Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama: Mehmet Efe yazdı
Kategori: Ekonomi-Çalışma Hayatı
Eklenme Tarihi: 19 Kasım 2014
Geçerli Tarih: 08 Mayıs 2024, 22:29
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/haber_detay.asp?haberID=19714
Sınıfsız bir Dünyanın Ameleleri – Mehmet Efe
İçimde nesli tükenmiş balıklar denizi,kafam ölen arıların
uğultusuyla dolu.
Öncülerin bizi uyardığı kabus bu,dinle.
Artık işçi sınıfı olmayacak. Orta sınıf olmayacak. Köylüler
de çiftçiler de esnaf da kalmayacak.
Sanat veya zanaat sahipleri olmayacak. Ne ustalar olacak ne
de artık çıraklar.
Öğrencilerin de öğretmenlerin de kalmadığı bir kabusa doğru
ilerliyoruz. Yalnız mühendislerin kullandığı parçalar kadar değer ve ehliyeti
olanların nefes alabildiği bir kabus.
Kategorik düşman kalmadı bu dünyada. Sadece Batılılar
yapmıyor bunu, Emmoğlu; Doğulular yapmıyor, Güneyliler yapmıyor.
Dünyayı herkese yetecek şekilde yaratan Allah’ın işini
yapmaya soyunmuş Çağdaş Firavun’un, Çağdaş Karunların önümüze çattığı oyuna
katılmayı seçen hepimiz inşa ediyoruz bunu.
Hergün yaptığımız seçimlerle bir dünya inşa ediyoruz
kendimize, hergün tuğlalar ekliyoruz kabusa.
Bankalarda tuttuğumuz her kuruşla, gelinlerden alıp
bankalara attığımız her çeyrekle, AVMlerde harcadığımız her bir lirayla, borç
istemekten utandığımız her arkadaşla, hatırını sormadığımız her komşuyla,
sadece ameleler olarak varolacağımız bir dünyaya katkıda bulunuyoruz.
Sorgulayan seslere her kulak tıkadığımızda Allah’ın bize
verdiği yegane özelliğimizi kullanıyoruz: Seçme özgürlüğü ve sorumluluğumuzu.
Ve onu Allah’ın söz verdiği selamete kapatmayı seçiyoruz.
Memur olmaktan, gibi yapmaktan başka ve hiç bir şeye inanma
kabiliyeti olmayan orta zekalılara attığımız her alkışla bir seçim yapıyoruz.
Omurgasız gevezelere eklediğimiz rating rakamları ve
attırdıkları her slogana ettiğimiz aminle bir seçim yapıyoruz.
Adalet maslahata her kurban edildiğinde, her sessiz kalmayla
bir seçim yapıyor ve bir adım atıyoruz kabusa doğru.
Müslüman bir ülkeden pasaportla, vizeyle Hacc’a, Umreye
gitmeyi seçenler, İsrail adlı işgalciden vize alıp Mescid-i Aksa önünde
resimler çektirenler bir seçim yapıyor. Ve pasaportla Hacca gitmeyi reddeden
son diriliş şairlerini, taşeronlara yaranmak adına gürültüye boğanlarımız bir
seçim yapıyor.
Hiçbir suçu olmayan insanlar hapislerde çürütüldüğü her bir
gün her birimiz bir seçim yapıyoruz. Katliamlara sorumsuzluk veren raporlar
yazarken bir seçim. Sadece işkenceye ortak olmayı değil, çocuklarımızın yaşayacağı
dünyayı seçiyoruz.
Halkının verdiği yetkileri Allah’ın adıyla firavun düzenin
taşeronluğuna döndürenlere kahve köşelerinde kafa sallamaktan başka bir şey
yapamayan dünya aydınlarının her günü, kabusa karşı durmadığımız bir gündür.
Payeler, ulufeler ve bir sonraki Nescafe bardağını garantiye
almak uğruna, zalimlerle iş tutanların zafer dediğine zafer, düşman dediğine
düşman, lütuf dediğine lütuf dendiği ve buna itiraz edilmediği her yerinde
dünyanın,her an,kabusa rıza yolunda bir adım atılıyor.
Katlanaduran vergiler ve bin katlı bankalar, seçme ve
seçilme hakkına inandırılmış orta sınıfın hayat damarlarına çöreklenirken,
çocuklarına mırıldanabildikleri tek öğreti ‘bu devirde babana bile
güvenmeyeceksin’ oluyor.
Günde 25 saat çalışıp çocuklarını besleyemeyen ama hakları
olan işçiler, sistemin seruma bağladığı omurgasız, ufuksuz ve inançsız sendika
yöneticilerinin işbirliği ile yeni toplu sözleşme kıyımlarından geçip, taşeron
şirketlerin pazarladığı ucuz işgücü yani ameleler olmaktan başka bir kapı bulamıyor.
Bulamayacak. Kamu kuruluşları da ve artık tüm dünyada kamuyu yöneten şirketler
de bu amelelerin iş kazalarından arta kalanlarını kullanıp kullanıp çöpe
atacak.
Son kıraathanenin ve turbo egzoslara flama olmak istemeyen
son derginin (*) yerini alan Starbucks’larda oturup Twitter’da nihilist takılan
amaçsız, kimliksiz, libidosu her dakika tavan yaptırılan ve kurgulanmış
savaşların taraflarından biri için iki twitle devrimci damarını uyuşturmayı
seçen ergen gençlerin umarsız bakışları arasında, kendini vinçlere bağlayıp
direnmeye çalışan son işçi de geridönüşüm çöplüğüne kepçelenecek.
Son İslamcı Kürt ile son Şii son savaşta birbirlerini
öldürdüğünde, beyninden siyen sırnaşık
twitter ergenleri de ameleliğe terfi edilecek. Kredi kartı ve maaş almaya
razı olmayan son umutlarımızın, penthouse partilerinde planlanan ve son onur
kırıntısının da kısa vadeli kâra kurban edildiği savaşlarımızda nâra atacak
kabus.
Biran evvel yegane rızk verici olmak isteyen gıda
devlerinden arta kalan son küçük tarım alanları da, son gül bahçeleri de
bankaların ve inşaat şirketlerinin şehvetle sindireceği tarımsız arsalara
dönecek.
Bugün hayal kurabilen bir gencin sözüne yatırım
yapmayanların yarın son ipotekleri seçme ve inanma kabiliyetleri olacak.
Cumhuriyetlerinden başka kutsalı kalmayanların ne cumhuru
kalacak ne hürriyeti. Vatan sevgisi ve soydan başka değeri kalmamışların ne
vatanı kalacak, ne sevgisi, ne de imanı. Mülteci kamplarının yanından
geçenlerin yanından geçenleri bile kalmayacak.
Genetik deneylerin kobaylarına dönmüş topraksız köylülerin
son inekleri de hamburgere döndüğünde zafer naraları yükselecek kabusumusuzun.
Sistemin dışında yaşamayı bilen son Kürt anne, son Şii dede,
son Amerikalı Amish, Yozgat’daki son çiftçi, Peru’lu son tohum direnişçisi, son
Kızılderili, son Hamas inatçısı, son uyumsuz yazar, son bakkal düşerken; sadece
iki şey yükselmeye devam edecek: Hiçbir hakkı ve güvencesi olmayan amele
güruhlarını pazarlayan taşeron firmaların sayısı ve Finans Kapital’in kâr payı…
Sattıklarımıza karşılık aldıklarımız, kaybettiklerimizi
satın almaya yetmeyecek ve taşeronlar da dünyaya hükümdar olmayacak.
Böyle giderse varılacak dünyada, sadece New York’un ‘Wall Street’inden, Londra’nın ‘The Square Mile’ından ve İsrail
Örgütünün Tel-Aviv’inden yöneten mutlu ve global bir azınlık ve onların kulu
milyarlarca ameleden başka bir şey olmayacak.
Bu kabus sürecine direnişin akil adamları olmayacak; yılgın,
müstenkif, suskun, susturulmuş olacaklar.
‘Kelimeleri yerinden oynatan’ düzenbazların her gün yeniden
ürettiği bir dilden başka dil konuşulmayacak. Anadil kalmayacak. Bin çatallı
bir dille konuşacak konuşan herkes.
Tutarlıymış gibi yapmaya bile gerek duymayan, doğruyu da
yalanı da çürüten, puç eden bir dilden başka dil kalmayacak.
Alışkanlıkları, ilgileri ve beslenme haritaları dahil,
hiçbir insan tekinin sistemin veri tabanlarına keydedilmemiş ve manipüle
edilmeyecek bir tek mahrem yanı, bir tek gizli duası bir tek küçük günahı bile
olmayacak.
Bir kimlik numarasından ibaret olmayan, bankalara borçsuz
kimse ve çipsiz kimlik kartı kalmayacak.
Kahrolası genelevler de bankaların yanına taşınacak, her
ikisinin CEOları da taşeron firmalarla pazarlıklar yapacak.
Memurlaşarak vadesini uzatan son insan hakları derneği de
son direniş örgütünü teslim olmaya ikna ettikten sonra, istihbarat şirketlerinden birine katıldığını
ilan edip tabela değiştirecek.
Yetimlere pasta, araplara petrol, Afrika’ya prezervatif,
yaşlanan amelelere uyuşturucu dağıtan örgütlerden başka STK kalmayacak.
Ben ben ben ben diyen şiirlerden başka şiir okunmayacak.
Amelelerin birbirlerini sırtından bıçakladığı gladyatör
yarışmalarından başka show izlenmeyecek, devam etmeyecek.
Eşcinsel zencilerin seri katil hintlileri kovalayıp infaz
ettiği çinli detektiflerin anlatıldığı hikayelerden başka öykü yazılamayacak.
Et ve kozmetikten başka kare kalmayacak filimlerde.
Romanlar şizofrenlerin çağrışım zincirinden başka bir bir
şeye benzemeyecek o gün.
Çingeneler şarkı söylemeyecek.
Herşey sanal her şey fanzin olacak.
Çocuklar olmayacak böyle giderse dünyada, sadece gözleri fersiz
amele adayları. Drone’lar.
Korkarım Allah da durdurmayacak bu kabusu çünkü bunu sen
seçmiş olacaksın, ben seçmiş olacağım, biz seçmiş olacağız…
Öncülerin bizi uyardığı kabus geliyor. ‘Fav’lamakla yetinme,
Twitle bu kabusu.
Ya da değiştir bir şeyi. Küçükse de anlamlı seçimlerimiz
olsun. Rezidans inşaatlarından başka şeyler inşa olsun.
Amme Cüzü okusun Lazın Çerkezin biri; Risale de okusun
İzmir’in güzelleri, yeni tefsirler yazılsın. Benden sonra kıyamet demesin bir
devletli. Allah Rezzaktır de bana be muhterem, ikirciksiz. Pürüzsüz de,
dosdoğru de, ve inan.
Bir Ermeni sucuk yapsın, bir Alevi türkü yaksın, bir Yahudi
Şalom desin, bir solcu mümin olsun,bir İslamcı tövbe etsin. Bir daha. Bir daha.
Müslüman Müslüman’ın bekçisi değil mi, kaldır beni, aç
kitabı, bir kazma tut, GDO’suz bir ekmek böl, bir ayçiçeği ek, bir arı konsun.
Uyandır beni Kekémın, uyandır bu kabustan…
(*) Buradaki ‘turbo egzoslara flama olma’nın, 16 yıl önce sana sen bir İslamcısın oğlum dediğim yazıdaki ifadeyle aynı olduğunu, kasten tekrar ettiğimi hatırlatmam gerekir mi?
Haber : Mehmet
Efe