Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Seçimle gelen diktatör,Hitler de iktidara seçimle gelmişti
Kategori: Güncel
Eklenme Tarihi: 17 Şubat 2015
Geçerli Tarih: 30 Nisan 2024, 06:20
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=20486
Hitler'e darbe yapmak
suçtu...
En üstte mitolojik kahraman ve Hitler’in öldürülmesini planlayan “Valkyrie Operasyonu”na ismini veren Valkyrie’nin temsili bir resmi.
Seçimle gelen diktatör
Hitler de iktidara
seçimle gelmişti...
Zamanın Almanya
cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’in nasıl da fanatik bir despot olduğunu
bildiği halde, “demokrasiye bağlı kalmak” ve nasıl olsa Hitler’in “iktidarda
yıpranacağı”, “seçimle gideceği” düşüncesiyle ona başbakanlığı vermişti.
Parti başkanlığına da
ihanetle gelmişti Hitler...
Siyasi hayata 1918’de
savaştan sonra başlamıştı. Dönemin Alman İşçi Partisi’ne katılmış, ancak parti
içinde bir şebeke kurarak partiyi ele geçirmiş, ismini de Nasyonal Sosyalist
Alman İşçi Partisi olarak değiştirmişti.
Başbakanlığı ise hiç de ona görevi veren
Hindenburg’un umduğu gibi “geçici” olmayacaktı.
1924 ve 1928
seçimlerinde %3 olan oy oranı 1930’da % 18’e, 1932’de ise %37’ye çıkmıştı.
Seçimlerde %37 oy alan
partiye ve liderine başbakanlığı vermemek “demokrasi”ye aykırıydı ama %37 ile
iktidara gelen adam zaten “demokrasi”yi ortadan kaldıracaktı.
Bunun en önemli aracı
ise “demokrasi”nin aracı olması gereken parlamento idi.
Ancak %37’lik adam hiç kimsenin aklına
gelmeyeni yaptı ve anayasayı üçte iki çoğunlukla değiştirip diktatörlüğünü ilan
etti.
Nitekim Almanya’da 1933’ten sonra bir daha seçim
olmadı.
Çünkü Hitler’in
Anayasa değişiklik paketine verilen “evet” oyları ile “demokrasi” kendisini bir
diktatöre teslim etmişti.
Herkes geri çekilmiş ve kanlı bir diktatöre
karşı “demokratik” yolları işletmeyi deniyordu.
Bir yanda diktatör diğer yanda onun saf
demokrat muhalifleri vardı.
Ve Hitler bu demokrasi
saflığına son verdi.
Önce tüm partileri yok
etti.
İlk önce Komünist
Parti, sonra sosyal demokrat parti, daha sonrasında ise Almanya’nın merkez sağ
partileri kapatıldı,liderleri hapse atıldı,öldürüldü.
Almanya askeri gelenekleri çok güçlü olan bir
devletti.Asker demek Alman demekti.
Ancak askeri de komplolarla yok etmek Hitler
için hiç de zor olmadı. Tüm kuvvet komutanlarını tutuklatarak emekli ederek,mahkemeye
vererek tasfiye etti.
Demokrasiyi koruyacak
yargı içinse her diktatörün klasik “parlamento ne diyorsa o”, “millet yetkiyi
bize verdi” sözleriyle bir tasfiye planladı.
Tüm hakim ve
savcıların da Hitler’e bağlı olduğu bir yargı düzenlemesini parlamentodan
geçirdi. Bu değişikliği iptal edebilecek bir Anayasa Mahkemesi de yoktu.
1934 yılında
Almanya’da bir Hitler vardı, o her şeydi.
Ve eğer çocuklara bayram kutlaması
yaptırsaydı, “hadi artık Hitler oldun, istediğini asıp istediğini kesebilirsin”
de diyebilirdi.
Hitler’in muhalifleri
10 yılık iktidarın
sonunda Hitler savaşı kaybediyordu. 1943 yılına gelindiğinde direniş hareketi
Hitler’i öldürmeden hiçbir şey yapılamayacağını anlamıştı.
Peki ama Hitler’i kim
ve nasıl öldürecekti?
Direnişçi muhalifler
Hitler’i öldürmek için epey teşebbüste bulundular. Ancak Hitler’i koruyan
Gestapo ve SS’ler gibi iki “ahtapot”u aşmak çok zordu.
Onlarca suikast planı ya plan aşamasında ya da
uygulama sırasında başarısızlığa uğradı.
Almanya’daki Hitler
muhaliflerinin kötü yanı Almanya’nın toplumsal yapısıydı.
İki tür görüş yaygındı
Alman muhalifler arasında.
Birincisi klasik Alman aristokrat
burjuvazisinin ve solcularının görüşüydü. Bunlar “zaten Almanya savaşı
kaybedecek,o nedenle bekleyelim ve Hitler düşünce iktidara biz geçeriz” diye
düşünüyorlardı.
İkincisi ise
Almanya’nın yüksek rütbeli subaylarının darbe yapması ve Hitler’i
düşürmesiydi.
Almanya’da
orgeneraller değil feld-mareşaller vardı ve herkes de bu feld-mareşallerin harekete
geçmesini bekliyordu.
Oysa Hitler iktidarda
kaldığı süre içinde, kökten bir ordu düşmanı olmasına karşın bu feld-mareşaller
hiçbir şey yapamamışlardı.
Nazi İmparatorluğu’nun
yazarı William Shirer bunun nedenini şöyle tespit etmişti:
“Mareşaller
mevkilerini ve askeri güçlerini Hitler’i yerinden atmak için kullanmayacak
kadar korkak ya da kalın kafalı idiler”
Kimi zaman ise kalın
kafalılığın dışında tamamen parasal yolları bile Hitler devreye sokuyordu.
Örneğin Merkez Ordu
komutanı Kluge’ye, güzel bir otomobil, bir villa ve 250 bin mark ödeme yapmış
ve bu güçlü komutan susuvermişti.
Direnişçiler feld-mareşallerin
hemen hepsini yokladılar ama hiçbiri direnişe katılmadı.
Artık farklı bir
yöntem bulunmalıydı.
Almanya’nın kaderi
artık kendisini feda edecek cesur bir subay bulmaya kalmıştı.
Hitler’i öldürmek
Ve o subay ortaya çıktı: Klaus von Stauffenberg.
Stauffenberg köklü bir aileden geliyordu, iyi
bir eğitimi vardı ve üstelik Alman ordusunun kahraman subaylarından
biriydi.
Afrika’da savaşırken yaralanmış, bir gözünü,
bir elini, diğer elininse üç parmağını kaybetmiş bir gaziydi.
Buna karşın üç ay gibi bir süre sonra ayağa
kalkmış ve yine orduda görev istemişti. Getirildiği görev Alman Ordu Merkezi’nde
yüksek bir mevkiydi.
Albay Stauffenberg,görevi gereği pek çok
general ve mareşalin bile üstünde bir yetkiye sahip oluvermişti.
Görevi gereği bir kez Hitler’in karargahı olan
“Kurt İni”ne çağrılmış ve orada ona rapor sunmuştu.
İşte Albay
Stauffenberg, hem Almanya’yı hem de dünyayı Hitler belasından kurtarmak için,
feld-mareşallerin bile üstlenemediği görevi üstlendi ve Hitler’e karşı darbe
planının başına geçti.
Çünkü demokrasi için
tek yol artık darbeydi!
Hitler’i öldürme planının adı “Valkyrie
Operasyonu”ydu.
Valkyrie ünlü Alman
besteci Wagner’in bir bestesiydi.
Hitler’in manevi fikir babası olan bu Alman
ırkçısı besteci,Alman mitolojisinden esinlenerek yapmıştı bestesini.
Mitolojiye göre Valkyrie güzel bir Alman
kızıydı. Savaş alanlarında dolaşır ve öldürülecekleri seçerdi.
Alman besteci Wagner’in Valkyrie bestesi
Hitler’in öldürülme korkusu ile birleştiğinde bir plana dönüşmüştü. Öldürülme
korkusunu yaşayan Hitler buna mitolojik bir gerekçe bularak, kendi
paranoyaklığını örtecek bir psikoloji geliştirmişti.
Buna göre Valkyrie
kendisini seçtiğinde Alman İmparatorluğu kendisini korumalıydı.
Plan basitçe Hitler
öldüğünde ne olacağını öngörüyordu.
Buna göre Hitler’in ölüm haberi alındığında
Yedek Ordu iktidarı ele alacaktı. Çünkü Hitler kendi SS’lerine de Gestapo’suna
da güvenmiyor ve bunlardan bir darbe bekliyordu.
Ve Valkyrie
operasyonunun talimatı SS ve Gestapo’dan gizlice verilecek ve 6 saat içinde
Yedek Ordu yönetime el koyarak ülkede karışıklık çıkmasını engelleyecekti.
İşte Albay
Stauffenberg’in görevi Valkyrie Operasyonu’nu yönetmekti. Önce Valkyrie
operasyonunun planını bir daha gözden geçirdi ve değişiklikler yaptı. Sonra bu
planı Hitler’e imzalattı.
Artık Valkyrie,
Hitler’den kurtulmanın planı olmuştu.
Madem ki Hitler ölünce
operasyon başlayacaktı o zaman Hitler ölmeliydi!
En üstte
Stauffenberg’in karısı Nina.
Onun altında ise Albay
çocukları ile.
En altta ise Alman
öğrenci isyanının liderlerinden genç kız Sophie Schill.
Cesur subay
Albay Stauffenberg bu
görevi üstlendi. Patlayıcı düzeneği çantasına koydu ve Hitler’in de katıldığı
bir savaş toplantısına çantasıyla birlikte girdi.
Çantayı masanın altına
bıraktı, o sırada telefonla görüşmek için dışarı çıktı, dışarı çıktığında bomba
patlamıştı.
Valkyrie operasyonu
artık başlayabilirdi: 6 saat içinde hemen hemen tüm Alman birimler ele
geçirildi, hatta SS karargahı bile ele geçirildi.
Ancak Hitler bombalamada ölmemiş,yaralı bir
şekilde kurtulmuştu.
Yedek Ordu’nun komutanına bizzat ulaştı, sağ
olduğunu ve darbecileri tutuklamasını söyledi.
Albay Stauffenberg ve diğer cesur subaylar
tutuklandılar.
Hemen ertesi gün Albay
Stauffenberg bir duvar dibinde kurşuna dizilirken “Yaşasın Kutsal Almanya” diye
bağırıyordu.
Cesur subay
başaramamıştı belki ama en azından korkak bir ölümü beklememişti.
En azından üzerine
düşeni yapmıştı.
Oysa güzel bir karısı
ve dört küçük çocuğu vardı, onların geleceği ülkenin geleceğinden ağır
basabilirdi.
Ne de olsa
insandı.
Ama basmadı,çünkü ne
de olsa değil, gerçekten insandı o.
Karısına veda etti.Görevinin
sonunda onun için kurtuluş yoktu.
Yetkisi de gücü de
çoktu,karısı ve çocuklarını ülke dışına kaçırtabilir ya da saklayabilirdi.
Ama yapmadı.
Karısına durumu
anlattı. Eğer plan başarısız olursa karısı da çocukları da öldürülecekti.
Belki de o zaman
birkaç ay önceki Alman üniversite gençliğinin isyanını hatırladı. Berlin’in
ortasında üniversite öğrencileri ayaklanmış ve Hitler’e karşı protestoya
başlamıştı.
İsyanın liderlerinden
biri Bavyeralı genç kız Sophie Schill’di.
Gestapo büyük işkenceler
yapmış ama konuşmamıştı.
Mahkemeye
çıkarıldığında ancak koltuk değnekleriyle gelebilmişti genç kız.
Mahkeme başkanına
açıkça cevap vermişti: “Savaşın kaybedildiğini bizim kadar siz de biliyorsunuz.
Neden bunu kabul etmiyorsunuz.”
Ve idam sehpasına da
koltuk değneğiyle çıkmıştı genç kız.
Sonuçta Albay
Stauffenberg de cesaretle attı adımını ve geride bıraktıklarının da en az o
genç kız kadar onurlu olmaları gerektiğini düşündü.
Bugün Almanya, geçmiş günlere baktığı zaman
Hitler’e engel olmayan korkak mareşalleri değil Albay Stauffenberg’i şükranla
anıyor.
O,Alman ordusunun şerefini kurtarmak için
kendisini feda etmişti.
Bugün Almanya’da onun adına dikilen bir anıt
durmaktadır ama Almanlar Hitler’i hafızalarından bile silmeye
çalışmaktadır.
Feld-mareşalleri ise hatırlayan bile yoktur...
Yazan : Gökçe Fırat