Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


7 Haziran seçimleri,Umut kaf dağının ardında


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 05 Haziran 2015
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 19:33
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21366


7 HAZİRAN SEÇİMLERİ...UMUT KAF DAĞININ ARDINDA  - Av.Orhan Kılıç
1921 sonu,1922 yılı başlarında TBMM nin genel eğilimi emekçi halk kitlelerine karşı gerici bir ittifakın pekişmesi yönündedir.Bu nedenle,İmparatorluktan Cumhuriyete geçişi,toplumsal yapıya hiç dokunulmayan,mülkiyet sistemini aynen muhafaza eden,bir hükümet darbesiyle saltanatın tasfiye edilmesi olarak görmek gerekir.
Bu anlamda halkı sömürerek yaşay...
an parazit yenilikçi Osmanlı bürokrasisi için halkı değil,kendi sömürü olanaklarını kurtarmak esas olmuştur.Sömürüyü güvence altına alan düzenlemelerin ilerici inkılaplar sayılması sözkonusu değildir.Bir hareketin halk hareketi olup olmadığını belirleyen,savaşta insan kaynağını halkın teşkil etmesi değildir.Faşist hareketin tabanını da halk kitleleri oluşturur.Aynı şekilde emperyalis bir saldırı sonucunda ölmeye ve öldürülmeye götürülen halktır,işçiler ve köylülerdir.
Sonuç olarak CHP,İttihat ve Terakki Fırkasının fikir babalarından Ahmet Rıza’nın fikirlerini genel anlamda devam ettiren,yine İttihat ve Terakki geleneğinden gelip,Cumhuriyet döneminin resmi ideolojisini şekillendiren Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-Siyaset eserinde ifade ettiği Osmanlıcılık,İslamcılık ve Türk Milliyetçiliği tezlerinden,Türk Milliyetçiliğini kendine kılavuz edinmiş,yüz yıllarca Osmanlı Devleti tarafından sürdürülmüş olan ret,inkar ve asimilasyon siyasetini Türk Milliyetçiliği yolunda uygulayan,asker sivil bürokratik laik kesimin,seçkinci,elitist partisidir.CHP nin ve Kemalizmin sol ile hiçbir zaman hiçbir ilgisi olmamıştır.12 Eylül cunta darbesi,28 Şubat postmodern darbesi ve Kemalist kesimden aydınların peş peşe katli ile 1982 anayasında yer alan yüzde onluk seçim barajı 12 Eylül darbesine kadar sol ile ilişkilenmiş kesimleri Kemalistleştirmek için yapılmıştır.Bu uygulamalarda da ciddi şekilde başarılı olunmuştur.Her ne kadar CHP ve Kemalistler hiçbir zaman ülkede çoğunluk olmasalar da,iktidar şansları bulunmasa da,sol kadroların Kemalistleştirilmesi ve gerçek bir sol seçeneğin üretilmesinin engellenmesi yolunda bir hayli başarılı olunmuştur.Bugün CHP de siyaset yapan binlerce insan kendisini solcu olarak ifade etmekte ve CHP yi de sol parti sanmaktadır.Anadolu’nun hemen her yanında ‘sol’ kavramından sözedildiğinde, CHP den sözedildiği sanılmaktadır.Oysaki CHP mlliyetçi bir sağ partidir ve seçmenleri diğer milliyetçi sağ parti olan MHP ile sözde koalisyona hazırlanmaktadır.
CHP’nin azımsanmayacak kemikleşmiş bir kitlesi vardır. Yakın tarihimizin derinliklerindeki“Cumhuriyet oluşum süreçleri”nin epeyi geride kalmış bölümünden fiilen sorumlu tutulamayacak kadar günümüzden olmalarına rağmen, sanki o olup bitenlerin tamamında payları varmış gibi o çerçevede yaşıyorlar.
Oysa medeni dünyanın, getirisine ve götürüsüne göre hareket edilebilsin diye icat etmiş olduğu“reddi miras” gibi bir müessese de orada öylece duruyorken; tarihte yapılmış olanların yanlış olup olmadıklarına şöyle göz ucuyla bile bakmaya tenezzül dahi etmeyerek, kendileri yapmış gibi peşinen, ne var ne yok hepsini üstleniyorlar. Akılcılığa çok önem verdiklerini söyledikleri hâlde, başta bu konu olmak üzere, çoğu zaman akılcı davranışlar sergilemiyorlar.
Bunu neden yapıyorlar?
Çünkü saplanıp kaldıkları ideolojiyi, tüm zaman ve mekânların en doğrusu sanıyorlar. O ideolojiyi irdeleyip de vardıkları kanaatlerle değil; buna âdetâ, kendilerini bildi bileli tâ doğuşlarından beridir süregelen inançlarıyla ulaşıyorlar. Zaten o yüzden, bu bir ideolojiden ziyade, önder kültüne sıkı sıkıya bağlı ve sadece ondan beslenen bir inanç sistemine daha fazla benziyor.
Özlemlerine bakılırsa, bütün diledikleri ilerici bir toplumsal hayatmış gibi gözüküyor. Buralar da tıpkı o öykündükleri Avrupa’daki, Amerika’daki, zengin ve uygar ülkelerdeki yerlere benzesin istiyorlar. Sanatın, kültürün ve dünyevi hazların imbiğinden geçmiş öylesi bir yaşayış tarzı dururken, din bu denli öne çıkıp özne olsun ve hayatı zehir etsin istemiyorlar. Skolastik batağın İslâm ülkelerinin düşman başına yaşamlarını getirip dayatabileceği ihtimali akıllarına düştükçe de irkilerek, bu duruma ifrit oluyorlar.
Ne ki, bu heveslerini zincirlerine sarındıkları o ideolojik prangayla telâfi edemeyeceklerini nedense bir türlü kabul edemediler. Meselâ gezip tozdukları Londra ve Paris’te ya da Viyana, Roma ve Amsterdam’da veya Berlin, Madrid ve Venedik’te yahut da New York ve Chicago’daki gibi burunlarında tüten hayat tarzlarının, nasıl birer Kemalizmlerle kotarılmış olabileceklerini kendilerine hiç sormadılar. Daha doğrusu, o hayatlar böylesi yollarla yaratılmamış olsalar bile, bizimki bakımından bunun elzem olduğunu düşündüler. Onların kendiliğinden elde etmiş olabilecekleri uygarca yaşama biçimlerinin, bunları yazık ki üretebilme yetisinden yoksun iç takatlerimiz yüzünden, bizde ancak işte böyle bir “Kemalist vesayet programı”yla gerçekleşebileceğine inandılar.
Bu hezeyanlı ve hastalıklı seviyelere durup dururken gelinmedi tabii ki. Başından beri basamak basamak çıkılarak yükseltilen; özellikle de darbe dönemlerinin siyasallaşmış generalleri marifetiyle bir doktrin hüviyetine büründürülen “Atatürkçü Düşünce Sistemi” adlı bir rejimin, sonuçta Mustafa Kemal’in bile kemiklerini sızlatacak akıldışılıklarla, topluma zorla giydirilmeye çalışılan bir deli gömleğine dönüştürülmesini savunur hâle geldiler.
Türkiye,insanlık macerasının içinden süzülerek gelen tüm kavramların içini boşaltmakta üstün bir maharete sahip.
Cumhuriyeti demokrasi diye yutturmak.
Militarizmi modernlik diye sunmak.
Kemalizmi sol diye takdim etmek.
Balın,rakının,diş hekiminin,avukatın,polisin,kanser ilacının,paranın,kısacası her şeyin sahtesi olan Türkiye’de sol’un da sahtesi maalesef piyasada dolaşıyor.
Bu CHP’den de,başka CHP’lerden de ne yoğurt olur ne cacık.
Milliyetçi Hareket Partisi MHP;
Milattan Önce 3.500 yıllarından bu yana,Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartulular, İyonlar, Sümerler, Babiller, Asurlular, Akadlar ve daha bir çok uygarlığa beşiklik yapmış Anadolu’yu sadece ‘Türk Yurdu’ olarak gören, onlarca uygarlığı yok sayarak,Türkiye’de yaşayan her bireyi Türk olarak tanımlayan ve Türk olmaya zorlayan,milliyetçi,asimilasyoncu,Milliyetçi Hareket Partisi’nin ideolojisi ‘Türk Milliyetçiliği’ni bir kemik ve kafatası hastalığı olarak gördüğüm için değerlendirme ve kılasman dışı bırakıyorum.
Halkların Demokrasi Partisi HDP;
Yukarda da ifade edildiği üzere, Halkların Demokratik Partisi (HDP) 2013 yılında,Kürt siyasetinin öncülüğünde ve önderliğinde, başta sol kesim olmak üzere daha geniş muhalif kesimleri biraraya getirmek ve ‘Türkiye Partisi’ olma amacıyla kuruldu ve BDP’yi içine aldı.
HDP, çatısı altına aldığı kesimleri genişletmeye çalışarak yola devam etti. Sadece sol değil muhafazakâr kesimlerle de temasını artırdı. Yani hem Sünnilerin hem Alevilerin dinî hassasiyetlerini gözeten, devlet tarafından mağdur edilmiş tüm kesimlerin sorunlarını siyasetinin ana eksenine oturtan bir siyaset yapmak için yola çıktı.
2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde %9.5 oy alarak,12 Eylül Anayasasının düzen dışı partiler için koyduğu seçim barajını aşmaya çok yaklaşan HDP,2015 Genel Seçimlerine daha önce BDP döneminde olduğu gibi,bağımsız adaylarla girme yerine parti olarak girme kararı aldı.Cumhurbaşkanlığı seçiminde yakalanan %9.5 lik oy oranı, 7 Haziran seçimlerinde ‘AKP Başkanlık Sistemine geçecek yeterli oyu alabilecekmi’ sorusunun yanında ‘HDP Barajı aşacakmı’ sorusunun da sıkça sorulmasına ve seçimlerin temel iki gündemi haline gelmesine neden oldu.Sıkça ifade edilen konulardan bir tanesi de Doğu ve Güneydoğu’da AKP ile HDP’den başka iddialı bir başka parti olmadığından,HDP’nin barajı aşamaması halinde yaklaşık 70 milletvekilinin AKP’ye geçeceği oldu.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki; 3 adayla girilen Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan oy oranı ile 20 partinin katılacağı milletvekili seçiminde alınacak oyların hesabı tutulmaz.Cumhurbaşkanlığı seçiminden kısa süre önce yapılan yerel seçimlerde Kürt Siyasal hareketinin temsilcisi konumundaki BDP’nin aldığı %4.2 lik oy oranı da hesaba katıldığında, kırk yıldır ‘barajları yıktık geliyoruz’ şeklinde naralar atıp,sonunda aldığı %0,5 lik oy karşısında yüzü bile kızarmayan Doğu Perinçek’in pozisyonuna düşülme riski olmasa da,baraj altında kalma olasılığı elbette vardır.Diğer bir ifadeyle ‘faşist düzenin barajını aşmak çok çok zordur’.
12 Eylül Cuntası,1982 Anayasasını,Siyasi Partiler Kanununu ve Seçim Kanununu yaparken, %10 luk seçim barajını,işçiler,emekçiler,kürtler,aleviler,azınlıklar,düzen muhalifleri meclise giremesin diye koydular.Otuz yılı aşkın süredir de bu kesimleri meclise sokmadılar.Bu itibarla HDP’nin barajı aşması,faşist düzene elbette çok şiddetli bir yumruk olacaktır.
12 Eylül cuntasını gerçekleştirenler,Türkiye’de meclise ilelebet Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset eserinde ifade ettiği ve resmi ideolojinin meşru gördüğü Türk Milliyetçileri ve Sünni İslamcı Müslümanların girmesini hedefliyorlardı.Otuz yılı aşkın süredir iktidar veya iktidar ortağı olan hiçbir düzen partisi bu baraja dokunmadı.Hatta oranını düşürmeyi bile istemedi.
Seçime çok az bir süre kaldığı bu günlerde HDP’nin barajı rahatlıkla aştığı yaygın bir kanı haline geldi.Bu konularda uzman olmadığım için tahmin yürütmem elbette zor.Üstelik siyaseten pek iyi tahmin de yürütemem.Ancak;her ne kadar ‘Türkiye Partisi’ iddiası ile yola çıksa da,HDP’nin omurgasını Kürt Siyasal hareketinin oluşturduğu bilinmektedir.Kürt illerinde oylarını çok ciddi olarak artırsa da,bu artışın ülke genelinde %10 barajını aşmaya yetmeyeceği biliniyor.Bu yüzden metropol kentlerden yüksek oranda oy oranına ihtiyaç vardır.HDP omurgasını Kürt siyasal hareketi oluştursa da,seçim süreci boyunca,kürt sorununu neredeyse buzdolabına kaldırmıştır.Kürt sorunu yerine ağırlıklı olarak işçilerin,emekçilerin,Alevilerin,azınlıkların,ezilenlerin,dışlananların sorunları gündeme getirilmiş,vurgunun,talanın,yolsuzlukların,hadsizliklerin,hukuksuzlukların tavan yaptığı dönemde vicdanlara seslenmeyi yeğ tutmuştur.Bu anlayış seçim sonrasında da sürer mi ? Bekleyip,izleyip göreceğiz.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinden sonra,gerek kürt sorununun ve gerekse alevi sorununun sorumlusu ve sahibi CHP ve Kemalist resmi ideoloji olmasına rağmen,Kürtler ve aleviler Cumhuriyet tarihi boyunca çözümü hep CHP zihniyetinde aradılar ve adeta Stockholm sendromuna tutulmuşçasına CHP içinde yer aldılar.CHP ye destek verdiler.Kürt sorununu dile getiren ilk resmi parti HEP’in CHP içinden çıkması ve daha sonra SHP ile yapılan seçim ittifakları ile 12 Eylül öncesi dönemde Kürt illerinden CHP ye verilen yüksek oylu destekler bunun kanıtıdır.Aleviler ise halen gövde olarak CHP içinde yer almakta ve CHP ye destek vermektedir.Oysa ki Türkiye topraklarında ‘makbul vatandaş profili’ni Türk soyundan gelmek ve İslamın Sünni mezhebine ait olmak haline getiren bizzat CHP nin kendisidir.Azınlıklara karşı yapılan sürgün,asimilasyon ve yıldırma siyasetinin sahibi ve sorumlusu CHP ve Kemalist resmi ideolojidir.İslamın Sünni mezhebini meşru mezhep haline getirip devletçe destekleyen,Sünni din adamlarını memur olarak işe alıp maaş bağlayan,sadece camileri ibadethane olarak kabul edip finanse eden de CHP ve resmi Kemalist ideolojidir.Sınıf mücadelelerini en kanlı şekilde boğan,yasaklayan,faşist ülkelerden ceza yasaları ithal edip,sınıf mücadelelerine karşı kalkan yapan da CHP ve Kemalist resmi ideolojidir.
Kürt siyasal hareketi yavaş yavaş da olsa,CHP’nin,kemalizmin,resmi ideolojinin boyunduruğundan kendini arındırmayı başarmış,parça bölük haldeki siyasal hareketleri genel olarak HDP çatısı altında toparlamayı başarmıştır ama,alevi kesiminde büyük oranda Stockholm sendromu devam etmektedir.
Gerek 12 Eylül öncesinde sosyalizm ve toplumsal mücadelelerin tavan yaptığı dönemde ve gerekse,12 Eylül sonrası siyasal hareketlerde Kürt siyasal hareketi,Türkiye solundan bağımsız örgütlenme yolunu seçmiştir.Hatta Kürt siyasal hareketi kendini yaratan sebebin müsebbibi CHP-SHP ile ittifak yaptığı halde,Türkiye sosyalist hareketlerine mesafeli davrandığı dönemler olmuştur.HDP öncesinde,Türkiye Sosyalist hareketinde de bir çok ‘ortak proje hareketleri’ ‘birlik girişimleri’ olmuştur.Kürt siyasal hareketi bu girişimlere ve oluşumlara hep mesafeli davranarak kendi bağımsız konumunu muhafaza etmiştir.
Ancak her nedense bir süre sonra kürt siyasal hareketi,CHP siyasal çizgisi ile olan tarihsel ittifakına son vererek Türkiye sosyalist hareketinin bazı temsilcileri ile temas kurma yolunu seçmiştir.Ancak kurulan bu temaslar ve yapılan ittifaklar eşitlik temelinden öte,Kürt siyasal hareketine eklenme ile sonuçlanmıştır.Türkiye sol hareketleri ise ortak parti örgütlemesi ve yaşatmasını becerecek siyasal olgunluktan yoksun olduğu için,Türkiye’de bugün CHP ,Kemalizm ve resmi ideoloji ile hesaplaşmasını tamamlamış,dikey örgütlenme yerine yatay örgütlenen,dünyanın diğer kıtalarındaki sol parti ve hareketleri takip eden ve yeni yaklaşımlar ışığında Türkiye’yi analiz eden, Kürt halkının, Alevilerin, Müslüman olmayan azınlıkların taleplerini ortaklaştıran, mücadeleyi bir öncelik hiyerarşisi gözetmeden birleştirerek geliştiren;İşçilerin, işsizlerin, emekçilerin, çiftçilerin, çevrecilerin, ekolojistlerin, kadınların, gençlerin, LGBT bireylerinin ve bütün düzen muhaliflerinin ortak politik hattını örgütleyen bir ‘SOL PARTİ’ yoktur.Türkiye Sol Hareketinde bu siyasal birikim de,entelektüel birikim de mevcuttur.Ancak her nedense, pek bir ‘umut’ da yoktur.
7 Haziran seçim sürecinde de Türkiye sosyalist hareketinin bazı kesimlerini HDP’ye destek olmaya zorlayan,tahakküm kurucu,buyurgan yazılar yazılmıştır.Hala da yazılmaktadır.Hatta olası seçim başarısızlığının fatura edileceği kesimler şimdiden belirlenmiştir.
HDP,Kürt Siyasal hareketlerini ve Türkiye solunun bir kesimini ve azınlıklar ile İslamcı kesimden bağımsız aydınları bir çatı altında birleştirmeyi başarmıştır.Bu anlamda başarılıdır.Türkiye Sol hareketlerinin ise,bırakın barajı aşarak meclise girmeyi,seçimlere katılacak mecali bile yoktur.Türkiye sol hareketlerinin önemli bir kesimi hala milliyetçi sağcı CHP ye oy vermektedir.7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy vereceklerin oranı da azımsanmayacak kadar yüksektir.
HDP Parti programında ‘ Partimize ilham veren, insanlığın bu evrensel ve yerel mücadeleleri ve edinilen deneyimlerdir. Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için; özgürlük, barış ve adalet için mücadele eden güçlerin birliğinden oluşan Partimiz, insanlığın sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyaya ulaşacağına inanır. Üzerinde yaşadığımız ve tüm sömürü aygıtıyla birlikte, inkarın, baskının, asimilasyonun egemen olduğu topraklarda ise emek mücadelesinin önündeki tüm engellerin kaldırıldığı, halkların ve inançların özgür olduğu, kadın erkek eşitliğinin yaşandığı demokratik bir halk iktidarını hedefler. “Etnik kimliği, kültürü, dili ve diniyle tek tip Türk milleti” dayatmalarına karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşamı; özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini savunur.

Partimiz, yoksulluğun ve sefaletin olmadığı, adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün yaşam bulduğu, bütün sorunların serbestçe tartışıldığı, kimsenin inançsal ve etnik kimliğini gizlemediği, kimseye bu tür kimliklerin zorla dayatılmadığı, tarihiyle ve bütün komşularıyla barışık, özgür ve demokratik bir ülke hedefinin güncelliğini tespit ederek; emek, etnik ve dini kimlikler, kadın, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, çevre ve doğal kaynaklar konusunda her tür ayrımcılık ve sömürüye karşı olan her birey ve örgütün, halkın kendi demokratik yönetimini kurmasını sağlamak üzere biraraya gelmesini hedefler.

Partimiz, her ulustan, her dilden, kültürden ve inançtan Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, üretici köylülerin, küçük esnafın, emeklilerin, kadınların, gençlerin, aydınların, sanatçıların, LGBT bireylerin, engellilerin, ezilen ve sömürülen tüm halk güçlerinin arzuladığı amaca varmak üzere güçlerini birleştirdikleri ve demokratik halk iktidarına/yönetimine yürüyenlerin partisidir ‘demektedir.
Ancak biliyoruz ki,HDP Türkiye Sol-Sosyalist hareketlerinin kökeni olan Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF),Yeşil Ordu,Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF),Mustafa Suphi-Etem Nejat (TKP) ile,1960 lardan sonra kurulup gelişen sol sol,sosyalist,komünist,devrimci parti,grup,örgüt ve oluşumlar ile günümüzde varlığını sürdüren hareketlerin çoğunluğunu,özellikle Gezi sürecinin ana damarlarını temsil etmemektedir.Bu itibarla ‘Türkiye’nin sol partisi’ olma olasılığı yoktur.
HDP seçim süreçlerinde her ne kadar,bir çok değişik sol gelenekten gelen insanı milletvekili adayı yapmış olsa da,bu adaylaştırmalar tek taraflı bir iradenin tasarrufudur.Bir nevi lütuftur.Adaylık için çok değişik çevrelerden yüzlerce insan başvuru yapmış ve her biri haklarında verilecek karar için ‘karar merciinin’ ağzının içine bakarak beklemeye geçmiştir.HDP bileşenleri arasında eşit ya da adil temsile dayalı bir ilişki yoktur.Kürt siyasal hareketi ‘büyük abi’ konumundadır.Büyük abi,başka siyasal geleneklerden gelen ‘önemli’ isimleri aday yaparak,bu geleneklerin gövdelerini HDP’ye taşıma siyaseti izlemektedir.Hedef tüm muhalif kesimleri ‘kürt siyasal hareketinin öncülüğünde’ HDP çatısı altında toplama gibi görülmektedir.
HDP Programının hayata geçirilmesi,Türkiye toprakları için olduğu gibi,tüm Orta Doğu halkları içinde yeni bir modelin yaratılmasına rehber olabilir.Ancak biliyoruz ki;HDP Doğu ve Güneydoğu’da onlarca Belediye ve Belediye başkanlığını elinde bulundurmaktadır.Yerel anlamda model olan,örnek olan hiçbir Belediyecilik yoktur.Yazılı programı yaşamda sınanması yerel yönetimlerde başlar.Bu programın uygulanabilirliği için merkezi iktidarın kazanılacağı gün bekleniyorsa,bu bekleme godo’yu beklemeye dönüşür.Çünkü Türkiye topraklarındaki siyaset ikliminde HDP’nin iktidar olma şansı şimdilik hiç yoktur.HDP yeni çağın yatay örgütlenen partisi değildir.Seçim sürecinde adayların nasıl belirlendiği belli olmayan kapalı kutu bir partidir.HDP’nin barajı aşması halinde yaklaşık 70 civarında milletvekilinin meclise girmesi beklenmektedir ama, 70 milletvekilinin demokrasinin derdine derman olmayacağı da açıktır.Türkiye’de asıl sorun iktidar sorunudur.
Son söz;
HDP’yi meclise girmeye aday diğer partilerden ayıran temel özellik,resmi ideolojinin kalıplarının dışında olması ve doksan küsür yıllık ceberut devlet zihniyetine muhalif duruşudur.Bu anlamda tüm muhaliflerin bu seçimdeki asli görevi, gerçek bir ‘SOL PARTİ’nin önündeki en büyük engel olan, Türkiye’de solun gelişmesine pranga vuran,ülkeyi Türk Milliyetçiliği ve Sünni İslam ideolojilerine mahkum eden sahte solcu CHP’yi ve ülkeyi,yolsuzluklarla,hukuksuzluklarla,rüşvetlerle,yalanlarla,talanlarla,derin bir açmaza sokan faşist AKP’yi geriletmek için, HDP’ye en azından ‘emaneten’ oy vermek olmalıdır.Türkiye’de CHP sandığa gömülmedikçe ve Kürt sorunu çözülmedikçe,ittihatçı gelenekle mesafeli,kemalizm ve resmi ideoloji ile hesaplaşmasını yapmış, işçi sınıfının, emekçilerin, üretici köylülerin, küçük esnafın, emeklilerin, kadınların, gençlerin, aydınların, sanatçıların, LGBT bireylerinin, engellilerin,azınlıkların, ezilen ve sömürülen tüm halk güçlerinin desteği ve katılımıyla evrensel anlamda gerçek bir ‘SOL PARTİ’ nin doğması ve iktidar adayı olması zor görünmektedir.
 
UMUT KAF DAĞININ ARDINDADIR…
 
Av.Orhan Kılıç

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster