Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Bu topraklar beddualı mı?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Temmuz 2015
Geçerli Tarih: 28 Nisan 2024, 14:07
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21729


BU TOPRAKLAR BEDDUALI MI?

Toplum bilincini şekillendiren en önemli unsur, geçmiştir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, insanoğlu, geçmişini bilen, merak eden, bilmeye çalışan ve gelecek endişesi olan, geleceğe yönelik bazı tahminler yapan, bilgi ve bilinç uzanımları kuran tek yaratık insanoğludur.Toplum, devamlı üreyen, devamlı ölen, nesilden nesile parçalar halinde birtakım şeyleri miras bırakan büyük bir organizmadır. Türk ulusunun tarihi, gerçekten çok uzun, acı, tatlı, onurlu olaylardan oluşan büyük bir tarihtir. Yaşadığımız olaylar, yaşadığımız tarih, bizim bugünkü vatanda yaşayışımızı, bugünkü iktisadi şartlarımızı meydana getirir ve istesek de, istemesek de bizim dış dünya ile bilhassa çevremizle ve komşularımızla ilişkilerimizin başlıca amilidir. 

Tarih bilinci söz konusu olduğu zaman, bu tarihi bütün savaşlarıyla, antlaşmalarıyla, barışlarıyla, yönetimleriyle, uygulamalarıyla bilmemiz gerekir ki, yapılanların ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu öğrenebilelim. Belki son zamanlarda Osmanlı'ya hayranlık duyanlar da Osmanlı'nın hangi dönemine hayranlık duyduklarını öğrenebilirler. Mesela, Osmanlı Sarayına Afrika'dan ve Uzakdoğu'dan köleler getirildiğini, sonra da bu kölelerin seçilmişlerini Haremdeki kadını korumak için Hadım ettiklerini, erkeğin cinsel organını keskin bir bıçak veya orak yardımıyla kestiklerini, yarayı da dağlamak için kaynar yağ döktüklerini, hadım edilen kölenin, tezek yatağına yatırılıp, sadece sütle beslendiğini de öğreniyoruz. İlginç olanı da, sarayda cinselliği akla getirecek yiyeceklerin ( salatalık, patlıcan, kabak v.s.) dilimlenmeden saray mutfağına sokulmadığını, 15'nci yüzyıl ortalarına kadar, hadım ağalarının ortalarda olmadığını da bu vesile ile öğrenmiş oluyoruz.

Hadım edilerek harem ağalığına getirilen kölelerin, hadım edilirken çektikleri eziyet ve yaşadıkları acının dayanılacak gibi olmadığını da bilmek lazım. Ama buna rağmen, hadım edilen kölenin sonradan vezirliğe getirilmesi ki, Hadım Sinan Paşa (1515) yanlız bir örnektir. Bu konu hakkında bir televizyon kanalında tarihçi Oktan Keleş'in tarihi belgelere dayanarak ve belgelerini de ekranlardan göstererek, Osmanlı'daki köle ticaretinden bahsetmesi Osmanlının bir dönemi hakkında bizlere bazı gerçekleri göstermeye yetmiştir. Köleliği Peygamber Efendimiz'in kaldırmasına rağmen, dinen de haram olmasına rağmen nasıl oluyor da Osmanlı'da kölelik devam ettirilmiş, hadım edilen erkek köleler, Harem Dairesinde bulunan kadınları koruma adına erkekliklerinden edilebilmişlerdir.

İlber Ortaylı'ya göre, "Harem bölümü aslında 16. yüzyılda oluşan yeni idari anlayışın mühim bir aygıtı, bir önemli kurumudur. Ama aynı zamanda trajik bir mekândır.Köleler genellikle Habeşistan ve Orta Afri­ka’da daha çocuk yaş­ta iken çe­şitli yollarla esir tüccar­ları tarafın­dan elde edilirlermiş. Ardından ve belki de ne olduğunu dahi anlama­dan bir operasyonla hadım edilirler­miş. Ancak aşağılık insanlar elinde ya­şama ve üreme zevklerini körelten bir ameliyeden geçmenin, kendileri­ne ne gibi hür ikbal kapısı açtığını da elbetteki bilemezlerdi"
Ayrıca İlber Ortaylı şunları da ifade etmektedir: " İslamiyet, insanları hadım etmeyi yasak ettiğinden, ilk zamanlarda, hele imparatorluğun genişlediği sıra­larda İstanbul’a bol sayıda Macarlar’dan Almanlar'dan ve Slavlar'dan esir getiriliyordu. İlk ak hadımlar bunlar arasından sağlanıyormuş. Da­ha sonraları Gürcü, Ermeni ve Çerkezler’den de satın almak yoluyla sağ­lanıyormuş. Son yüzyıllarda Kapı ağaları, görevlerini yanlarındaki ak ağalarla yaparlarmış. Kapı ağası, Bâbüssaâde’nin sağ tarafındaki odada, ak a­ğalar ise onun karşısındaki odada yatıp kalkarlarmış"

Yüce İslam dininin yasak etmesine rağmen, hadım etme işine devam edilmesi, hem de islam  hükümlerine göre yönetilen Osmanlılar, İslamın yasak ettiği uygulamalara nasıl oluyor da devam edebiliyor ben anlamış değilim.  Hadım edilen erkeğin, cinsel organı bir bıçak veya orak yardımıyla kesilmesini tarihi bilgiler de doğrulamaktadır. Yine İlber Ortaylı'ya göre, "esirciler tarafından Habeşistan'ın güneyinde avlanan zenci çocuklar ne gariptir ki Yukarı Mısır'daki Hrıstiyan Kıpti  manastırlarındaki rahipler tarafından ameliyatla hadım edilir ve haremlere sevk edilirdi. Bu rahipler aynı ameliyatı birbirlerine de tatbik ederlerdi...
Osmanlı'da kadınların bile köle pazarlarında alınıp satıldığını, kimi cariye olarak saraya alınıp Padişah'a eş bile olabilirdi. Örnek olarak: Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi ve II Selim'in annesi Hürrem Sultan sadece buna bir örnektir. (Avrupalıların Roksolana dediği) Hürrem Sultan,14 yaşındayken Tatar akıncıları tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den (Lehistan) kaçırılmış, Kırım Hanının himayesine girmiş ve daha sonra Osmanlı sarayına sunulmuştur. 1500 ve 1650 yılları arasında, evliya Çelebi, İstanbul'da esirhanede 400 den fazla kişinin çalıştığını, kiminin üretim alanlarında, kiminin teknelerde kürekçi olarak çalıştırıldığını belirtmektedir"

Bugün Ortadoğu'da orta çıkmış olan güya İslam adına hareket ettiklerini açıklayan ve kendi kardeşini bile gözünü kırpmadan öldürebilen, ülkemizin insanlarını tehdit etme cesaretini gösterebilecek duruma getirilen bu katiller sürüsü, Orta Doğu'da kadınları köle gibi kullandıklarını, kendilerine cariye yaptıklarını yazılı ve görsel basından görmüyor ve okumuyor olamayız. Sonra da kendi aralarında kıydıkları gecelik nikahla kadınları seks kölesi haline getirdiklerini yine basınımız sayesinde öğrenmiyor muyuz? Kadının kendi isteği dışında, kendine sorulmadan, kendi rızası alınmadan yapılan her türlü uygulama haram değil de nedir? Kadının söz söyleme hakkı hangi din de yoktur veya hangi din kadına söz söyleme özgürlüğü tanımamıştır?  Hatta kadının bir eşya gibi alınır satılır hale getirilerek erkeklere bir seks objesi olarak sunulması, kadının insan yerine konmadığı, aşağılandığı, hor görülüp köle pazarlarında alınıp satıldığı, töre cinayetlerine kurban edildiği ve kadının göz yaşlarını akıttığı toprakları beddualı duruma getirmez mi sanıyorsunuz? Erkek kölelerin hadım edilirken çektikleri acıların feryatlarının göğe yükseldiği topraklar, dualı mı dır, beddua lı mı dır? takdiri sizlere bırakıyorum.  Osmanlı'nın asırlardır hüküm sürdüğü topraklarda, bu gün, bir çok olumsuz olayların yaşanıyor olması, kan ve göz yaşlarının dinmemesi, kıtlık ve yoksulluğun önüne geçilememesi, geri kalmışlığın tavan yapması, zulüm ve işkenceler altında yaşamaya mahkum hale getirilmiş halkın sefilliğini görünce, insanın aklına: yoksa gerçekten! "Bu topraklar Beddualı mı?"diye bir soru gelmez mi? 

Unutulmamalı dır ki, bu topraklar bereketli ve dualı topraklardır. Ancak, feodal yapının insanları köle haline getirmesi, boğaz tokluğuna çalıştırması, toprak Ağalarının kapısında kul köle muamelesine tabi tutulması, kadının töreye kurban edilmesi, bu bereketli toprakların, bereketini ve hayırlı duasını toprak üzerinden silip süpürmez mi? Elin oğlu uzayın derinliklerinde sörf yapmaya başladı. Aya ayak basalı nerdeyse elli seneye yaklaştı. Yıdızlara ulaşmaya az bir zamanları kaldı, bilim ve teknikte ilerleyişlerini sürdürüyorlar... Şu İslam aleminin içine düştüğü veya düşürüldüğü durumu bakar mısınız? Ülkemizin ve komşumuz olan ülkelerin durumunu görüp de, gelecek için endişe etmemenin mümkün olduğunu kim söyleyebilir ki?

Başkalarının hüküm giydirmesine kendini mahkum hale getirmiş olan basiretsiz bazı idareciler, kendi kendini yargılamayarak suçu hep başkalarında gören siyasiler, kendilerinin kusursuz olduğunu ya da günahsız olduğunu düşünen bazı ilm adamları, din adamları, topluma yön veren kanaat önderleri, ekmeğini yedikleri, suyunu kullandıkları bu büyük ülkeye çok şey borçlu olduklarını da unutmuş gibi önce milletin değil de, kendi çıkarlarını düşünmelerinin nedeni de sizlerin kafalarında soru işaretli oluşturmuyor mu? Ülkede kardeş kavgası çıkarmak isteyen vatan ve millet düşmanları, gencecik insanların içine sızıp, bombanın pimini çekerken hiç vicdanı sızlamayan gözü dönmüş caniler, insanların hep birlikte barış içinde yaşamasını istemeyen, birliğini ve beraberliğini kıskanan yabancı ve içimizdeki işbirlikçi şer güçleri, bu topraklar üzerinde hak iddia edecek kadar küstahlaşan hainler, bir gün bu toprakların bir sahibinin olduğunu öğrenmeyecek olduklarını mı zannediyorlar? 


                                                                                  

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster