Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Biz kadınlar neden örgütlenmeliyiz?


Açıklama: Emek üretimiyle başlayan insanlaşma serüveni,ne yazık ki kadın cinsinin sömürülmesi ve baskı altına alınmasına dünüştü
Kategori: Toplum-Yaşam
Eklenme Tarihi: 27 Haziran 2015
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 16:47
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=21544


BİZ KADINLAR NEDEN ÖRGÜTLENMELİYİZ?

Tarih öncesi atalarımızın emek üretimiyle başlayan insanlaşma serüveni,ne yazık ki kadın cinsinin sömürülmesi ve baskı altına alınmasına dünüştü.

Tarihte kadın emeğine ve bedenine el koyarak ataerkil sistemi geliştiren bir avuç erkek, hala bu düzlemi koruyarak varlığına devam ettiriyor.

Kadınlarla birlikte erkeklerin çoğunluğunu ve çocukları da sömüren Köleci, Feodal-Asyatık ve son olarak Kapitalst sistem, sömürülen erkeklerin de sömüreni olarak, kadınları sürekli en alt düzlem de tutuyor.

Engels’in , Aylenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabında; “ 1846’ da Marx ve benim tarafımdan meydana getirilmiş, yayınlanmamış eski bir elyazmasında şu satırları buluyorum: ‘ İlk iş bölümü erkek- kadın arasında döl verme bakımından yapılan iş bölümüdür.’ Ve şimdi ekleyebilirim: Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması, erkek ile kadın arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın, karı- koca evliliği içindeki gelişmesiyle ve ilk sınıf baskısıda dışı cinsin erkek cins tarafından baskı altına alınmasıyla düşümdeştir.”

Engels’in yaptığı tespitin doğruluğunu, tarihten günümüze baktığımızda da görebiliyoruz. Bugün dünyanın bir çok bölgesinde, tarihteki ilk biçimiyle bu sömürü ve baskı devam ediyor.

Bu makalede, Türkiye’yi ve Türkiye içinde de Doğu Karadeniz bölgesini öne çikartacağız.

Bunun üç nedeni var:

1- Türkiye’deki Sosyalist ve Feminist kadin örgütlenmesi ve yazılı literatür, Doğu Karadeniz ve Kürt bölgesini içermiyor.

2-  Kürt kadın örgütlenmesi ve yazılı literatürü de kendini ele alıyor.

3- Ben, bu parçalı durumdan ve yazılı literaturun eksikliğinden hareketle, 2005 yılında “Marksizim Cins Körümü-Marksist Aile Kuramı” adlı kitabı yazdım. Kitap da Türkiye’deki tüm bölgeleri, Dünya ve Türkiye işçi sınıfı  ailesi içinde kadının ekonomik durumunu ve buna bağlı olarak kamusal alandaki  sosyo-ekonomik, siyasal ve hukuksal konumunu inceledim.

Doğu Karadeniz kadınları hem yazınsal literatürde, hem de örgütleme konusunda sıfır düzlemde yer alıyor. Bu yüzden makaleyi daraltıyorum.

Yine de kisa genel giriş yaparsak: Dünya da bütün kadınlar aynı sorunları yaşamıyor.Ulusların eşitsiz ve bileşik gelişmesi, dünya işçi sınıfında olduğu gibi, dünya kadınlarının da ulusların sosyo-ekonomik ve siyasal gelişmişlik düzeyine göre sorunları farklılık taşıyor. Hatta her ülke, kendi içinde, bölgelere görede sosyo-ekonomik farklılıklar taşıyor. Bu durum bölgelerin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarına bağlı olmasının yanı sıra, sıyası erkin politik tutumuna da bağlıdır.

Türkiye’de de her bölgede ve her sınıftan kadınlara yönelik farklı sömürü ve baskı biçimleri var.Türkiye’deki bölgeler ve sınıflar arası sosyo-ekonomik farklılık, siyasi erkin sömürgeci ve sömürüye dayalı politik tutumundan kaynaklı. Ermeni ve Rum sermayesine el koyarak kendini geliştiren  Türkiye’de kapitalist sistem, başından itibaren bu ikili sömürü düzlemde devam ediyor. Bu bağlamda, Doğu Karadeniz ve Kürt bölgesinde sosyo-ekonomik yatırım yapılmadı ve yer altı-yer üstü kaynaklar Batı bölgesindeki sanai yatırımlarında kullanıldı. Bu durum, bu iki bölgenin üretim ilişkilerini, pire kapitalis düzlemde kalmasını sağlarken, kadınların da köle sıtatusunde yaşamasına neden oluyor. TC kanunları kadına miras hakkı tanımasına rağmen bu iki bölgede erkekler, kadınların miras hakkını fiili olarak gasp ediyor.

Kürt kadınları örgütlü mucadeleleri sonucunda, bölgedeki ataerkil sistemi parçaladılar. Ve parçaları ortadan kaldırmak için mucadelelerine devam ediyorlar. Ama henuz miras hakkını elde edemediler.

Sosyalist ve feminist kadınlar ise dar gurupsal duruşlarıyla varlıklarını devam ettiriyor. Bu guruplar örgütlenme düzlemini genişletmediği için, eylem yöntemleri de protesto düzeyindedir.

Doğu Karadeniz Kadınları

Mülkiyet hakkından yoksun kadınlar evde, tarlada  çalışıyor. Doğu Karadeniz de kapitalist üretim, genel olarak tarıma dayanıyor. Tarim ürünü çay ve fındık dır. Ve bu ürünlerin işlenmesi için fabrikalar, şehir merkezlerinde de küçük sanai imalatı var. En gelişmiş biçimi Trabzon’da dır.

Kadınlar, tarım alanının üretici gücüdür ama toprak fiili olarak erkeğe ayıt olduğu için,  tarim geliri erkeğin elindedir. Bu gelirin bir kısmıyla ailenin ihtiyaçları karşılanıyor. Geri kalanını erkek kendine harcıyor. Bazı erkekler ailenin ihtiyaçlarını dahi karşılamıyor. Kadının emeği kumar, içki ve fuuş da harcanıyor. Bu aileler de kadınlar, başka ailelerin tarlalarında ekstıra işçilik yaparak, kışın el işi yapıp satarak geçimlerini sağlıyorlar.

Kadınlar, aile içinde ki bu duruma bireysel olarak karşı çikıyor. Bu karşı çıkış, kadına şiddet olarak geri dönüyor. Kadınlar tüm yaşadıklarına karşın boşanma cesaretinde bulunamıyorlar. (istisnalar dışında) Çünkü boşandıkları zaman hiç bir maddı olanağa sahip değiller. Mülkiyet hakkı sadece erkek kardeşlere ayıt olduğu için, bu şiddeti yaşamak zorunda kalıyorlar. Erkekler, kadınların bu çaresizliğinden dolayıdır ki pervasızca davranabiliyor.

Sosyalist parti ve örgütlerin bölgedeki il, ilçe merkezlerine üye erkekler de duruma karşı çıkmıyor, tam tersine kız kardeşlerin miras hakkını gasp ediyorlar. Sonra da sokağa çıkıp; “ Kahrolsun faşızım. Kahrolsun emperyalizim” diye bağırıyorlar. Parti ve örgüt merkezleri bu durumla hiçbir zaman ilgilenmedi ve ilgilenmiyor. Bugüne kadar ilgilendikleri tek şey, üye erkekler aracılığıyla bölge halklarını asimile etmek oldu. Halkların kendi kimliklerini ifade etmesi, bu yapılar içi milliyetçilik oluyor.

Örgütlenmeliyiz

Bu durumu ortadan kaldırabilmemizin tek koşulu, bölgede yaşayan tüm etnik ( Gürcü, Hamşen, Laz, Rum, Çerkez) gurupların kadınları olarak, siyaset ayrimi yapmadan;

1-  Miras hakkı

2-  Şiddete karşı

3-  Anadilde eğitim hakkı için örgütlenmeliyiz.

Erkek devlet, erkeklerin yanında. Devlet, erkekler kadınların mülkünü ellerinden alırken sesini çıkarmıyor. Kız kardeşler, yıllardır, babaların mirasını erkek kardeşlere devrederken sessizce imzalarını atıyorlar. Yırımı yıl öncesine kadar kadınlar, bunun böyle olması gerektığını sanıyorlardı. Çünkü ataerkil kültür, böyle düşünmelerini sağliyordu. Günümüzde ise korkularından karşı çıkamıyorlar. Bir çok konuda olduğu gibi, yasalar toplumun önünde. Devlet yasalar çerçevesinde duruma müdahale etmesi gerekirken, tersine hak gaspının devam etmesini sağlıyor. Böylece devlet, kadın emeğinin sömürüsü üzerinden bölgedeki erkekleri kendine bağlıyor.

Sonuç olarak; Türkiye yedi bölgeden oluşuyor. Bölgelerde yaşayan kadınların bölgelere özgü, İşçi kadınların kendilerine özgü sorunları var. Bütün kadınların ise ortak yaşadıkları şiddet, taciz, tecavuz ve ölüm tehtidi-ölüm dür.

Erkekler fiziki, piskolojik ve cinsel şiddetle yetinmiyorlar. Binlerce yıldır babalar, erkek kardeşler ve kocalar kadınları katlediyor. Bugün Türkiye’de, hergün kadınlar öldürülüyor. Devlet, kadınların hayatını alan katıllerin cezasını “iyi hal” ve tahrik indirimi” adı altında azaltıyor.

Kürt kadınları dışında kalan kadınlar örgütsüz. Her bölge  ve sınıf kadınları kendi sorunlarından doğru örgütlenmeli ve bir üst yapı oluşturarak, birliği sağlamalıyız. Bu bize aynı anda hareket olanağını sağlıyacak.

CİNAYETLERİ, TACİZİ ve TECAVUZU BÖYLE DURDURDBİLİRİZ. VE HAKLARIMIZI BÖYLE KAZANABİLİRİZ.

Haber : Huriye Şahin huriyesahin@hotmail.com


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster