Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Sevmek Bir Sanattır


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 01 Şubat 2016
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 13:07
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22605


SEVMEK BİR SANATTIR
 
Sevgi, özgün bir kişiyle olan ilişki değil, bir tavır değil, sadece bir sevgi nesnesine de değil, tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelimidir.
 
Eğer kişi, sadece bir tek insanı sever ve onun dışındaki tüm çevresine kayıtsız ve duyarsız kalırsa, onun sevgisi sevgi değil, ya alabildiğine bir bencilliktir, ya da ortak yaşam birliğidir. Ayrıca sevgi, tek bir kişiye değil, herkese yönelik olmalıdır. Eğer sevgi, sevilen nesneye bağlı olarak veya  çeşitli sevgi biçimlerinin arasında farklılıklar bulunduğu anlamı taşırsa, hem sevileni, hem de seveni mutsuz edecektir. Tüm sevgi çeşitlerinden önce var olan ve en temel sevgi kardeşlik sevgisidir ki, bununla bir başka insana gösterilen sorumluluğu, ilgiyi, saygıyı, onu tanımayı, onun yaşamını sürdürmesini istemeyi insan kendi ruhunda hissetmelidir. İnsan, eğer sevme yeteneğini geliştirmişse, tüm insanlarla dayanışma, kaynaşma ve birliktelik duyguları da gelişmiş demektir.
 
Bir insanın birbiriyle kaynaşma arzusu o insanın içindeki en güçlü duygudur. Bu, insanın soyunu, kabilesini,ailesini, toplumunu bir arada tutan en güçlü temel duygudur da. Aslında sevgi olmadan insanlığın bir gün için bile ayakta durması imkansız gibidir. Çünkü sevgi her şeyin manevi ilacıdır, kötülüklerin de panzehiridir. Ayrıca, topluma uyumlu olmayan ve ambalajlı sahteliklerin de var olma sorununun bir bölüğüne çözümdür. Önce şu gerçeğin altını çizmek gerekir: "Sevmek bir eylemdir, edilgen bir duygu değildir" Yani bir şeye kapılmak değil, bir şeyin içinde olmaktır. Bu da gösteriyor ki, sevmenin almak değil, öncelikle vermek olduğudur. Üretici bir kişilik için vermek, tümden farklı bir anlam taşımaktadır. Vermek, taşınılan gücün en üst düzeyde anlatımıdır. Bir insan, sevinçlerini, ilgisini, anlayışını, bilgisini, nüktesini, üzüntülerini verebilir veya dışa yansıtabilir. Böylece yaşamından bir şeyler verdikçe karşısındaki kişiyi zenginleştirir, kendi içindeki yaşama sevincini coşturarak onunkini de coşturur.Almak için verilmediğini,vermenin ise insanda başlı başına doyulmaz bir sevince yol açacağını da bilmek gerekir.
Eğer sevginiz sevgi doğurmuyorsa bu, sevginizin sevgi üretmediği anlamını taşır. Eğer seven kişi olarak yaşamınızı ortaya koyuyor ama sevilen bir kişi olamıyorsanız, sevginizi gözden geçirmelisiniz ya da sevginiz hem zayıftır hem de güçsüzdür demektir. Eğer sorumluluk, sevginin üçüncü unsuru saygıyı içermezse, kolayca kendine bağlamaya ve zorbalığa dönüşebilir. Saygının, korkmak ve çekinmek olmadığının da bilinmesinde yarar vardır. Bir insanı tanımadan, bilmeden, onu saymak, ona ilgi ve alâka göstermek, sevginin bir nişanesi değil midir? Sırrı öğrenebilmenin bir diğer yolu da sevgiden geçmez mi? Yani sevgi, bir başka insanın etkin bir şekilde kalbine girmek ve böylece öğrenme isteğinin kolayca elde edilebileceğidir. Erkek-kadın kutuplaşması sorunu, sevgi ve cinsellik konularında daha ötelerdeki tartışmalara insanı yönlendirir. İki cins arasındaki cinsel çekicilikde, gerginlikten kurtulma gereksinimin payı çok az olsa da, çekicilikte temel rolü diğer cinsel kutupla "birlikte olma" gereksinimi oynar.
 
Bencillikle, kendini sevmenin ruh bilimsel görünümlerini tartışmadan önce, başkalarına karşı duyulan sevgiyle kişinin kendine duyduğu sevginin birlikte olamayacağı savının mantıksal yanlışlığı tartışılmalıdır. Eğer bir insan, komşusunu, dostunu, arkadaşını, akrabasını sevmiyorsa veya sevmeyi başaramıyorsa, o zaman kendisiyle çelişki yaşamıyor denebilir mi? Komşudan bi haber olmak, ona selam verip almamak, akrabayı ziyaret etmemek, arkadaşlarla bir arada olmayı kabul etmemek, onların bulunduğu ortamlarda bulunmamak da bir çelişki değil midir? Bencilliğin yapısının kuramı, nevrozlu "özgeciliğin" çözümlenmesi sonucu ortaya çıkmışsa, nevrozlu olan bir kişinin arazları, sadece bencilliğe yakalanan kişilerde görülen belirtiler değildir mi diyeceğiz?
 
Karşılıklı cinsel doyum, "ikili uyum" yani yalnızlıktan kaçma olan sevgi, çağdaş batı dünyasında yozlaşan sevginin iki "normal" biçimidir. Bunların her ikisi de bazen toplum tarafından biçimlendirilen sağlıklı sevgi olmaz. Kişilerin kendilerine göre biçimlendirdikleri birçok hasta sevgi türü vardır. Mesela, kara sevdayla sonuçlanan ruh doktorları tarafından ve giderek halk tarafından nevrozlu kabul edilen sevgilerdir. Nevrozlu sevginin temel koşulu aşıkların her ikisinin ya da içlerinden birinin anne ya da babaya bağlı kalması, gelişkin yaşında, anne ya da babasına karşı küçükken duyduklarını, korkularını, onlardan beklediklerini sevgilisine yöneltmesidir.
Eğer bir insanın diğerine karşı duyarlı olduğu bir durumu ele alacak olursak bunun en güzel örneğini annenin bebeğine gösterdiği duyarlılık ve sorumlulukta görürüz. Aynı şekilde kişi kendine karşı da duyarlı olabilir. Kişi örneğin yorgunluğunun ya da sıkıntısının farkındadır ve buna teslim olmak, kolayca bulabileceği sıkıntılı düşüncelerle bunu desteklemek yerine kendine ne olduğunu sorar. Sevme sanatının tartışması bu konuda tanımlanan özelliklerin birey tarafından kazanılıp geliştirilmesi alanında sınırlandırılamaz. O sosyal alana sıkı sıkıya bağlıdır. Eğer sevmek herkese karşı seven bir tutuma sahip olmak demekse, bu nitelik kişinin yalnız aile ve arkadaş ilişkilerinde değil, işinde, mesleğinde de var olmalıdır.
 
Bu gün etrafımızda yaşananlara baktığımız zaman, ne görüyoruz? Mesela, yaşananların içerisinde sevgi sözcüklerini, sevgi sözcüklerinin kahkahalarının göğe yükseldiğini görüyor muyuz veya sevgiyle tutuşan iki elin sıcaklığındaki enerjinin yaydığı pozitif enerjiyi bizlerde alabiliyor muyuz? Ama maalesef "Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok" şarkısının nağmelerindeki hüznün etrafa yaydığı negatif enerjiden payımıza düşeni almaya başladık. Yüzü gülmeyen, suratı asık, selam vermeye korkacak hale geldiğimiz insanlarla, her gün karşılaşmamız nedendir?
Evet! "Sevmek bir sanattır" ama sanatçılar yetiştirmenin yolu da, sanata duyulan sevgiden geçer. "Sanatın içine tükürmek"ten geçmez. Ayrıca sevginin önündeki engelleri kaldırmadan, sevmenin adeta yasak olduğu ortamları sevgi çiçekleriyle donatmadan, sevmeyi yalnız dış görünüş olarak görenleri, örtünme ve giyim kuşam olarak dayatıp, kalplerdeki sevgiyi körelten ve dışa vurulmasını engelleyenleri, sevgi hamuruyla yoğurmadan, hiç bir kötü düşünce, hiç bir art niyet, hiç bir intikam duygusu veya hiç bir menfiilik yaşam alanlarından çekilip gider mi? SEVGİYLE KALIN


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster