Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Kumlar Kıt'ası,Karanlık Kıt'a


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 24 Haziran 2016
Geçerli Tarih: 27 Nisan 2024, 19:02
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23251


KUMLAR KIT'ASI, KANLI KIT'A
 
1990’lı yıllarda öncelikli konulardan biri olarak gündeme getirilen “Genişletilmiş Orta Doğu Projesi”tartışmaları aslında özellikle batılı emperyal devletlerin yeni süreçteki ihtiyaçlarından doğmuş ve yönetimlerle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantı içinde bulunan strateji üretme merkezlerinde kotarılmaya başlanmıştı. Orta Doğu coğrafyasının tanımını yaparken, tarih boyunca bu bölgede yapılmak istenenleri çok iyi bilmek, anlamak ve de hiç unutmamak da gerekir. Hatta, bu bölgenin tarihinde hep gözyaşı olduğunu, toprakların kanla sulanıp adeta yıkandığını da bilmek ve de yapılan yanlışlardan dersler de çıkarılmalıdır ki, bölgenin çıkarlarını kendi şahsi çıkarları gören idarecilerin planları bozulsun, bölgeyi kan ve gözyaşlarına adeta mahkum hale getirenlerin de kirli emelleri boşa çıkarılabilsin. Yoksa, “Kumlar kıt’ası” hep kan ve gözyaşlarıyla yıkanmaya devam edip gider. Emperyal güçleri de, onlardan emir alanlar da, bölgeyi kirli ve hain planlarla planlamaya, sonra da kendi şahsi çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye devam ederler. Bugün, kan ve gözyaşlarının dinmediği, katliamların sona ermediği bu “kanlı kıta” ve onu yönetenler,emperyal devletlerin hedeflerine ulaşmasına katkı sağlamak yerine, kendi ülkesinin çıkarlarını ve halkının refahını düşünselerdi, bu kıta da,ne katliamlar yaşanabilirdi ne de kan ve gözyaşları sel olup akardı. 
 
Her ülkenin hedefleri vardır. Ülkesini ve insanlarını daha iyi şartlarda yaşatmak için bütün imkanlarını kullanan ve hedeflerini de buna göre planlayan ülke yöneticileri de vardır. Fakat bazı ülke yöneticileri de vardır ki, koydukları hedefler, hep kalkınmışlıkta geri kalmış, eğitim ve kültür seviyeleri yok denecek kadar az olan insanların yaşadığı ülkeleri dizayn etmek için olduğunu da görmemek mümkün değildir. Ama ne hazindir ki, kendi ülkesini ve insanlarını kendi çıkarlarına alet etmekten çekinmeyen idarecilerin olduğu bir zamanda yaşıyoruz.Yalnız kendini Müslüman gören, her şeyi kendinin bildiğini, kendinin hatasız bir kul olduğu fikrine kapılanlar, İslama da, gerçek Müslümanlara zarar verir boyutlara geldiğini artık görmeleri de gerekir.                                                                                            
 
Milâdi 7. yy'ın başlarında İslamiyet, kumlar kıtasının en büyük toprak parçasına sahip olan Arabistan'da, Allah'ın birliğine iman etmeyi esas alan ve insanı oluşturan ruh ve beden unsurlarını tek bir bütüne, İslam dinine tabi kılan yeni bir hayat nizamı olarak başladı. Bu esnada, "Kumlar Kıt’ası" olan Arap yarımadasının komşuları kuzey, kuzey- batı ve batıda Büyük Bizans İmparatorluğu (Suriye, Filistin,Mısır), kuzeydoğuda, doğu ve güney Arabistan'ın kenar bölgelerinde Büyük İran İmparatorluğu (el-Ahsâ, Umman, Yemen) ve nihayet güney- batıda da Habeşistan idi. Bütün dünyaya hitap edecek bir din olan İslâm, er geç, komşuları ile temas kurmak zorundaydı. Hz. Muhammed (S.A.V.) 569'da Mekke'nin gözlerden ırak bir köşesinde dünyaya teşrif buyurduktan sonra, 40 yaşına geldiği zaman İslamı tebliğe başladı ve uçsuz bucaksız Arap yarımadasını yeniden bir araya getirmeyi başardı; İslamiyeti yayma konusunda 20 yıl süren bir uğraştan sonra İslam, doğduğu sınırları aşarak, Bizans,İran ve Habeşistan'ın yanı sıra, bir rivayete göre Malabar krallarından birinin ihtida ettiği Hindistan'da yerleşmeye başladı.
 
Hz. Muhammed (S.A.V.) ümmi olmasına rağmen, İslam dinini uzak diyarlara yayabilmek için, görevlendirildikleri ülkelerde sözle vaaz ve nasihatte bulunacakların yerine,kısa,özlü ve anlaşılır mektuplar yazarak, elçiler göndermiştir. "Bu mektupları götürenler şüphesiz, İslam dini hakkında yorum ve açıklamalarda bulunabilirlerdi" Ama esas olan, mektubun Hz. Peygamber tarafından yazılıp, bazı ülke hükümdarlarına ve kabile reislerine  gönderilmiş olmasıdır. 
 
Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından gönderilen mektuplar: Mısırlı el-Mukavkıs, Bahreyn'li Münzir, Habeşli Necaşi, Bizanslı Herakliyus, İranlı Kisra, Ummanlı Ceyfer ve Abd... Hz. Muhammed'in ashabından ve sağlığında İslam Devleti'nin yüksek düzeyde memurlarından olan, Ensar'dan Amr İbn Hazm, bu çalışmaya daha o zamanlar başlamış ve belki de bu alanda ilk olan ve Peygamber'in 20 kadar mektubundan oluşan bir derleme kaleme almıştır. Bu eser İbn Tûlun'un İ'lâmu's-sâilin an kütüb-i Seyyidi'l- Mürselin adlı kitabının haşiyesinde günümüze kadar korunagelmiştir.
Kur'an-ı Kerim'in de beyan ettiği gibi, Hz. Muhammed (S.A.V.) ümmi idi: (Ey Muhammed!) Sen bundan önce bir kitap okumuyordun, elinle de onu yazmıyordun. Öyle olsaydı, o zaman (Allah'ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler kuşkulanırlardı, (ama şimdi ne diye şüpheleniyorlar) (Ankebut  Suresi 48). Nasıl olur da İslam,Hz. Peygamber'e gelen ilk vahyin "oku" emri olmasından bir övünç ve iftihar payı çıkarmaz; beşeri ilim ve kültürün mutemedi sıfatıyla kaleme (tüye) övgüde bulunmaz: Yaradan Rabbinin adıyla oku, o insanı bir alâk'dan yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti. (Alâk Suresi/1-6)
 
Taberi (Tarih, 1852), Hz. Muhammed (S.A.V.) Muaz b. Cebel'i Yemen ve Hadramavt bölgelerine muallim olarak gönderdiğini nakleder. Aynı kaynak (1, 1853), "Muaz'ın muallimlik yaptığını ve bir bölgeden diğerine dolaşıp durduğunu" belirterek, ilave eder: "Muaz b. Cebel insanlara yazı ilmini öğretiyor ve tüm vilayetleri dolaşıyordu. İslamiyet, Kumlar Kıtasında bir güneş gibi doğdu. Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından Allah'ın bir emri olarak bütün insanlara ulaştırıldı ve öğretildi. İslamiyetin doğduğu bu kıta, "Kumlar Kıt’ası" na,zaman geçtikçe,çağlar aşıldıkça bir haller olmaya başladı ve gitgide anlayış farklılıkları ortaya çıktı ve iç karışıklıklar, mezhep çatışmaları ortaya çıktı. İslam düşmanları da bu durumdan faydalanmak için hemen harekete geçerek, İslamiyeti bozmayı ve kendilerinin uydurdukları bir takım hurafelerden oluşan bilgileri, İslamın bir emriymiş gibi kendi ajanları vasıtasıyla kumlar kıt’asına yaydılar ve bu yolla  İslamı bozmayı başardılar. 
 
İslamiyetin en büyük düşmanı İngilizlerdir! İngiliz hükümeti, yahudiler ile anlaşarak, İslamiyet ile mücadele etmek için, Londra’da (Müstemlekeler nezareti) kuruldu. İngiliz hükümetinin papazların elinde olduğu o yıllarda, İngiliz casusu Hempher, (1713) Basrada avladığı Necdli Muhammedi, senelerce aldatarak, Suudi Arabistan'da (Vehhab-i) fırkasını kurdular. Kurarken de, yüz binlerce Müslümanı kılıçtan geçirmişlerdir. "Kumlar Kıt’ası"nın en büyük toprak parçasına sahip olan Suudi Arabistan'da kurulan, "Vehhabilik" dört mezhebin dışında bir İslam anlayışıdır. Acaba,bugün “kumlar kıt'ası”nın kanlı kıt'a”haline gelmesinin sorumluları, hangi İslam düşmanı ülke veya hangi İslam görüntüsüne bürünmüş işbirlikçi ajandır diye sorulmadıkça,İslam aleminin rahat ve huzura kavuşması hayalden öteye geçmesi düşünülemez bile.

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster