Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Kültürsüzlük dizboyu insanlık yerlerde


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Ekim 2014
Geçerli Tarih: 03 Mayıs 2024, 02:38
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19510


KÜLTÜRSÜZLÜK DİZBOYU İNSANLIK YERLERDE

 

Bir toplum için tarih bilgisi çok önemli ve çok gereklidir. Tarihini bilmeyen bir toplum, geleceğine yön verebilir mi, yön tayini de yapabilir mi, Yaparsa da tarihi gerçekleri bilmeden ve anlamadan ya da bazı tarihi gerçekleri çarpıtarak yapmış olmaz mı? Tarih bilinci gelişmemiş olan toplumların bugün karşı karşıya kaldıkları olumsuzluklar, yaşadığı iç karışıklıklar hep tarihini bilmemesinden, tarihi geçmişini unutmuş olmasından değil midir?


Tarihine sahip çıkan, tarih bilgisi gelişmiş olan toplumların dünyamızı şekillendirmesi, kendine göre planlar yaparak, gerek yerüstü, gerek yeraltı zenginliklerini ele geçirmesi veya kendilerinin ele geçiremedikleri bu zenginlikleri, o ülkede bulunan işbirlikçilerin ellerine geçmesini sağlaması ve bunu da o ülkenin yararınaymış gibi toplumda algı yaratması aşağı yukarı hepimizin malumu değil midir? 


İlber Ortaylı Hoca'nın dediği gibi: Osmanlı Devlet tarihi, aslında bilinen Türk tarihi'dir. İslam âleminde Türkler için model yoktur; çünkü biz modern bir dünyada muasır medeniyeti hem benimsemek, hem de onunla kavga ederek tarihimizi ve kimliğimizi korumak zorunda olan bir milletiz. 

Fakat kültürel mirasımızı nesilden nesile devretmek için ne kulağımızı ne de dilimizi kullanmayı tercih etmişiz. 

 

Tarihe farklı açılardan bakarak, farklı söylemlerle dillendirmek, kendine göre anlamlar yüklemek, tarihin bilim tarafında olduğunuzu mu gösterir? Kültürel mirasın üzerine otururken, kültür yozlaşmasının önüne geçilebilir mi? Osmanlı kültürel mirasını göklere çıkaranlar, fakat Türk tarihini tabiri caizse yerin dibine sokanlar bunun kabul edilebilir bir tutum olduğunu mu sanıyorlar? "Aynı nehrin suyunda iki kere yıkanmıyoruz" demiş İyonyalı filozof Herakleitos. Demiş ama, netice itibariyle ırmaktan da hep sular akıyor ve belirli bir mecraya doğru akıp gidiyor. Bazen sular berrak, bazen bulanık aksa da, bir yerden sonra kendi kendini temizleyerek denizlere dökülüyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemdeki basiretsiz ve yeteneksiz ve de yabancıların vaadlerine kanan idarecileri, koskoca bir imparatorluğu nasıl batırıp yok ettiklerini tarihi gerçekler bütün belgelerle açıklarken, "Yeni yeni söylemlere, kendine göre yeni yeni anlamlar yükleyerek" milletin kafasını karıştırmak, milletin geleceğini, istikbalini, birlik ve beraberliğini bozmak, toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürmek, ülke ve millet düşmanlarından başka kime ne yarar sağlacak, kimin değirmenine su tayıc


Tarih bilgisinden yoksun, kültürün daha nasıl bir şey olduğunu anlayamamış, ama başkalarının aleyhinde bilip bilmeden atıp tutanlar, dedikodu cambazları, ötekileştirmeden haz alanlar, iftira atmayı otomatiğe bağlamış olanlar, yalancılıkta rakip tanımayanlar, fitne ve fesatlıkları yüzlerinden okunan gözü dönmüş Camoka kılıklılar, ata yadigarımız olan kültür varlıklarımızı talan eden hainler...Bugünler sizin günleriniz, zaman da sizin lehinize işliyor, yiyin için "tıksırıncaya kadar, göbeğiniz çatlayıncaya kadar yiyin" Bir yandan yerken bir yandan da şu ata sözünü düşünmeden sofradan kalkmayın emi! "Tatlı tatlı yemenin acı acı çıkarması olur" Kültürlü ve insani duyguları tam olan bir milletin geleceği parlak, önü aydınlık, insanları birbirlerine karşı saygılı ve sevgi dolu olmaz mı? Biat ettiklerinin sözleriyle hareket edenlerin, elini eteğini öperek yaltaklananların çoğalmaya başladığı bir toplum ne kadar ileriye gider, nasıl sevgi ve saygı dolu olur? Butür insanların olduğu toplum da, "Kültürsüzlük Diz Boyu, İnsanlık Yerlerde" sürünmez mi?


Kültürsüzlüğün, iş bilmezliğin, beceriksizliğin, "her şeyi ben bilirim" düşüncesi ülkemizi dış tehlikelerle karşı karşıya bırakmakta olduğu görülmüyor mu?Sınırımızın hemen ötesinde bugün yaşanan terör olayları herkesin kanını donduracak cinsten değil midir? ölen de, öldüren de tekbir getiriyor...Öldürenle ölenin elindeki silahlar islama düşman olan ülkelerin ürettikleri silahlar değil midir? Aynı ALLAH'a inanan, Hz. Muhammed (S.A.V.) 'ın ümmeti olan, Kuran-ı Kerimle amel ettiklerini söyleyen bu insanlar nasıl oluyor da birbirlerini boğazlıyorlar diye her müslümanın düşünmesi gerekmez mi? Gerçi düşünmüş olsalardı bugün islam aleminin içinde bulunduğu durum böylemi olurdu oda ayrı. Yaşar Nuri Öztürk Hoca'nın dediği gibi: "120 bin Camii olan bir ülke her konuda uçup gitmezmiydi? ama şimdi bakıyoruz ki: yerlerde sürünüyor. İslam alemi bu duruma nasıl geldi?  Hz. Muhammed (S.A.V.) 'in  getirdiği islama inanmayı bırakıp da, Muaviye imamlarının kitaplarında yazan islama inananların Türkiye'yi getirdikleri yerdir"  Ne diyelim? Yaşar Nuri Öztürk Hoca böyle konuşuyorsa bize diyecek bir şey kalır mı?


Bir başka gazeteci de: "ABD uçakları IŞİD teröristlerini Katar'daki üstlerden kalkarak bombalıyor. Katar Emiri ise, IŞİD'e terörist deme yerine, (Devrimci Sünniler) diyor"  İşte görüyorsunuz! her şey birbirine girmiş, birbirine karışmış. Yani: "At izi it izine karışmış" denebilir.Okumayan bir toplumun, sorgulamayan ya da okuduğunu anlamayan bir toplumun başına her türlü bela, her türlü musibet gelmez mi? Gelmezse de getirirler! Onun içindir ki, okumak; ama okurken de okuduğunu anlamak... Bir toplumu cehaletten ve binbir türlü musibetlerden, belalardan ve kazalardan okuyan bir nesil, okumaklada yetinmeyip, anlayan bir nesil kurtarır. Yoksa islam alemi, birbirlerini tekbir getirerek öldürmeye, öldürülmeye devam edip gider. Yusuf İslamın dediği gibi: "Ağıtlar Türkçe, Kürtçe, Arapça olur, sevinç çığlıkları da, İbranice, İngilizce; Fransızca, İtalyanca olur! 


Bugün İslam ülkelerindeki iç karışıklıklar, Doğu-Batı çatışması olarak algılanmamalıdır. Yanı başımızdaki ve daha düne kadar vilayetimiz olan Arap dünyasını tanımayı, İngilizce literatürden takip etmekte olduğumuzu tarih adamlarımız dile getirmektedir. Türkiye bugün, Orta Doğu politikalarını belirleyebiliyor mu, Orta Doğu politikaları yabancı güçlerin belirlemesiyle şekillendirilmeye çalışılmıyor mu? Türkiye içinde ters görülen olayların, bütün sıkıntılarının sorumlusu bir tür Doğu-Batı çatışmasının topluma yansıması mıdır? Eğer öğle ise bunun yansımaları bazı insanlarda komplekslere yol açmaz mı, sonra bu sıkıntıyı yenmek için kendi kendine telkinlerde bulunmaz mı, bu da onu kültürlü olmakla olmamak arasında gelgitlere yöneltmez mi? Şu kadarını ifade edeyim ki, Doğu-Batı türünde gelgitler sadece Türk toplumuna has değildir. Fakat bizim gibi toplumlar, kalkınmışlığını, eğitim düzeyini, ileri demokrasiyi, insan hak ve hürriyetlerini, bireyin hakkına saygı düzeneğini tam olarak kursaydı veya bunda başarılı olacak planlamaları yapmış olsaydı veya yapılanları bozmasaydı herkes kendi aklını beğenir miydi, kendi bildiğini doğru diye topluma dayatmaya çalışır mıydı?  


Şunu da gözlerden ırak tutmamak lazım: Bir toplumda en hakiki sınıf ayırımı zannedildiği gibi gelirinden veya verilen mevkiden çok, insanların aldığı eğitimle ortaya çıkar. Çünkü eğitimli bir toplum, homojen, yeknesak yapıda bir kalabalık olmaktan çıkar, fakat aynı zamanda da eğitilmiş ve kitleden bu vasıflarıyla ayrılmış insanlar o toplumu tarihin uzun yolunda götürürler. Kitleyle kurabildikleri ilgi, bağlantı, kitleyi ikna gücü, bir ülkeyi ve bir toplumu başarılı bir tarih çağı yaşamaya götürür. Bugün Türk toplumunda belirgin bir şekilde aydın ihanetinden söz edilmiyor mu? Kitlenin ananesine, hissiyatına,

aykırı bir eğitim ve dünya görüşünü edinmiş okumuşlardan söz edilen bir görüştür bu. Bir toplumun yaşaması, ayakta kalması, etrafındaki düşmanlarla baş edebilmesi ve etrafınızdaki üstünlüğü sağlayan, üstünlüğü veren vasıtaları öğrenmek ve tatbik etmekle mümkündür. Hâlbuki şimdi ortaya çıkanlar bir başka oluyor, bir başka davranıyor. Mesela, toplumdaki bazı ananelerin değiştirilmesini, günlük yaşayışlarınıza, yeme içme adetlerinize, giyinmenize, kuşanmanıza, gülmenize müdahaleler ediyor ve müdahaleler etmeklede kalmayarak tehdit edip, topluma korku da salıyor. Dünyada hiçbir toplumun standartlarını değiştirmeden yaşama imkânı yoktur. Bunu yapamadığı takdirde ise bir toplum geri kalır ve sömürülmeye başlar. Bazı önceliklerini de kaybeder. Fakat bunun yolu o topluma korku salmak, o toplumu tehdit etmek değildir. O toplumu canlı tutmak, sağlam bir şekilde ayakta tutmak, sağlıklı olmalarını sağlamak, sevgi ve saygıyı artırmak, adaletli ve hakkaniyet duygusuyla onlara yaklaşmaktır. 


Kendini akıllı zanneden, bilgili ve kültürlü olduğunu söyleyen bir çok insan, toplumu yönlendirmeye, akıl vermeye kalkıyor. Madem o kadar çok kültürlü ve bilgilisiniz de ülkemiz nasıl oluyor da ileri medeniyetler seviyesine ulaşamıyor, her yanımız ve dört bir etrafımız cahil, cuhala insanlarla kaynıyor?

Ellerine kafir dedikleri ülkelerin silahlarını alarak, kardeşini katleden, camileri, okulları, hastaneleri yakıp yıkanlara nasıl engel olunamıyor? Bir Müslüman

müslüman kanı akıtabilir mi, tekbir getirerek ona bomba atabilir mi? 


Peygamber Efendimiz S.A.V.'in iki Hadis-i şerifleriyle sözlerimi bitiriyorum:


"İki müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya geldikleri vakit, öldürende, öldürülende cehenneme gireceklerdir" Buhari (31 ve 7083) 

"İdarecilerin en kötüsü, katı yürekli ve zorbalardır" Müslim (1830)

 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster