Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 30 Haziran 2015
Geçerli Tarih: 07 Mayıs 2024, 21:04
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21583
SİVAS KATLİAMI O GÜN, ORADA BİTMEDİ...[*]
SİBEL
ÖZBUDUN
“Etiam sanato vulnere
cicatrix manet.”[1]
“Ya Allah, bismillah, allahuekber!”
Dışarıdaki
kalabalık giderek büyüyor. İnsanın üzerine doğru yuvarlanan şom bir çığ gibi...
İçeridekiler sıkışmış kalmış, çaresiz... Madımak oteli alev alev. İçeriden
çığlıklar yükseliyor, oteli kuşatan çember sakallı kalabalıkta ise bir neşeli
esriklik hâli... Elebaşlarından “Tekbiiir!”
komutu geldikçe bir ağızdan coşkuyla haykırıyorlar: “Allaaa-huekber!” Kurbanların tapınağa tıkabasa doldurulup dumanları
aç ilahlarını teskin etsin diye topluca yakıldığı bir pagan ayini sanki...
Yaptıklarının “ibadet” olduğundan ve sırf bu amelleri nedeniyle cenneti
garantilediklerinden o kadar eminler ki...
İkisi otel
görevlisi, otuzbeş canın kimi kömürleşmiş, kimi karbonmonoksitten zehirlenmiş
bedenleri, otelin kararmış iskeleti dahi yatıştıramadı kana susamışlıklarını. O
cehennemden canlarını askerlerin, polislerin kayıtsız namevcudiyetinde,
yalnızca birbirlerine tutunarak kurtarabilenlere saldırdılar. Ellerine geçse,
lime lime edeceklerdi – otelin penceresinden uzatılan itfaiyenin merdivenine
can havliyle tutunan Aziz Nesin’i bir itfaiye eri ortalarına fırlattığında, leş
kargaları oldular, üşüştüler üstüne. Nesin’in ellerinden sağ kurtulabilmesi,
tanrısız bir mucizedir...
Madımak
katliamı o gün, orada bitmedi... Günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca
sürdü...
“Olaylarda
ağır tahrik var,” dedi biri. “Polisi halkla karşı karşıya getirmeyin!” O,
dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di...
“Ne mutlu ki
olaya kaatılan hiçbir vatandaşımızın burnu kanamadı,” diye sevindi bir başkası.
O, dönemin başbakanı Tansu Çiller’di...
“Endişelenmeyin,
güvenlik güçleri olay yerine intikal etmek üzere,” diye avuttu biri, sonra da
atom santralını açma törenine devam etti. O, dönemin başbakan yardımcısı Erdal
İnönü’ydü...
“Abartmaya
gerek yok, bu kadar kişi futbol maçında da ölebilir,” diye kostaklandı bir
başkası. O, dönemin anamuhalefet partisi lideri, Mesut Yılmaz’dı...
“Müdahale
etmeyin,” emrini verdi bir yetkili. O, dönemin Sivas emniyet müdürü Doğukan
Öner’di...
“Oteli otel
sahibi kundakladı,” buyurdu bir başka yetkili. O, dönemin içişleri bakanı
Mehmet Gazioğlu’ydu.
“Kurtarmayın
onu!” emrini verdi bir başkası, Aziz Nesin itfaiye aracına alınırken. O, Refah
Partili belediye meclis üyesi, Cafer Çakmak’tı... Ve rivayet olunur ki,
“galeyana gelmiş Müslümanları” yatıştırmak için eline aldığı megafondan,
“Gazanız mübarek olsun!” diye seslenmişti kan kokusu almış kurt sürüsüne...
Biri
sanıkların gönüllü avukatlığını üstlendi. O dönemin Refah Partili Adalet Bakanı
Şevket Kazan’dı...[2]
Sonra
başkaları... önce Sivas katliamı faillerinin avukatı oldular, sonra da AKP’den
milletvekili seçilip meclise girdiler, yasalar yaptılar. Onlar Celal Mümtaz
Akıncı, Hayati Yazıcı (devlet bakanı oldu), Haydar Kemal Kurt, Zeyid Aslan,
Hüsnü Tuna, Ali Aşlık, Halil Ürün, İbrahim Hakkı Aşkar, Bülent Tüfekçi, Mehmet
Ali Bulut’tu. Ya da başkaları AKP’den belediye başkanı, il başkanı filan
oldular...
Dedim ya,
Sivas katliamı o gün, orada bitmedi...
Birileri,
üslendikleri gazete köşelerinden, ekranlardaki programlarından, olan
bitenlerden Aziz Nesin’i ve Sivas yakılmışlarını sorumlu tuttu.
“Aziz Nesin’in
bir süreden beri yaptığı konuşmaların büyük çoğunluğumuzca hoş karşılanmadığı
muhakkak,” dedi biri. O, Altan Öymen’di (Milliyet,
4 Temmuz 1993)...
“Önce Aziz
Nesin’e artık bir ‘dur’ demek gerekiyor,” dedi bir başkası. O, Yalçın Doğan’dı
(Milliyet, 4 Temmuz 1993)...
“Olayların
tetiği Aziz Nesin’in provokasyonu ile çekiliyor,” diye buyurdu bir diyeri. O,
Cengiz Çandar’dı (Sabah, 4 Temmuz
1993)...
“’Düşünce
hürriyeti’ etiketi altında gereksiz tahrikler yapan, en gelişmiş demokrasilerde
bile provokasyon olarak kabul edilebilecek davranışlarda bulunan kimseler,
Sivas’ta ortaya çıkan bu sonucu dikkatle değerlendirmek zorundadır”, diye ahkam
kesti bir başkası. “ ‘Şeriat ayaklandı’ deyip işin içinden çıkmak isteyenler, o
gün neden yeşil bayrak değil de Türk bayrağı taşındığının ciddi bir tahlilini
yapmaklıdır.” O, Ertuğrul Özkök’tü (Hürriyet,
4 Temmuz 1993)...
“Anaakım
medya”da hava böyleyse, İslâmcı basına bakmak gerekli mi? Bakmayalım...
Hayır, Sivas
katliamı o gün, orada bitmedi...
Sonra bir
yılan hikâyesine dönüştü... Hukuk sisteminin dehlizlerinde, kıvrıla kıvrıla bir
ileri bir geri, yol alırmış gibi yapan bir yılanın bildik öyküsü. Bütün “adalet
arayışlarımız”ın eninde sonunda dönüştürüldüğü, adına “yüce Türk adaleti”
denilen kara komedi...
Bir
bozulduğunda idam, bir bozulduğunda beraatle sonuçlanan davalar... Tahliye
edilen, firar eden, dosyaları kaybedilen sanıklar... Ve artık Türk
mahkemelerinden adalet beklemeyecek kadar tecrübeli, ama her duruşmada adliye
önünde adalet beklentisini haykıracak kadar umuda tutkun bizlerin gözlerinin
içine baka baka verilen o “zamanaşımı” hükmü...
Zamanaşımı
kararını, “milletimiz için hayırlı olsun” diye karşıladı biri... O, dönemin
başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı...
* *
*
Şimdi biri
miting meydanlarında Kur’an sallayarak siyasal muarızlarını Zerdüştîlikle,
dine-imana ihanetle, müşriklikle, ateistlikle, Taksim’i “kabe” saymakla,
müminlere eziyet etmekle suçluyor... Bu memlekette Sivas (ya da Çorum, veya
Maraş) hiç yaşanmamış gibi... Umalım ve dileyelim ki o gün canlarımız çıra gibi
yanarken o cehennemde cennetten yer garantilediklerine sevinen güruhlar, bir
kez daha “durumdan vazife çıkarmasın”...
Dedim ya, Sivas katliamı o gün, orada
bitmedi!
18 Mayıs 2015
09:57, Ankara.
N O T
L A R
[*] Sancı Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, No:3,
Haziran-Temmuz 2015…
[1] “Yara kapansa da izi kalır.”
[2] Bilgiler Veysel Dinçer’in,
“Hâlâ Katliam Diyemeyenlere İnat 33 Maddede Sivas Katliamı” başlıklı yazısından
alınmıştır. http://listelist.com/sivas-katliami-nedir/