Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


WIKILEAKS DEDİKODU DOĞURDU!


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 30 Kasım 2010
Geçerli Tarih: 14 Mayıs 2024, 20:59
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=2373


WIKILEAKS DEDİKODU DOĞURDU!

 

Aha geliyor, daha geliyor, ABD müttefiklerine “aman ilişkilerimiz bozulmasın” diyor, şu saatte yayınlanıyor, bakalım neler olacak derken, geldi çattı ve dünya gündemini meşgul eden “Wikileaks” 28 Kasım 2010’da günün son saatlerinde elindeki kozları masaya sürdü.

Eyvah dedim önce, Bulgar kâhin Vanga’nın kehanetinin tohumu ekilecek, 2010 Kasım ayında 3.Dünya Savaşı mı çıkacak acaba, diye düşünürken, bir baktım ki kasım ayı nerdeyse bitmiş. Yani kehanet tutmadı, anlayacağınız.

Merakla beklenen ve dünyanın gündemini bir hayli meşgul eden Wikileaks’ın yayınladığı 2,5 milyondan fazla gizli belgenin içinde, ülkemizle alakalı olarak dedikodudan başka bir şey göremedim, duyamadım.

Dedikodu diyorum çünkü bahsi geçen olayların önemli oranda çoğunluğu zaten tahmin edilen, varsayımı yapılan olgular.

Önemli bir ulusal haber sitesinde “Amerikan diplomasisi çöktü, en yakın dostumuz, düşmanımızmış” başlıkları atılıyor. Sokaklara çıkın, halkın içine karışın, vatandaşla bu konuları mütalaa edin, vatandaşın bunları zaten bildiğini ve değerlendirdiğini göreceksiniz. Bunu bilmek için Wikileaks’ın yayınlamasına gerek yok zaten.

Wikileaks adlı internet sitesi 2006 yılında kurulmuş. Kurucusu ve editörü olarak da ön plana çıkan Avustralya vatandaşı olan Julian Paul Assange! Geçmişinde hackerlık, bilgisayar programcılığı, gazetecilik var. Siteyle tamamen gönüllülük esasına göre ilgileniyormuş, yani herhangi bir ücret almıyormuş! Ebeveynlerinin işlerinden dolayı bolca seyahat etmiş, dünyayı dolaşmış bir şahsiyet. Kimilerine göre ise gazeteciliği yalan yanlış haberlerle dolu!

Site, belgelerin açıklanmasına az bir süre kala saldırıya uğradı ve çöktü. Bunları düşünen Julian ve site yönetimi, site çökse bile 6 gazetenin tüm belgeleri gece yarısı yayınlayacağını sosyal paylaşım ağı twitter’dan duyurdu.

Eğridir, doğrudur tartışılır, ancak Julian Paul Assange, Wikileaks sitesiyle önemli bir iş başardı! ABD’nin etekleri tutuştu.

Gerçi bu ilk değil, daha önce de ABD’nin Irak ve Afganistan’da yaptıkları hakkında belgeleri yayınlamış, “masum, tamamen iyi niyetli, dünyayı çiçek bahçesi yapmaya çalışan (!)”  ABD’nin savaş suçlarını dünyanın gözleri önüne sermişti. Ancak sessiz dünya, bunları da görmezden gelmiş ve herhangi bir tepki gösterilmemişti. Belki de zaten bunlar biliniyordu!

Ama işin ilginç tarafı, bu sefer yayınlanan “top secret/secret” çok gizli/gizli belgelerde, ABD’nin düşmanları hakkında değil de, “dost ve müttefik” olarak lanse ettiği ülkeler hakkında, perde arkasında kullandıkları “çirkin, seviyesiz” diplomasi dilinin açığa çıkmasıydı. Putin Alfa erkeğiymiş, Merkel teflonmuş, Sarkozy çıplak kralmış, Kaddafi’nin hemşiresi seksi ve sarışınmış, Berlusconi çılgın partilerden hoşlanıyormuş, ABD diplomatları casus gibi çalışmış vs. vs. vs. Neymiş Türkler Sarkozy’yi sevmiyormuş. Al birini vur ötekine, nesini sevelim bu hastalıklı kendini beğenmiş ukala Macar bozması Fransızın?

Bu haberleri yayınlayabilmek büyük cesaret, tebrik etmek lâzım!

Bunun bir bedeli olmalı tabiî ki! Julian, ölüm tehditleri alıyor, ABD ve CIA’dan saklanıyormuş. Aslında saklanabilmek de bir marifet, beceri gerektirir. İsveç hükümetince tecavüzden aranıyormuş. Bu bir karalama kampanyası mı, yoksa gerçek mi şimdilik bilinmiyor, ancak Julian bunları tamamen reddediyor.

Aslında bu haberler ABD ve benzeri emperyalist güçlerin, dünyanın diğer ülkelerini küçümseme, hor görme, aşağılama biçiminin bir versiyonu. Kimse de aksine bir tutum içinde görünmüyor. Karşı çıkan, emellerine aykırı davranışlar içinde olan ülkeleri çoğunlukla düşmanca lanse ediyor, faydalanabilecekleri ülkelere de bıyık altından gülücükler atıyor, “şimdilik” dost ve müttefikiz diyorlar. Sözde dost olarak gördüklerini de sözde soykırım ithamlarıyla, iç savaşlarla, nifaklarla, destek adı altında borçlandırdıktan sonra ekonomik krizlerle zora ve çıkmaza sokuyor, sonra da istediği gibi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiriyorlar. Bunun en büyük örneği, Türkiye! Maalesef ülkemiz, tam anlamıyla “ele geçmiş” durumda!

Aydınlanmış olanlar yani İlluminati felsefesi altında Rockefeller, Rothschild gibi ailelerinin elindeki dünya düzeni böyle işliyor. Bu düzen içinde tüm dünya devletlerinin ipleri, belirli zümrelerin elinde bulunuyor. Onlar ne derse, o oluyor. Örneğin, Türkiye’nin kasasında 60 milyar dolar altın rezervi var. Peki nerede bu altınlar? Herhalde Ankara’da falan olmalı, değil mi? Hayır. Tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de altınları ABD’de. Yani aslında altınların kimin elinde olduğu aşikâr!

Tabi bu zümrelerin ve ellerindeki gücün istekleri doğrultusunda Lizbon’daki NATO toplantısında en önemli konu Türkiye’ye konuşlandırılacak “füze kalkanı sistemi”ydi. ABD güdümündeki NATO’nun savunma amaçlı olduğunu empoze etmeye çalıştığı ve üzerinde türlü müzakereler yapılan bu sistem, aslında Türkiye’yi bir çıkmaza sokmak ve hatta bölmek maksadından başka bir şey değil. Bu sistemin kurulması, komutası ve kontrolü NATO’nun (aslında ABD’nin) elinde olacak. ABD’nin California ve Alaska Eyaletlerinde 3.000 mil (4.828 km.) menzilli füze sistemi var olmasına karşın, ülkemize kurulması planlanan sistemin detayları hakkında pek bilgi verilmezken, menzillerinin 80 km. olduğu söylenen füzelerin kime ve neye fayda sağlayacağı bir muamma!

ABD 2008 yılında Polonya’da füze kalkanı, Çek Cumhuriyeti’nde de radar sistemi kurulması konusunda ilgili hükümetlerle anlaşmalar yapmıştı. Buradaki açıklanan amaç İran ve Kuzey Kore’den gelebilecek olası saldırılara karşı tedbir almaktı. Ancak Rusya buna şiddetle karşı çıkmış, Polonya halkının da karşı çıkması sonucunda, bu sistemin kurulmasından vazgeçilmişti.

Konu dağılmasın, Wikileaks internet sitesinde yayınlanan ve ABD’nin son yıllardaki gizli ibareli belgelerinden de anlaşılacağı gibi ABD’nin köstebeği sayesinde Alman hükümetinin tüm sırlarını Alman politikacılardan daha iyi biliyor olmasına şaşırmadım desem yalan olur.

Belgelerde doğru olduğunu düşündüğüm ve inandığım bir haber ise, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınmayacak olmasıdır.

Ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabının olduğu ve hesapların içinin epeyce dolu olduğu da yayınlanan bilgiler arasında. Tahmin edilebilen, varsayımı zaten yorumlanmış bir durum. Dolayısıyla pek bir şaşkınlık yaratmadı bende.

Aslında ne büyük bir haber değil mi? Düşünün ki, bir ülkenin başbakanı çocuklarını okutmaktan aciz ve ismini de deklare ettiği bir işadamı, o başbakanın 4 çocuğunun da eğitim masraflarını sonuna kadar karşılıyor, üstelik yurtdışında da okutuyor.

Aman Allah’ım tezata bak! Öylesine hayırsever işadamlarımızın olduğu güzel ve yalnız ülkemin başbakanı ekonomik olarak zorda! Ama İsviçre bankalarında yüklü hesapları var. Açıklayabilene aşk olsun.

 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster