Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 29 Şubat 2016
Geçerli Tarih: 19 Mayıs 2024, 01:17
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22735
ELİMİZİ VİCDANIMIZA KOYUP DÜŞÜNELİM!
Önceki Enerji ve Tabi Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’a 2013 yılında bir soru önergesi verilir.
Bakan
Yıldız soru önergesine verdiği cevapta diyor ki; “2002-2013 yılları arasında arama ve işletme ruhsatı verilen maden ve
mermer ocağı işletmelerinin sayısı 389 bin 741dir.”
Yine
Bakan Yıldız’ın cevabından anlıyoruz ki, bu süre içinde 29 bin 385 ruhsat iptal
edilmiş.
O
halde 2013 yılında 360 bin 356 geçerli ruhsat varmış. Bu sayıya bugüne kadar
verilen ruhsatları da ilave edelim.
Bugün
sayısı 400 bine ulaşmış maden ruhsatı vardır.
Bu
kadar ruhsatı kim aldı?
Nereler
bu ruhsatların kapsamındadır?
Henüz
bilinmiyor.
Ama
bilinen bir gerçek var. 2002-2013 arasında ortalama olarak bir günde 109 maden
ruhsatı verilmiş.
Yarın
ruhsat sahipleri köyümüze ellerinde ÇED raporları ile gelirlerse şaşırmayınız…
Neredeyse
her yer için risk vardır.
Şimdi
yeni bir soru önergesi gerekiyor. Nerelerde kimlere maden arama ruhsatı
verilmiştir?
Bunu
öğrenmek kamuoyunun hakkı değil midir?
Bekliyoruz…
***
Nedense
kolay yoldan zenginleşmeye bayılıyoruz.
Bunun
içinde kentlerimizin, çevremizin, doğamızın yok edilmesi hiç önemli değil.
Yeter
ki bir şekilde işi kitabına uyduralım…
Kentlerimizin
silueti bozulacakmış, hiç önemli değil.
İmar
çirkinliği oluyormuş, sorun değil.
Çevre
sorunlarına neden oluyormuş, amannnn boş ver…
Doğa
bozuluyormuş, adam sende…
Mantığımız
budur!
Oysa
yaşadığımız kentte, doğamızda, çevremizde bize çocuklarımızdan emanettir.
Yarın
aldığımız emaneti onlara bırakacağız…
Hangi
yüzle?
Elimizi
vicdanımıza koyalım ve düşünelim. Hangi yüzle?..
***
Siyanürle
madencilik Avrupa’da yasak. Türkiye’nin de taraf olduğu Rio Sözleşmesi de
siyanür yasağı getiriyor.
Bizde ise mantık şudur;
‘Kim dinler yasağı!’
Yer altı su
kaynaklarına sızıyormuş, havaya karışıyormuş, insan sağlığını tehdit ediyormuş.
Beyin, kalp ve
akciğerleri çok hızlı şekilde etkiliyormuş…
Bize bir şey olmaz!
Eski bir bakan,
ekranlarda herkesin gözü önünde radyasyonlu çay içti de bir şey olmadı!
Pek çoğumuzun mantığı
budur.
Oysa Bergama Ovacık
örneği ortada, Kazdağları örneği ortada, Uşak Eşme Kışladağ örneği ortada, Gümüşhane
Mastra örneği ortada, Erzincan İliç Çöpler örneği ortada, Manisa Turgutlu
Çaldağ örneği ortada, Balıkesir Balya Kadıköy örneği ortada, Ordu Fatsa Altıntepe
örneği ve başka örnekler de var.
Artvin Carrettepe
direniyor…
Örnek olarak verdiğim
yerlerin halini internetten araştırırsanız görürsünüz.
İnsanın içi acıyor.
Ve 400 bin ruhsat
alınmış durumda. Tehlike kapımızı çalıyor.
Yerin üstünde imar
rantı, HES ve diğer rantlar… Yerin altında ise maden rantı.
Gözleri hırs bürümüş.
Vicdanlar taşlaşmış…
Sırt siyasette, gözler
kazanılacak paralarda!
Ne çevre, ne doğa ne de
kentler umurlarında…
***
Geçmişte bir yazımda,
Tor Burnunda yapılan imar düzenlemesine değinmiştim.
Yetkililer adeta
kıyameti koparmıştı.
Savunmaları psikolojide
‘mantığa bürünme’ idi…
Şimdi o güzelim yere
bir bakın.
Eliniz vicdanınızda
düşünün. O güzelim alanı yapılaşmaya açarak iyi mi ettik?
Rus Pazarı denilen
yerde yapılan imar düzenlemesi doğru mudur?
O alanda 23 katlı bina
şehrin siluetini bozmaz mı?
Elbette bozar.
TOKİ “Çotanak Arena”
inşaatını tamamlayınca stadyum Aksu’ya taşınacak.
Bunun karşılığında
TOKİ, örneği diğer kentlerde olduğu gibi Stadyumu alacak ve bina yapacak.
Rus pazarındaki 23 kat
yüksekliği de emsal olacaktır!
O zaman kentin
siluetini varın siz düşünün.
Birileri kazanacak ama
kentimiz kaybedecektir.
Yine ellerinizi
vicdanınıza koyun ve düşünün. Düşünürken aklınıza liman içindeki ‘ucube’ yapıyı
da getirin.
Sonrada eski Giresun
resimleri ile nostalji yapınız…
Hata kimde?
***
Yıllar önce TEMA
etkinliği için Hayrettin Karaca şehrimize gelmişti. Trabzon havaalanından
alınıp şehrimize gelirken, sahildeki 7-8 katlı binaları görünce şaşırmıştı.
Şu soruyu sormuştu.
“Giresun’un düşmanı
kim?”
Bu soruyu neden
sorduğunu bilemediğimiz için susmuştuk.
Bu durumu anladığından
sorusunu kendisi yanıtlamıştı.
“Giresun’un
düşmanı kim? Kimden korkuyorsunuz? Neden sahil boyunca bu surları ördünüz? Buna
nasıl izin verdiniz? Arka tarafta yaşayanların deniz havası almaya hiç mi
hakları yok?”
Hayrettin Karaca’nın
sorusu bugünde yanıt aramaktadır?
***
Çevremizi bozuyoruz.
Doğamızı tahrip
ediyoruz.
Kentlerimizi de
mahvediyoruz.
Sonra da eski Giresun resimleri
paylaşıyor ve altına yorumlar yapıyoruz.
Ne diyordu Nazım
Hikmet.
“Kabahat
senin,
-Demeğe
de dilim varmıyor ama-
Kabahatin
çoğu senin canım kardeşim.”
Farkında mısın?
Elini vicdanına koy ve
düşün!
Sonra çık kaleye ve şehre dikkatlice bak. Eserinle
övünebilirsin!
Yeşil idi Giresun!
El birliği ile betonlaştırdık…