Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 01 Temmuz 2016
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 12:37
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23294
AŞKLARIN, KAVGALARIN, BARUT KOKAN DİZELERİN
ŞAİRİ: HASAN HÜSEYİN[*]
TEMEL
DEMİRER
“ben hep onlar için söyledim şiirlerimi
onlar için yazdım bütün yazdıklarımı
ne çektimse bunca yıl, onlar uğruna.”[1]
“Düşman değil
benim halkım/ Barışa kardeşliğe/ Kahpeliğe kalleşliğe puştluğa düşman/ En başta
da sömürüye/ Açlığa düşman,” diye haykıran Hasan Hüseyin Korkmazgil için bir
zavallı, “Hasan Hüseyin, orta gelişmişlikteki kişilere
seslenebiliyor. Hasan Hüseyin orta gelişmişliktekilerin ortak
yarasıdır; hocasıdır. Dokununca kızıyorlar, doğal,”[2]
diye zırvalar!
Hayır, bu ve
benzeri zırvalara dair bir şeyler deyip, onları muhatap almak yerine;
zavallıların zırvalarını kale almadan, Ondan, yoldaşımız, ustamız Hasan Hüseyin
Korkmazgil’den söz edeceğim; saygı, minnet ve hayranlıkla…
*
* * * *
O; büyük
aşkların, kavgaların ve barut kokan şiirlerin şairidir.
Kolay mı?
‘Kavel’in (1964), ‘Temmuz Bildirisi’nin (1965), ‘Kızılırmak’ın (1966), ‘Kızıl
Kuğu’nun (1971), ‘Ağlasun Ayşafağı’nın (1972), ‘Oğlak’ın (1972), ‘Acıyı Bal Eyledik’in
(1973), ‘Kelepçemin Karasında Bir Ak Güvercin’in (1974), ‘Koçero Vatan
Şairi’nin (1976), ‘Haziran’da Ölmek Zor’un (1977), ‘Acılara Tutunmak’ın (1981),
‘Filizkiran Fırtınası’nın (1981), ‘Işıklarla Oynamayın’ın (1982), ‘Kandan Kına
Yakılmaz’ın (1985), ‘Tohumlar Tuz İçinde’nin (1988) yaratıcısıdır O…
Hasan Hüseyin
Korkmazgil deyince; -onca dizesi arasından- aklıma ilk gelen, “Çocukları
seviyorlar da yarını sevmiyorlar/ Kömürü seviyorlar da sökeni sevmiyorlar/
Fabrikayı seviyorlar da grevi sevmiyorlar/ portakalı elmayı muzu viskiyi
ipekliyi seviyorlar da işçiyi sevmiyorlar/ Bu gemiyi bu denizde baban mı
kaydırıyor?/ Bu treni bu dağlardan anan mı aşırtıyor?/ Kim ekiyor bu pamuğu kim
büküp kim dokuyor?/ Buğdayı kim tütünü kim patatesi kim?// Düşündükçe domur
domur çoğalıyorum/ Cephanelik oluyorum bunları düşündükçe/ Ben bunlara insan
diyemiyorum!” oluyor…
Bu dizeler
hayatın karşısında, Onu, duruşunu betimlerken; hepimize, “Her suçlu
bir burjuva her burjuva bir suçludur,” diye haykıran komünist ozan
B. Brecht’i de anımsatır ister istemez…
*
* * * *
“Hor baktık mı
karıncaya/ kırdık mı kanadını serçenin/ vurduk mu karacanın yavrusunu/ ya nasıl
kıyarız insana?” mütevaziliğiyle yaşayan O; “gitme, sonbahar oluyorum, sonrası
hiç,” diyecek kadar tutkulu bir aşıktır, Azime Korkmazgil’in aşkıdır.
“Kısa çöp uzun
çöpten hakkını alacak elbette” bilinciyle, “kör olasın demiyorum, kör olma da
gör beni,” ısrarıyla “acılara tutunup”, “acıyı bal eyleyen” vazgeçmeyen
mücadelenin sıra neferi; “akarsuya bırakılan mektup”un yazarıdır…
Evvelinde
TKP’li, sonrasında TİP’lidir; sol cenahın yüreklerinde yer edinmiştir…
‘Kızılırmak’ın
ruhu, Anadolu’nun hakiki sesi; ömür boyu mücadelenin öyküsünün özetidir
yaşamıdır…
Saçları uçuşan
halkçı sosyalist şair; içtenlik, bitmez bilgeliktir…
Ve baştan
ayağa aşk, isyan, mücadele ve umuttur…
“Gel benim
darmadağın direncim/ gücüm/ emeğim/ çilem gel/ gel benim büyük acım/ gel ve
bitir şu işi!/ kalaylardan mı gelirsin bolivya’lardan/ rio’nun favelalarından
mı/ ispanya’dan mı viyetnam’dan mı/ zonguldak kömürlerinden mi gelirsin/
çukurova’lardan mı/ yellerle mi gelirsin ateşlerle mi/ uçarak mı koşarak mı
yırtınarak mı/ gel işte gel gayrı/ gel/ gel/ gel de bitir şu işi,” dizeleriyle
umutludur; memleketten, hayattan, topraktan, dünyadan...
*
* * * *
1927’de Sivas’ın Gürün ilçesinde
doğdu
Yedi kardeşi
vardı; tek okuyabilen o oldu. İlkokulu babasının hademelik yaptığı mektepte
okudu. Ortaokula gidemedi; Ziraat Bankası şubesinde getir götür işlerinde
çalışmaya başladı. 20 Kasım 1979’da faşistlerce katledilen Dr. Necdet Bulut’un
babası bankanın müdürüydü. Hasan Hüseyin’le yakından ilgilendi. Parasız yatılı
okul sınavlarına girmesine sebep oldu.
Sınavın
yapıldığı Sivas’a gitmek için, komşularından ödünç alınan ayakkabıyla 60 km
yolu yürüyerek gitti. Kazandı. Niğde ortaokulu ve sonra Adana erkek lisesi’nde
okudu.
Okulda dünya
edebiyat klasikleriyle tanıştı. Şiir yazmaya başladı.
Gazi Eğitim
Enstitüsü’nü bitirip Türkçe öğretmeni oldu.
K.
Maraş-Gökşin’e öğretmen olarak atandı.
Nâzım Hikmet
şiirlerini okuduğu için ihbar edildi. Adı, 1951’deki TKP davası dosyasındaydı.
Üç yıla mahkûm oldu. Bütün kamu hakları elinden alındı. Elbistan ve Nevşehir
cezaevlerinde yattı.
Cezaevinden
çıktıktan sonra ekmek parası kazanmak için İstanbul’a gitti. Bu kez askere
alındı; üniversite mezunu olmasına rağmen er olarak 27 ay askerlik yaptı.
Askerlik sonrası
baba ocağına döndü. Kahvelerde karakalem portre ressamlığı yaparak, tabela
boyayarak ve okuryazar olmayan ailelerin askerlik mektuplarını yazarak geçimini
sağladı.
Şiirden hiç
kopmadı. İlk şiiri 1959’da ‘Dost Dergisi’nde çıktı. Ayrıca yazdığı iki oyun
radyoda piyes oldu.
1960 sonrası
Ankara’ya yerleşti. ‘Akis Dergisi’nde düzeltmen/redaktör olarak çalıştı.
Basın-İş Sendikası’nın genel sekreterliğini yaptı.
Doğan
Avcıoğlu’nun çıkardığı ‘Yön’ ve TİP’in yayın organı ‘Sosyal Adalet Dergisi’nde
makaleler yazdı.
İlk yapıtı
‘Kavel’ 1963 yılında çıktı. Yeditepe şiir ödülü’nü kazandı. Sadece şiir değil,
mizah öyküleri de yazıyordu. 1966 yılında ‘Kızılırmak’ kitabından dolayı
yargılandı. Beraat etti.
1969
seçimlerinde Çorum’dan TİP milletvekili adayı oldu. Kazanamadı. Partide Mehmet
Ali Aybar’a yakındı.
1973 yılında
çıkardığı ‘Acıyı Bal Eyledik’ şiir kitabıyla daha da ünlendi.
1983 yılında
evinde çalışırken beyin kanaması geçirdi. 6 ay hastanede, 6 ay evde (376 gün)
yoğun bakımda kaldı.
Azime
Korkmazgil bir gün bile aşkının başından ayrılmadı.
“İyi ki
bilincindeyim çağımın/ iyi ki yaşıyorum bütün boyutlarıyla/ iyi ki
sövebiliyorum ağzdolusu/ ne güzel/ ne güzel,” diyen O 26 Şubat 1984’te hayata gözlerini
yumdu.
“silahımsın/
başım havalarda gezerim/ en yıkık günlerimde bile// gayri bize ölüm yok/
kavgayı/ şiiri/ ve seni çok seviyorum,” dizelerinde seslendiği Azime
Korkmazgil’e aşıktı.
7 Ağustos 1963
tarihli mektubundaki içtenlikle: “Seni sevdim, seviyorum. Seni anlayarak
seviyorum. Bunu bugün söylüyorum sanma. Ben sevmem böylesi laflar etmeyi. Hele,
hiç sevmem mektup yazmayı. Seni seviyorum diyorum, anlıyorsun değil mi? Bu
benim için zor bir itiraf...
Sen biraz
yarınımsın benim. Biraz değil yarınımsın Azime. Sana Azimem diyorum anlasana!
Seni anlayarak seviyorum Azime. Düşün ki yüzünü görmedim daha. Kimseden de
sormadım seni. Seni kendi sözlerinle tanıyorum, bir de yolladığın resimden...
Geç mi kaldık?
Yoo... Bu da bizim gerçeğimiz.”
Ve O; “bir oğlum olacak adı temmuz/ uykusuz/
korkusuz/ beter mi beter/ ben beynimi satarak yaşıyorum/ o benden proleter/ bir
oğlum olacak adı temmuz/ karataşın göbeğinde aşk/ karataşın göbeğinde barış/
karataş çatladı çatlayacak/ bende bitmeyen kavga/ onda yeniden başlayacak,”
dizelerinde dile getirdiği Temmuz’un babasıydı…
*
* * * *
Emekçilerin,
saçlarını rüzgârlarda savuranların, acıyı bal eyleyenlerin, barış ve özgürlük
tutkusunu içinde yeşertenlerin, devrim ve bağımsızlık özlemi çekenlerin gür
sesli, geniş soluklu şairidir O…
Toplumcu
şiirin en gür sesli şiirlerindendi…
Gür bıyıkları,
dalgalı saçlarıyla O bir rüzgârdı...
Ustaydı,
hocaydı, ağabeydi…
Eşitsizliklere,
acılara ve yoksulluklara itiraz edendi…
Onun
dizelerinde Anadolu’nun köylüsünü, işçi ve emekçileri görmek mümkündür…
Asım
Bezirci’nin ifadesiyle, “Hasan Hüseyin gerektikçe değişik kültür verilerinden
-masallardan, türkülerden, ağıtlardan, deyişlerden… - ve edebiyat ürünlerinden
-halk şiiri’nden, divan şiiri’nden, Nâzım Hikmet şiirinden, hatta ikinci yeni
şiirden...- yararlanır. Bunlar da yetmezse, kendi mizahçı zekâsını kullanır.
Özellikle toplumsal karşıtlıklar deşilirken mizah ve yergi yararlı olur...
Şairin derin duyarlığı, gür sesi, geniş soluğu, renkli hayali, işlek Türkçesi
ile diyalektik bir görüş ve insancıl bir bakışa yaslanan hayat ve edebiyat
sevgisi, barış ve özgürlük tutkusu, devrim ve bağımsızlık özlemi birbiriyle
kaynaşarak etkili bir bileşim meydana getirirler.”[3]
Özetin özeti:
Sosyalistlerin, toplumsal gerçekçi şiirin özgün ismi Hasan Hüseyin, gül dalının
isyankâr inceliğiydi…
Çünkü Onun
şiirlerinde bir memleket havası gizlidir, buram buram yurt türküleri, devrim
ateşi, düzene başkaldırı, yoz burjuvaya düşmanlık ve işçi savaşımı vardır.
* * * * *
Diyeceklerimi
tamamlıyorum: Halkın öfkesini, hıncını, acılarını dillendirirdi dizeleri…
Anlaşılmak
için yazdı. Şiirlerinde sınıfsal bağımlılık vardı; taraflıydı. Nitelikli ve
uzun soluklu ürünler vermiştir.
Coşkulu
üslubuyla yaşadığı sevincin, acının heyecanın, özlemin, isyanın hakkını
verirdi.
İsyan kokar
mısralarıyla sanatın ne olduğunu bilen; ezilenlerin ve haklının kimler olduğu
konusunda net tavrı olandı! Ki şiirleri de bunun ispatıydı…
Bir
söyleşisinde eşi Azime Korkmazgil’le belirttiği üzere: “O, bir bütündür; ozanın
hangi yapıtını açarsak açalım, hepsi net, kalın ve keskin çizgilerde kararlı
bir devrimcinin, bir savaşımcının, bir dil ve anlatım ustasının; insancı,
barışçı, dost duyarlıkta, derin duygulu bir yürekten çın çın yükselmekte olan
namuslu sesleniş ve uyarılarını yansıtır.
Bu seslenişte,
asla bezginlik yoktur, bunalmışlık yoktur; herhangi bir inancın yitirilişi ve
davaya boşvermişlik yoktur. Umut, bir noktada öfkeye yenilirse, öte yandan
çıkar günışığına. Ozan kendini, yaşamın orta yerinde bir görev yüklenmiş olarak
bulmuştur; bundan caymak, buna sırt çevirmek, ölümle yenilgiyle yokoluşla
eşanlamlıdır. O buna, ürettiği hiçbir yapıtta geçit vermez. Gözünün değdiği her
alanda eleştirmen, düzeltmen ve eğiticidir. Şu yandan bakınca karanlık
gördüğünü evirir çevirir, ışıklara yöneltir ve okuruna öyle sunar. Hem halk
çocuğudur, hem de halkçıdır. Günün 24 saati ona yetmez; bir çığır, bir ipucu
bir yolak bulmuştur, atlar zıplar gerilir atılır engeli aşar, gözünü diktiği
ışığa kavuşturur bilinci. Yenik düşse, kanter içinde kalsa, kolu kanadı kırılsa
da vazgeçmez: onun için vargı bellidir, silkelenir, işini sürdürür. Felsefesi
bu; mutluluk yorulmamakta, üretmekte, güzel bir şey yapmakta, yaptığını
savunmaktadır. İnsancıdır; hem birey önemlidir onun şiirinde, hem toplum;
ikisinde de gerçekçi, fakat kıyasıya eleştiricidir. Israr, en büyük özelliği;
ozan ve yazar, halkın gözü ve kulağı olmalı, umut ve dayanıklılık aşılamalıdır.
Züppelikten, çıtkırıldımlıktan ve gevezelikten tiksinir; onun gözünde aydın,
aydın olmanın ciddiyetini ve sorumluluğunu taşımalıdır; değerleri, estetik
beğençten süzmelidir, seçtiğine sahip çıkmalıdır. Kötümserlik, karamsarlık
aşılamaya hakkı yoktur aydının!”
Hasılı içten,
etkileyici dizelerin şairidir. Dünyanın en naif dizelerinin sahibidir O.
Bir Anadolu
kilimi kadar bu topraklara aittir; şatafatsız ve çok büyük şairdir. Sonuna
kadar politiktir, sosyalisttir…[4]
Şiirinde yergi
ve izah öğelerini başarıyla kullanarak etkili bir şiir dili oluşturdu. Sömürü
isyan, emperyalizm, emekçi halkın yaşantısı, tabiat, aşk, kapitalizm,
işbirlikçilik, grev, barış, özgürlük gibi temaları coşkulu, bilinçli ve keskin
bir dille şiirine taşıdı.
“İşlediği
konu” ve “ele aldığı konuyu işleyiş şekli”yle Onun şiirinde dil kullanımı
farklı bir bakış açısı sunarken; halk kültürü unsurlarının kullanımı ve şairin
bu alandaki yetkinliği muhteşemdir.
Şiirleri,
türkülere de nağme olan başkaldıran dizeleriyle O, “imkânsız”lığa meydan okurdu
ve okumakta da her dem…
*
* * * *
“Yaşamla,
yaşadıklarımızla yüzleşmektir şiir,”[5]
saptamasının bir özeti olan Hasan Hüseyin Korkmazgil, hepimizi, “derim ki
sana:/ nehirler boyu git/ nerelerde ve niçin durgundur nehirler,/ nerelerde ve
niçin hırçındır nehirler,/ nerelerde ve niçin mendereslidir,/ nerelerde ve
niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler,/ gözlerinle gör, duy kulaklarınla/
gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere” diye uyarırken haykırır avaz
avaz yolumuzu aydınlatırcasına:
“kararttılar
gecemizi/ ısırdılar karanlıkta/ kanattılar türkümüzü/ kırdılar çiçekli
dallarımızı/ tükürdüler içine ekmeğimizin/ ağrıttılar ağrımızı/ ağrıttılar
vatan vatan/ ağrıttılar dünya dünya”…
“oradadır işte
o/ seni hangi türkü ağlatıyorsa/ hangi söz vuruyorsa taa yüreğinden/ oradadır
işte o/ iyi bak ona”…
20 Aralık 2015
14:41:32, Ankara.
N O T L A R
[*] Yeniden
Sanat ve Hayat Dergisi, No:46/02 Kış 2016…
[1]
Hasan Hüseyin Korkmazgil.
[2] Enis
Akın, “Edebiyata Ahlâk?”, Edebiyat Dostları, No:11, Mart 1988, s.12.
[3] Asım
Bezirci, 1970, aktaran: Ahmet Necdet, Modern Türk Şiiri Yönelimler,
Tanıklıklar, Örnekler, Broy Yayınevi, 1993.
[4] “sen
hep samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay kemal’ım/ hele bir de buralara/ çık hele
bir/ çık hele bir/ kemal’ım!// gör ki ne hâldedir ‘ey türk gençliği’n/ gör ki
ne hâldedir bursa’da dediklerin/ gör ki ne hâldedir ‘bu yurdun efendisi’/ sen
hep samsun’a mı çıkarsın ay oğul ay kemal’ım/ hele bir de oralara/ çık hele
bir/ çık hele bir/ kemal’ım!/ çık ki her yer samsun olsun kemal’ım/ çık ki her
yer samsun olsun kemal’ım!” dizeleri ile Saddam Irak’ına dair ‘Bağdat Basra
Yollarında’ (1974) başlıklı kitabı, belki de en zaaflı yapıtlarıdır!
[5] Asım
Öztürk, “Yaşamla, Yaşadıklarımızla Yüzleşmektir Şiir”, İnsancıl Dergisi,
Yıl:25, No:299, Haziran 2015, s.30-31