Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Özgürlük Türk'ün hayatıdır!


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 13 Ekim 2014
Geçerli Tarih: 30 Nisan 2024, 17:50
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19398


ÖZGÜRLÜK TÜRK'ÜN HAYATIDIR!

 

Özgürlük, insanın düşündüğünü ve dilediğini sınırsız olarak yapamilmesinin adı dır. Özgürlük olmayan bir memlekette her çeşit kaza, ölüm ve çöküntü olması kaçınılmazdır. Hertürlü ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. Özgürlükten doğan kargaşa ve buhran ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir zaman fazla baskının sağladığı sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir. Vicdan özgürlüğü de sınırsız ve sataşılmazdır, bireyin doğal haklarının en önemlilerindendir ve öyle tanınmalıdır. Uygarlığın geri olduğu bilgisizlik dönemlerinde, fikir ve vicdan özgürlüğü zorbalık ve baskı altında inim inim inliyordu.  Bilhassa din koruyuculuğu kılığına girenlerin, gerçeği düşünebilenler, söyleyebilenler hakkında uygun gördükleri zulüm ve işkenceler, insanlık tarihinde daima kirli, daima utanç vesikaları olarak anılacak ve de öğlece kalacaktır.


Kaderini, geleceğini, öz güvenini kendisini zincire vuran kişilere terk eden milletler, o kişilerin keyif ve arzularına oyuncak olmaya karar vermiş, bunu kabullenmiş sayılırlar. Bu türlü milletler, talihlerini ellerine bıraktığı insanlar başarı kazandıkça o insanların daha kuvvetli baskısı altında kalmaya mahkum olurlar. Eğer herhangi bir başarı kazanamazlarsa felaket, yok olma yanlız o insanlara değil, onlara bağlı olan bütün topluma gelir. Her iki olasılıkta da böyle bir millet, felaketle karşı karşıya kalacak ve bu kötü sonuca varması kaçınılmaz olacaktır. Özgürlükle tutsaklığın farkını tatmış olan, özgürlüğün farkını takdir eden, ölümü tutsaklığa tercih eden ve bunu her gün gerçekten kanıtlamakta olan bir milleti, her ne olursa olsun ortadan kaldırmayı amaçlayan zalim arzuya düşmek kadar dünyada vahşet düşünülebilir mi? 


Bireysel özgürlüklerin mukaddes olduğuna inanmayanlar ya da kabul etmeyenler, devletin kuvvet ve otoritesi altında olmaya, yaşamaya razı olduğunu, devletin otoritesi altına girmek aşağılığına düşeceklerini, yabancı bir devletin otoritesinin tutsaklık zincirlerini kendi elleriyle boyunlarına takmaya mecbur olacaklarını akıldan çıkarmamak gerekir. Bütün önlemlerin ve sınırlamaların genişliğini ölçmek bir sanattır. Devletin sanatı işte budur. Vatandaşların genel manada özgürlük ve mutluluğu için, bireylerden ancak devlet için zorunlu olan bir kısım özgürlüklerin bırakılması istenebilir. Bu da, vatanın her köşesinde kamu huzurunu bozan hadiselerin, yanlız oradaki vatandaşların değil, en uzak yerlerdeki vatandaşların rahatını, mutluluğunu ve çalışma hayatını ve ekonomik durumunu ve de üretimini etkilediği, zarar verdiği göz önünde tutularak, bazı önlemlerin alınması sırasında kısıtlayıcı tetbirlere baş vurulması kaçınılmaz bir mecburiyettir.  


Devlet, milletine karşı sorumluluklarını iyi bilmelidir. Gerektiği zaman sorumluluklarını ve mesuliyetlerini de iyi anlamalıdır. Asıl olan kimlik ve varlık sebebi budur. Devlet ve kurumlar, kendilerini bu milletin mensubu olduklarını bilerek ve buna göre davranış sergilemelidir. Çeşitli Siyasi Parti mensuplarının kendilerini, devlet ve kurumlar üstü görmemeleri, parti mensuplarının da kendilerini bu milletin birer mensubu olduklarını bilerek ve hatırlayarak icraatlarını yürütmelidirler. İcraatlarını yürütürken de, gelecek nesilleri, gelecek seçimleri kazanmak için değil, ülkenin geleceğini, devletin idaresini,refah ve huzurunu, Sanayinin gelişmesini, girişimcilik, teknoloji, ilim ve bilimin ilerlemesi için çalışıp çaba göstermelidir. Ayrıca, siyasi rant elde etmek için çıkar amaçlı suç örgütlerine alet ederek, insanlığın bitmesine sebep olmamalı, alet olanlara da engel olmalıdır.


Türk Milleti, kendi karakteristik özelliklerindeki kararlılığın etkisiyle diğer milletleri etkilemeyi çoğu zaman bilmiş ve başarmış bir millettir. Ne var ki, kimi toplumlarda yaşanan bazı gelişmeler; iyi ve güzel yanlarıyla birlikte Türk Milleti'nin karakterini bozan zararlı birtakım değersizlikleri de beraberinde getirerek Türk Milleti'ne o eski günlerini aratır olmuştur. Pırıldayan yüzüne hiç kara leke sürülmemiş olan ender milletlerden biri olan Türk Milleti; gün gelmiş başka toplumlardan doğası gereği etkilenmeye başlamış, bu etkileşimler içinde onun dürüst karakterine ALLAH'ın en son dini olan İslam bir başka onur kazandırmıştır. İslamın temeli olan barış ve güvenceyle, özgürce bozkırlarda at koşturmuştur. 


Türk Milleti; Gazi Mustafa kemal ATATÜRK'ün öncülüğünde, 1923'te kurduğu Cumhuriyet'le o eski güçlü günlerine yeniden dönmüş, Cumhuriyet'le birlikte Türk Milleti, hurafelere, kültür emperyalizmine, din diye yutturulan bazı alışkanlıklara da savaş açmıştır. Türkler'in, özgürlükten ve özgürce yaşamaktan yana oldukları ve bu özgürlüklerini de hiç bir değerle değiştirmeyeceğini bütün cihan-ı aleme Kurtuluş Savaşı'nda "YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM"  diyerek göstermiş ve ispat etmiştir. Araplar, karılarını ve kızlarını köle pazarlarında satarken, Türkler'de kadın hürdü. =Kocası uzak yolculuğa gitmiş olsa bile eve gelen yabancı erkeği konuk ederdi. Kendisine saygı gözü ile bakıldığı için bundan bir kötülük de doğmazdı. Biz bu Türk ahlakına tam olarak sahip bulunduğumuz zamanlarda yükseldik. Yabancıların  ahlakını alarak bozulduğumuz zaman düşüp geriledik. =  (1)Türkler'in barbar olduğunu söyleyen Avrupalılar, kendi barbarlıklarını Türkler'in üzerine haksız bir yakıştırma olarak atmış olmaktan hiç hicap duymazlar.


Türkler'i, köleci topluma dönüştüremezsiniz, feodal topluma da dönüştüremezsiniz. Çünkü Türkler: Hür doğmuş, hür yaşamış, hür yaşayacaktır.

Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

...

Şimşek, yıldırım dünyayı aydınlatan güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. 

Bugün ülke topraklarımız üzerinde çeşitli oyunlar oynamak isteyenler olabilir. Bunlar dün de vardı, bugün de var, yarında olacaktır! Fakat olmaması gereken, kendi içimizdekilerin davranışlarındaki tutarsızlıkların hat safhaya ulaşıyor olması dır. Bir söylediğini diğer birgün yalanlayanlar, para ve mevki uğruna atmadıkları takla, girmedikleri kılık bırakmayanlar, özgür ve hür bir irade ile mi böyle yapmaktadırlar diye insanın kendine sorması gerekekir.

1989 yılında...Berlin Duvarı yıkılmışken, bugün bazı ülkelerin idarecileri kendileriyle halkın arasına yeni yeni duvarlar inşaa etmesi, sizce nasıl bir mantığın dışa vurmuş tezahürüdür? Her gün onlarca insanımız mala ve paraya kurban edilirken, ölümlere sebep olanlar değil de ölenlerin suçlandığı bir anlayışı kim nasıl izah edebilir? Maden ocaklarında, inşaatlarda, yaya üst geçitlerinin çökmesiyle insanlar hayatlarını kaybederken, sebep olanların hiç mi vicdanları sızlamıyor?


Kurtuluş Savaşı'ndan yıllar sonra anılarını yazan Rum kumandan İstiryadis, "yerli işbirlikçilerin belge ve kayıtlarını yok etme sorumluluğunu taşımış oldukları için, her yerde aynı yöntemi uygulamış olduklarından" söz etmiştir. Özgürlüğü, damarlarındaki kanda mevcut olanlar, düşmanla işbirliği yaparak kendi ülkesini, soydaşını, dindaşını satabilir mi? Şimdi sizlere, tarihçi yazar, A. Nedim Çakmak'ın "İşgal Günlerindeki İşbirlikçiler" adlı kitabından birkaç satır sunmak istiyorum: ...2 Haziran 1919 günü, Mübarek Ramazan günlerinde... Ramazan dolayısı ile vaiz olarak Alaşehir Kazası'na gelen dört hoca, vaaz verdikleri camilerde aynı cümleleri kullanarak, Yunan işgali hakkında yorum yaparlar: ..."Yunan ordusu Padişah emriyle geliyor..." Yunan ordusuna hizmette kusur etmeyin..." diye vaaz verirler...Bunu duyan Alb. Bekir Sami Bey, hocaların dördünü de kaymakamlık binası önünde içtima eder ve silahını çekerek dördünü de vurur... 


Başka hocalar yokmu idi? Yanıbaşında savaşırken cephanesi biten bir askerin: "Hocam mermim kalmadı..." dediği zaman "imanınız yeter!" diyerek askerlerin azmini destekleyen hocalarda vardı tabii! 

yeni Türkiye diyenler, alkış tutanlar, destekleyenler, zil takıp oynayanlar... Mondros Mütarekesi'nin maddelerini okumadılar mı acaba?  "Artık Türk ölmüştür" diyenlere en güzel cevabı ATATÜRK ve silah arkadaşları vermediler mi? "Artık Türk ölmüştür" diyenler, Müslüman Türk'ün bir "Amentüsü" olduğunu bilmeyenlerdir. Amentü'de, insanların öldükten sonra tekrar dirilecekleri beyan edilmektedir. İşte Türk'ün iman gücü budur ve Türk'ün ölmediğini ve de ebediyete kadar da yaşayacağını bütün cihan-ı aleme göstermiştir, dünya var oldukça da yaşayacaktır.


Vatan ve millet düşmanları, yurdu işgal eden Yunan güçlerlyle "Egemenliğimizi paylaşabiliriz" diye nutuk atarlarken işgal güçlerinin binlerce kadının namusuna tecavüz ettiğini, kızların ırzına geçildiğini bilmiyorlar mıydı? Onlar özgürlüğünü paylaşırken ATATÜRK ve silah arkadaşları da düşmanları denize dökmek için önüne katmış kovalıyordu. ATATÜRK'ü bugün dinsiz diye suçlayanlar, kendi din cahilliklerinde debelenip durmaya devam edenler değil midir? Cenab-ı ALLAH hiç bir kuluna, bir başkasının dinini, imanını, mezhebini sorgulama yetkisi vermediği gibi, komşun Hrıstiyan da olsa ona iyilikle muamele etmeyi emretmiştir. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen, Hz. Muhammed'in ümmeti'ni ne hale getirdiler?

Hem de öğle bir hale getirdiler ki: Kimisine ölmeden kefen giydirdiler, kimisine maske taktırıp Orta Doğu Bataklığı'nda müslümanı kanı dökmeye gönderdiler, kimisine de "Biat" kültürü aşılayarak meydan meydan dolaştırdılar.


"Yeni Türkiye"nin nasıl olduğunu bugünlerde hepimiz görüyor ve izliyoruz. Sokak çatışmalarını, dükkanların yağmalanmasını, hastanelerin yakılmasını, yani Filistin'de görmeye alıştığımız görüntüleri görüyor, ibretle, hayretle ve endişeyle izliyoruz. "Beşar Esad takıntısı"ndan kendisini kurtaramamış olanlar ise, yüksek tepelerden muhalefete "aklınızı kendinize saklayın" diye konuşuyor, ama kırkbin insanı katleden bir terörist başından akıl almayı ihmal etmiyor. Kobane (Ayn el Arap) da yaşananları bahane ederek, Türkiye'nin iç huzurunu bozmaya çalışanlar, milletin can ve mal güvenliğini tehdit edenlerin kimler olduklarını millet olarak hepimiz nefretle ve endişeyle izliyoruz ve bunu yapanları da kınıyoruz.Türkiye'nin iç huzurunu, dış itibarını zedelemek için planların yapıldığı bir dönemden geçtiğimiz hemen hemen herkes tarafından dile getirilmektedir. Fakat bazı insanlar hala daha yapılanların ya farkında değil ya da gözlerini kapamayı, kulaklarını tıkamayı yeğlemiş olacaklar ki, duymuyorlar, görmüyorlar, ve de anlamamakta ısrarını sürdürüyorlar, dilini yutmuş gibi, insanın suratına "bön bön" bakıyorlar. 


Bazı kaynaklarda, Kobane (Ayn el Arap) dedikleri yerde yaklaşık olarak 200 bin kişinin yaşadığı belirtiliyor.  Türkiye'ye sığınan insanların sayıları 200 bin olarak açıklandığına göre, bugün Ayn el Arap'ta kimse kalmamış olması gerekir. O zaman IŞİD teröristleri kim ile veya hangi örgütlerle savaşıyor diye insan sormadan edemiyor. Hükümet yetkililerinin açıkladığına göre ise, Türkiye'ye sığınanların sayısı bir milyon sekiz yüz bin civarındaymış. Hükümet yetkilileri şimdi de bu insanlara TC kimliği verileceğini açıkladı! bunu yaparak hükümet çözüm değil, 2015'de yapılacak olan seçimi düşünüyor demektir! Eğer Ayn el Arap'dan herkes Türkiye'ye geldiyse IŞİD kime karşı savaşıyor, kime katliam yapacak? o zaman orada başka bir plan uygulanıyor diye düşünmek lazım. Bir de ABD ve İngilizler'in istekleriyle Suriyeli muhalif güçler Türkiye'de eğitilecekmiş! kim bu muhalif güçler dedikleri, kimse biliyor mu?

Arap milliyetçileri mi, PYD liler mi, Süryaniler mi, Nusraniler mi, müslüman kardeşler mi, yoksa Türk düşmanı olan tüm terörist gruplar mı? Türkiye'nin başına yeni yeni terörist grupları bela etmenin bir planı olmasın da!

Türk askerinin başına çuval geçirildiğini de unutmayalım! Araplar, İngilizler'le işbirliği yaparak Osmanlı'yı Orta Doğu'dan çıkardığını da unutmayalım! 

 

(1) Büyük Türk Milleti/ Yüksel Mert ve Cengiz Açıkgöz

 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster