Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Bilim ve Tekniğin Neresindeyiz?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Mayıs 2016
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 21:19
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=23106


BİLİM VE TEKNİĞİN NERESİNDEYİZ?
 
Dünyamızın uzaydan çekilmiş fotoğraflarının güzelliğine diyecek yoktur. Dünyamızın üstüne yer yer pamuktan bulutlar serpilmiş mavi bir portakal görünüşüyle gözlerimizi büyülediği gibi zenginlik ve zevk izlenimi verir insana. Gerçekten de dünyamız çok güzeldir ve gür bir bitki örtüsüyle kaplı olan alanları vardır ve yer yer bereketli topraklar ve hayvansal yaşamla hareketlidir. Bu cennet görünüşlü, coşkulu, latif doğa milyonlarca yıl egemen oldu gezegenimize. İnsan soyu da, ortaya çıktığı günden bu yana onunla beslendi, onunla da beslenmeye ve Doğa Ana ile bir ortak yaşam içinde hayatını sürdürmektedir.
Ne var ki, XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile "Sanayi Devrimi'nden beri, insan, ilerleme ve gelişme adına, doğal ortamı sistemli olarak yakıp yıkmaya başladı; topraklarını altüst etti, sularını kirletti, atmosferini bozdu. Başını alıp giden bir kentleşme, özellikle tropikal bölgede ormanların yok oluşu, denizlerin ve ırmakların kirlenmesi, iklimlerin değişmesi, ozon tabakasının incelmesi, asit yağmurları, dünyamızın başının dertleridir; kirlilik, öylesine sonuçlara yol açmıştır ki, dünyamızın geleceği tehlikededir artık dersek yalan olmaz. Ülkemizin de bu tehlikelerden payına düşeni fazlasıyla aldığını ve bu tehlikelerin hepimizi etkileyebileceğini de söylersek yalan olmayacaktır.  
 
Tehlike bunlardan ibaret de değildir: İnsan, genetik olarak kendini değiştirme gücünü de elde etmiştir. Dünyada bilimsel serüven hızlanıyor ve ufukta insan varlığının kopyalanması belirmiştir. Ne ulusal planda ne de uluslararası planda henüz saptanmış olmasa da, sınırlar aşılmış değildir.Bilim ve teknik ilerliyor; ama beraberinde dev sorunlar da getirmiyor değil. Aptalca işlenen cinayetler, toprak kavgaları, namus cinayetleri ise lekeli aşırılıklara varmıştır. Koruyucu ve kurtarıcı diye bilinen bilim, tehdit edici, tehlikeli olarak algılanacak noktalara doğru yavaş yavaş gitmektedir. Ülkeler arasında büyük saygınlıkların yerini, bir güvensizlik ve kaygı duygusu almaya başlamış; özellikle de silahlanma  konusunda kaygıları artıracak gelişmeler olmakta ve yaşanmaktadır.
 
İşin gerçeği şu ki, yurttaşlar, bilim ve teknikte ilerleme adına, muassır medeniyetler seviyesine yükselmeye hoşgörüyle baktıklarında, özgürlüklerinin, çocuklarıyla torunlarının, giderek üzerinde yaşadığımız gezegenin yazgısının tehlikeye atılıp atılmayacağını kendilerine sormalıdırlar. Ancak şunun da farkında olunması gerekir: Sorunların alabildiğine karmaşık bir hal aldığı görülse de,milleti temsil edenlerin alacakları kararların önem ve sonuçlarını ölçmede fikri ve maddi araçlara nadir de olsa gereksinim duyulacaktır. 
 
Günümüzün bilimi, bilimsel bir çerçeve kazanmış değildir. Ancak bilim, gerçeğin bir başka yüzünü hor görmemeli, insanın özgür irade ve hür düşüncesini reddetmemeli, bilimsel çalışmalar ve teknik donanımların da ufkunu kapamamalıdır. Her şeyin her şey üzerinde etkili olduğu bir evrende, bilimsel ve teknolojik etkinliğin ahlaksal kaygıların dışında görülemeyeceği aşikardır. Bilimsel bir araştırmanın zararlı sonuçlara varabileceği kaygısı ortaya çıkarsa, bu araştırmayı sonlandırmak yerine onun zararları araştırılmalıdır. Teknik ve bilimsel çalışmalar bahane edilerek, yaşamsal alanların daraltılmasından, tarımsal sahaların  betonlaşmasından da kaçınılmalıdır.
 
Çevrenin yıkımının, kaynakların yağmalanmasının ve zararlarının birikmesinin en başta gelen kurbanları, yoksullar olmaktadır. Güney'in kentlerinde, Doğu'nun kırsalında, Kuzey'in ormanlarında, yalnız kirlenmenin etkilerine maruz kalmıyorlar; çevredeki mahallelerde,  gecekondularda ve köylerde, alt yapı yokluğu ya da yetersizliklerden dolayı sağlıkları da bu olumsuzlukların altında bozuluyor ve çürüyüp yok olmaktadır.
 
Ülke idaresini eline alanlar veya bir şekilde ele geçirmiş olanlar, önce insan demiyorsa, insan haklarına saygı göstermiyorsa, hak ve hukuksuzluklara sesini çıkarmıyorsa, o ülkede insanların sağlıklı ve huzurlu olmaları, korkmadan ve çekinmeden yaşamaları nasıl mümkün olabilir ki? Gücü ele alan, veya ele geçirenler, hatta gücü arkasına alanlar,ilk önce güçlerini, kendinden olmayana, garibana,fakir fukaraya, yoksullara karşı kullanıp, gücün verdiği hoyratlık ve şımarıklıkla, üzerlerinde baskı kurarak, her dediklerini yaptırıp kendilerine biat ettirebilirler. Ama, teknik ilerledikçe, bilim ve bilimsellik arttıkça, bilgi ve kültür seviyesi yükseldikçe, biatcılar da, biat kültürü de ortan kalkar, baskı ve yıldırmalar yerini, sevgiye, kardeşlik ve dostluklara bırakır.    
 
Bir avuç firma ve sahipleri, yeryüzüne egemen olursa, teknik ve bilimsel güç, herkesin imdadına nasıl koşabilir? Asıl bu korkunç karışıklığa bir son verilmesi gerekir ve "Rekabet ilkesi"nin yıkıcı ve yok edici etkileri açığa çıkarılmalıdır ki,bilim ve teknikte ne durumda olduğumuz görülebilsin. Yoksa "benden sonra tufan" diyenlerin hegemonyasında, ne fen,ne de bilimsel çalışmalardan söz etmenin mümkünü kalır. Bizler de düşünür dururuz: "Bilim ve Tekniğin Neresindeyiz?" Diye.

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster