bizi Anadolu'dan atmak için Selçuklu Devletine karşı tam 12, Osmanlı Devletine karşı ise tam 6 Haçlı seferi düzenlediler. Bu orduları, Anadolu yaylaları ve Balkan dağları eteklerinde yok ederek Anadolu'da tutunabildik. Bizi Anadolu'dan atamayanlar, nüfuzlarına almak için çok çalıştılar,çok gayret sarf ettiler, ama bizi Anadolu'dan atamadılar, atamayacaklar da. Yeter ki birlik ve beraberliğimizi bozmayalım, içimizde yaşayan, yüzümüze gülen işbirlikçi vatan hainlerini çok iyi tanıyalım, onlara fırsat vermeyelim, askeri ve ekonomik, kültürel ve sosyal, sanayi ve eğitim alanında ileri ülkelerle yarış edebilecek güce erişelim. Koskoca Osmanlı Devleti, gelişmemişlik sebebiyle dünyanın süper gücü olma özelliğini Batılı süper güçlere kaptırmadı mı? Bu gücünü kaptırınca da, Avrupa'nın süper güçlerinin nüfuzuna girmeye başladı. 

Osmanlı İmparatorluğu, süper gücünü kaybedince, Haçlı güçleri hemen bunu fırsat bilerek, Türk milletini esir almak için, Çanakkale Boğazı'na asker çıkarmıştır. İslamiyetin serhad muhafızı olan Türkler, gönderden bayrağın inmemesi, minarelerden ezan sesinin dinmemesi, topraklarının düşman çizmeleriyle kirlenmemesi için, Çanakkale Boğazını kapatmıştır. İslamiyetin en büyük bekçisi olan Türkiyeyi ortadan kaldırmak için, Çanakkaleyi işgal eden Haçlılar, Türklerin gücüne ve azmine yenilerek, Boğazın serin sularını boylamaktan kurtulamamışlardır. 

19. yüzyılda sanayi devrimi ve Türkiye'nin Batı'ya açılması sonucu yabancı tüccarlar Osmanlı İmparatorluğunun bu açık kapısından daha çok mal getirir duruma gelmişlerdir. Yabancı elçilerin ve konsolosların kapitülasyonları kendi çıkarlarına kullanmak için, ülkenin iç işlerine karışmaya başlayarak; ülkemizi, bir ham madde pazarı haline getirip, kendilerine kazanç sağlayabilecekleri bir ticaret cenneti haline getirmişlerdir. İşte bundan dolayıdır ki, ülke ekonomisi, kaynakların yabancılara peşkeş çekilmesi sebebiyle çökmüştür.Ekonomisi çökmüş olan bir ülkenin, ayakta duramayacağını bilen yıkım güçleri, Osmanlı'nın sonunu getirmiştir. 

Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün girişimleri ile 17 Şubat 4 Mart 1923 tarihleri arasında, ülkenin ekonomik durumunun ciddi ve planlı olarak ilk defa ele alındığı ve alınan kararlar bakımından ulusal bir kongre niteliği de taşıyan "İzmir İktisat Kongresi" toplanmıştır. Bu kongrede ülkemizin ekonomik istikbalinin tayin edildiği kararlar alınmıştır. Alınan bu karalarla Osmanlı zamanında devam eden ekonomik anlamdaki yabancı sömürüsünün nasıl ortadan kaldırılacağı ile ülkenin geleceği açısından milli bir ekonominin inşası için nasıl bir yol haritası izlenmesi gerektiği ile ilgili bir takım hayati kararlar alınmıştır. Alınan bu kararlar, on binlerce bastırılarak memleketin her köşesinde en çok da köylerde halka anlatılmak, evlerin ve dükkanların münasip yerlerine asılmak, hutbelerde okutulmak üzere delegeler bu nüshaları İzmir'den ayrılırken beraberinde götürürler. İşte 17 Şubat 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresinde alınan bu kararlara "Misak-ı İktisadi" denir. Kısa metin sadeleştirilmiş olarak aynen şöyledir:
 

Madde 1 --- Türkiye, ulusal sınırları içinde, lekesiz bir bağımsızlık ile, dünyanın barış ve ilerleme ögelerinden biridir.  

Madde 2 --- Türkiye halkı ulusal egemenliğini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez ve ulusal egemenliğe dayanan Meclis ve Hükümetine daima yardımcıdır. 

Madde 3 --- Türkiye halkı, harap etmez, imar eder. Bütün çabası iktisaden memleketi yükseltmek amacına yönelmiştir.  

Madde 4 --- Türkiye halkı, sarf ettiği eşyayı imkân ölçüsünde kendi yetiştirir. Çok çalışır. Vakitte, servette ve ithalatta israftan kaçar. Ulusal üretimi sağlamak için gerekince geceli gündüzlü çalışmak ilkesidir. 

Madde 5 --- Türkiye halkı, servet itibarı ile bir altın hazinesi üzerinde oturduğunu bilir. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenlerini kendi ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.  

Madde 6 --- Hırsızlık, yalancılık, riya ve tembellik en büyük düşmanımız; taassuptan uzak dindara ne bir salabet her şeyde esasımız dır. Her zaman yararlı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı mukeddesatına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşman fesat ve propagandalarına nefret duyar ve daima bunlarla mücadeleyi bir ödev bilir. 

Madde 7 --- Türkler, irfan ve marifet âşıkidir. Türk her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir, fakat her şeyden önce memleketinin malıdır. Eğitime verdiği kutsallık dolayısıyla (Mevlid-i Şerif) Kandil gününü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak kutlar. 

Madde 8 --- Birçok harpler ve zaruretlerden dolayı eksilen nüfusumuzun fazlalaşması ile beraber sıhhatlerimizin,hayatlarımızın korunması en birinci ülkümüzdür. Türk, mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Atalar mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yapılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve himmeti göstermekle beraber cinslerini düzeltir ve sayılarını çoğaltır.  

Madde 9 --- Türk, dinine, milletine, toprağına, hayatına ve kurullarına düşman olmayan milletlere daima dosttur; yabancı sermaye aleyhtarı değildir. Ancak kendi yurdunda kendi diline ve kanununa uymayan müesseselerle ilişki kurmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nereden olursa olsun, doğrudan doğruya alır ve her türlü münasebette fazla aracı istemez.  

Madde 10 --- Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever; işlerde tekel istemez. 

Madde 11 --- Türkler hangi sınıf ve meslekte olursa olsunlar, candan sevişirler. Meslek, zümre itibari ile el ele vererek birlikler; memleketini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak için geziler ve birleşmeler yaparlar.  

Madde 12 --- Türk kadını ve hocası, çocukları İktisadi Misaka göre yetiştirir.(*)

Özelleştirme adı altında, milli kuruluşlarını, şirketlerini, fabrikalarını, hatta topraklarının bir kısmını, yabancılara satmadan, kiralamadan evvel, tarihi gerçeklerden ders alınması gerekir. 
 
(*) Kaynak: Atatürkçülüğün İlkeleri /İhsan Akay/ Varlık Yayınları 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster