Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 22 Eylül 2014
Geçerli Tarih: 08 Mayıs 2024, 13:26
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19153
Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Boykot
Devrimciler ve sosyalistler, tam da seçimlere fazla bir
değer vermedikleri için, seçimlerle değil gerçek kitlesel mücadelelerle önemli
toplumsal değişiklikler sağlanabileceği için; seçimleri gerçek mesajlarını
iletmek için bir imkân olarak gördükleri için, kime oy verileceği sorununda
geniş bir taktik esneklik gösterirler.
Ama “gerçek
mücadeleler alanlarda verilir, sokaklarda
verilir”; “hiç birine mecbur değiliz” deyip de ondan sonra boykot çağrısı
yapmak, aslında seçimlere
fiilen çok büyük bir değer atfetmekten başka bir anlama
gelmez.
Tam da büyük bir önem atfetmediğimiz için, seçimleri,
bizlere daha fazla hareket alanı sağlayacak; karşı tarafı zayıflatacak veya
hareket alanını küçük de olsa daraltacak taktik hamleler için iyi bir imkân
olarak görürüz.
Bizler adaylara onlar iyi veya doğru olduğu için; ya da bir
şeyler değiştirebileceği için oy istemeyiz. Aksine bunun mümkün olmadığını
söylemek için seçimlere katılırız ve yine tam da bu nedenle, vereceğimiz
oyların bizim hareket alanımızı genişletip genişletmeyeceğine bakarız.
Erdoğan’ın ilk
turda seçilmesi, başkanlık sistemine dayanan kişi diktatörlüğüne gidiş yönünde çok önemli bir zafer anlamına gelir ve
bu zaferi ardına alan Erdoğan’ın en küçük
bir uzlaşma görüntüsüne
bile ihtiyacı kalmaz. Ezilenler birbirine
yakın güçlerin çatışmalarında kendileri için daha elverişli; kendilerine daha
geniş bir hareket alanı sağlayan koşullarda olurlar.
Böyle bir yaklaşımla baktığımızda, seçimlerde boykot çağrısı
yapmak, sadece seçimlere fiilen büyük bir değer atfedilmesi anlamına gelmez;
aynı zamanda nesnel olarak Erdoğan’ın ilk
turda kazanmasına hizmet etmek anlamına gelir. Çünkü verilmeyen her oy, seçimlere katılım oranının düşmesine, ama katılım oranı düşünce de, o düşük katılım içinde
de Erdoğan’ın
aldığı oy oranının yükselmesine ve
dolayısıyla ilk turda seçilme olasılığının artmasına yol açar.
Dün yolda Halkevleri’nin bir afişi görülüyordu: “Hiç
birine mecbur değiliz”.
Hiç birine mecbur olmamak ve bunu seçim bağlamında kullanmak
tam da seçimlere büyük bir değer atfetmektir.
Hiç birine mecbur olmamak, bir propaganda sloganı olarak
anlamlı olabilir, stratejik bir hedefi ifade etmede yararlı olabilir; ama
taktik bir slogan olarak, tamamen yanlıştır.
Hayat her zaman uzlaşmalardan ibarettir. “Uzlaşma yok!”
bir anarşist palavrasıdır.
Bir devletin ve hele hele bu devletin vatandaşı olarak
yaşamak bile dünyanın en aşağılık şeyine, yani devlete mecbur olmak değil
midir? Bu durum, hele Türkiye gibi bir ülkede, Türklükle tanımlanmış ve
Türklüğün de ırkla tanımlanmış olduğu bir ulusal devlete mecbur olmak değil
midir?
Hiç birine mecbur değilsen verme bu devlet vergi; tanıma
onun kurumlarını; yırt at onun hüviyetini, pasaportunu; gitme onun okullarına;
tanıma onun para birimini, ölçü birimini, mahkemelerini, diplomalarını.
Bunların hiç birini yapamıyorsan uzlaşıyorsundur bu devletle.
Mecbursun bu devlete.
Bu devlete mecbur olmaktan bile söz etmeden o mecbur olduğun
devletin tepesinde kimin bulunacağına mecbur olmamaktan söz etmek: hem o
devlete; hem de Erdoğan’a hizmet etmekten başka bir
anlama gelmez.
Dünyanın en büyük zulmünü sorun etmeyeceksin, ondan sonra
çıkacaksın seçimlerde “hiç
birine mecbur değiliz”
diye boykot çağrısı yapacaksın. Çocuklar bile güler buna.
Üstüne üstlük, bunu da birinci turda HDP’nin adayı varken ve o sanki hiç yokmuş gibi yapacaksın.
Bu davranış, açıktan karşı tarafa geçmekten başka bir anlama
gelmez.
Buradan Laiklere ve Alevilere bir kez daha seslenelim.
İhsanoğlu’nun CHP
tarafından aday gösterilmesine tepki
duyabilirsiniz ama tepki duyup da boykot ederseniz daha ilk turda Erdoğan’ın seçilmesine yardım etmiş olursunuz.
İlk turda Demirtaş’a oy
vererek, hem İhsanoğlu’nun aday gösterilmesini
tepkinizi ifade edebilirsiniz; hem de katılım oranını yükselterek, Erdoğan’ın
ilk turda seçilmesini engelleyebilirsiniz.
Yani hele ilk turda boykot çağrısı yapmak, Erdoğan’a oy verme çağrısı
yapmaktan farksızdır.
Eğer Demirtaş gibi bir aday olmasaydı, Alevilerin ve
laikçilerin boykotu bir ölçüde anlaşılır olabilirdi.
Ancak bugün hem protestoyu ifade etmek için; hem de bu
ifadenin Erdoğan’a yaramaması için bir yol bulunmaktadır.
Bugün en acil sorun Erdoğan’ın
ilk turda seçilmesini engellemek olmalıdır. Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini
engellemek, küçük ama ciddi bir başarı olur ve
Erdoğan cephesinde karışıklığa, elin ayağın birbirine dolaşmasına; sinirlilik
ve panik işaretleri ortaya çıkmasına yol açar ve bütün bunlar sonraki
gelişmeleri etkileyebilir.
Erdoğan ilk turda seçilemezse, bunu sağlayabilecek olan
Demirtaş olacaktır. Demirtaş hem Kürtlerin çok önemli bir bölümünün Erdoğan’a oy vermesini engelleyecektir, hem de Alevi ve Laikçi protesto davranışları için uygun bir alternatiftir.
HDP de, Demirtaş’ı
destekleyenler de ona demokratik hedefleri olan bir aday olduğu için oy
istememelidirler. Propagandada elbette demokratik hedefler ve özlemler dile
getirilmelidir. Ama bunları dile getirilmesi ve oy istenmesi arasında bir
zorunlu ilişki olmaz devrimciler için. Devrimciler pek ala en demokratik özlem
ve hedefleri dile getirip, oyların hiç de tutarlı demokrat olmayan bir adaya
verilmesini isteyebilirler. Örneğin kendilerine verilecek oyun fiilen yok
olacağı, daha berbat bir adaya yarayacağı koşullarda, daha az berbat olanına oy
verilmesini isteyebilirler ve istemelidirler. Tam da seçimlere pek bir değer
vermedikleri için böyle yaparlar ve yapmalıdırlar.
O halde Demirtaş’a da oy
istemenin gerekçesi demokratik program ve özlemler olmamalı. Aksine bu
devlet mekanizması yerinde durduğu sürece en küçük
bir demokratikleşmenin olamayacağı anlatılmalı bu seçimlerde. Demirtaş’a oy, verili somut durumda, Demirtaş’a
verilecek oyların güçler
dengesini değiştireceği; Erdoğan’ın
ilk turda kazanmasını
engelleyeceği gerekçesine
dayandırılmalıdır.
*
İkinci turda ise, yapılması gereken muhtemelen ikinci tura
kalacak olan İhsanoğlu’na oy vermektir.
Boykot yine aynı şekilde fiilen başkanlık sistemine olumlu
oy vermek anlamına gelir.
Birçoklarının şunu dediğini görülüyor. “İkisi de dinci. Al birini vur ötekine”.
Diyelim ki öyle. Ama buradaki seçim dinci adaylar adasındaki
bir seçim değil; iki farklı sistemin seçimidir. Erdoğan’ın
kazanması fiilen denetimsiz ve dizginlerinden boşanmış bir başkanlık sisteminin kazanması olacaktır ki, tam bir diktatörlük rejimine gidiş anlamına gelecektir.
İhsanoğlu’nun
kazanması ize, en azından
cumhurbaşkanlığı
ve meclis arasındaki denge ve çatışmaları
davet eden; dolayısıyla
ezilenlere nispeten daha fazla hareket alını sağlayan; Erdoğan’ın ihtiraslarını gemleyen bir işlev görür.
Öte yandan nesnel sonuçları; yani Erdoğan’ın yenilgisi, AKP’nin gücünü
yitirmesine, her iki tarafın da
birbirine eşit güçlerle
mücadelesine ve dolayısıyla ezilenlere ve Kürtlere daha fazla mecbur olmasına
yol açar.
Aslında CHP ilk kez akıllıca bir öneri yapmıştır endi
açısından İhsanoğlu’nu aday göstererek.
Kendi isteklerine değil, AKP’nin
tabanından da oy alabilecek bir aday göstererek Böylece AKP’nin tabanında bulunan
ama başka alternatif olmadığı için ona mahkûm olan; Erdoğan’ın böylesine keyfi egemenliğinden ve
elinde dizginlenemez bir güç biriktirmesinden tedirgin olanlara,
memnuniyetsizliklerini ve protestolarını ifade edecek bir alternatif sunmuştur.
Eğer ilk turda “Laikler”in ve Alevilerin protesto oyları
Demirtaş’a akar ve yüzde
onu geçerse ve yine eğer ikinci turda Başkanlık
sistemine karşı olanlar İhsanoğlu’na oy verir
ve Erdoğan kazanamazsa, Türkiye’de bütün
dengeler alt üst olur ve muazzam bir demokrasi
rüzgârı esmeye başlar: Bu
ezilenlerin toparlanması; cesaretlenmesi; sokaklara çıkması, hakları için mücadeleye girmesi için muazzam olanaklar
açar.
Birinci turda Demirtaş’a
oy verin. Yakışıklı ve
genç olduğu için değil; az çok
demokratik özlemleri ifade ettiği için değil,
güzel konuştuğu, sempatik ve güleç olduğu için
değil; Protestonuzu ifade etmek ve boykot
ederek başkanlık sistemine oy verir duruma düşmemek için.
İkinci turda da İhsanoğlu’na
oy verin. Akıllı, âlim, centilmen vs. olduğu için değil. Sadece seçilmesi ve ona verilen oylar başkanlık sistemine karşı duruşu ifade edeceği için.
Ancak dar kafalılar kendi özlemlerine uygun aday ararlar.
Geniş ve stratejik düşünenler, karşı tarafın içinde de taraftar bulacak;
önyargıları yıkacak; karşı taraftaki bölünmeleri ve tereddütleri arttıracak
adaylar; formülasyonlar ararlar ve onlara oy verirler.
Tam da seçimlere fazla bir değer vermedikleri için böyle yaparlar.