Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Ortadoğu Cehennemi


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 11 Aralık 2016
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 08:25
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=24010


ORTADOĞU “CEHENNEMİ

“Tanrı’nın peygamberlerini gönderdiği”nden söz edilen Ortadoğu toprakları adeta bir yeryüzü cehennemine dönüşmüş durumda. Yangın yerine dönen Ortadoğu bugün iki ateş arasında kavruluyor.
Bir taraftan hidrokarbon (petrol, gaz) enerji kaynakları üzerinde süren paylaşım savaşları, diğer taraftan, bu enerjinin kullanımının sonucunda hızlanan bir iklim krizinin daha da ağırlaştırdığı kavurucu sıcaklar, kuraklık, içme suyu kıtlığı, toz fırtınaları... Ancak işin aslına bakarsanız bu iki ateş bir başka şeyin, yani kapitalizmin ürünleri!
Yeniden paylaşım kıskacındaki Ortadoğu yangını boşuna değil; kolay mı?
Ortadoğu dünya petrolünün yüzde 36.7’sini üretiyor. Üreticiler içinde net ihracatçı dört Ortadoğu ülkesi toplam net petrol ihracatın yüzde 35’ini gerçekleştiriyor. Net ithalatçı, ABD, Çin, dört AB ülkesi, Hindistan toplam net ithalatın yüzde 60’ını gerçekleştiriyor. Ortadoğu’nun toplam gaz üretimi içindeki payı yüzde 15.7. Ortadoğu’nun tek net ihracatçı ülkesi Katar’ın toplam net gaz ihracatı içinde payı yüzde 14; Rusya’nın payı yüzde 21.4. Net gaz ithalatçısı beş AB ülkesi, toplam net gaz ithalatının yüzde 27’sini gerçekleştiriyor.
Devasa bir enerji deposu özelliği taşıyan coğrafya açısından Sykes-Picot “gizli” Antlaşması, emperyalizmin Ortadoğu’yu paylaşım anlaşmalarının en bilineni, en çok tartışılanıdır. Mayıs 1916’da yapılan bu antlaşma, sınırları tek başına belirlemese de ve yine bu antlaşmanın tarafları olan İngiliz ve Fransız emperyalistleri (antlaşmanın diğer bir tarafı olan Rusya, 1917 Ekim Devrimi ile anlaşmadan çekilmiş ve Lenin bu gizli antlaşmayı bütün dünyaya ifşa etmişti) İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra bölgedeki hâkimiyetlerini önemli oranda kaybetmiş olsalar da Sykes-Picot bugün bölge ile ilgili tartışmaların merkezinde yer almaya devam ediyor. Çünkü tarih, olmuş bitmiş olaylar-olgular yığını değil; dün-bugün-yarın diyalektiği bağlamında toplumsal süreçleri etkileyen/belirleyen bir bütünün parçasıdır. Ve Ortadoğu coğrafyası, Sykes-Picot Antlaşması’ndan yüz yıl sonra, yine Suriye üzerinden sürdürülen bölgesel savaş ve kamplaşmanın sınırların yeniden çizilmesini gündemleştirdiği bir yeniden paylaşım mücadelesinin merkezinde yer alıyor.
Şu açıktır: Halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemediği koşullarda-ki Rojava’da Kürtlerin PYD öncülüğünde kurdukları demokratik kanton yönetimlerini saymazsak durum böyledir- “sınırların yeniden çizilmesi” tartışmasının tek bir anlamı vardır: Yeniden paylaşım! Söz konusu olan Ortadoğu gibi dünyanın en önemli enerji kaynaklarının (petrol ve gaz) ve onların geçiş yollarının bulunduğu bir coğrafya ise; savaş, bu paylaşım mücadelesinin kaçınılmaz araçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Arap-İsrail Savaşları, İran-Irak Savaşı, I. ve II. Körfez Savaşı, Suriye Savaşı, Yemen müdahalesi, ülkelerde iç çatışmalar ve darbeler… O yüzden Ortadoğu’yu yüz yıldır bitmeyen bir savaşın coğrafyası olarak adlandırmak abartılı olmayacaktır.
2010 sonu ve 2011 başlarında Tunus ve Mısır’da diktatörlerin devrilmesine yol açan ve diğer bölge ülkelerinde “değişim ve demokrasi” talepleriyle yayılan ayaklanmaların ABD ve Fransa’nın başını çektiği Batılı emperyalist güçler tarafından bölgenin dizayn edilmesi için kullanılmaya çalışılması, Suriye üzerinden 2011’den bu yana süren emperyalist kamplaşma ve mücadelenin ortaya çıkmasına neden oldu. Günümüzde Suriye üzerinden süregiden emperyalist kamplaşmanın bir tarafında yer alan ABD, bölgede İngiliz ve Fransız emperyalistlerden devraldığı egemenlik ilişkilerini sürdürmeye, diğer kampın başında yer alan Rusya ise, hem eski SSCB toprakları dışındaki tek askerî üssünün yer aldığı Suriye rejimini ayakta tutmaya, hem de buradan bölgesel egemenlik mücadelesine daha güçlü ve etkili katılmaya çalışmaktadır.
Bu tabloda yüz yıl önce Sykes-Picot’nun adlarını dahi anmadan ülkelerini dörde böldüğü Kürtler, kamplaşmanın yarattığı denge durumunda kendi geleceklerini belirleme yönünde adımlar atmakta, dahası her iki kampın varlığını göz ardı edemeyeceği bir güç konumuna gelmiş bulunmaktadır.
Filistin halkının “kendi kaderini tayin etmekten mahrum bırakılması ve yaklaşık 70 yıldır Siyonist işgale maruz kalmasında, yine Sykes-Picot Antlaşması’nın (ve onun devamı niteliğindeki Balfour Deklarasyonu’nun) belirleyici bir rolü olmuştur. Filistin sorunu, Ortadoğu’daki çatışmaların, savaşların tozu, dumanı arasında her ne kadar kaybolmuş gibi gözükse de olanca ağırlığı ile varlığını sürdürmekdir.
Suriye Savaşı’nın bölgedeki etnik-dinsel fay hattını harekete geçirmesinin Irak başta olmak üzere Lübnan, Ürdün, Türkiye, İran, S. Arabistan gibi bölge ülkelerini doğrudan etkilemesi bu sürecin bir diğer önemli gelişmesi olmuştur.
Özetle emperyalistler arasındaki rekabet/egemenlik mücadelesi, Suriye sorununa ve bölgedeki diğer sorunlara yönelik çözüm arayışlarından kalıcı bir barışın ve istikrarın ortaya çıkmasını engellemektedir. Dolayısıyla emperyalist güçler ve bölge gericilikleri arasındaki kamplaşma devam ettikçe kaybedenler Suriye’de olduğu gibi hep dini-etnik-mezhepsel çatışmalara sürüklenen bölge halkları olacaktır. Bu nedenle yeni Sykes-Picot’ları ve yeniden paylaşımı saf dışı bırakacak kalıcı çözüm ancak ve ancak, emperyalizm, Siyonizm ve bölge gericiliklerinin her türlü müdahalesinin son bulmasından geçmektedir.


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster