Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 27 Eylül 2016
Geçerli Tarih: 28 Nisan 2024, 23:37
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23784
“ÇORUMLU ‘BAUDELAİRE’PEREST”: SAİT MADEN[*]
TEMEL
DEMİRER
“Morti docentus vivi.”[1]
“… ‘Paris’te
genç iken koyu Baudelaire’perest idim’ der ya Yahya Kemal bir şiirinde, nasıl
oldu bilinmez, daha 18 yaşında Çorum’da yaşayan bir ‘Baudelaire’perest’di,”[2] O…
Sennur Sezer’in,
“Şiiri dünyadaki sonsuz kıpırtının bir ucunda dönüp durur. Gökyüzündeki
görülmez dönüp duruşu gibi sözcüklerin, som ve ağır. Bir kuyuya bakar gibi bir
baş dönmesi sarar okuru,” diye betimlediği Sait Maden’in, “Çok cömert, çok
efendi, çok çalışkan, çok yaratıcı, çok inatçı (yaptığı işte inatçı,
ilkelerinde inatçı, mükemmeli yakalama çabasında inatçı), çevresine sonsuz
saygılı yüreği durduğunda, günlerden 19 Haziran’dı... Dünya şiirine olan
egemenliği, evrensel kültür birikimi Onun kendi şiirini de değiştirdi.
Evrenselle yerel arasında, sesle çizgi, susuşlarla haykırışlar arasında
köprüler kurdu.”[3]
*
* * * *
Şair, ressam,
grafik sanatçısı, çevirmendi; 19 Haziran 2013 tarihinde yaşama veda ettiğinde
82 yaşındaydı…
1931’de
Çorum’da dünyaya gelen Sait Maden, İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi’nde öğrenim gördü. Maden’in ‘Soyut’, ‘Yazko Edebiyat’, ‘Somut’, ‘Gösteri,
‘Adam Sanat’ gibi dergilerde yayımlanan
şiirleri ‘Açıl, Ey Gizem’ (1996), ‘Hiçlemeler’ (1997) ve ‘Yol Yazıları’
(1997) başlıklı kitaplarda toplandı.
“Dünyası,
gözlerini açtığı Orta Anadolu kenti Çorum’la sınırlı kalmamıştı. 13 yaşındayken
şiir yazmaya, 18 yaşındayken Fransızca’dan çeviriler yapmaya başlamıştı. Şiir
ve resme olan tutkusu nedeniyle yolu, İstanbul’da, bir başka şair-ressam olan
Bedri Rahmi Eyüboğlu ile kesişmişti. 1955 yılında İstanbul Devlet Güzel
Sanatlar Akademisi Resim bölümündeki Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinden mezun
oldu. Resim, grafik ve şiirle örülü bir yaşam sürdü. Federico Garcia Lorca’yı
kendi dilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrenmesi onun azim ve
çalışkanlığının örneklerinden biridir. Bu emek ve çalışkanlığı ödüller
kazandırdı ona.”[4]
İspanyolca
öğrenmesi, şiir tutkusunun, dahası Lorca tutkusunun bir sonucuydu. Lorca’yı
kendi dilinden okuyabilmek, aslından çevirebilmek için öğrendiği bir dildi
İspanyolca.
Paul Valery’nin,
“Şiir, çevrildiği zaman kaybolan şeydir”; Robert Frost’un, “Şiir, bir başka
dile çevrildiğinde yitip giden şeydir,” saptamasını tekzip edip, “Poema loquens
pictura est/ Şiir konuşan resimdir”
gerçeğini kanıtlarcasına yaptığı çevirilerle, özellikle Baudelaire çevirisiyle 1950’de
Varlık Yayınları’nın açtığı yarışmada ödül alıp, birinci oldu. 1976’da
Aragon’dan çevirdiği ‘Elsa’ya Şiirler’ başlıklı yapıtla Türk Dil Kurumu Çeviri
Ödülü’nü kazanan Maden, Octavio Paz, Blaise Cendrars, Pablo Neruda, Paul
Eluard, Saint-John Perse, Mayakovski, Baudelaire gibi ustaların şiirlerini
çevirmekle kalmadı, Federico Garcia Lorca’nın tüm şiirlerini dilimize
kazandırdı.
‘Gılgamış
Destanı’nı da Türkçeleştiren Maden, insanlığın 5 bin yıllık şiir birikiminden
derlediği örnekleri 1983’te ‘Şiir Tapınağı’ başlıklı yapıtta bir araya getirdi.
Maden, adsız
şiirler, türküler, büyüler, destanların yer aldığı ‘insanlığın 5 bin yıllık
şiir serüveni’ni ortaya koyan ‘Bir Şiir Müzesi’ adlı inceleme-antolojiyi tam 40
yılda titizlikle hazırlamıştı.
1955-1960
arasında duvar resimleri, tiyatro dekorları, sinema afişleri, sergi ve fuar
panoları hazırlayan Maden, 1960’tan sonra ‘Yön’, ‘Türk Dili’, ‘Soyut’, ‘Sevk ve
İdare’, ‘Yansıma’, ‘Varlık’ gibi birçok dergiden başka, pek çok yayınevine de
kapak resimleri çizdi.
8 bin
dolayında kitap ve dergi kapağı, çok sayıda amblem, kitap resmi, afiş, süreli
yayınlar için sayfa düzeni, ambalaj, takvim ve özgün yazı karakterleri üreten
Maden’in grafik konusunda ‘Simgeler’ (1990) adlı bir kitabı da bulunuyordu.
Uzun yıllar
Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı’nda Elif Kitabevi’ni işleten felsefeci ve yazar
Arslan Kaynardağ ise Maden’in grafik sanatımızdaki yerini şöyle dile getirmiştir:
“Sait Maden’in yeri İhap Hulusi’ninkine benzer. İhap Hulusi nasıl afiş
sanatında grafiği kabul ettirmiş, bu yolda öncü olmuşsa Sait Maden de başta
kitap kapağı olmak üzere yayıncılıkta grafiğin yerini kabul ettirmiştir. Onun
imzasını taşıyan kapaklar bu işin klasikleri arasında sayılmaktadır.”
Grafik tasarım
alanında da büyük başarılara imza atan Maden, hayatını bağımsız ressam ve
grafikçi olarak sürdürdü, bu alanda çok sayıda eser üretti, günümüze dek 8000
dolayında kitap ve dergi kapağı çizdi. 500 dolayında logo, süreli yayın,
broşür, ambalaj, etiket ve çok sayıda siyasi amaçlı seçim afişi tasarladı.
1969’da Grafik Sanatçıları Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı; derneğin
bir süre başkanlık görevini yürüttü. Bu süreçte çalışmaları yurtdışındaki
yayınlarda yer alan Maden, 1979’da ülkemiz adına bir ilk olan ‘Başlangıcından
Bugüne Türk Grafik Sanatı’ adlı kitap projesine başladı.
*
* * * *
Refik Durbaş’ın,
“Bilenler onu daha çok grafik ustası olarak bildi, bir de çevirmen olarak.
Fakat grafik ustası, çevirmen, ressam ve çağdaş bir hattat olsa da Sait
Maden’in yaptığı bütün işlerin altında her şeyden önce derin bir şiir tutkusu
yatmakta... Çocukluğu Çorum’da halk ezgileri içinde, ninniler, ağıtlar,
ilahiler arasında geçiyor. 12 yaşında heceyle, aruzla şiirler yazmaya başlıyor.
Fuzulî’nin ‘Leyla ve Mecnun’unu baştan sona ezberine alıyor. Bir oturuşta aruz
vezniyle yüz dize yazabilecek yetkinlikte ve ilk şiiri 14 yaşında yerel bir
gazetede yayınlanıyor. Bir yıl sonra da bir şiiri İstanbul’da yayınlanan ‘Yenigün’de,”
diye betimlediği Sait Maden’i, “Dünya Şiirinin Atlas’ı” diye tanımlayıp, eklemişti
Doğan Hızlan da: “Kendi de şairdir, aynı zamanda Türkçeye dünyanın iyi
şairlerinden, iyi çeviriler kazandırmıştır...”
“Dağlarca ile
başlayıp Sedat Ümran’dan geçerek Osman Serhat Erkekli’ye ulaşan bir hat
çizilebilir mi? Çizilebilir ise bu sorunsalı betimlemek olanaklı. Sait Maden,
işte bu poetik damar içinde yer alır,” saptamasıyla ekler Yücel Kayıran:
“Sait Maden’in
şiirinin tinsel evreni, ne bir toplumsallık içerir, ne tarihsellik, ne
siyasallık, hatta ne de doğanın canlılığına dair bir emare. Canlılığını
yitirmiş ve ağır çekimde seyreden bir devinim belki. Sanki nükleer bir
felaketin ertesindeki dünyayı betimlemektedir. Maden’in şiirindeki özne, belli
belirsizdir. Bir arzuyu dile getiren veya bir arzuda varolan bir ben değil, ‘varlık’ın
emarelerine odaklanan bir kamera-ben. Sanki inanma evresini kaçırmış, varlığın
gizem hâlinde açığa çıkan emarelerine odaklanmakla huzur bulan bir ben. ‘Boşluk’
adlı şiiri şöyledir: ‘Yürüyorduk nicedir. Ama sürüp gidiyordu yol:/ Tepeler
ardından tepeler ve geçitsiz gök../ Aşağ’lardan yayılan ağır aydınlıkta
gölgelerimiz/ koyu bir dumandı, bizi bakışlardan saklayan./ Ama nerden
sezinledik bilemiyorum/ senin yanımızdan eksildiğini./ Ayaklarımızın dibinde
sessiz genişliyordu gece’...”
Yine Turgay
Gönenç de, Maden’in şiir dünyasının şöyle vurgulamıştı: “Şiirinin tarihsel
serüvenini gerçek boyutlarıyla bilen, özümseyen bir ozan. Sait Maden dünya
şiirini de aynı yetkinlikle biliyor. Bu iki olgu Sait Maden’in şiirinde önemli
bir sentezi sağlıyor. Şiirin bir üstdil olduğu gerçeğiyle hiç çelişmeden,
şiirinde, bir şairin kimliğini saklı tutarak dünyaya sesleniyor... Onun
şiirlerini okurken, gerçek bir gözlemcinin, suskuyu nasıl çığlıklaştırdığını
duyumsarım... Resimle iç içe yaşaması da şiirini sesle renk arasında gelgitlere
taşıyor.”
“Şiirinde, yaşamın bütün duraklarını, geniş
bir şiir panoramasında, belki de deyim yerindeyse coğrafyasında yazmıştır. Bazı
şairlerin şiirleri ilk okunuşta, size şiirselliğin gizlerini vermez. Ama derin
okumalarda, dünyayı, dünya karşısında insanı kavramayı şiir yoluyla, nasıl
ustaca gerçekleştirdiğini görürsünüz...”[5]
*
* * * *
Ve ‘Kimlik’
başlıklı şiiriyle noktalıyorum hemşerime dair yazdıklarımı:
“Ben de var
oldum bütün bu nesneler arasında/ su gibi, ağaç gibi, ot gibi gerçek.
Kimi kanatlar
öptü, kimi ayaklar alnımdan,/ ya sevinçten içerim pır pır; ya korkudan benzim
uçuk.
Titredim
karşısında dünyanın gün gün, saat saat/ taşlar arasında ben yüce, düşler
arasında ben küçük.
Bütün
değişimlerin durdum eşiğinde uykusuz/ bir yüzüm gecelerden içeri, bir yüzüm
tanlara açık.
Ve tenle can
arasında mevsimler boyu/ bir elim çöl, bir elim çiçek.
Her şeyle, her
şeyle, her şeyle kardeşliğim var:/ Denizle kum, yaprakla çiğ, balıkla kılçık.
Dağın arka
yamacında kalanlara kör/ Götüren kervan oldum bulut ve burçak.
Uçsuz bucaksız
evrene oğullar, oğullar saldım,/ Atlar ki zor karanlığı yırtıp geçecek.
Tattım
denizlerin tuzunu, bal sızdırdım güneşlerden,/ Yaşayanlarla öldüm, ölülerle dirildim;
Ne kaldı çok çok?”
5 Mayıs 2015
11:47:52, Ankara.
N O T L A R
[*] Koyu
Kırmızı, Yıl:1, No:2, Ekim 2015… Ümüş Eylül Dergisi, Yıl:5, No:19,
Nisan-Mayıs-Haziran/ 2016…
[1]
“Ölüler yaşayanlara öğretir.”
[2]
Turgay Fişekçi, “Çorumlu ‘Baudelaire’perest”, Radikal, 20 Haziran 2013, s.31.
[3]
Zeynep Oral, “Her Gidenle Eksilmek...”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2013, s.18.
[4]
Gülsüm Cengiz, “Sait Maden’i Uğurlarken”, Evrensel, 22 Haziran 2013, s.2.
[5]
Celâl Üster, “Şiirin Resmi, Resmin Şiiri”, Cumhuriyet Kitap, No:1291, 27
Haziran 2013, s.6.