Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 18 Ekim 2015
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 04:22
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=22114
BARİKATIN ARDINDAKİLERİN TARİHÇİSİ: ERIC
HOBSBAWM[*]
TEMEL
DEMİRER
“Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum;
ben varım; dünya var.”[1]
Bellek
tazeleyen bir panzehirdi modern zamanlarda Eric Hobsbawm…
O; “Geçmişin
ya da daha çok kişinin çağdaş deneyimini önceki kuşakların deneyimine bağlayan
toplumsal mekanizmaların yok olması, geç XX. yüzyılın en karakteristik ve
ürkütücü fenomenlerinden biridir. Yüzyılın sonunda çoğu genç erkek ve kadın,
içinde yaşadıkları zamanın geçmişiyle her türlü organik ilişkiden yoksun, bir
tür sürekli şimdiki zaman içinde yetişti,”[2] uyarsıyla modern zamanların devreye soktuğu
tahribata dikkat çekerdi; Hegel’in, “Afrika’nın tarihi yoktur”; Ömer Hayyam’ın,
“Tarih, kainatın vicdanıdır”; W. Goethe’nin, “Tarihin en büyük bölümü
dedikodudan başka bir şey değildir,”[3] saptamalarına ve post-modern tahrifata tashih
atarcasına…[4]
‘Braveheart/
Cesur Yürek’deki ifadeyle “Tarih kahramanları asanlar tarafından yazılmış,” olmasına
itiraz edenlerden birisi olarak “Hobsbawm’ın yaşamının en büyük başarısı,
Britanya’daki tarih okumasını dönüştürmesiydi. Konuyu dar kafalılıktan ve yavan
ampirizmden kurtararak, geçmişe -toplumsal protestonun tarihinden geleneğin
keşfi ve cazın etkisine- yeni bir ışık tutan savaş sonrası kuşaktandı O.
Hobsbawm’a
göre, tarih, günümüz konuşmalarının bir parçası olmalıydı. Okumuş bir kitle
için popüler tarih kitapları yazmayı içeren İngiliz tarih geleneğine cuk
oturuyordu. AJP Taylor ve Hugh Trevor-Roper gibi yaşıtlarının yanı sıra Thomas
Babington Macaulay ve G. M. Terevelyan’a kadar uzanan tarih yazımı
uygulamasının bir parçasıydı. XIX. yüzyılın sanayi ve imparatorluğu üstüne
kitapları ve XX. yüzyıla ilişkin çok satan yapıtı, geniş bir okuyucu kitlesine
pek az bilim insanının boy ölçüşebileceği küresel bir tarih sundu.
En önemli
katkısı, tarihte sınıf ve ekonominin incelenmesini Britanya akademi çevrelerine
açmasıydı. Komünist parti tarihçiler grubundan olması ve Fransız Annales tarih
okuluyla bağlantısı, toplumsal tarih ve toplumsal yapının, geçmişin her türlü
kapsamlı anlatımındaki rolünü vurgulamaya yöneltti onu. Hobsbawm’a göre,
toplumsal tarih, yitik sesleri canlandırarak ve halkın yaşanmış gerçekliğini
sahnenin ortasına yerleştirerek, solun daha geniş siyasal projesinin parçası
olmalıydı. Hobsbawm hiçbir zaman kaba bir materyalist olmadı; hep düşünceler
tarihinin önemine inandı, en çok da Marksizmin…”[5]
*
* * * *
‘Milletler ve
Milliyetçilik’in son bölümünde, “… ‘Millet ve milliyetçilik’ artık, böyle
tanımlanan politik birimleri, hatta bir zamanlar bu sözcüklerle tanımlanan
duyguları -bırakın çözümlemeyi- tanımlamak için bile uygun terimler değildir.
Milliyetçiliğin milli devletin gerilemesiyle birlikte bir gerileme içine
girmesi imkânsız değildir. (…) O günün yakın olduğunu iddia etmek saçma olur.
Ama bunun en azından tasarlanabileceğini umuyorum. Her şey bir yana,
tarihçilerin milletler ile milliyetçiliğin incelenip analiz edilmesinde en
azından biraz ilerleme kaydetmeye başlamaları bu fenomenin zirve noktasını
geride bıraktığını düşündürmektedir. Hegel’in dediği gibi, bilgelik getiren
Minerva’nın baykuşu alacakaranlıktan çıkmaktadır. Onun şimdi milletler ile
milliyetçiliğin etrafında dolanması iyiye işarettir,”[6] diyen Hobsbawm’ın milliyetçilik
üzerine çalışanların temel referans kaynaklarından biri olsa da pek çok yerde
olduğu gibi Türkiye’de asıl olarak -Kısa XX. Yüzyıl’la birlikte- Devrim,
Sermaye ve İmparatorluk çağı “dörtlemesi”yle tanındı.
Fransız
Devrimi’nden 1990’lara kadarki zaman dilimini kendi Marksist perspektifiyle ve
yine kendine has yalın üslubuyla anlattığı “çağ” dizisi, modern zamanları
anlamak için temel başvuru kaynağı niteliğindeyken; Hobsbawm’ın bir diğer
özelliği de caza olan tutkusuydu. New Statesman’a Francis Newton mahlasıyla
(Billie Holiday’in grubunda trompetçi olarak yer almış komünist bir cazcı olan
Frankie Newton’dan esinlenerek) caz üzerine yazılar da yazıyordu.
*
* * * *
Nitelikli bir
entelektüel olan Hobsbawm, Viyanalı bir Yahudi anne ile İngiliz Yahudisi bir
babanın çocuğu olarak 1917’de Mısır’ın İskenderiye şehrinde doğdu. Bir yazım
hatası sonucu Obstbaum olan soyadı Hobsbawm’a değişen tarihçi çocuk yaşta
Viyana’ya geldiklerinde ailesi yoksul düşecek; kısa aralıklarla anne ve
babasını kaybedecektir.
Berlin’de
akrabalarının yanında hayata tutunmaya çalışırken Nazilerin ayak sesleri
yükselmeye başlamıştı çoktan. Göçmen, Yahudi ve öksüz olarak alt sınıftan
biridir; erken yaşta Sosyalist hareketlere katılacaktır. Nazilerin iktidara
gelmesinden hemen önce Almanya’yı terk edip İngiltere’deki akrabalarının yanına
sığınacaktır.
Hayatı boyunca
radikal sosyalist fikirlere bağlılığını sürdüren Hobsbawm, 14 yaşındayken
yükselen faşizm karşısında, komünist partisine katıldı. 1933 yılında Almanya’da
Adolf Hitler’in Nazi yönetimine geçilirken, Londra’ya taşındı. Cambridge’de
doktorasını tamamladıktan sonra 1947’de Birkbeck College’da ders vermeye
başlayan Hosbawm, ilk kitabını bir yıl sonra yayımladı.
30’u aşkın
kitabında, XIX. yüzyıl sanayisini ve devrimlerini, ayrıca İkinci Dünya
Savaşı’ndan Avrupa’da sosyalist rejimlerin yıkılışına dek geçen dönemi
irdeledi. “İnsanlık tarihinin en olağandışı ve berbat yüzyılında yaşadığını”
söyleyen Hobsbawm, komünizmin XX. yüzyıldaki sorunlarına rağmen Marksist
ideallerinden vazgeçmedi.
Cambridge
King’s College’da okuduğu yıllarda, 1936’da Komünist Parti’ye katılan Hobsbawm,
kapanana kadar da partiden ayrılmadı.
1952’de
Marksist düşünceden olmayanların da katkıda bulunduğu ‘Past and Present’
dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Toplumsal tarihin ‘diptekilere’
odaklanılarak ele alındığı dergide, geleneksel Britanya yemeği ‘Fish and
Chips’in işçi sınıfıyla bağlantısından Chicago’lu gangsterlere geniş yelpazeden
konular irdeleniyordu. İlk iki kitabını ‘The Jazz Scene’ ve kapitalizmin
doğuşundaki isyan hareketlerini incelediği ‘İlkel Asiler’i 1959’da yayımladı.
Dışarıdan
müdahaledense içeriden eleştirmenin daha dönüştürücü bir etkisi olduğunu
düşünen Hobsbawm, Sovyetler’in 1956 Macaristan işgaline karşı olduğunu
açıklayıp, 1968’deki Prag Baharı’nı desteklese de, zıt görüşün hâkim olduğu
Komünist Parti’de kalmaya devam etti. Sovyetler’le arasına mesafe koyan Avrupa
komünizminin öncülerinden Antonio Gramsci’ye hayranlığını da defalarca ifade
etti.
1968
olaylarından da heyecanlansa bile bunun toplumsal bir harekettense tüketim
toplumunun geçirdiği bir safha olduğunu öne süren Hobsbawm, üretken bir
tarihçiydi. Fransız devrimi ve endüstriyel devrim üzerine yoğunlaşan
Hobsbawm’un külliyatında ‘eşkıyalık’ kavramı da önemli bir yer tutuyordu.
Makalelerinde barbarlık, modern çağ, işçi sınıfı hareketlerinde problemler,
anarşizm ve komünizm arasındaki çatışma gibi konuları da inceleyen Hobsbawm iki
kere evlenmişti.
HOBSBAWM’IN TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ |
i)
Devrim Çağı: 1789-1848 (Dost Kitabevi Yay.); ii) Sermaye Çağı: 1848-1875
(Dost Kitabevi Yay.); iii) İmparatorluk Çağı: 1875-1914 (Dost Kitabevi Yay.);
iv) Aşırılıklar Çağı: 1914-1991 (Sarmal Yay.); v) Tarih Üzerine (Agora
Kitap.); vi) Devrimciler (Agora Kitap.); vii) Eşkıyalar (Agora Kitap.); viii)
Sanayi ve İmparatorluk (Dost Kitabevi Yay.); ix) Yeni Yüzyılın Eşiğinde
(Yordam Kitap); x) Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm (Agora Kitap.); xi)
Sıradışı İnsanlar: Direniş, İsyan ve Caz (Yordam Kitap); xii) Tuhaf Zamanlar
(İletişim Yay.); xiii) İlkel Asiler (İletişim Yay.); xiv) Milletler ve
Milliyetçilik (Ayrıntı Yay.); xv) Fransız Devrimine Bakış (Agora Kitap.);
xvi) Geleneğin İcadı (Agora Kitap.); xvi) Sıradışı İnsan, (Bulut Yay.) |
Ünlü
tarihçinin 1789-1914 yılları arasındaki dönemi incelediği ve “Devrim Çağı”
(1962), “Sermaye Çağı” (1975) ve “İmparatorluk Çağı” (1987) adlı kitaplardan
oluşan üçlemesi okurlarını derinden etkilemişti. Daha sonra yayımlanan
“Aşırılıklar Çağı” adlı dördüncü ciltte ise 1914’ten 1991’e uzanan dönem ele
alınmıştı.
Hobsbawm’ın
2011’de yayımlanan son kitabı “Dünya Nasıl Değiştirilir” ise, Marx ve Marksizm
üstüne 1960’lara kadar uzanan denemelerini içeriyordu.
İngiltere’nin
en tanınmış tarihçilerinden A.J.P. Taylor, Hobsbawm’ın en önemli
özelliklerinin, tarihte olup bitenlere kusursuz açıklamalar getirmesi ve
sıradan insanları esas alması olduğunu söylemişti:
“Pek çok
tarihçi, bir meslek hastalığı olarak, yalnızca yukarı sınıflarla ilgilenir ve
birkaç yüzyıl önce yaşamış olsalar kendilerinin de bu ayrıcalıklılar arasında olacağını
varsayarlar. Oysa hiç de öyle değildir. Hobsbawm ise sımsıkı bağlarla
barikatların öbür tarafındakilere bağlıdır.”
*
* * * *
“Bir ulusu
ulus yapan da, bir ulusu öteki uluslar karşısında haklı çıkaran da geçmiştir;
geçmişi ortaya çıkaran ise tarihçilerdir…
“Öyle
anlaşılıyor ki, Amerikan yurtseverliği, dışlanan bir kesimi ölçü alarak değer
biçiyor kendine: Doğru Amerikalılar, aslında Amerikalı olmayan yanlış
Amerikalılar gibi olmadıkları için doğru Amerikalılardır…
“Hint ve Çin
lokantalarının dünya çapında yaygınlığının gösterdiği gibi, yabancı düşmanlığı
yabancı kültürel dışalımlara değil, yabancı insanlara yöneliktir…
“Milletler ve milliyetçilik alanında çalışan
hiçbir ciddi tarihçi politik anlamda kararlı bir milliyetçi olamaz’
Milliyetçilik, doğru olmadığı apaçık olan şeylere çok fazla inanmayı
gerektirir…
“Eroinmanlar
için Pakistan’daki haşhaş yetiştiricileri ne ise, milliyetçilik için de
tarihçiler odur: Pazar için gerekli hammaddeyi sağlarız…
“Öyle
görünüyor ki, yabancı düşmanlığı, XX. yüzyıl sonunun kitle ideolojisi hâline
gelmekte. Bugün insanlığı bir arada tutan, insan soyunun ortak yanlarının
yadsınması…
“En çok
toplumsal sorumluluk taşıyan bilim insanlarının bile, uğraşlarının toplumsal
sonuçları konusunda birey olarak, hatta bir grup olarak yapabilecekleri pek bir
şey yok…
“Ütopyacılık,
büyük olasılıkla, onsuz hiçbir büyük devrimin gerçekleştirilemeyeceği insanüstü
çabaları yaratmak için gerekli bir toplumsal aygıttır…” diyen Marksist tarihçi Hobsbawm,
95 yaşında yaşama veda ederken; ardında bıraktığı en önemli özelliği, tarihte
olup bitenleri açıklarken sıradan insanları temel almasıydı…
Yaşamı boyunca
sosyalist kalan Hobsbawn’ın kızı Julia Hobsbawm, babasının, son saatlerine
kadar dünyada olup bitenlerle yakından ilgilendiğini, yatağının gazetelerle
dolu olduğunu söyledi. Julia Hobsbawm, babasının bir hafta kadar önce
torunlarına “meraklı olmayı” öğütleyerek “Merak bir insanın sahip olabileceği
en değerli şeydir” dediğini belirterek ekledi:
“Babam üç de
kitap tavsiye etti. Biri Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sı, biri de W.H. Auden’ın
şiirleri. Ve son olarak da, gözleri parlayarak ‘Komünist Manifesto’ dedi...”
31 Aralık 2014
12:10:49, Ankara.
N O T
L A R
[*] Ümüş Eylül, Yıl:4, No:15, Nisan-Mayıs-Haziran 2015…
[1] Yannis Ritsos, ‘Son İstek’.
[2] Eric Hobsbawm, Kısa XX.
Yüzyıl 1914- 1991, Aşırılıklar Çağı, Çev: Yavuz Alogan, Sarmal Yayınevi, 2012.
[3] W. Goethe, Goethe Der ki,
çev: Gürsel Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 534, 2’inci baskı,
1986, s.95.
[4] “Kendi başlarına karar vermekten aciz ne kendilerini
ne de eylemlerini nesneleştirebilen kendi koydukları hedefleri olmayan, anlam
veremedikleri bir dünyaya gömülü yaşayan, ağır basan bir şimdide varoldukları
için bir ‘yarın’ ve bir ‘bugün’ü olmayan hayvanların tarihi yoktur.”
“Nitekim hayvanlar yükümlü
olamazlar. Tarihten yoksun yapıları onların hayatı ‘üstlenmesine’ imkân vermez.
Hayatı üstlenemedikleri için hayatı kuramazlarda ve kuramadıkları için hayatın
genel yapısını değiştiremezler. ‘Güdü’ dünyalarını, kültür ve tarihi kapsayan
anlamlı bir simge-dünyaya dönüştürmeleri için, kendilerini hayatın yıkıma
uğrattığı varlıklar olarak ta göremezler.” (Paulo Freire, Ezilenlerin
Pedagojisi, Ayrıntı Yay., Çev: D. Hattatoğlu-E. Özbek, 1991, s.75.)
[5] Celâl Üster, “Tarihi
Fildişi Kulesinden Çıkardı”, Cumhuriyet Kitap, No:1185, 1 Kasım 2012, s.6.
[6] Eric Hobsbawm, Milletler ve
Milliyetçilik, Ayrıntı Yay., çev: Osman Akınhay, 3. baskı, 2006.