Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Altın'ın Tarihçesi - Altın Üretimi - Altın'ın Hikayesi
Kategori: Çevre
Eklenme Tarihi: 11 Şubat 2016
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 18:34
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=22653
Siyanür Nedir? Siyanürle Altın Aramanın Zararları Nelerdir?
Kimyasal anlamda siyanür, bir karbon ve bu karbona bağlı üç azot atomu içeren bileşiklere verilen isimdir. Siyanürün organik ve inorganik şekilde bulunduğu bilinmektedir. Endüstriyel anlamda üretilip, yine bu alanlarda kullanılan siyanür de oldukça faaldir. Siyanür, hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyen metal tuzlarından meydana gelmektedir. Siyanürün kendisi ve türevleri, zehir maddeleridir.
Bazı bitkiler, bakteriler ve böcekler, siyanürü doğal yollardan üretebilmektedirler. Endüstriyel anlamda ise, genel olarak taşıma ve saklama güvenliği anlamında, birçok sektörde üretilip kullanılmaktadır. Kimyasal üretim endüstrisi başta olmak üzere, birçok iş alanında, siyanür kullanımına sıklıkla baş vurulur. Türkiyede göze çarpan kullanım alanı ise, madencilik sektöründe yer alan altın ve gümüş arama ve çıkarma proseslerinde siyanürün yoğun olarak kullanılmasıdır.
Madencilik sektöründe siyanür kullanımı, 1860’lı yıllara kadar uzanır. Bu sektörde, özellikle altın ve gümüş üretiminde kullanılan siyanürün kullanımı ise, kapalı devre sistemler ile mümkün olmaktadır. Her ne kadar, madencilik sektörünün firmaları, siyanür kullanımı sonrasında, o alandan atıkları uzaklaştırmanın mümkün olduğunu söylese de, altın arama çalışması yapılan her toprağa ve bölgenin içme suyuna siyanürün karışması, yüksek ihtimalli olduğu kadar, yadsınamaz bir gerçektir de. Madencilikte, diğer tüm maden çalışmaları sonrası üretilen ürünlerden farklı olarak, özellikle altın üretiminde, cevherden çok atık ortaya çıkmaktadır. Altın üretimi sonrasında ortaya çıkan yoğun atık, doğaya ve insana zarar vermektedir. Şirketlerin savunduklarının aksine, yoğun konsantrasyona sahip siyanür, toprağa ve suya kolayca karışır ve doğadan hemen kaybolmaz. Toprağa ve suya karıştığı için de, meyve, sebze ve içme suyundan dolayı insan bünyesine de kısa sürede tesir eder. Ölüme varana dek, birçok hastalığa da yol açmaktadır.
Siyanür kullanılarak altın üretme yöntemi, yeryüzünde ilk defa 1867 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinde kullanılmıştır. Ancak o dönemlerde, bu yöntem oldukça pahalı olduğu için, çok uzun süre kullanılmamıştır. 1950li yıllara gelindiğinde ise, siyanürle altın arama ve üretme faaliyetleri tekrar denenmiştir. Ve günümüzde de, dünyada altın üretim ile ilgili en sık kullanılan yöntem, siyanürleme yöntemidir. Altın üretiminin gerçekleştiği işletmeye taşınan siyanür, dökülmesi ya da devrilmesi ihtimalinde, çok fazla sayıda olumsuzluklar silsilesi yaşanır. Yukarıda da bahsedilen, siyanürün havaya ve suya karışma durumu, işleme yapılan borulardan sızan siyanürün doğaya karışması noktasında gerçekleşir. Hatta, akarsu ve göllere karışan siyanür, o suda yaşayan tüm canlıların ölümüne de yol açmaktadır. Tüm bunların yanında, sadece su ve toprak ile değil, zehir havaya da karışarak, solunum sistemi ile de insan bünyesine giriş yapabilmektedir.
İnsan vücuduna alınan siyanür, kısa sürede zehirlenmeye yol açar. Siyanürün beyin, kalp ve akciğerleri çok hızlı bir şekilde etkileyebildiği, bilimsel açıdan kanıtlanmış bir gerçektir. Altın arama ve üretme şirketleri, siyanür kullanıyorlarsa, siyanür için arıtma tesisleri kurmak zorundadırlar. Bu arıtma tesislerinde, kükürt dioksit ve siyanürün, zararlı etkilerinden arıtılması amaçlanmaktadır. Siyanüre hava, su ve kükürt dioksit verilmek suretiyle bu zehir, siyanata çevrilir. Fakat bu teknik, hatırı sayılır bir miktardaki bilim adamı nazarında, bir şey ifade etmez. Böylece, siyanürün zararlı etkilerinden kurtulmak bir yana, sadece farklı zehirli bileşenlere ayrışması sağlanmaktadır.
Ne yazık ki, siyanür ile altın arama tekniğinin bu kadar büyük tehlikelere neden olduğu bilinse de, bugün dünyadaki altın arama çalışmalarının neredeyse %80den fazlası, bu teknikle yürütülmektedir. Her ne kadar şirketler çeşitli önlemler alsa dahi, bu önlemler yetersiz kalmaktadır. Ülkemizde de yıllarca Bergamalı köylülerin köy ve ilçelerinde siyanür kullanımına karşı isyanları gündemde kalmıştır. Aynı şekilde, Kaz Dağlarında da, benzer olaylar yaşanmıştır.
Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Siyan%C3%BCr
http://www.jewelryturk.com/siyanurle-altin-cikarmanin-zara…/
Yazar: Baran Akçok
Altın'ın Tarihçesi - Altın Üretimi - Altın'ın Hikayesi
Hemen hemen tüm doğal
maddelerde, çok küçük oranlarda da olsa altın bulunuyor. Hatta, insan bedeninin
bile küçük bir altın madeni olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ağırlığa göre,
vücudun milyarda 100'lük bölümü altın... Yani bu, 70 kg. ağırlığında bir
kişinin vücudunun farklı bölümlerindeki toplam altın miktarının 7 mg. olduğu
anlamına geliyor. Yine aynı kiloda bir kişinin vücudunda 980 gram kalsiyum
bulunuyor. Dünyanın madeni çekirdeği, her tonda 1,5 gram altınla zenginleşmiş
durumda. Yerkabuğunda ise, bir ton kayada sadece 5 mg. altın barınıyor.
Kuşkusuz, bu miktarlardaki altını bulmak çok kolay değil...
Altın, yerkabuğunda
izole atomlar halinde serpilmiş ve kayaları oluşturan minerallere karışmış
şekilde bulunuyor. Bu değerli metal okyanus sularında da gizli... Her litrede
0,002 mg., yani toplamda 20 milyon ton gibi astronomik bir miktarda. Kulağa çok
etkileyici gelmekle birlikte, deniz suyundaki altını seçip çıkarmak, toplanacak
altının değerinden çok daha büyük maliyetleri gerektiriyor.
Altın arama işlemlerinde en büyük şans ise,
altının kümelenmeye uygun bir yapı göstermesi ve maden yatağı adı verilen
oluşumlara yönelmesi. Maden yatağının oluşumu, jeolojik yapıya göre
farklılıklar gösteriyor. Genel olarak iki ana türü var: birincil ve ikincil
maden yatakları.
Birincil maden
yatakları, metal oluşumuna yol açan hidrotermal sıvılar ile yerkabuğundaki
kayaların kimyasal tepkimeleri sonucu çökelen altının bulunduğu yerlerde
şekilleniyor. Örneğin, sıcak su kaynakları ya da volkanik bölgeler gibi...
Sıcak sıvıda eriyen altın daha sonra soğuyor, katılaşıyor ve diğer metallerle
birleşince altın cevheri oluşuyor.
Bu aşamadan sonra
ikincil maden yatağı biçimleniyor. Altının yüksek direnç gösterdiği kaya
yüzeyindeki erozyon ve havayla temas, geniş alüvyonlu yatakların oluşumuna yol
açıyor ve bunlar nehirlerle taşınıyor. 1849'da California'da yaşanan
"Altına Hü-cum", bir su değirmeni işçisinin, dere yatağında tesadüfen
bulduğu altın külçelerinden sonra başladı. Sierra Nevada'nın kayalarının
üzerindeki altın, binlerce yıllık erozyon sonunda serbest kalmış ve nehre
taşınmıştı. Altınla karışık alüvyon, bin yıllık süre içinde nehirler yoluyla
dağlardan dere yatağına inmişti.
Altın, sudan 19 kat
daha ağır olduğu için, hızla dibe çöküyor. Bu nedenle şelale ta-banlarında,
büyük taş ya da kayaların çevresinde, çatlaklarda veya nehrin çok yavaş aktığı
geniş bölümlerin tabanlarında birikiyor."Elek" ya da "leğende yıkama",
altın avcılarının bu biriken altını topraktan ayrıştırmak için kullandıkları
geleneksel yöntemlerin başında geliyordu. M.Ö. 2500 yılına ait yazılı
kaynaklarda, Mısırlılar'ın bu yöntemi kullandıkları anlatılıyor. Ve bu işlem
bazı ülkelerde hâlâ tercih ediliyor. Altın arayıcıların kullandıkları leğene
benzeyen kap, ilk kez Batı Afrika'da, 1471 yılında Portekizliler'in
istilasından önce kullanıldı.
Altın bulma
çalışmalarındaki modern yöntemlerde jeoloji, kimya ve fizikten birlikte
yararlanılıyor. Madencilerin sık sık andığı eski bir atasözü, bugün altın arama
çalışmalarında da benimseniyor: "Eğer fil bulmak istiyorsan, filin
bulunduğu ülkelere git..." Bu doğrultuda bilim adamları da, altının
oluşabileceği alanlarda araştırma yapmayı tercih ediyorlar.
Kayaların, toprağın ve
suyun jeokimyasal çözümlemeleri, altın araştırmacılarına po-tansiyel kaynaklar
hakkında ipuçları veriyor. Jeokimyagerler, altını doğrudan test etmek yerine,
antimon, arsenik, cıva, gümüş ve talyum gibi ipucu verebilecek daha değersiz
metalleri inceliyorlar. Çünkü, bu metaller daha yüksek oranlarda bulunuyor;
ulaşılması kolay ve altının varlığı hakkında faydalı bilgiler sunuyorlar.
Maden yatağının
çevresindeki kaya oluşumlarının özellikleri, duyarlı cihazlar kullanıldığında
altının yerini bildirebiliyor. Örneğin altın, genellikle damarlar halinde,
kayalardaki yarıkları ya da fayları izliyor. Normal olarak bu faylar, manyetik
alandaki değişimlerle ortaya çıkarılabiliyor. Bu değişimler takip edildiğinde
de maden yatağına ulaşılabiliyor.
Maden yatağı
bulunduğunda, genellikle sondaj yöntemiyle örnekler alınıyor ve altının
kalitesi saptanıyor. Böylece, büyük bir arama çalışmasına başlayıp başlamama
konusunda karar veriliyor. Örneklerin çok dikkatli bir şekilde test edilmesi
gerekli. Çünkü altının değeri, kimi zaman mikroskop altında bile anlaşılamıyor.
Bu anlamda, örneğin çok dikkatli seçilmesi gerekli. Altın keşif tarihinde
başvurulan hileli yollar nedeniyle pek çok yatırımcının canı yandı.
Kaya yatağından
altının ayıklanması için farklı yöntemler var. Bunların arasında en basit
olanı, "elek" yöntemindeki gibi, kayanın parçalandıktan sonra
içindeki altının çıkarılması. Ancak bu yöntem, çok düşük sınıf cevherlerde
sonuç veriyor. Bunun dışında, daha etkili yöntemlerden bir başkası da altının
siyanür yardımıyla kolayca ayrıştırılması...
Altın bazı zamanlar,
mikroskopla görülemeyecek kadar küçük olabiliyor. Örneğin, sülfürlü
minerallerin içindekiler... Bu tip altına "görünmez altın" deniyor.
Güney Afrikalı bilim adamları, altın parçacıklarını ayrıştırabilmek için öncü
bir yöntem geliştirdiler. Mineral örneğiyle beslenen bakterileri kullanarak bu
"görünmez altın'ı elde ettiler. Ancak, düşük kalitedeki cevherden altın
elde etme konusunda çok ilginç ve yeni bir yardımcı daha bulundu: hardal
bitkisi...
"Phytology"(bitkibilimi) ve
"mining" (madencilik) kelimelerinin birleşmesinden oluşan
"phtyomining" yönteminde, Çin hardal bitkisi, altının ayrışmasında
kullanılıyor.
Altının ayar
damgasıyla ilgili kanunlar 1478'e kadar değişmedi. Ancak her ülke, ayar
damgasıyla ilgili olarak kendi kanunlarını uygulasa da, altının evrensel değeri
kıratla belirleniyor
Altınınız kaç ayar?
Altının saflığı "kırat"la (ayar)
ifade ediliyor. Bu sözcük, Arapça "kirat"tan geliyor. Arabistan'da
değerli madenlerin keçiboynuzu ağacının taneleriyle tartılması, bu sözcüğün
Arapça'dan gelmesinin nedeni. Saf altın 24 kırat... Bir yüzüğün 18 kırat
olması, 18'lik bölümünün saf altından, geri kalan kısmının ise başka
metallerden oluştuğu anlamına geliyor. 19. yüzyılda, altının değerini ifade
etmek için "binler" sistemi getirildi. Buna göre 18 kırat altının
ayar damgası 750 olarak tanımlanıyordu. Yani 750'lik bölümü saf altın 250'lık
bölümü diğer metaller...
Altın külçeleri... - Kimyasal simgesi olan Au
, Latince'deki "aurum"dan (parlamak) geliyor.
- Kuyumcu tartısıyla
31,1 gr'lık altın, uzatıldığında 54 km'lik bir tel oluşturabiliyor. Yine
ezildiğinde ve uzatıldığında, 4 metrekarelik bir alanı kaplıyor.
- Bugün dünya altın
üretimi 125 bin ton... Bu miktarla, kenar uzunluğu 1,8 km'yi bulan bir altın
küp yapılabilir.
- Güney Afrika altın
üretiminde başı çekiyor.
- Bugüne kadar en
büyük altın külçesi Avustralya'nın Victoria eyaletinde çıkarıldı. "Welcome
Stranger" adı konulan bu külçenin ağırlığı 78 kg. idi ve yüzde 91 saf
altından oluşuyordu.
- Getiri açısından
altın çok da kârlı değil. 10 yıl önce yapılan 1.500 dolarlık yatırımın getirisi
sadece 860 dolar civarında...
Altını saflaştırmak... Mısırlılar, bundan tam 3.000 yıl önce altını saflaştırmayı ve işlemeyi biliyorlardı. Ara-dan geçen onca zamana ve gelişen tekniklere karşın, bu alandaki temel işlemlerde çok büyük değişiklikler olmadı. İşte altını saflaştırmanın bu geçmişten gelen 4 ana yöntemi... Cilalama (parlatma) : Madenden çıkarılan materyal, özel bir kap içinde, tazyikli su ile yıkanıyor. Diğer minerallerden ve topraktan oluşan kirlilik suyla birlikte akıp gidiyor. Geriye saf altın kalıyor. Siyanürleme: Madenden çıkarılan mineral, siyanür alkalin ile karıştırılıyor. Ortaya karmaşık bir madde çıkıyor. Daha sonra birtakım özel tekniklerle bu karışımdan altın çekilip alınıyor. Karışım yöntemi: Madenden çıkarılan mineral ince ince parçalanıyor ve daha sonra cıva ile karıştırılıyor. Daha sonra bu karışım, ikinci bir işlem olarak damıtılıyor ve altın elde ediliyor. Arıtma yöntemi: Madenden çıkarılan mineral, ya sülfürik asit ya nitrik asit ya da klor ile arıtılıyor ve ayrışmanın sonunda altın elde ediliyor.
Maden Mühendisi - Mermer Dış Ticaret Uzmanı www.Madenciyim.com