Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


"Despotizm"


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 03 Eylül 2015
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 09:41
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21936


"DESPOTİZM"

 

İçinde bulunduğumuz çağ, farklı kültür ve kökenden gelen, bütün insanların birlikte, barış ve huzur içerisinde yaşayacakları ve en etkin biçimde yönetime katılacakları medeniyet dönemidir. Adil ve evrensel hukuk kurallarının uygulanacağı... Temel insan haklarına saygı duyulacağı ve sahip çıkılacağı bir çağda yaşamaktayız. Hür düşüncenin, mutlulukların birlikte yaşanacağı, acıların ve üzüntülerin hep birlekte üstesinden gelineceği bir çağdayız, ama bu çağ o çağ mı? Yada hangi çağdayız, hangi çağın insanlarıyız? Barışın yerine çatışma, yardımlaşmanın ve hizmetin yerine zıtlaşma, hoşgörünün yerine, düşmanlık ve dışlama, sevginin yerine, sevgisizlik ve farklılıkların gündeme getirilişi, güler yüzün yerine, asık suratlığın ve somurtkanlığın öne çıkarıldığı bir çağda yaşadığımızı sanırım bilmeyen ve anlamayan yoktur. Millet olarak, şanlı geçmişimize layık olmayı ve aydınlık geleceğimize katkıda bulunmayı amaçlamamız gerekirken, önüne geçilmez bir hırs ve siyasi gelecek endişesi, bütün bunları ortadan kaldıracak, silip süpürecek boyutlara ulaşmaya doğru hızla seyretmekte olduğunu da sanırım bilmeyen ve anlamayan yoktur.                                                       

 

Böylesi bir hırs, bir kin ve nefret duygusu ile, o insanın yaşaması ve huzurlu bir hayat sürdürmesi nasıl mümkün olabilir anlaşılır gibi değildir. Çünkü, hırs ve kin, nefret ve intikam duygusu, insanın ömrünü yer, hayatını o kişiye zehir eder. Hani derlerya "Gözünü kan bürümüş" diye. Ne yazık ki, genellikle her yönden geri kalmış ülkelerde, butür düşünce içerisinde olan insanların varlığı, bilinmekte iken, gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmaları nasıl açıklanabilir bilemiyorum. Hırsına kapılan, kin ve nefret duygusu ile davranan, insanları hor gören, azarlayan, onlara hakaret eden, insanları ayrıştıran, topluma kin ve nefret duygusu aşılayan, zulüm ve işkencelere tabi tutan insanlara, eski Mısır'da "Firavun" dendiğini biliyoruz. Ama bugün, bu çağ da, butür insanlara, "Firavun" denemeyeceğine göre, sizce ne demek gerekir? Mesela "Despot" yada "Despotizm" denilebilir mi? Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak başka ülkelere sığınmaya çalışırken hayatlarını kaybeden, erkeklerin, kadınların ve çocukların deniz kıyılarına vuran ceset görüntüleri hepimizi üzmekte, hepimizin yüreklerini dağlamaktadır. İnsanı dehşete düşüren bu görüntüler, Despot idarecilerin kendi insanlarına yaşattıkları acılar değil midir? Hemde dünyanın gözleri önünde!

 

"Despotizm" Nefsi emmare sahiplerinin, yani barbar ve bencil zihniyetlerin baskıcı düzenidir.Demokrasi ise; Nefsi Mutmainne sahiplerinin, yani olgun ve onurlu kimselerin dayanışma ve paylaşma sistemidir. Demokrasi ve hürriyetin ise, Mehdiyete uygun düştüğü söylenirken, Despotizm ve esaretin de Deccalizme uygun düştüğü söylenebilir. Ama ne var ki, toplumda beğeni kazanmış ve hatta insanlığın genel beklentisi halini almış bazı doğrular ve bazı güzellikler, istismar edilmekte, ya yanlış yada çarpıtılmış olarak insanların karşısına, "benim dediğim ve benim yaptığım doğru" diyerek konmaktadır. Hukuk kavramının, evrensel kurallara ve beşeri münasebetlere dayandırılması, tabii esaslara dayanması gerektiği gibi, Demokrasi ve laikliğin de böylesine genel ve gerekli bazı kurum ve kavramlara uyması lazım gelir. Nasıl ki, oyun sahalarının ve kale direklerinin boyutlarını ve futbolun kurallarını Türkiye şartlarına göre değiştirilmesi mümkün değilse, Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kurum ve kavramları da, keyfimize göre değiştirilemez, eğilip bükülemez.Ne hazindir ki, bu gün Türkiye'de bazı kavramlar, açıkça suistimal ve istismar edilmekte, yaşam tarzlarına müdahaleler edildiği görülmektedir. Karanlık odaların kara vijdanlıları, derin ve dengesiz bir şekilde, bazı değer yargılarına saldırmayı kendinde bir hak olarak görmekte, adeta bu yargılar üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaktadır. Yüce kitabımız Kur-an'ı Kerim: "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru ile yanlış açıklanmıştır." Bakara: 256. "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." Kâfirun: 6. Sureleri, her şeyi açıklamasına rağmen. Allah'ı bırakıp da başka ilahlar edinenlerin, insanın insana köle yapıldığı, doğru söyleyene ve doğru söze itibar edilmediği bir zamanın yolcularının varacakları yer neresi acaba?İnsanlık tarihinde acı örnekleri sık sık görülen ve bugün de yeryüzünde acımasızca sürdürülen zulüm ve sömürü düzeni, "Firavun" sistemini andırmıyor mu?

 

"Firavun Sistemi" ne kısaca değinmek gerekir:

1- FİRAVUN: Siyasi istibdadı ve zorba bir rejimi, çeşitli yollarla siyasi iktidarı eline alan, kuvveti üstün tutan ve hükümet gücünü zorbalıkla kullanan, "Kuralları krallar koyar, kanunları beş-on kişi yapar ve herkes mecburen ona uyar" düşüncesini savunan zalim idarecilerin tipik bir örneğidir.

2- KARUN: Ekonomik sömürü düzeni olan kapitalizmi, Firavun sayesinde, ihtikar, karaborsa, faiz, rüşvet, vurgun ve soygun yoluyla zenginleşen, halkın emeğini ve servetini gayrı meşru yollarla sömüren ve semiren bir kapitalist zengin tipidir.

 

3- HAMAN: Makam ve menfaat uğruna zalim yönetimlere uşaklık yapan bürokrasiyi temsil eder.

4- BEL'AM: Bunların keyfine ve küfrüne alet olan din adamlarını ve ilim erbabını, insanları aldatan,"din ayrı, dünya ayrı"safsatasıyla Müslümanları siyasi, sosyal ve ekonomik girişimlerden uzaklaştıran ve böylece Firavun sisteminin yürümesini kolaylaştıran kimselerdir.

5- SİHİRBAZLAR ise, halkın gözünü boyayan, yorumlarıyla olayları çarpıtan, karalama kampanyalarıyla namuslu ve dürüst insanları yıpratan medya mensuplarını temsil etmektedir. * Haydarabad Üniversitesi eski Profesörlerinden Harun Han Şirvani, "İslâm akidesine göre, hiçbir kimse otokrat (müstebid, mutlak hükümdar) olamaz. Siyasi iktidarın asıl dayanağı, vekalet ve velayettir ve bu anlamda hükümetin şüphesiz halka karşı  sorumlu olması gerekir. Bunun dışında hiçbir şahıs ve zümre için mutlak mülkiyet ve hakimiyet hakkı yoktur. Zira her şeyin gerçek sahibi Allah'tır." Peygamberimiz ne buyurmuştur: "Siz ne halde iseniz öyle idare edilirsiniz." 

Ruslar gelip, İnebahtı'da ikiyüz parça gemimizi yaktıkları zaman biz, bir kış esnasında, tekrar ikiyüz parça, o devrin harp zırhlılarını imal etmiş ve bütün Akdeniz'e hâkim olmuştuk. Bu ikyüz parça geminin bir kışta inşası büyük bir hadisedir. Sadece teknik bilgi değil, disiplin ve organizasyon harikasıdır. Daha ileriye geliniz, bakınız yakın tarihimize son vakitlere doğru, biz bundan yetmiş sene öncesine kadar onlardan bir karış geri kalmamışız. Sene 1939, harp ilan edilmiş, dışardan bir şey ithal etmek imkanı yok. İşte ilk defa o zaman yeniden bize makina imalatı becburen başlamıştır. Makinaların parçaları yavaş yavaş milli mal olarak imal edilmiştir. Türkiye'de uçak bile imal edilmiştir. Ankara'da bugün traktör imal eden fabrika, aslında uçak fabrikası olarak kurulmuştur. Bugün, nerdeyse her şeyi dışarıdan ithal etmiyor muyuz? "Tabii ki yol da yapılacak, köprüde yapılacak; dağların altından tüneller de yapılacak... Peki, bilim ve teknoloji hangi aşamalarda dersiniz? Amerikalı bilim adamları, aya ayak basalı nerdeyse elli sene oldu, yani üzerinden yarım asır geçti. Ülkenin milyarlarca doları, yer altı zenginlikleri, teknoloji ve bilim yolundamı kullanıldı, yoksa yandaşa, eşe dosta ihale mi edildi! Ne dersiniz? Onca birikim, onca emek, onca güç nerede kullanıldı, nerelere harcandı, biliniyor mu? Bilim ve teknoloji de, ılmi çalışmalar da, yetişmiş insan gücünde, dünya liderleriyle yarışıyor muyuz, milli gelir seviyemiz hangi düzeylerde? Hırs ve kin, kıskançlık ve çekememezlik, saygı ve sevgisizlik, insanları kuşatıp sarmışken, "gelen ağam, giden paşam" diyerek, "Despot"ların ekmeğine yağ sürmeye devam mı edeceğiz?


* Ahmet Akgül/ Din, Devlet, Demokrasi    



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster