Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


İradesiz insan kişiliği


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Mart 2015
Geçerli Tarih: 06 Mayıs 2024, 04:41
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=20789


İRADESİZ İNSAN KİŞİLİĞİ


İnsanlar başarıya ulaşabilmek  için çaba harcamalı, onu çaba harcamaya iten güç ise iradedir. İnsanlar, mutlaka başarıya ulaşmanın hırsıyla, yalnız anladıklarını sandıkları alanlarda, mesuliyet almak eğilimini gösterirler. Bunun sonucu olarak da, hiç bir zahmete katlanmadan, ciddi bir çaba dahi harcamadan ve toplum üzerinde yapacağı olumsuz etkiye aldırmadan, bencil bir düşünce ve davranışla, kendilerini başarıya ulaştıracağına inandıkları, projelere ve işlere karşı ilgi gösterirler. İnsanların, içinde yaşadıkları toplumun yararlarını umursamadan, kolay başarı peşinde koşmaları, çoğunluk rejimi olan demokrasi için bir handikaptır. Kendileri tarafından, sınırlı bir alanda, ölçülüp biçilip seçilen, sanayi, ticaret, bilim, güzel sanatlarda veya başka bir dalda, elde ettikleri önemsiz bir başarıdan ötürü gururlanmaları, işin en acıklı yönünü ortaya koymaktadır. Evlerinde, sokaklarda, iş yerlerinde, diktatörce davranan bu insanlar, şahsi çıkarlarının arkasından koşmaya ve bunu elde etmek için de her vasıtayı kullanmaya hak kazandıklarını sanırlar.


Bunun sonucu olarak da, prensipsiz ve vicdansız insanlar, kilit noktaları ele geçirirler ve böylelikle demokrasi de, diktatörlerin eliyle boğulmadan önce, demokratların kalbinde ölür. Yakasını, başarı hırsının pençesine kaptıran bir insan, her davranışıyla kendini belli eder. Böyle bir insan, bütün şerefleri tek başına kendine mal etmek ister ve arkadaşlarının düşüncelerine kulak vermeyi güçsüzlük sayar. Beyin ve sinir sisteminin, vücut üzerinde gösterdiği etkiyi, insanların kişiliği üzerinde yapar. Kollarımız, bacaklarımız ve vücudumuzun diğer azaları nasıl beynin emirlerine boyun eğerlerse, irademiz de manevi ve ideolojik bir hedefe yöneltilmediği sürece, cinsi istek, güven ve başarı tutkularının arkasından öylece koşar gider.


Ayrıca, irade bir et ve kemik külçesinden başka bir şey değildir ve erimeye mahkumdur. Bu itibarla, insanlarda mutlaka iradenin bulunması lazımdır ki, fiziki ve ruhi işkencelere karşı koyabilsin. Eğer iradesini orta koyamazsa, ya da İradesiz insan kişiliği ne sahipse, bir robot uysallığı ile efendilerinin emirleri altına girip, onun her dediğini şartsız ve itirazsız boyun eğerek yerine getirecektir demektir. İrade, belki zorlanmak suretiyle, boyun eğmeye mecbur edilebilir. Fakat iradenin şekillenmesi, ancak manevi bir inanışla ve varılacak kat-i bir kararla mümkündür. İnsanlar, yaradılışları bakımından, işin kolayına kaçmak eğilimini gösterirler, ancak bu konuda yumuşak ve rölatif ölçüler insanlara sevimli ve sempatik görünse dahi, yine mutlak ve kesin kıstaslara ihtiyaç vardır. Çünkü, iradenin gücü, yumuşak ölçülerle girişilen davranışları geriye iter, böylelikle de, iradenin gücünü kırmak, baskı altına almak ve onu değişmeye zorlamak için, kesin manevi ölçülerin ve kıstasların uygulanmasına lüzum vardır.


İnsan iradesi; gurur, korku, haysiyet ve hırs gibi duygulardan oluşan barikatların arkasına sığınarak, kendini korumaya çalışsa da, bu duygular adeta soğan zarı gibi iradenin çevresini kat kat sarmış olduğundan, davranışların değişmeyeceği, hemen hemen kendisini açığa vurmuş olacaktır. İradenin, eleştiri karşısında çok alıngan olduğunu, bu gibi durumlarda irade, kendisini saldırıya uğramış sayar ki, iradenin arkasına gizlenen gurur, korkunç bir güce sahip bir dev olup niteliği icabı çok saldırganlaşabilir. Eğer bizler, boş ve yersiz gururumuzun bazı hallerde, insanlığa nelere mal olduğunu önceden kestirebilseydik, gururumuz kendiliğinden un ufak olurdu. Hele ki, kendimizin ne durumda olduğunu takdir edecek duyguya erişe bilseydik,  o zaman başkalarını ulu orta eleştirmekten derhal vaz geçerdik.


Çatışmaya varan anlaşmazlıklarda, suçu başkalarına yüklemek en kolay yoldur. Fakat, gerçekleri göz önünde tutarak, tarafsız bir inceleme yapacak olursak, içinde bulunduğumuz toplum düzeninin, haksız ve beceriksiz davranışları itiraf etmek mecburiyetinde kalabiliriz.  Bir insanı veya bir toplumu değiştirmek, onlara açık bir yürekle derin bir sevgi göstermek ve yardım elini uzatmakla mümkündür. Ancak, bunun için de önce, kendi nefsinin esiri olmayacaksın, nefsine yenilmeyeceksin, bencil duygularından da kendini arındırmış olacaksın. Eğer bizler; dürüstlüğü, yürek temizliğini, sevgiyi ve saygıyı samimi bir surette ve mutlak ölçü ve kıstaslarla ele alarak imanlı bir inanışla uygulayacak olursak, o zaman nerede  bulunduğumuzu neleri değiştirmemiz gerektiğini bütün açıklığıyla görmek imkanına kavuşabiliriz. 


Bütün sahtelikler, haksızlıklar, ahlaksızlıklar ve her türlü kötü düşünceler, insanları umutsuzluğa, karamsarlığa ve gelecek endişesi ile yaşamaya sevk etmez mi? Sizin gibi düşünmeyeni, sizin dediklerinize ve yaptıklarınıza karşı çıkanları suçlayarak, kınayarak, hor görerek, aşağılayarak, belki bazı insanlara hoş görünebilirsiniz, onların beğenisini de kazanabilirsiniz. Fakat, insanların hepsinin beğenisini kazanmadıktan sonra, yapacağınız her iş nafile ve boşa geçen zaman olarak görülecektir. İnsanlar, kendileri hakkında, hayallerinde yaşayan ideale göre, komşuları, dostları ve yakın çevresi hakkında ise, onların davranışlarına göre hüküm vermeyi yeğlerler, ama hüküm verirken de, iradenin kendilerini yanıltmamasına çok dikkat etmelidirler.


İnsan olarak birçoğumuzun hayatı, her çeşit ruh kirliliğinin etkisi altında, telaş ve karamsarlık arasında, bir saat rakkası gibi sallanıp durmaktadır. Eğer ruh temizliğini, mutlak manevi kıstaslara uygun olarak değerlendirecek olursak, işte o zaman birçoğumuz iç güdülerimizin meydana getirdiği barikatların arkasındaki sükunetimizin sarsıldığını ve sinirlerimizin gittikçe artan bir şekilde gerildiğini hissedeceğiz. Heveslerine ve duygularına sınırsız serbest bir akım verenler, başkalarının bu heveslerine ve duygularına kıyas yoluyla karşı çıkarlarken, korkunun ve endişenin de kendisinde bulunmadığı hissine kapılırlar.İçimizden bazıları, kendilerini düzeltmek ve değiştirmek isterlerse, hatta buna sevinmeliyiz diyebilirken, diğer insanları düzeltmek ve değiştirmek yolunda onları da selamlamak gerekir diyebilmelidirler.


Modern savaşların korkunçluğu, açlığın, işsizliğin ve sefaletin acıları iradeye, istenilen şekli vermeye muvaffak olamadığı gibi, diktatörlerin zorbalıkları karşısında direnmeye muvaffak olabileceğine de hep şüpheyle bakılmıştır. Hiçbir zorbalık, insanların tabiat ve mizacını değiştirebileceği vaki olmamış, karakterlerinin de şekillenmesini sağlayamamıştır. İnsanların yüreğinde olan katılığı, korkuyu ve endişeyi uzaklaştıramayan, zorbalık ve tahakküm arzusu, insanlığa gerçek barışı ve güvenliği getiremeyecek kadar da güçsüzdür. Halbuki; insanların tabiat ve mizacını, korkusunu ve endişesini bütün dünyada değiştirmeyi başaramadığımız sürece, insanlığı savaşa ve kaosa götüren bugünkü yolda yürümeye devam edileceğini bilmem söylemeye gerek kalır mı? 


Hayatlarında, aşırı derecede utangaçlık gösteren ve anormal ürkek olan insanların, moral çöküntüsünün etkisi altında ezildikleri sonucuna varmak hiç de hatalı sayılmamalıdır. Bu gibi şahısların en özledikleri şey yalnızlıktır. Bir insanın giyinişi; hangi renkleri tercih ettiği, nasıl bir ayakkabı giydiği, saçının kestirilme şekli, konuşma tarzı, erkeklere ve kadınlara karşı davranışı, o insanın moral problemlerini açığa vuran bir aynadır. Ayrıca, aşırı derecede kendine güvenen ve güvenlik tutkusuna yakasını kaptırmış olan insanlar, daimi surette korku içinde olurlar ve daha fena bir duruma düşmek korkusu ve kuruntusu ile de her an karşı karşıya kalmaktan kendilerini alamazlar. Güvenceyi ana motif olarak kabul eden insanlar ise, çevrelerine hırslarının ve korkularının projeksiyonunu yansıttıklarından, karşısındakilerin cömertçe davranışını ve sehâvetini de anlamaktan uzaktırlar.


İradesiz insan kişiliği ne sahip olanlardan, bütün münasebetlerinde, vereceği kararlarda ve yapacağı planlarda dürüstlükle hareket etmeleri ve nefsine hakim olmaları beklenemezse, her konu hakkında son sözünde, işine ve servetine ait hususlarda, hulasa bütün davranışlarında insaftan, adaletten ve hak mefhumundan yana olacakları da beklenemez. Sağlam bir iradeye sahip insan kişiliğine sahip olanlar ise, işledikleri günahları kabul ederek, pişmanlık duyarak, yüreklerini bir mengene gibi sıkan duygulardan arınarak hatalarını da kabul etme cesareti gösterirler ve özür dilerler.

Bizler, duygularımızın sebeplerini ve karakterini, dürüst bir şekilde tanımak için çaba harcayacak olursak, nefsimizi de disiplin altına alırsak, ancak zafere ulaşabiliriz. İnsanlardaki korku, nefret ve açgözlülük yok edildiği zaman, ulusların ve uluslararası en karmaşık problemlerin bile çözüme kavuşacağını da aklımızdan çıkarmamalıyız. 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster