Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Parlamenter demokrasi yerine,tek kişi diktatörlüğüne dayalı "Ortadoğu Tipi Devlet Başkanlığı" demektir
Kategori: Güncel
Eklenme Tarihi: 14 Eylül 2015
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 05:38
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=21970
1 Kasım'da Türkiye'nin
Parlamenter Rejimi Oylanacak !
7 Haziran 2015
tarihinde Türkiye seçmeni, Cumhurbaşkanı makamında oturan Recep Tayyip
Erdoğan'nın partisi AKP aracılığıyla yaşadığı 13 yıllık saltanatına bir reklam
arası verdi.
Seçmen (farkında olmasa da) yaptığı oy tercihi
ile bir çok artı ve eksileriyle Türkiye'ye has olan parlamenter domokrasinin
Türk siyasi gelenek, görenek, birikim, devlet yapısı ve özellikle de içinde
bulunduğu coğrafi konumu itibari ile çok daha yerinde bir rejim olduğunun
altını çizdi.
1923 yılında kurulan, işgalci güçlere karşı
"Ya İstiklâl, Ya Ölüm“ şiari ile başarıyla verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı ile
inşaa edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem kuruluş aşamasında ve hem de
devletleşme sürecinde bertaraf etmesi gereken bir çok siyasal, ekonomik ve
toplumsal olaylar ve gerici iç ayaklanmalarla karşı karşıya kaldı. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşunu ve kuruluş felsefesini hazmedemeyen işgalci
güçler, ülke içinde devşirdikleri yerli işbirlikçileri ile, yeni kurulan
devleti büyümeden çökertmeyi hedefliyorlardı.
Bu hedeflerine nihayet
RTE ve etnik milliyetçilerin öncülüğünde 7 Haziran 2015 tarihli milletvekilliği
genel seçimleri ile son noktayı koyacaklarını hesaplıyorlardı. Bundan dolayı 7
Haziran 2015 tarihli seçim, aynı zamanda parlamenter demokrasi ile onu ortadan
kaldırmayı hedefleyen çeşitli güç odakları ve yandaşlarının verdiği destekle
giderek daha da güçlenen dinci ve siyasal İslamcı "Türk Usulü Devlet
Başkanlığı“ arzusunda olan Erdoğan arasında geçen bir seçim idi.
"Türk Usulü Devlet
Başkanlığı“ demek, parlamenter demokrasi yerine, tek kişi diktatörlüğüne dayalı
"Ortadoğu Tipi Devlet Başkanlığı“ demektir. Bu tür rejimlerin en tipik
temsilcileri ve akıbetlerine verilecek örnekler arasında Muammer Kaddafi,
Saddam Hüseyin ve Hüsnü Mübarek ilk akla gelenlerdendir. Dolaysıyla Türkiye’nin
siyasal rejimi olan parlamenter demokrasisi yerine "Türk Usulü Devlet
Başkanlığı“ hedefine ulaşmak uğruna Türkiye´de bir iç savaşı dahi tetikleyen
RTE´nin akıbetinin de özendiği "Ortadoğu Tipi Devlet Başkanları“ nın sonu gibi
olması büyük bir ihtimal dahilindedir.
Bu hazin son RTE açısından elbette bir kader
değildir, ama siyasal gelişmeler ve oluşumlar Türkiye gibi dini inancı siyasal
amaçlı kullanmanın ve suistimal etmenin çok yaygın olduğu ülkelerde ortaya
çıkan tablo hiç de "Ortadoğu Tipi Devlet Başkanları“ nın sonunun RTE´dan neden
farklı olamayacağını netleştirmeye fazlasıyla yetmektedir.
Öte yandan parlamenter demokrasiyi 1 Kasım
2015 tarihinde son kez oylamaya götüren süreç, hiç kuşku yok ki Türkiye
açısından büyük bir çalkantının (iç savaş demeye dilim varmıyor) ve bu sürecin
baş sorumlularının (AKP +PKK+ Cemaat) Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin mevcut
anayasal rejimi ile de tarihi bir hesaplaşmasının başlangıcı olacaktır. Keza
RTE 15 Ağustos 2015 tarihinde yaptığı „ister kabul edilsin ister edilmesin,
Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu
fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir"
açıklaması ile bilinen bu gerçeği itiraf etmek durumunda kalmıştır.
RTE’ın bu nihai siyasi hedefine ulaşması
durumunda Türkiye’de yandaş olmayan her birey, her kurum ve kuruluş darbe
dönemlerinde bile yapılmamış baskılara ve yaptırımlara maruz kalarak Kenan
Evren'i 'mum ile' arayacaktır.
Parlamenter Rejimi oylamaya götüren süreç, Mustafa Kemal Atatürk'ün yoktan var ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletini bir bütün olarak oylamaya sunan mantığın dışa vuruş şeklidir. "Açılım“ ve "demokratikleşme“ süreci denen yapay kavramların içeriğinin ne olduğu 1 Kasım 2015 tarihli sözde "erken seçim“ sonuçlarında ve buna göre verilecek oyların renginde gizlidir!
Prof. Dr. Aydın
FINDIKÇI