Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Altıoklar'ın,Tayyip Erdoğan için "Kişilik bozukluğu var,46 raporu vermek lazım" sözleri mahkemeye taşınmıştı
Kategori: Haber
Eklenme Tarihi: 19 Mart 2015
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 00:28
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=20747
Mustafa Altıoklar'dan
manifesto gibi savunma
Mustafa Altıoklar'ın,Tayyip Erdoğan için "Kişilik bozukluğu var,46 raporu vermek lazım"
sözleri mahkemeye taşınmıştı.
Mustafa Altıoklar'ın
davadaki savunması ortaya çıktı.
Ünlü yönetmen Mustafa
Altıoklar Cnn Türk Aykırı Sorular programında Başbakan Tayyip Erdoğan için
"Narsistik Kişilik Bozukluğu" olduğunu söyleyerek "Kendisine
rapor vermek lazım 46 raporu" ifadelerini kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan için
kullandığı ifadeler için mahkemede savunma yapan Altıoklar'ın Erdoğan için
söylediği ifadelerden geri adım atmadı.Altıoklar,hakaret etmediğini bir doktor
olarak teşhis koyduğunu söyledi.
Mustafa Altıoklar:
'Atatürk'ün yarası var,İnönü sağır demek' hakaret midir?
Oyuncu Levent Üzümcü
Altıoklar'ın savunmasını Twitter'dan paylaştı...
İŞTE ALTIOKLAR'IN
SAVUNMASI
SAYGIDEĞER YARGIÇLAR,
Ben bugün burada bir
hakaret davasından yargılanırken savunmamı DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ kavramı üzerine
kurmayacağım. HAYIR…Ben aslında bugün burada bir SAVUNMA YAPMAYACAĞIM… Bugün
ben burada sizlere bana daha 24 yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi
hatırlatacağım ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’nın 27.maddesinden
bahsedeceğim.
ANAYASAMIZ’ın
27.maddesi; “ Herkes,bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme,açıklama,yayma hakkına
sahiptir”demektedir.
Bendeniz, 1984 yılında
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim.
(BELGE 1). Mezuniyetimi takip eden hafta hekim olarak mesleki kariyerime
başladım. Henüz 24 yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar karara
bağlayacakları dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili şahısların akıl
sağlığının yerinde olup olmadığına dair raporlar talep ettiler. Benim ve benim
gibi pratisyen hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil,
pratisyen hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin
gereğini yerine getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını vermeyecek olsak
kanun önünde suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği kanaat raporları
sizlere ışık tuttuğu için yargıya varabildiniz. Şimdi ise o günlerin üzerinden
tam otuz yıl geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve
yönetmen olarak iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla,
artık epeyce tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik Bozukluğu
kanaatimden dolayı “şüpheli” sıfatıyla karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise
hakaret ettiğimdir. Savcılık makamı iddianamesinde “Akıl hastalığına vurgu
yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil
etmektedir.” Demektedir. Her şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl
hastalarına hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım,
eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye kastım hiç olmadı.
Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum. Müştekide Narsisistik Kişilik
Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir
aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu
yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler tababet ve
şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce bu madde üzerine de
and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan açıklamamda ise aynen
meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı
kamuoyuyla paylaştım.
“ Bizler hekimiz.İnsanın
bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu
durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi,
ülkemiz adına endişe duyuyoruz.Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz”
(BELGE 2)
Bakın ben sadece altı
yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda
Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim adamıyım. (BELGE
3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın
27.maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma
hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere
kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça
anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken,
örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün sol göğsünde,
Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı
taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine
Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan
Bülent Ecevit'in parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey'de extremite
yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'ta vitiligo varlığı ya da sabık
Başbakan'ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret
sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas
itibariyle ikirciklidir. Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a
sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir
demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden
biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi,
inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis
etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem.
Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim
de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte
içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem
müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar
söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun
sağlığı söz konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike
altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım.
Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun
kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya organlarında
karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama
psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun
maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız.
Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil
etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor
yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu
teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel
teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK
BOZUKLUĞU
Bu noktada Sayın
mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen
narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar
yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği
büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur.
Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir
kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik
özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1.Kendisinin özel,eşi
bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.
2.Sınırsız başarı,güç,zeka,
güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3.Üstün,seçilmiş ve
ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4.Kendilerine
hayrandır.Çok beğenilmek ve sürekli dışardan onay görmek ister.
5. Herşeyi yapmaya hak
kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6.Kendi çıkarları
için,amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7.Empati yapamaz,başkalarının
duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8.Her başarılıyı
kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9.Küstah,kendini
beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her
yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık
narsisitik kişilik yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi
kendini aşırı değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve
kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet
ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de,
yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta
dünya için de endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede
şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda,
sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki
dinamikleri, nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla
birlikte şikayetçinin şikayetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi
heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni
temsilen bir psikiatristler heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve
inceleme yapmasını talep ederim. Böylelikle şikayetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu” kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi
olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını
düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikayetçi Recep
Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz
konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı
teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca, Recep
Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…
cumhuriyet