Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Vesikalı sözler


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 04 Mayıs 2015
Geçerli Tarih: 05 Mayıs 2024, 05:21
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=21130


VESİKALI SÖZLER


Türk milleti, tarihi boyunca çok sayıda devlet kurmuş bir millettir. Bu devletler içerisinde çok farklı dinlere, inançlara, soylara, kültürlere mensup pek çok insanı uzun asırlar boyunca bir arada yaşatmış ve yaşatmayı başarmıştır. Türk milletinin hoşgörüsü, kültürü ve gelişmiş adalet duygusuna dayalı devlet geleneği her yerde ve her alanda kendisini göstermekte ve hissettirmektedir. Türkler islamiyeti, kılıç zoruyla kabul etmemiş olan tek millettir. Onun için de Türkler, dinlerine bağlıdırlar. Dinlerine bağlı oldukları gibi, vatanlarına da bağlıdırlar. Bu bağlılıklarını da Çanakkale'yi geçilmez yaparak, Kurtuluş Savaşı'nda düşmanları denize dökerek bütün dünyaya ispat etmiştir. İslam düşmanları ise, topla, tüfekle, kılıçla islamı yıkmaya, yok etmeye çalışmışlar, bunun için planlar, projeler geliştirmişlerdir. Onlar islamı yıkmak istedikçe de, islamiyet bütün dünyada yayılmaktadır. Fakat, islami kurallarla yönetilen ülkelerde, açlığın, sefaletin ve geri kalmışlığın önüne geçilememiş olması da ayrıca düşünülmesi gerekenlerin başında gelmektedir. Ayrıca, islam ülkelerinin hiç birinde demokrasi yoktur. Eğer bir ülkede, demokrasi yoksa, insan haklarından, hak ve adaletten söz etmek mümkün olur mu? İdarecileri sırça köşklerde, halkı ya sokaklarda yada derme çatma evlerde yaşıyorsa, ekmek bulup yiyemiyorsa, temiz su bulup içemiyorsa, o ülkede refah ve huzurdan da bahsetmek mümkün olur mu? Mesela, yalnız kendi geleceğini, yakınlarını, eş dost, akrabalarını, yandaşlarını düşünenler, dünya malına tapanlar, kin ve nefret kusanlar, ülkesinin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yabancı emperyal güçlere satanlar, müslüman kisvesi altında olmadık işler yapanlar, zulüm ve adaletsizlikte sınır tanımayanlar, altın tabaklarda, altın bardaklardan yiyip içenler mi bu olumsuzlukların önüne geçebilir dersiniz? Yada, camileri, okulları, kışlaları siyaset arenasına çevirenler mi dersiniz?


"Şüphesiz ki ALLAH, adaleti, iyi davranmayı, akrabaya yardımda bulunmayı emreder. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl Suresi: 90)  ALLAH'ın öğüdüne kulak verenler, mülkün yanlız ALLAH'a ait"olduğunu bilenler ve dünya malına tapmayanlar, halkına zulüm yapmayanlar, hak ve adaletten ayrılmayanlar, hırsızlık yapmayanlar, yalan söylemeyenler, milli ve manevi değerlere saygı gösterenler, ırk,mezhep, renk, dil, din, ayrımı yapmayanlar, kusurlarını ve hatalarını başkalarında aramayanlar mı. Ne dersiniz? 


Son günlerde Türk düşmanları, koru halinde Türkleri soykırım yapmakla suçluyorlar. Onlar bizi suçlarken bizler ne yapıyoruz?Mesela,ABD'ye: Kızılderilileri nasıl katlettiklerini sorabiliyor muyuz, Almanlara, Yahudileri gaz odalarında zehirleyip, fırınlarda nasıl yaktınız diyebiliyor muyuz,Rusya'ya,Ahıska Türklerini, Çeçenleri, çerkezleri, Kırım Tatarlarını trenlere bindirerek binlercesini sürgün edip, aç ve susuz bırakarak nasıl öldürdüklerini sorabiliyor muyuz? Fransızlara, İtalyanlara, İngilizlere Cezayir de, Libya da, Filistin de, Tunus da, Hindistan'da hatta Nijerya da, Kenya da, binlerce insanı nasıl katlettiklerini sorabiliyor muyuz? Haçlı güçlerin yaptıkları zulüm ve kıyımları, bütün dünya milletlerinin önüne belgeleriyle birlikte koyabiliyor muyuz? Türk Milleti, her sene Obama'nın ağzından çıkacak olan söze mi bakacak?  Asırlardır bu Haçlı ittifakının amaçlarının ne olduğu bilinmiyor mu? İslamın kılıcının Türklerin elinde olduğunu haçlı güçleri bilmiyor olabilir mi? Her yıl, Türkleri soykırım yapmakla suçlamaları, Türkleri, çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden evleriyle birlikte yakanlara destek ve yardım edenlerin, Türkleri soykırım yapmakla suçlamaya nasıl cüret edebildiklerini onlara sorulmasının zamanı gelmedi mi?Türkler yok edilmedikçe,Türkler tarih sahnesinden atılmadıkça, islamiyeti yıkmanın, yok etmenin yada bozmanın mümkün olmadığını bilen ve bu nedenle her yolu deneyebileyecekleri, her planı uygulayabilecekleri düşünülmüyor olabilir mi? Mesela,"Türküm demeyin, Türkiyeliyim deyin" diye konuşanların, " Türküm demek bana zulüm geliyor" diyenlerin, ATATÜRK'e küfr edenlerin, dinsizlikle suçlayanların, Parlamenter sisteme karşı olduğunu hatta çöktüğünü söyleyenlerin de kim oldukları yada kimlerin planlarının birer parçaları oldukları da düşünülmelidir. Düşünülmelidir ki: Türk Milletine bir daha "kumpas" kurulmasın, kuranlara da fırsat verilmesin.


İslam düşmanları, dün olduğu gibi bugün de içimizde ne kadar hain, dönme ve devşirme varsa ya kiralayıp yada satın alarak Türklerin milli ve manevi değerlerine,  kurucu önderine saldırtıp, hakaretler ettirmiyolar mı?  Kendi kurucu önderine hakaret edenler, onu dinsizlikle suçlayanlar, hatta Türk demekten utanç duyduğunu söyleyecek kadar kendi benliğini ve kişiliğini yitirmiş olanlar yarınlarda daha neler yapabilirler hiç düşündünüz mü? İslam düşmanları, asırlardır müslümanların vaneviyatına saldırmıyor mu, imanlarını, ahlaklarını bozmaya çalışmıyorlar mı? Çeşitli isimler altında dernek yada vakıflar kurarak,Türkleri içten yıkmanın planlarını yapmıyorlar mı?  Bakınız! Bu konu da A. Nedim Çakmak "İşgal Günlerinde İşbirlikçiler" adlı kitabında ne diyor: İngiliz Hükümeti, (1919) İngiltere Büyükelçiliği baş tercümanı Mr. Ryan'ı Tüklerle işbirlikçi dernekler kurma görevini yerine getirmek için görevlendirir. Mr. Ryan, Şuray-ı Devlet azası Sait Molla ile birlikte "İngiliz Muhipler Cemiyeti" ni kurarak, başına da Sait Molla'yı getirirler. PapazFrew, Müslüman bir din adamı kılığına bürünerek, Sait Molla ile birlikte cemiyete islami bir görüntü vermeye çalışmışlardır...İslam dinini bozmaya ve yıkmaya gayret edenlerin en başında gelenlerin İngilizler olduğunu bu satırları okuyunca daha iyi anlayabiliriz. Anlamayan varsa ki olabilir. O zaman 1737 senesine dönüp bakmaları da gerekir. Mesela İngilizlerin Hicazda meydana çıkardıkları vehhabilik sapıklığını, Arabistanda nasıl yaydıklarını görebilirler. Birinci cihan harbinde de müslümanlara karşı olan İngilizler, 1932 de, Hicazda bir vehhabi devlet kurdurduklarını, İslamiyetin mukaddes iki şehri olan Mekkeyi ve Medineyi Osmanlılardan alıp, vehhabilere verdiklerini ve böylelikle İslamiyeti içten içe kemiren bir fitne daha yayılmaya başlamış olduğunu da görebilirler.

Bakınız bu konuda, İngiliz Ajanı olan Hempher, hatıralarında neler anlatıyor. (İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI) 


(Müstemlekeler nezareti) nin idare ettiği ve her memlekete gönderilen binlerce casustan biri olan Hempher, 1713 senesinde, Basra'da avladığı 14 yaşındaki Necdli Muhammed'i, senelerce aldatarak, (Vehhabi) (Muhammed bin Abdülvehhab) fırkasını kurdular ve İngilteredeki (Müstemlekeler nezareti) nin emri ile, 1737 senesinde ilan ettiler. Hempher, şu iki konunun da altını çizmektedir:1- Elimize geçmiş yerleri elimizde tutmağa çalışmak, 2-elimize geçmemiş yerleri ele geçirmeğe çalışmak! İngiliz ajanı Hempher, itiraflarında şunları da söylemektedir: Müslümanları parçalamak ve aldatmak için, İngiliz Müstemlekeler Nazırlığı tarafında Mısır, Irak Hicaz ve İstanbula gönderildim, İstanbulda, Ahmet efendi isminde yaşlı bir alimle tanıştım, Ahmet efendi bana Muhammed efendi diye hitap ediyordu diye itiraflarını sürdürmektedir. İngilizlerin gerçek yüzleri kendi yetiştirdikleri bir ajan tarafından ortaya konmakta ve İslam ülkelerinde yaptıkları yıkıcı faaliyetleri itiraf etmektedir. İngiliz ajanı Hempher, İstanbul'dan İngiltereye geri dönüp bir müddet orada kaldığından, sonra da onu Irak'ın Basra şehrine gönderdiklerinden bahseder. Basraya gönderilirken de Sekreterya tarafından kandisine iki vazife verilir: (1- Müslümanların zayıf noktaları ile, onların vücudlarına girip, mafsallarını ayırmamızı sağlayacak noktaları tespit etmektir. Zaten, düşmanı yenmenin yolu da budur. 2- Bu noktaları tespit edip, dediğimi yaptığın zaman yani müslümanların arasını açıp, onları birbirine düşürebildiğin zaman en başarılı ajan olacak ve nazırlık madalyasını kazanmış olacaksın.) Basra'da farklı mezheplere ait müslümanların çok oluşu ve bunlar arasında mezhep çatışmalarının sıkça yaşandığı için, müslümanların arasına fitne ve fesat sokmak daha kolay olduğundan, Basra kentine gönderildiğini söyler. Ayrıca Hempher, Basraya varınca, bir cami'ye yerleştiğini, fakat cami imamı benden şüphelenerek,  beni soru yağmuruna tuttu, şüphe uyandırmamak için de, kendisini,Türkiyenin Iğdır beldesinden olduğunu, İstanbuldaki Ahmet efendinin yanında ve onun talebesi olduğunu, Halit isminde bir marangozun yanında çalıştığını söyleyince imam efendinin kendisine inandığını anlatıyor. 


Hempher, müslümanlar gibi giyinip, müslümanlar gibi camiye giderek namaz kıldığını ve hergün Kur-an okuduğunu da anlatır. Daha sonraları ise, bir gencin (Necdli Muhammed) meydanda konuşurken, bazı din adamlarını, bazı mezhep imamlarını kötülediğini, onların yanlış yaptıklarını ve yanlış yolda olduklarını, kendisini dinlemekte olan insanlara anlatırken gördüğünden bahseder. Yanında bulunan imama: Bu konuşan gencin kim olduğunu sorunca, imam: "Bu konuşan genç Necidlidir, kendisine Necidli Muhammed derler." Hempher, gencin konuşmalarına bakınca, işte tam aradığım genç diye düşünür ve Necidli Muhammed ile tanışarak onunla dostluk kurmayı başardığından söz eder. Bir zaman sonra ise, Necidli Muhammed ile bir evde beraber yaşamaya başladıklarını, birlikte hergün mescidlerde namaz kıldıklarını, kuran okuduklarından da söz ederken, Necdli Muhammedin bekar olduğunu sözlerine ilave eder. Hempher, kendisine niye evlenmediğini sorduğunu ve isterse kendisine bir bayan bulmakta yardımcı olabileceğini söyler. Hepher'in bu teklifine olumlu cevap veren Necdli Muhammed'e, kendisi gibi bölgede ajan olarak bulunan bir bayanı, Necidli Muhammedle tanıştırır ve onların birlikte olmalarını sağlar. Kadınla birlikte olan Necdli Muhammed, artık kadının etki alanına girmiş olur ve kadın ona her istediğini yaptırmaya başlar. Biliyorsunuz! Arabistanda Vehhabilik mezhebi, bu iki sapkının yardımıyla kurulmuş ve kurulurken de yüzbin Sunni Müslüman katledilmiştir. Bugün Orta Doğu siyasetini planlayanlar, yürürlüğe koyanlar, neyin derdindeler, nasıl bir Orta Doğu kurdurmaya çabalıyorlar!"Yeni Türkiye"  naraları acaba hangi plan gereği atılmaktadır, biliyor musunuz?Kuşkusuz,"Vesikalı Sözler" bu anlatılanlarla sınırlı değildir. Mesela bunlardan bir tanesi de, Baron De Laune'nin anlattıklarıdır:


Baron De Laune: "1, murat döneminde papalar her pazar ayininde Türklere lanet yağdırırken, akşamları oturup Türklere hangi silahların kaça satılacağını konuştuklarından bahseder.  Papalık ayrıca Ortodoks ve Ermeni kiliselerinde neler konuşulduğunu da özel ajanları aracılığıyla izlediğinden, bugünkü Vatikan'ın arşivlerinde gizli istihbaratçılar tarafından yazılmış binlerce belgenin var olduğundan, ayrıca Batı'nın Saray'da ve Harem'de birçok "muhbir"i olduğundan, bunların başında da "ebe kadınlar" sakalar ve aşçılar geldiğinden bahseder. Osmanı Devleti'nde, İngiliz, Fransız, Alman, Rus ve İtalyanların istihbarat çalışmaları 1880-1920 yılları arasında tavan yaptığından ve sayıları binlerle ifade edilecek kadar çok ajan, casus, muhbir Batılı güçlerin emrinde, Osmanlı'nın aleyhinde çalışmalar yürüttüklerinden de bahseder. Hatta Alman İmparatorluğu (Wilhelm dönemi) arkeolojik çalışmalar ve ünlü Bağdat Demiryolu Projesi kisvesi altında sayısız casusu ve ajanı başta Anadolu ve Filistin olmak üzere Osmanlı topraklarına yerleştirmişti diye de ilave eder. (1)


1917'de çarlık Rusya yıkılınca, bu kez İngiltere Doğu Anadolu'da bir Büyük Ermenistan ve Güneydoğu Anadolu'da bir Kürdistan devletinin kurulması projesini yeniden masa üzerine çıkarmıştır. 10 Şubat 1915 tarihinde Suşehri'nden Erzincan'a Zara gönüllü takımını götürmekte olan mülazım Nuri Efendi, Porek Köyünde bir hayvanın değiştirilmesi zorunda kalır. Köy muhtarı Agop'tan kira ile bir hayvan bulmasını ister. Muhtar Agop 210 hanelik köyde bir tek hayvan olmadığını, olsa bile vermeyeceklerini söyleyince, Mülazım Nuri Efendi, savaşta olduğumuzu, hayvanların bugün için lazım olduğunu ve esirgenmesinin yurda ve ulusa hainlik olacağını ihtar eder. Bu söze köpüren Muhtar Agop belindeki tabancasını çekerek subaya ateş etmeye başlar ve bir yandan da "Ey Ermeniler evlerinizdeki silahları hangi gün için saklıyorsunuz haydin bakalım iş başına" diye bağırarak köyü silahlı ayaklanmaya ve silahsız askerleri öldürmeye teşvik eder. (2)


İslam düşmanlarının son dönemlerde, ülkemizde çıkardıkları ve sapık fikirlerle, yalan ve yanlış bilgilerle dolu kitap, dergi, gazete her tarafa dağıtılarak milletin kafalarının karışmasına sebep olmaktadır.İslam düşmanlarının, İslam ülkelerinde yandaş ve işbirlikçi bulmaları, bunlara maddi kaynak akıtmaları sonucunda bugün, İslam ülkelerinin içine düştüğü durum ortadadır ve herşeyi anlatmaktadır. İslam ülkelerindeki yaşanan iç karışıklıklar, fakirlik ve yokluk, her konuda geri kalmışlık, zulüm ve haksızlıklar yaşanmakta, bunun sonucu olarak da, kendi ülkelerinden kaçanlar, kaçmaya çalışanlar, günden güne artarak devam etmektedir. Ülkelerindeki zulüm ve açlıktan kaçarak başka ülkelere iltica etmek için çürük motorlarla veya teknelerle denize açılan bu insanlar, denizlerde hayatlarını kaybediyorlar, denizin soğuk ve derin sularında, onlarcası, yüzlercesi kaybolup gidiyorlar. Bu insanlar, ülkelerinde demokrasi olsaydı, hakca paylaşım olsaydı, insan hakları olsaydı, halkın kendi yöneticilerini seçme hakkı olsaydı, yani seçilme ve seçme hakkı olsaydı, insanca bir yaşam, herkesin işi ve aşı olsaydı bu insanlar ülkerinden kaçarak başka ülkelere iltica ederler miydi, hayatlarını riske atarak derme çatma teknelere doluşarak ülkelerinden kaçmaya çalışırlar mıydı? Bakıyorsun! İslam ülkelerinin hiç birinde ne demokrasi var, ne insan hakları var, ne de seçme ve seçilme hakkı var. 


Hemen hemen hepsinde de ya başkanlık, ya diktatörlük, yada krallık var. İşte! kendi dini olan İslamiyeti anlamayanların, İslam dininin bir sosyal ve sevgi dini olduğunu anlamayanların başlarına gelen felaketlerdir bütün bunlar. Birbirlerini dinsizlikle, imansızlıkla suçlayanlar, birbirlerinin mezheplerini sorgulayanlar, yetmiyor bir de, ırkını sorgulayanlar nedense hep İslam ülkelerinde bulunmaktadır. "ALLAHU EKBER" diyerek kendi kardeşinin üzerine bomba yağdıranlar, ateşe atarak yakanlar, hamile kadınların karnındaki bebekleriyle süngüleyip katledenler, nedense hep İslam ülkelerinde var ve yaşanıyor. Bir de tutsak ettikleri kadınları, her gece başka başka erkeklerle zorla birlikte olmaya zorlayan ırz düşmanları da var. Mezhep farklılıkları sebebi ile, kendilerine reva görülen bu durum, gerçek müslümanların vijdanlarını sızlatmaması hepsinden acı, hepsinden utanç verici değil midir?"Ey Peygamberim! Dinlerini parça parça ederek gruplara ayrılanlar varya; senin onlarya hiçbir bağın yoktur. Onların işi ancak ALLAH'a kalmıştır. ALLAH onlara, yaptıklarını sonra haber verecektir." En'am Suresi (159)


"İngilizlere göre insanlar üçe kısma ayrılır: Birincisi, İngilizler olup, Allahın insan olarak yarattığı en mükemmel mahlûkun, kendileri olduğunu söylerler. İkincisi, beyaz renkli Avrupalı ve Amerikalılardır. Bunların da, hürmete layık olabileceklerini kabûl ediyorlar. Üçüncü kısım ise, birinci ve ikinci kısmın haricinde kalan insanlardır. Bunlar, insan ile hayvan arasında bir mahlûkdur. Bunlar, hürmete layık olmadıkları gibi, hürriyet, istiklâl ve vatan bunlar için değildir. Bunlar, bilhassa İngilizler tarafından idare edilmek için yaratılmışlardır." (3)


(1) Türkiye'de ve dünyada casuslar/ Aytunç Altındal

(2) Topal Osman Ağa/ Teoman Alpaslan

(3) İngiliz Casusunun İtirafları/M. Sıddık Gümüş


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster