Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 26 Mart 2016
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 09:33
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22835
NİCE
ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR[*]
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Geliştir sınırlarını,
varacağı yönleri genişlet,
büyüt yeni bir gökyüzü kadar.”[1]
Hayır! Ecclesizstes’in, “Ölmeden önce kimseyi
övme,” uyarısını unutacak değiliz ‘Yeni Kapı’(cılar) için kaleme
aldıklarımızda…
Sadece ve sadece 10 yıllık serüvenlerine
tanık (ve biraz da taraf) olduğumuz Onlar hakkında, her şeyi olduğu gibi aktaracağız…
*
* * * *
“Humilitas occidit superbiam/
Alçakgönüllülük, kibri yener,” saptamasıyla özetlenen Onlar,
bize her zaman ya da 10 yıldır “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuğun cüretini
anımsatır…
İçlerindeki çocuğu öldürmeden hep çocuk
kalabilenlerdir Onlar; “Çocukların çile çekmesine izin/ verildiği bir dünyada,
gerçek aşkın/ varlığından söz edilemez,”[2] dizelerini terennüm eden içtenlikle…
İşte tam da
bunun için zamanı sonsuzlaştıran uzamın isyankâr insanlarıdır;
“Bilinç-Etik-Estetik” üçgenindeki başkaldırıyla tiyatro yapar Onlar.
Hayır “Kaç-AK
Saray”da Putin’in karşısına dizilmiş “Konu Mankenleri”ne hiç mi hiç benzemeyen
Onlar için tiyatro insanlığın aşk ve hayat adına sığınabildiği son limandır.
Onlar; William
Shakespeare’in “iktidar hırsını ve iktidarın zalimliğe dönüşmesini” işleyen
‘Macbeth’ini “yasaklayan”lara -ki estetik ve toplumsal bilinçleri Recep İvedik’le
sınırlıdır- oyunu sansürletmeyen ve finalde Macduff’ın Macbeth’i yerle yeksan
ettiğini asla unutmayanlardır.
Çünkü Onlar; Vsevolod Meyerhold’un,
“Tiyatroda sanatçının ödediği bedel kendi kanıdır…”
Augusto Boal’ın, “Başka bir dünya yaratmamız
gerek; çünkü biliyoruz ki öyle bir olanak var. O başka dünyayı kendi
ellerimizle, kendi sahnemizde, kendi yaşantımızda yaratmak bize düşüyor…”
Yuri Liubimov’un, “Koşullara boyun eğmemek,
bizi çevreleyen dünyanın zaman zaman dayattığı standartlaşmış ölçütler adına
kendi yaşam ilkelerinden ödün vermemek. Tüm güçlüklere karşın, yürüdüğün yola
inanmak...” haykırışlarıyla karakterize olan geleneğin savunucuları/
sürdürücüleridir…
* * * * *
Melis
Alphan’ın, “Bana sanatçını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,” uyarısının
altını çizerek ekleyelim: Onlar Yavuz Bingöl’lerin, Alev Alatlı’ların ya da
Nazi hayranlığında, kendisine “SS Albayı” lakabı verilecek kadar ileri gitmiş
olan Herbert Von Karajan veya McCarthy döneminin, aralarında Elia Kazan’ın da
bulunduğu Hollywood’daki işbirlikçilerin anlaması mümkün olmayanlardır…
Malûm
“Sanatçı” denilenler iktidara karşısındaki konumlanışlarıyla üçe ayrıldılar:
İktidarın yanında yer alan yalakalar, iktidardan bağımsız suskunlar ve iktidar
ile mücadele edenler.
Karl Marx’ın,
“Yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır.
Bu, toplumsal karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur.
Araştırıcı, yaratıcı çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanata
gelişebilir”; V. İ. Lenin’in, “Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncunun
özgürlüğü, para kesesine, çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da iki yüzlülük
biçiminde gizlice) bağımlılıktan başka bir şey değildir,” uyarılarını
kulaklarına küpe eden Onlar için sanat,
hareketsizlikle mücadeledir; yaratılıştır, oluşmadır, “olduğu gibi durmanın”
ataletine karşı durup, sonsuz, ileriye, daha yükseğe sevk eden bir dinamiktir.
Çünkü Stefan
Zweig’ın belirttiği üzere, “Doğru öğretilemez, yaşanması gerekir… Asıl
kahramanlık gerçeklerle yüzleşmektir.”[3]
* * * * *
Hepimize
Julius Fuçik’in, “Gerçek hayatta seyirci yoktur: Herkes katılır hayata,” uyarısını
anımsatan Onlar ezilenlerin davalarına
bağlanmış bilinç ve yürekten mürekkeptirler. Yaptıklarını iyi yapmış
olmalarının ödülü, onu ezilenler için yapmış olmaktır.
Onlar, “Sanatta işlenecek suç yoktur”
kararlılığıyla unutulması mümkün olmayan işler yapıp, değerler yaratmışlar ve
başladıkları her şeyi tamamlamışlardır.
W. Goethe, “Faaliyetlere adını koyan,
sonuçlardır,”[4] der ya; Onları da Onlar yapan, yaptıkları ve
yaptıklarıyla yol açtıkları sonuçlardır.
Yapmanın gözüpeklikle mümkün olduğunu bir an
dahi unutmayan Onlar, halkın davasına bağlanmış kendilerinden başka hiçbir şeye
güvenmezler…
Ovidius’un, “Ya başlamamalı, ya da
bitirmeli,” uyarısını “es” geçmeyen başarılarının sırrı içtenlikleridir. Haklı
bir öfkenin sahibi olmaları yanında; kesin ve keskindirler.
Onlar, ezilenler nezdinde haklı bir üne,
saygınlığa sahiptirler. Ki bu da Onların, sonuna kadar hak ettikleri biricik
servetleridir.
“Ektiğin kadar biçersin…”; “Tarlada izi
olmayanın, harmanda gözü olmaz…” atasözünü anımsatan onlar; irade olmayan yerde
çözüm de olmayacağının kanıtıdırlar adeta.
Charlie Chaplin’in,
“Hayat dar alanda trajedi, geniş açıda komedidir,” diye vurguladığı şeyi yaşar/
yaşatır Onlar korkusuz bir vicdanla…
Ve Pythagoras gibi,
“Düşmanlarım, aldatılmış kardeşlerimdir,” diyen dostlukları çok ama pek çok
değerlidir.
Biz Onların dostluğuna hep büyük değer
verdik, vermekten de çok mutluyuz…
Nice nice 10’lu yıllara yoldaşlar…
28 Ocak 2015 13:46:34, Ankara.
N O T L A R
[*] Kaldıraç, No:176, Mart 2016…
[1]
Kemal Özer.
[2]
Isadora Duncan, Dünya Kadın Şairlerinden Kadının Hâlleri, Derleme ve çeviri:
Selahattin Yıldırım, Agora Kitaplığı, 2012.
[3]
Stefan Zweig, Avrupa’nın Vicdanı, Çev: Süreyya Çalıkoğlu, Zeplin Kitap, 2014.
[4] W.
Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:
534, 2’inci baskı, 1986, s.358.