Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 30 Ağustos 2016
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 02:21
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23639
Al sana Osmanlı! –
Yılmaz Özdil
1923'te…
*
Nüfus 13 milyon
civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul
yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban'dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon
kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu,
bebek ölüm oranı binde 480'di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette
sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8'i Türk'tü. Diş
hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama
ömür 40'tı.
*
Yanmış bina sayısı 115
bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu,
kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam
sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'tü. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan
sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri…
Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta vardı. Otomobil sayısı bin 490'dı.
Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.
*
Kadın, insan değildi.
*
(Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken…
Bademlerin yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid'in 16 tane eşi vardı. Nazikeda,
Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur hanım filan,
16 tane… Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Tayyip Erdoğan'ın dedemiz dediği
Abdülmecid'in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif
sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)
*
Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok,
spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi
olarak, trenlerle çalınmıştı.
*
Kimisi alaturka saat'i
kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat'i
kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi güneş
batarken grubi saat'i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani
saat'i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses
çıkıyordu.
*
Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi
takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat'ı kimisinin aralık'ına denk geliyordu.
Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!
*
Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah
vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz
ortaçağ'dı.
*
Erkeklerin sadece
yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin
çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü
okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise
vardı. Türkiye'nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı.
Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı,
darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim'den çoook uzaktı.
*
600 sene boyunca
Türkçe'nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca,
İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı
sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça'yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.
*
“Harf devrimi yapıldı,
bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… İbrahim
Müteferrika'dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor
musunuz? Sadece 417'ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından
çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar'dı.
*
Bu topraklara kitap
gelene kadar, Avrupa'da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı.
Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul'da bir yılda
yazılanlar, Paris'te bir günde yazılanlardan azdır!”
*
Ve neymiş efendim,
mezar taşı okuyacakmış…
Sen önce iki tane
kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!