Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


İnanmak İstiyorum


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 18 Ağustos 2016
Geçerli Tarih: 01 Mayıs 2024, 10:34
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23583


İNANMAK İSTİYORUM!
 
Dünyanın bu gün geldiği yer, süratle çoğalan insan ırkının dünyayı hızla değişime uğratmış olduğu yerdir. Yağmur ormanlarını yok edebilmek için ellerindeki bütün imkanları kullanmaktan bir an bile geri durmayan insanlar, bununla birlikte bir çok canlı türünde yok olacağını ve büyük bir olasılıkla da iklimlerin değişebileceği tehlikesini de hesap etmeden doğanın yeşil alanlarına saldırdıkça saldırıyorlar. Bazı bilim adamları da panikle bu olumsuz gelişmeleri bütün dünyaya haykırırken, diğer insanların ise tedirgin bir suskunluk içinde olacakları ve yapılanları seyrediyorlar.    

Hayatın her alanında, bazı olumsuzluklar yaşanıyor, bazı menfi olaylar da meydana gelmiyor değil. Bütün bu menfilikler ve olumsuz gelişmeler bütün bir milleti ve gelecek kuşakları ilgilendiriyorsa, bundan insanlığın çok zarar görebileceği aşikardır. Ayrıca, ormanların yok edilmesi, içilebilir su kaynaklarının kirletilmesi, tarım alanlarının imara açılması, kuşaktan kuşağa birer tehlike olarak insanların karşısına çıkmayacağını söyleyebilmenin mümkünü yoktur. Ancak, milletin karşısına çıkacak olan tehlikeleri önceden görmek ve önlemlerini de buna göre alarak, milleti her türlü tehlikelere karşı koruma görevi de devlettedir, devleti idare edenlerdedir. Bazı tehlikeler, önceden görülebilse de, bazıları sinsice birden bire ortaya çıkabilir.İşte böyle bir tehlike ile, hem devletimiz hem de milletimiz geçtiğimiz günlerde karşı karşıya gelmiş, insanlar hayatlarını kaybetmişler, yaralananlar, şehit düşenler olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dilerim.   

Devletin içine kadar sızmış olan, ismi ne olursa olsun bu terör grupları, devletin yapısını ve milletin geleceğini değiştirebilecek kalkışmalara cesaret edebilmiştir. Fakat milletimiz tarafından bu kalkışma önlenmiş ve sebep olanlar devletin güvenlik güçleri tarafından yakalanarak etsiz hale getirilmişlerdir. Yıllardır kendilerine tanınan imkanlarla devletin içlerine kadar sokulan ve kendilerini bir şekilde gizlemeyi başarmış olan bu teröristler, ekmek yedikleri devlete ihanet ederek yıkmaya teşebbüs edebilmişlerdir. Caminin içine masa kurup siyaset yapılması, kışlaya, okula ve adliyeye siyasetin sokulması, yanlış ve hatalı olduğunu umarım anlayanlar olmuştur. Dinin siyasete alet edilmesi nasıl tehlikeli sonuçlar doğuracağı herkes tarafından görülmüştür. Dini terimler kullanarak siyaset yapanların aldatma ve kandırmalarına inanan insanlar, bu gün aldatıldıklarını söyleyip milletten özür dilemeye başlamışlardır.    

Devletin bütün kademelerinde özellikle TSK’de örgütlendikleri ve yuvalandıkları son olaylarla açığa çıkan bu teröristlerin, peygamber ocağı denilen bir kurumumuzun itibarını sarsmayı hedefledikleri olaylara bakınca anlaşılmıyor değil. Ancak, bütün bunlara bu imkanları tanıyanlar da yine devleti yöneten siyasetçiler değil miydi? Belki devleti ele geçirmek için güzel ve süslü sözlerle, bazı referanslarla kendilerine itimat sağlamış olabilirler. Bazı insanların bazı konularda hemfikir olacağını da düşünmüş olabilirler. Ama önce ülkenin ve devletin geleceğini, milletin birliğini, düşünmek gerekmez mi? Dün Türküm demekten utandığını söyleyenler, Atatürk’e sövüp sayanlar, hak ve adaletten yana gözüküp her türlü haksızlığa çanak tutanlar, laikleri dinsiz, şimdi ise laiklikten yana olduklarını söyleyenlerin, Atatürk ve bayrak sevgisi depreşenler, bunda samimi olduklarını söyleseler de, onların bu samimiyetlerine  “inanmak istiyorum”   
 
İnanmak isterken, olabilecekleri de hesaba katmak gerekir diye düşünüyorum. Her şeyi hesaba kattığınız zaman, devletin demokratik, laik ve sosyal yapısını, milletin birlik ve beraberliğinin çok önemli olduğunun unutulmaması da gerekir. Çok fazla kural ile hayatın tümü bir arada barınmaz hatta sorun olur diye düşünenler de olabilir. Ama sorun dengenin nerde yattığında olduğunun düşünülmesidir.Geçtiğimiz yıllarda her fırsatta Büyük Orta Doğu Projesi’nden (BOP) bahsedilmekte idi.  Oysa bir on yıl kadar geriye gidince yine BOP kadar yaygın kullanılan başka bir kavram da: Yeni Dünya Düzeni idi. 1990’lı yıllarda öncelikli konulardan biri olarak gündeme getirilmiş olan BOP, aslında özellikle batılı emperyalist merkezlerin yeni süreçteki ihtiyaçlarından doğmuş ve yönetimlerle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantı içinde bulunan strateji üretme merkezlerinde kotarılmaya başlanmıştı. ABD ile yakın ilişki içinde olan bu kuruluşların gerçek amaçlarının Hazar’ın doğusu, Kafkasya, Orta Doğu coğrafyası ve Kuzey Afrika’yı da içine alan bir hattın çizilmesidir.    

Emin Gürses’in dediğine göre: Yeni Orta Doğu haritası, İsrail’in istediği bir haritadır. İsrail’in isteği ile oluşturulan harita, son günlerdeki olaylardan sonra halâ geçerliğini kuruyor mu korumuyor mu belli değildir. Kim bilir belki de halâ geçerliliğini koruyor ve uygun bir zamanda yine ülkenin gündemine getirilmeyi beklemektedir. Gerçekten son günlerde bu proje hakkında bir açıklama yapılmaması, akıllara bazı soru işaretleri getirmiyor değildir. Hatta ülkemizde meydana gelen son olaylar ve bu olaylar emperyalist ülkelerin proje üretme merkezleri tarafından ve ülkemizde uygulamak istedikleri planlarını denemiş olabilecekleri de kafalarda soru işareti oluşturmaktadır.   

Emperyalist ülkelerin bugünkü uluslararası operasyonları, bu tür hesaplar üzerine kurulmamış mıdır? Bir ülke ne kadar geri kalırsa, bir ülkede ne kadar cahil insan olursa, bir ülkede eğitim seviyesi düşükse, o ülkeyi ele geçirmek isteyen ülkeler, o ülkenin yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip olmak için her türlü kirli plan ve projeler üretirler ve ürettikleri projeleri uygulama alanları bulmakta zorluk çekmezler. Thomas Gray’ın şu sözleri her şeyi açıklamaktadır:“Cehaletin mutluluk olduğu yerde, arif olmak aptallıktır.” Cehaletin mutluluk olduğunu sananlara verilecek en güzel cevap ise, eğitim seviyemizi yükselterek mutlu olmaktır.   

Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan gelen önemli sorunlarla karşı karşıya olduğu aşikardır. Ancak bu sorunlarla mücadele edebilmek için de, siyaseti bilen, uluslararası ilişkilerde tecrübe sahibi olan insanlardan da yararlanmak ve onların bilgisine baş vurmak gerekmez mi? Uluslararası sistemdeki gelişmelere kayıtsız kalınamayacağını ifade eden Atatürk, 17 Mart 1937’de Ankara’da Romanya dış işleri bakanı Antonesku ile sohbetinde: “Dünya milletlerinin saadetine çalışmak kendi huzur ve saadetini temine çalışmaktır. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.” İfadesi günümüzde sistemsel ya da bölgesel düzeyde yaşanan anlaşmazlıkların yayılma tehlikesine dikkat çekmiş ve milletin refahı ve güvenliği için çatışmaların engellenmesi gerektiği yolunda çaba gösterilmesini önermesi Ankara’nın izleyeceği politikalar konusunda önemli bir yol göstericidir.     

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster