Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 03 Şubat 2016
Geçerli Tarih: 28 Nisan 2024, 19:54
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22616
Faşizme Karşı Hukuk
Devletinin Ana İlkesi; ‘Direnme Hakkı’ - Aydın Fındıkçı
Her hukuk devletinin
kendine has ana ilkeleri vardır. Bu ana ilkeler o devlet kurulduğu zaman
kuruluş anayasasında “değiştirilemez” ilkeler olarak belirlenir. Örneğin
Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC)’nin 23 mayıs 1949 tarihli kuruluş
anayasasının (Grundgesetz) 20/1 maddesinde
"Almanya Federal Cumhuriyeti, demokratik ve sosyal bir Federal
Devlettir” tanımı vardır. Anayasada tanımı yapılan bu devlet yapısını korumak,
bu yapının zedelenmesine ya da ortadan
kaldırılmasına yönelik her hangi bir girişime karşı durmak, bunun için gereken
önlemi almak ve hangi yöntem gerekiyorsa ona başvurmak, AFC’nin devlet olarak
temel hakkı ve görevidir. Bu hakkı ve görevi yerine getirmek için, devlet
mekanizması içinde bir çok kamu kurum ve
kuruluş vardır. Ve hatta bunun ötesinde, sivil toplum kuruluşlarının istisnasız
tümü bile, ‘düşünce özgürlüğü’ gerekçesi ile FAC’nin anayasada tanımı yapılan
bu statüsünü ortadan kaldırılmasına yönelik tek bir kelime dahi telaffuz
edemez. Aksi durumda hemen yasaklanırlar.
Bir parlamenter
demokrasi ile yönetilen AFC’de yasama,
yürütme ve yargı organlarının bir birinden bağımsız görevleri ve işlevleri
vardır. Ayrıca bu organlara bağlı olarak çalışan sayısız kamu kuruluşu (Silahlı Kuvvetler, Polis,
Bakanlıklar, Valilikler…) da mevcuttur.
Tüm bu devlet
organlarının ve onlara bağlı kuruluşların ortak yükümlülüklerinin başında ise,
devletin anayasasında belirlenen temel ilkelerine sadık kalmak, bunları
korumak ve bu ilkelere karşı gelen ve yok etmek isteyenlere karşı görev yapma
yükümlülükleri vardır. Devletin organları, örneğin yasama organı, yani
parlamentoda salt çoğunluğa ya da ezici bir çoğunluğa dayalı bir iktidar
partisi bu konumundan hareketle, AFC’nin anayasasında belirlediği ve
değiştirilmesinin dahi teklif edilmesi ya da müzakere edilmesini dahi
yasakladığı ilkelerini değiştirmeye yönelik her hangi bir yasal düzenlemeye
gidemez ya da devletin temel ilkelerini ‘modern bir anayasaya ihtiyacımız var’
’gerekçesiyle tartışmaya açamaz, başkaları tarafından başlatılan böylesi bir tartışmaya
dahi taraf olamaz.
Şimdi AFC örneğinden
hareketle, hukuk devletinin ana ilkeleri tehlikeye düştüğü zaman, o tehlikenin
belirtileri somutlaşınca ya da böylesi bir tehlikenin oluşmasına karşın nasıl
davranılacağına yakından bakalım.
AFC Anayasasının 20.
maddesi, devletin ana ilkeleri ve bu ilkelerin tehlikeye girmesi durumunda her
bireyin bu tehlikeye karşı direnme hakkı ile ilgilidir. AFC anayasasının 20/2
maddesi, ‘Egemenlik tümüyle halkındır.
Halk, egemenliğini, seçimler ve oylamalar aracılığıyla ve yasama, yürütme ve
yargı yetkileriyle donanmış özel organlar eliyle kullanır’ hükmünü
içermektedir. Yasama, yürütme ve yargı organlarının tümü, anayasanın 20/3
maddesi gereği her hangi bir kişiye, kuruma, zümre ya da bir başka organa
değil, doğrudan doğruya ‘yasa ve hukuka bağlıdırlar’. Mevcut yasaların güncel
ihtiyaçlara cevap verecek şekilde değiştirilmesi, yenilenmesi ya da anayasadan
çıkartılması her ne pahasına olursa olsun mevcut anayasanın 1. ve 20.
maddelerinde sıralanan ilkelere ters düşemez, bu ilkeleri zedeleyemez, bunların
altı oyulamaz ya da hedef haline
getirilemez.
FAC Anayasasının 1.
maddesi ‘İnsanın onur ve haysiyetinin korunması’ ile ilgilidir. Buna göre
‘insanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve
onu korumakla yükümlüdür’.
Bu maddenin pratikteki
önemi şudur: Devlet, tüm yurttaşların yaşamını ve güvenliğini tehdit eden her
türlü tehlikeyi bertaraf etmekle yükümlüdür.
Devlet bu yükümlülüğünü bir başka kurum ya da oluşum ile paylaşamaz. Bu
yükümlülüğü yerine getirirken devlet, yasalara ve hukuka karşı davranarak terör
estiremez, suçlulara insan onurunu zedeleyen her hangi bir kötü muamelede
bulunamaz, bulunmasına müsaade etmez ve insan onuruna ve haysiyetine karşı
uygulamaları yapanları yine hukuka ve yasalara uygun bir şekilde cezalandırır.
Yurttaşın güven içinde yaşayamaması ve hayatının tehlikede olması, devletin
temel zafiyetidir. Bu zafiyete neden olan hükümetin iktidarda kalması ve
devleti yönetmesi kesinlikle söz konusu edilemez. 31 Aralık 2015 tarihinde yıl
başı kutlamaları dolaysıyla Almanya’nın Köln şehrinde çoğunluğunun mülteciler
tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen cinsel taciz ve hırsızlıklar
önlenemediği için, Köln polis müdürünün Eyalet İçişleri Bakanı tarafından görevden
alınması buna küçük bir örnektir.
23 Mayıs 1949'da
yürürlüğe giren FAC’nın kuruluş anayasasının 1. maddesinin 2. fıkrasında
belirlenen bir başka temel ilke aynen şöyledir: ‘Alman Milleti, bu nedenle
dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, yeryüzünde her insan topluluğunun,
barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder’. Şimdi gelin anayasanın bu
hükmünü bir varsayımla yakından irdeleyelim.
1949 yılında FAC
kurulduğu zaman, Almanya ‘Doğu Almanya’ ve ‘Batı Almanya’ şeklinde ikiye
bölünmüştü. Her iki Almanya’ da yaşayan Alman vatandaşı olmayan yabancıların
sayısı, bir kaç yüz bin ile telaffuz ediliyordu. Günümüzde artık Almanya
birleştiğine ve birleşik Almanya’da 27 milyon kadar göçmen
kökenli insan yaşadığına (bunların en az 25 milyonu Alman vatandaşı) göre, Avrupa Birliği'nin
kurularak sınırların ortadan kalktığı ve küreselleşmenin de ivme kazanmasını da
dikkate alarak, FAC anayasasının 1(2)
maddesinde yer alan ‘Alman Milleti’ deyimini, ırkçılık çağrışımı yaptığı
için, 25 milyonluk ‘azınlığı’ Alman saydığı için, bu azınlığı asimile ettiği
için, dünyada ve Avrupa’da yaşanan gerçeklere ters düştüğü için ve de artık
eskidiği için Anayasadan çıkartıp onun yerine ‘Almanyalı’ diyelim. Bu durumda Almanya’da ne olur dersiniz? Bu talebi ileri sürenlerin nefes boruları
kesilir. Nasıl mı?
Konuyu kısaca açayım.
Almanya’ da kim olursa
olsun, statüsü ve konumu ne olursa olsun, niyeti ve amacı ne kadar iyi olursa
olsun, Alman anayasasının 1. ve 20. maddelerinde sıralanan ilkelere aykırı beyanda
bulunması, bu ilkeleri yok sayarak kendi meşrebine göre davranması, sivil bir
anayasa, modern bir anayasa, ihtiyaca göre bir anayasa vb. gerekçelerle bir
ulusu hedef alarak o ulusun adını anayasadan çıkartmaya (Alman Milleti yerine
Almanyalı demek) kalkmasının bedeli çok ağır olur. Bunu da bir somut uygulama
ile yazayım.
FAC anayasasının 1. ve
20. maddelerine aykırı davranan, bu alanda bir beyanda bulunan, bu ilkelerin
değişmesini ve anayasadan çıkartılmasını isteyen bir parti, dernek ya da
kuruluş hemen yasaklanır, varlıklarına el konur, üyelerinini tümü hapis
cezaları ile yargılanır ve kamuya ait her hangi bir kurumda istihdam edilmesi
veya milletvekili seçimlerine aday olması bile yasaklanır, kamuda çalışıyor ise
işine son verilir. Almanya’da, FAC’nin anayasal yapısına aykırı olduğu
gerekçesi ile bir listede sıralanan çok sayıda yerli ve yabancı örgüt var. Bu
örgütler arasında PKK, Milli Görüş, MHP ve bunlara bağlı dernekler de var. 2005
yılında Münih Maximilians Üniversitesi, bu listede yer alan örgütlerin hiç biri
ile ilişkim olmadığına dair yazılı bir taahhütname imzalattıktan sonra beni
göreve başlattı (Bu uygulama üniversitede ders verecek her eleman için
geçerlidir). Bu örnek bile, Almanya'nın anayasal yapısına karşı olan tüm
bireylere karşı, (üniversiteler dahil olmak üzere), tüm kamu kuruluşlarının ne
kadar hassas olduğunun göstergesidir.
FAC Anayasasının 1. ve
20. maddelerinin korunması yine anayasal bir zorunluluktur. FAC anayasasının madde 79/3’de Alman anayasasının ‘1 ve 20 maddelerde yazılı
esaslara ilişkin bir Anayasa değişikliği yasaktır’ hükmü yer almaktadır. Buna
göre, anayasanın 1. ve 20. maddelerinin değiştirilmesinin yasak olduğunu
anayasasına yazan FAC ‘faşist’ ve ‘ırkçı’ olarak mı adlandırılmalıdır? Bu hususta FAC anayasası, anayasanın 1 ve 20.
maddelerini değiştirmeye ya da bu maddelere aykırı davrananlara karşı devletin hukuk kurallarına uygun olarak aldığı
önlemlerin tümünün uygulamada olumlu sonuç vermemesi ve sözü edilen anayasa
hükümlerin tehlikede olması durumunda, anayasa
sivil vatandaş dahil olmak üzere herkesin devreye girmesini anayasal bir
hak ve yükümlülük olarak belirlemiş durumdadır.
FAC anayasasının 20.
maddesinde belirlenen ilkeleri, yani ‘ Bu Anayasa düzenini ortadan kaldırmak
isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir’ (Madde
20/4) hükmü vardır. Görüldüğü üzere, FAC’nin anayasal düzeninin tehdit altında
olması halinde, bunun Almanların (asker, polis, sivil, emekli,öğrenci,ev
kadını, bürokrat, memur, iççi, işveren…) bu anayasal düzene karşı olanlara
karşı direniş gösterme, bunun için amirlerinden gelen emirlere uymama ve gelen
emirlerin zorla uygulanmak istenmesi durumunda zor kullanma dahil olmak üzere
her türlü araç ve gereçlerle direniş gösterme hakkı ve yükümlülüğü vardır.
FAC, kuruluş
anayasasına aldığı ve değiştirilmesini dahi yasaklandığı (madde 79/3) bu iki maddesine (1 ve 20 maddeler) neden bu kadar önem veriyor? Bu sorunun
yanıtı tek bir cümledir: Faşizmin demokratik yöntemlerle yeniden iktidar olmasının
önünü kesmek içindir.
Bilindiği üzere Adolf
Hitler liderliğindeki Alman Faşizmi, Weimar Cumhuriyeti anayasasının
boşluklarından da yararlanarak seçimle iktidar oldu. Adolf Hitler
liderliğindeki Alman faşizminin iktidara gelişini, bu gelişin şartlarını,
nedenlerini, yöntemlerini, araçlarını ve iktidar olduktan sonraki uygulamalarını
bilmeyenler, RTE’ın ve güdümündeki sözde sivil toplum kuruluşları ve basın
olmak üzere, devlet kurumlarının istisnasız tümünün uygulamalarını takip ederlerse, bu bilgi
eksikliklerini büyük oranda gidermiş olurlar.
Türkiye’de bu sıralar,
RTE ve PKK tarafından dayatılan yeni bir anayasa yazma ve uygulama adı altında
anayasada yer alan parlamenter demokrasi, üniter yapı ve Türk vatandaşlığını
hedef tahtasına koyan bir plan var. Bu anayasal düzeni ortadan kaldırmak
isteyenler tarafından kamu görevlilerine (örneğin valilere, silahlı kuvvetlere,
bürokratlara vs.) ve çok sayıda basın ve sivil toplum örgütlerine emirler
verenler, bu anayasal düzeni ortadan kaldırmak için silahlı ve silahsız
isyanlar çıkartanlar ve bu isyanları çıkartanları ayakta alkışlayanlar ve
görmezden gelenler, FAC’nin anayasal düzenini ve bu düzenin tehdit altında
olması durumunda bütün Almanların nasıl davranması gerektiğini biliyorlar mı
acaba? Bilen, bilmeyene bildirsin!