Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Fırsat avcıları


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 13 Aralık 2014
Geçerli Tarih: 27 Nisan 2024, 18:32
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19908


FIRSAT AVCILARI

 

Hayatın her alanında, her köşesinde kısaca her yerinde, ayağına gelen, getirilen, eline geçmiş olan her fırsatı "Ganimet" bilenler, hatta fırsat bu fırsat diyerek nerdeyse her şeyi ele geçirmeye, bunun için de yıkmaya, bozmaya, tahrip etmeye çalışanların dün olduğu gibi bugün de olduğu bilinmekte ve de görülmektedir. Ancak, düne nazaran yapılanlar, bugün daha acımasız, daha zalimce, daha bir baskıcı yöntemlerle yapılmakta olduğunu da bilmem söylemeye gerek kalır mı? Fakat, 1400 sene öncesinin "Firavun'u Ebu Cehil ve ondan güç kuvvet alan avanesinin yaptıkları kötülükleri ve zalimlikleri sizlerinde bildiğini zannetsem de yine de anlatmaya gerek olduğu kanısındayım. Onlarda ellerine geçen her fırsatı değerlendirmekte, kullanmakta ve yaptıkları herşeyi meşru görmekte, herşeyi doğru ve düzgün görmekteydiler. Hedefine ulaşmak için de her şeyi yapmaktan çekinmez, engel olmaya çalışanlara da her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmazlardı. Bunun için de her yer de ve zeminde yalan söyleyerek, kendi kafasına göre bazı olayları çarpıtarak, hatta karşısında olanlara iftira atmaktan dahi çekinmeyen bir tavır içerisine de girmişlerdi. Ebu Cehil,eline aldığı ya da eline geçirdiği gücün de etkisiyle karşısında olanlara zulüm yapmayı, onlara her çeşit baskıyı kurmayı,  onları karalamayı, çamur atmayı kendinde bir hak olarak görmekteydi. Bütün bunları yaparken de, milletin karşısında kendisinin iyilikten yana, yardım sever, haram yemeyen, çalmayan, milletin malına el uzatmayan birisi olduğu izlenimini vermeyi de ihmal etmiyordu. 


Bazı insanlarda, tükenmek bilmeyen bir hırs, ardı arkası gelmeyen nefret köpürüp dururken, milletin huzuru,  rahatı, hatta kendini güvende ve emniyette hissetmesi mümkün olur mu? "Çıban başı" olarak aktif rol alanların oynadıkları oyunlarla baş edecek gücü ve kuvveti kendilerinde bulabilirler mi? Son zamanlar da yurdun her yerinde, her köşesinde uygulanan ve her türlü yıkım mühendisliğine imza atanlar, "fırsattan istifa" diyerek kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağlamak için, adeta "Fırsat Avcıları" gibi ormanları yakmıyorlar mı, ağaçları kesip yok etmiyorlar mı...? Peki bütün bunlar yapılırken yeşil örtüye karşı kindarlık ve zalimlik içinde olduklarını da mı bilmiyorlar? Ağaçlara sahip çıkanlara, parkların ve yeşil örtünün yok olmaması için direnç gösterenlere yapılan haksız ve zalimane davranışların, öfke ile saldırmanın, kindarca bir tutum sergilemenin gerçek sebebini bilenler ya da anlayanlar var mıdır? Ağaçlara karşı, yeşil örtüye karşı, acımasızca saldıranların "Yol yapmayalım mı, fabrika kurmayalım mı...?" gibi mazeretlerin arkasına sığınmaları size de normal geliyor mu?  


Her defasında kendi gibi düşünmeyenleri, kendi gibi giyinmeyenleri, kendi gibi olmayanları suçlamaktan, aşağılamaktan, hor görmekten ar ve haya etmeyenlerin ağaçlara karşı, yeşile karşı, haksızlığa maruz bırakılanlara hoş görülü olabileceği düşünülmese de, akıl sahiplerinin bu konularda fikir beyan etmeleri, yapılan her yanlışın kimden gelirse gelsin yanlış olduğunu söylemesi gerekmez mi ki?

Hemen hemen her konu hakkında, olmadık beyanatlarda bulunmaktan bir an olsun geri durmayanlar, yapılan haksızlıklara ve yaşanan olumsuzluklara ve zalimane tutumlar hakkında tek bir kelam etmemesi sizce de manidar değil midir? Milletin sanatçısıyım diyerek, ortalarda dolaşanlar, bilip bilmeden ahkam kesmeye kalkanlar, her ortamı kendi leyhlerine kullananlar, ağaçlar kesilirken, yeşil örtü yok edilirken, iş kazalarında canlar yok olup giderken, adım başı AVM'ler mantar gibi bitip şehrin suhuletini bozarken, insanlar ayrıştırılıp bölünmeye çalışılırken neden ortalarda görünmezler acaba? Maddi çıkar peşinde, şan ve şöhret sevdalıları, ülke bölünmeye, ayrı bir millet oluşturulmaya doğru giderken, atılan adımları, yapılan gayretleri, hemen hemen herkesi ve her kesimi rahatsız edecek görüşmeler ve ülkenin geleceğini, bayrağını, dilini, istiklalini tehdit eden açıklamalara tek laf edilememesine söyleyecekleride mi yok?


Sözde değil özde yandaş olanlar, şirin görünmek için girmedikleri boya küpü bırakmayanlar, işin iyice cılkını çıkarmadılar mı? hatta daha da ileriye götürüp tıpkı "EBU CEHİL" yandaşlarının yaptıklarının aynısını yapmaya ve onların yolunu takip eder bir görüntü vermeye başladıklarının farkında değiller mi acaba? Ebu Cehil'den söz açılmışken, onun kim olduğunu, nasıl biri olduğunu anlatmakta yarar olduğu kanısındayım. "Ebu Cehil, Mekke'nin muteber kabilelerinden Beni Mahzum içinde dünyaya gelmiş, hep el üstünde tutulmuş, bir dediği iki edilmemiş ve hep itibar gören bir genç olarak yetiştirilmiştir. Pohpohlandığından bir kibir ve gurur küpü halinde olmuş, burnundan kıl aldırmayan bir tavır benliğini mabud ittihaz eden bir duruşu da vardır. Yani o tam bir "narsist" tir. Etrafındaki insanların kıymeti, kendisine faydaları dokunduğu süreyle sınırlıdır ve "işi bitenin işini bitirme" de üstüne yoktur. Ayrıca, kavga etmeyi seven, yenilgiyi asla kabul etmeyen, yenileceğini anladığı vakit de çıngar çıkaran, menfaatinin olmadığı yer de kimseye eyvallahı olmayan, ruh dünyasının kiri sanki başından aşağıya akar gibi olan bir insan tipidir." (1) 


Ayrıca Ebu Cehil, bir hırsın peşine takılarak Medine yollarına düşmekten kendisini ve avanesini alamamış, Bedir'de kılıç darbeleriyle yere serilmekten kurtulamamış bir zalimdir. Ebu Cehil'in yolundan gidenlerin, onun izlerini takip edenlerin, yani hırsına kapılanların, hırsından ne yapacağını şaşıranların, "Fırsat Avcılığı"na soyunanların, fırsatı ganimet görenlerin, yalancıların, iftiracıların, hortumcuların, hırsızların, baskı ve zulümde abideleşenlerin, akibetlerinin Ebu Cehil ve avanesinin akibetleri gibi olup olmayacağını ALLAH'dan başka kim bilebilir ki?


Kuşkusuz Ebu Cehil'i anlatmak, Ebu Cehil'in yaptıklarını dile getirmek bunlarla sınırlı değildir. Ancak sizlerin Ebu Cehil'in yolundan gidenleri ve onun gibi zalim olanları, adeta hırsından ne yaptığını, ne yapacağını şaşıranları her yer de görmeniz, her ortamda onlarla karşılaşmanız her an ve her zaman mümkündür de. İster iş alanında olsun, ister siyasi alanda olsun, ister çalışma hayatında olsun onun gibi olanlarla karşılaşmamak imkansızdır dersek yalan olmayacaktır. Ebu Cehil, bundan 1400 sene evvel yaşasa da, onun izlerini takip eden, onun yolundan gitmeyi kendine şiar edinmiş olanların varlığı devam ediyor, dünya durdukça da devam edeceği muhakkaktır. Fakat, dinimiz İslamiyet, bizleri bu konuda uyarmakta, hatta bunun gibilerinin izinden gidilmemesini, onların yalanlarına ve kandırmalarına aldanılmamasını emrettiği halde, günümüz Ebu Cehil'lerin ardına düşenler, onun sözlerine itibar edenler, onun yaptıklarını doğru kabul edenler, adeta ona tapacak duruma gelenlerin var oluşu da akıllara durgunluk verecek düzeylerde dir.


Durumdan vazife çıkaranlar, kendilerine göre hesap kitap yapanlar vardır, her dönemde de olmuştur. Ancak, gaddarca ve zalimce uygulamalara da bu kadar seyirci kalındığını inanın ben hatırlamıyorum. Kendi vatandaşını dövenler, kendisine muhalif olanları "Makul Şüpheli" görerek veya onlara adeta dünyayı dar etmek için çeşitli planlar geliştirenler, "benden olmayan ölsün" mantığı ile hareket edenler de inanın olmamıştı. Dediğimiz gibi "Fırsat Avcıları" her zaman vardır, her dönemde de olmuştur, fakat fırsatçılık yaparak milletin geleceğini, yaşamsal alanlarını, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan etmeye, yandaşlara peşkeş çekmeye de bu kadar heveslenmemiş, yapılan bunca olumsuzlukları da milletin gözünden kaçırmamıştı. Üzerinden 1400 sene geçmesine rağmen, bugün dahi Ebu Cehiller'in benzerleri dünyamızı kana buluyor, insanları katlediyor ve adeta dünyayı kendilerinin malı sanıyorlar. Habeşiştan kralı Necasi'ye sığınan müslümanları alarak Ebu Cehil'in zulmüne ve işkencelerine götürmenin sinsi planlarını da gizleyerek Necasi'ye masumane bir tavırla anlatan, ama Necasi'nin onlara, "Ülkesine sığınan müslümanları teslim etmeyeceğini, müslümanların benim ülkemde özgürce dolaşacaklarını" söylemiş, Ebu Cehil'in emir kulları ise bu ret karşısında süklüm büklüm Ebu Cehil'in karşısına nasıl çıkacaklarının hesabını yaparak Necasi'nin ülkesinden ayrılmışlardır. 


İşte müslümanların, adaletine ve merhametine sığındıkları Hrıstiyan bir Kral'dır Necasi! Ebu Cehil'in adamları, Necasi'nin ülkesindeki Papazları da (Din Adamları) kendilerine destek olmaları konusunda ikna etmişler, fakat ikna ederken de onları hediyelere boğmayı ihmal etmemişler. Papazlar Necasi'yi ikna etmeye çalışsalarda Necasi bunlara itibar etmemiştir. Ebu Cehil ve adamları, Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) atmadıkları iftira, etmedikleri hakaret bırakmamışlar, ancak Efendimiz, her seferinde onları doğru yola davet etmekten bir an olsun geri durmamıştı. Günümüz Ebu Cehil yolunda olanları ise, uyaranlara, ikaz edenlere,yapılanların yanlış olduğunu söyleyenlere ya bağırıp çağırıyorlar, ya onları suçluyorlar ya da kendilerinin doğru yolda olduklarını söylüyorlar... 


İngilizler'in Buckingham Sarayı varsa, bizim niye Ak Sarayımız olmasın? Fakat, İngilizler'in, insan beynini kopyalayıp bilgisayara aktarıp, ölen insanların beyin kopyalarını belleklere yükleyip geleceğe taşımanın çalışmasını yapan bilim adamları da var! Mesela ABD'nin Beyaz Sarayı da var, uzaya mekik gönderip aya ayak basan ilk insanı da var! Hatta, bilgisayarın bir düğmesine basarak dünyanın diğer ucundaki yerleri bombalayabilecek teknolojisi ve teknik elemanları da var! Bizler de halâ, imam hatiple, türbanla, peçeyle, zaman geçirip oyalanıyoruz! Bir ülkenin kalkınmışlığı, ileri gitmişliği, ilim de, fen de, çağın çok çok ötelerine ulaşmışlığı saray yapmakla ve onunla övünmekle mi oluyor? Osmanlı İmparatorluğu, Saraylarıyla anılıyor, ama Osmanlı matbaayı Avrupadan seneler sonra ülkeye getirip kurabilmişler. Ülkemizdeki azınlıklar, kendi matbaalarını, Yahudiler, 1488'den sonra, Ermeniler, 1567'den sonra, Rumlar ise, 1627'den sonra kurmaya başlamışlardır. Sarayla övünmeyi bırakıp, ATATÜRK Orman Çiftliğini nasıl harap ettiğimize bakalım, bakalım da utanalım! Sonra da ATATÜRK'ün manevi huzurunda ondan özür dileyelim.

(1) DR. Reşit Haylamaz/Işık Yayınları


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster