Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Jön Türkler,Çılgın Türkler ve Zenci Türkler


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 19 Ocak 2017
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 04:50
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24039


JÖN TÜRKLER, ÇILGIN TÜRKLER VE ZENCİ TÜRKLER

1895-1908 yılları arasında söz konusu mücadeleyi yapmış olan kimselerin, bugün üzerimizde silik birer hayalet etkisi bırakmalarının sebebini bizzat fikirlerinin yalınkatlığında aramak gerekir. Jön Türklerin hiç biri derin bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinleri devamlı olarak uğraştırmış bir ideoloji ortaya koyduklarına şahit olunmamıştır. Jön Türkler,siyasi fikir boşluklarını iki şekilde kapatmaya çalışmışlardır. Bir yandan kendi devirlerinde Avrupa'da tartışılmakta olan fikirlerin "popülarize" edilmiş şekillerinin etkisi altında kalmışlar ve büyük teorisyenlerle halk arasında aracı rolünü oynayan ikinci derecede düşünürlerin görüşlerini kendi fikirlerine intikal ettirmişlerdir. Öte yandan, Jön Türkler uzun zaman fikirsizlikten kendileri de şikayet ettikten sonra Abdülhamid devrinde ihtilalci çevrelerin dışında geliştirilmiş bazı siyasi ve sosyal dünya görüşlerini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Jön Türklerde rastladığımız Türkçülük başlangıçları bunun tipik bir örneğini verir.

Şerif Mardin'e göre, "Jön Türkler" bir milli kültür aramaya yönelirken, siyasi zorunluluklar olmakla beraber Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "communautaire" unsur,kapsayıcı, bireye önem vermeyen ve bu anlamda otoriter bir milli kültür kavramı için zemin hazırlamıştı. Reformcu Osmanlı aydınlarının Batı ile temasları sonucunda Batı fikirleri onlarda iz bırakmaya başladığı halde bu etkilere şekil veren olmuştur.

Süleyman Kocabaş'a göre de Jön Türkler: 19. asrın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğunu parçalamaya yönelik yeni bir "Vatan bölme" faaliyeti olarak ortaya çıkmıştı. Ayrıca, Jön Türk hareketinin 1890-1900 zaman diliminde yeniden hareketlenmesini, birinci olarak aynı zaman diliminde ortaya çıkan Makedonya meselesi ve şiddet olayları yanında, Ermeni terörünün de çıkmasını tetiklemiş, üstelik, bazı Büyük Devletlerin II. Abdülhamid'ten kurtulmak için Jön Türklere yeniden destek verince bu hareket canlanıvermiş, Jön Türkler, ülkenin içinde bulunduğu badirelerden kurtulmak için Meşrutiyetin yeniden ilanını istemeye başlamışlardı...

Gelelim çılgın Türklere: "Çılgın Türkler"  Türk Kurtuluş Savaşı'nda yurdumuzu işgal eden düşman güçlerine karşı genç yaşlı demeden amansız bir mücadele verirken, şehit düşmüşler, zulm görmüşler, aç ve susuz kalmışlar,ama vatan topraklarının düşman çizmeleri altında kirletilmesine mani olmuşlardır. Mani olduktan sonra da düşmanı deniz'e dökerek karanlık sularda yok etmeyi başarmışlardır. Yokluklara aldırmadan, yağmur çamur demeden, baştan başa fazilet yatağı olan Anadolu'nun temiz kalpli evlatlarını yetiştiren, kağnı arabalarıyla gece gündüz ayak yalın baş açık yürüyerek uzun sopalarıyla öküzlerini dürterek cepheye doğru, cepheden cepheye erzak ve silah taşıyan anneleri de unutmayalım ve rahmetle analım. Türkiye Cumhuriyetini kuranları, toprak altında kefensiz yatanları unutmayalım ve onları da rahmetle analım. Analım ki, hem geçmişimiz rahmet bulsun hem de geleceğimiz hayırlı ve huzurlu olsun.  

Sizlerle tarihi bir belgeyi de paylaşmak istiyorum:25 Temmuz 1921'de, Sakarya Savaşı'na hazırlık yapılırken, Porsuk Irmağının kıyısındaki patikada kırk kadar askerden oluşan bir birlik, düzensiz bir şekilde yürümekteydi. Hepsi dökülüyordu. Birkaçı çıplak ayaklı, bazıları ayaklarına çuval, çaput sarmıştı. Yaralılar yardımla yürüyorlardı. Cephe yarılınca o kızılca kargaşalık içinde taburlarından ayrı düşmüş, ormanda kaybolmuş, dövüşmüş, bağlı oldukları alayı aramak için vakit kaybetmiş, ordunun gerisinde kalmışlardı. Belki daha güvenlidir diye Porsuk'un kuzeyine geçerek, orduya yetişmeye çalışıyorlardı. 

Asker kaçaklarını arayan bir süvari müfrezesi birdenbire tepeden aşağı inerek çevrelerini sardı. Müfrezenin komutanı, yüzü yaralı bir yüzbaşıydı. Ömer Çavuş öne çıkıp selam verdi. Yüzbaşı eli tabancasında, çavuşa ve birliğe göz attı. Kaçağa ve bozguncuya benzemiyordu bunlar:

"Hangi birliktensiniz?"

"4. Tümen, 55. Alay, 3. Tabur. 1. Bölükteniz komutanım!"

"Bölüğün geri kalanı nerde?"

"Bölükten geri kalan budur."

"Nereye gidiyorsunuz?"

"Duyduk ki ordu Sakarya ötesine çekiliyormuş. Biz de oraya gidiyoruz. Alayımızı orada arar buluruz."

Yüzbaşı sevindi. Bunlar silahlarının şerefini sonuna kadar korumaya kararlı sahici askerlerdi. Sesi yumuşadı:

"Şu tepenin ardında, suyu bol bir küçük köy var. Orada dinlenin. Sonra durmadan doğuya yürüyüp Sakaryayı aşın. Ama birliğini köye bu haliyle sokma. Halkı üzmeyin. Anladın mı?" Çavuş anlamıştı:

"Evet komutanım! Köye sanki belimiz kırılmamış gibi gireceğiz. Başüstüne!"

Yüzbaşı hüzünle gülümseyerek atının başını çevirdi. Kaçak ve bozguncu avlamak için dört nala uzaklaştılar. Müfreze uzaklaşana kadar selam duran çavuş, elini indirip birliğe döndü:

"Duydunuz. Halka teftiş vereceğiz. Ona göre. Sıraya gir! Çabuk, çabuk, çabuk! Hazır ol! Arş!"

Ayaklarını sürüyerek yürümeye başladılar.

"Bu ne biçim yürüyüş len? Başınızı kaldırın. Canlı yürüyün. Haydi hep beraber."

Kalan son gücüyle marşa başladı:

Annem beni yetiştirdi

Bu ellere yolladı

Al sancağı teslim etti

Allah'a ısmarladı... (1)

Bir de kendilerini "zenci Türkler" olarak nitelendirenler var! Bu zenci Türkler'in tarihe mal olmuş ne tür bir başarıları olmuş, tarihte neyi başarmışlar, Türk Milletine hangi faydalı hizmetlerde bulunmuşlar, her hangi bir tarihi bilgiye bu güne kadar rastlanıp rastlanmadığı da belli değildir. Ancak, haklarında bir bilgi olmasa da, yaptıkları işlere bakınca ne yaptıkları az çok kendilerini ele vermeye yetmektedir. Mesela, kendilerini "Zenci Türkler" olarak nitelendirenler, Çılgın Türklerin yaptıklarını yapabileceklerine, onlar gibi kahramanlık türküleri söyleyebileceklerine inanıyor musunuz? Ya da böyle türküleri bilirler mi ki söylesinler veya bilseler de söylerler mi? Onların türküleri hep para üzerine, mal mülk üzerine değil mi? Onların söyledikleri türküler kahramanlık türkülerine benziyor mu? Ellerinde silahla tekbir getirerek insanları öldürenler de bunlar,kafaları keserek vücutlarından ayıran da bunlar,köle pazarında kadınları satanlar da bunlar, küçücük çocuklara cinsel tacizde bulunanlar da bunlar, ülkesine ve milletine tuzak kurmaya çalışanlar da  bunlar, değiller mi? Kendi kurucu önderine hakaret edenler, sövüp sayanlar, dinsizlikle suçlayanlar, cumhuriyeti "90 yıllık reklam arası" olarak görenler de bunlar değiller mi?
 
Ülkelerindeki iç karışıklığı bahane ederek Türkiye'ye sığınmacı olarak gelen başta Suriyelilere, vatandaşlık ve bir ev verileceği söylenmektedir. Ülkelerinden kaçarak Türkiye'ye sığınanlara eğer vatandaşlık ve ev verilirse, kendi insanlarımız da bu durum bir kimlik ve güven bunalımına yol açmaz mı? Ayrıca ülkesinde yaşanan iç karışıklığı bahane ederek kendi topraklarını terk edenlere vatandaşlık ve bir ev verilmesi her Türk vatandaşını huzursuz ettiği gibi, kendi ülkesinden kaçarak bir nevi ihanet edenlerin, bizim ülkemize de ihanet edip etmeyeceği şüphesi, insanlarımızı rahatsız etmeyecektir diyebilir miyiz? Vatanını savunmak, ırzını ve namusunu korumak için vücudunu siper etmekten çekinmeyen Türkler, tarih boyunca hep ihanete uğramışlar,arkadan hançerlenmiş ve dost diye bildiklerinden kötülük görmemişler mi? Yemen'de, Filistin'de, Arabistan'da, Mısır ve Cezayir'de... 

Hep dost bildiklerinden kazık yemişler ve ihanete uğramamışlar mı? Türk düşmanlarıyla işbirliği yaparak binlerce Türk askerini ya şehit etmişler ya da esir kamplarında işkenceler altında inim inim inlettiklerini tarih kitaplarından okuyoruz. Son zamanlarda bazı insanlarda Osmanlı hayranlığının depreşmesini de anlamak mümkün değildir. Osmanlılar Türkleri hep aşağılayıp hor görmemişler miydi? Osmanlılar Türkleri aşağılarken Dede Korkut ise şöyle der: "Karanlıkta yolumu yitirirsem parolam Allah'tır. Soylu kuralın taşıyıcısı, efendimiz Bayındır Han'dır. Salur Kazan'dır savaş gününün galibi"  (2)

1 - Turgut Özakman
2 - İsmail Arabacı


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster