Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 20 Eylül 2014
Geçerli Tarih: 29 Nisan 2024, 17:59
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=19123
Ortadoğu kan gölüne döndü, her dakika yüzlerce insan can
veriyor.
Gerekçesi ne olursa olsun meşru olmamakla birlikte savaş
insanlık dışı...
Doymak bilmeyen insan paranın,çıkarın ve küresel
sermayenin hırs döngüsünün cezasını çekiyor.
Irkçı ve milliyetçi cepheler ise konu azınlıklar olduğunda her
zamanki gibi mesafeli,kendi ırkından,kendi milletinden,
kendi inancından olmayana yardım elini uzatma erdemini
göstermiyor.
Oysa konu
olan İNSAN...
"İnsan"a bakıyorsunuz son derece ırkçı ve
bencil,kendi kapısını çalmayan depreme,fırtınaya,felakete,zulme
duyarsız,umarsız ve kayıtsız,kısacası kör,sağır,dilsiz...
Bu gün savaş mağduru olmuş,anasını babasını tanımadan
büyümüş bir üstadın ölüm yıldönümü, savaşın
tahribatlarının insan yaşamında neler eksilttiğini yarınlara ne gibi duyguları armağan ettiğini birlikte okuyalım...
Mehmet Ruhi Su (1912 - 20 Eylül 1985), Türk halk müziği sanatçısıdır.
Savunma Bakanı Recep Peker'den öksüz yurtlarına
bir başka bildiri gelir. Bu bildiride: "Okulu bitiren tüm çocuklar zorunlu
olarak askeri okullara girecek" denmektedir.
Ruhi Su o günleri de şöyle anlatacaktır: "Bize
bunu duyurdular. Çok üzüldüm ama yerimi Şaban'a verdiğime hiç pişman olmadım.
Suphi, ben ve diğer arkadaşlarımla birlikte, İstanbul Halıcıoğlu Askeri
Lisesi'ne gidecektik. Yeniden müzik öğretmen okuluna nasıl gideceğimi düşünmeye
başlarken, askeri okula gitme hazırlıklarımız başladı. Doktor kontrolünden
geçtik. Göz muayenesinde az görüyormuşum numarası yaptım ama sağlam olduğuma
karar verdiler. O ara isimlerimizden dolayı, küçümsendiğimizin farkına
varıyorduk. İsimlerimizi değiştirmeyi veya ek bir isim almayı
kararlaştırdık.Ökkeş, Durmuş,
(...) İstanbul Öksüzler Yurdu öğrencileri bize yol
gösterdiler. Beni kendi yurtlarındaki Ahmet Muhtar bey ile
tanıştırdılar. Akşam oldu mu kantinde toplanırdık. Ağabeyler 'Hadi Ruhi çal'
derlerdi. Keman çaldırırlardı. Bir akşam yine kantinde ağabeylere keman
çalarken, okul komutanı içeri girdi 'Ne yapıyorsunuz? Bu ne rezalet?' dedi.
Kemanı kaptığı gibi ayaklarının altına alıp, kırması bir oldu.
Birkaç gün sonra, okul komutanı beni çağırdı.
Kemanın parasını vermek isteyince, kabul etmedim. Çok üzülmüştüm. Aklım fikrim
Müzik Öğretmen Okulu'na nasıl gidebileceğimdeydi. Buradan ayrılmanın yollarını
arıyordum. Bir gün, Ahmet Muhtar bey 'Ankara'ya gelebilir misin' diye sordu.
Hiç bir şey düşünmeden gelirim, dedim. Askeri Lise'den kaçmaya karar verdim.
Kimliğim müdüriyette idi. Arkadaşlarım aralarında para topladılar. İki kimliği
olan bir arkadaşım da kimliğinin birini bana verdi. Yanımda sahte bir kimlikle
bavulumu hazırlayıp, trene bindim. O zamanlar trenlerde çok sıkı kontrol
yapılırdı. Tam Polatlı'ya yaklaşırken, polisler geldi, sorular sormaya
başladılar. Nereye gidiyorsun, nerede kalacaksın? Kimliğimi aldılar ve 'yarın,
merkezden gel al' dediler. İstasyonda indim. Sırtımda koskocaman bir bavul,
önce Ulus, sonra Cebeci' ye yürüdüm. Nihayet Müzik Öğretmen Okulu'nun önüne
geldim. Ahmet Muhtar beyi buldum. Beni görünce şaşırdı. Nasıl geldiğimi sordu.
Kaçtığımı duyunca derinden bir 'eyvah' çekip, beni Askeri Liseler Müdürlüğü' ne
yolladı. Sırtımdan bavulu indiremeden oraya gittim. Karşıma çıkan ilk yetkiliye
durumumu anlatmaya başladım. Konuşmaya başlamamla birlikte gözümden yaşlar
boşandı. Masada bir albay oturuyordu. Bir taraftan anlatıyor, bir taraftan da
ağlamaya devam ediyordum. Albayın da gözlerinin dolduğunun farkına vardım. Ama
cevabı şu oldu: 'Seni kabul edersem herkes askeri okuldan kaçar. Sen okuluna
dön, oradan dilekçe ile başvur."
Ruhi büyük umutlarla gittiği o yolu iki inzibatla o
akşam geri dönmek zorunda kaldı. Kaçtığı için hemen hapse attılar. İki gün
orada kaldı, ama kaçtığına pişman olmadı. Müzik Öğretmen Okulu'na gitmenin
yollarını daha kapsamlı düşünmeye başladı.
"O yıllarda, askeri okullara girme isteği çok
fazlaydı. Öksüzler Yurdu'ndan gelen çocuklar da isteğe bağlı olarak Gülhane
Askeri Hastanesi'nde sağlık kontrolü yaptırıyorlardı. Çürük çıkan olursa, başka
okullara gönderiliyordu. Okul komutanına çıkıp, beni hastaneye sevk etmesini
istedim. Herkes askeri okullarda okumayı isterken, benim müzik okuluna gitmek
isteyişime şaşırıyorlardı. Muayenelerim başladı. Göz muayenesinde, bütün
harfleri yanlış okudum ama doktorlar öksüzüm diye acıyıp sağlam raporu
verdiler. Oradan kulak muayenesine gittim. Kulak doktoruna durumumu anlattım.
İsteğimi tekrar tekrar söyledim. Beni çürük çıkarması için yalvardım. Hiç
unutmuyorum 'İltihabı üzeynden dolayı mektebe devam edemez' diye rapor verdi.
Çok sevindim. Arkadaşlarım ve ağabeyler Müzik Öğretmen Okulu'na dilekçe
yazdılar. Hazırlanmaya başladım. Okuldan dilekçeye 'yerimiz yok, alamayız' diye
cevap geldi."
Çürüğe çıktığı için Askeri Okul ile ilişkisi kesilen
Mehmet Ruhi, Adana Öksüzler Yurduna geri gönderilir. Adana Lisesi parasız bir
okuldur. Önce oraya girer, sonra da öğretmen okuluna geçer. Okulda
teneffüslerde keman çalmaya devam eder.
O sıralarda Adana'da, bir sinemada sessiz filmler
oynatılmaktadır. Bu sinemada, küçük bir de orkestra var. Filmdeki sahnelere
göre, bu orkestra müzik yapıyor. Orkestradaki Avusturya'lı Ervix, Adana
Öğretmen Okulunun da keman hocası. İlk klasik batı müziği parçalarını ondan
öğrenir Mehmet Ruhi.
Askeri liseden, Adana Öksüzler Yurdu'na dönüp,
oradan da öğretmen okuluna geçtikten sonra, aşık olduğu ebe-hemşire olarak
çalışan bir hanımla evlenir. Bir oğulları olur,
adını Güngör koyarlar. Müzik Öğretmen Okulu'na geçtikten sonra eşi de
Ankara'ya tayin olarak, Numune Hastanesi'nde çalışmaya başlar.
Eylül ayında, Ankara Müzik Öğretmen Okulu'nun giriş
sınavı yapılacaktır. Yine arkadaşları aralarında para toplarlar.
"Ankara'ya gittim ve sınava girdim. Sınavda 'ne çalarsın' diye sordular,
ben de 'morsolar' (parçalar) dedim. 'Bir konçerto çal' dediklerinde çok
şaşırdım. Bu sözü ilk kez duyuyordum. Müzik imlası ve armoni sözlerini de ilk
kez duyuyordum.
Öğretmenlerden biri, sınava hazırlanmam için Vivaldi
Sol Majör keman konçertosunu verdi. Bir arkadaştan ödünç keman buldum. Bir otel
odasında gece gündüz çalıştım. Sınavı başarı ile verdim. Ulvi Cemal
Erkin'nin : 'Son sınıfa girerse zorlanır, bir sınıf aşağısına girmeli'
teklifine, tüm öğretmenler katıldılar. "
Böylece Mehmet Ruhi, Müzik Öğretmen Okulu'na girer.
Gündüzlü olarak başarılı olursa, bir sene sonra yatılı olabilme koşuluyla. O
ilk yılı başarı ile bitirerek yatılı okumayı hak eder. O sene, tek hece olduğu
ve kolay söylendiği için "Su" soyadını alır ve adı Mehmet Ruhi Su
olur.
Müzik Öğretmen Okulu'ndan, Ankara Riyaseti Cumhur
Orkestrası'na seçilerek orada çalışmaya başlar. Aynı zamanda müzik öğretmeni
olarak da, İkinci Ortaokul ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde çalışıyordur.
Mehmet Ruhi Su, konservatuarın opera bölümü
öğrenciliğini sürdürürken bir hocası keman çalışmasının ses tellerine zarar
vereceğini, sesinin zayıf çıkacağını söyleyerek, bir tercih yapmasını ister.
Bunun üzerine, Ruhi Su, kemanı bırakmak zorunda kalır.
Devlet Konservatuarında (1936-1942) opera sanatçısı
olarak çalışmaya başlar. 1945 yılında Opera Kanunu çıkınca öğretmenliği
bırakmak zorunda kalır. 1952 yılına kadar Devlet Operası'nda çeşitli operalarda
oynar:Bastien Bastienne, Madam Butterfly, La Boheme, Satılmış
Nişanlı,Fidelio, Maskeli Balo, Yarasa, Figaro' nun Düğünü, Rigoletto,
Aşk İksiri.
En son Konsolos operasının provasındayken, gözaltına
alınır ve tutuklanır. Opera yaşamı böylece noktalanır. Operada çalışmaya
başladığı yıllarda ilk evliliği de anlaşmazlık nedeniyle erdi.
Opera yaşamı, 1952'de son bulunca, türkülere ağırlık
verir. Çocukluğunda başladığı türkü söyleme işine Öksüzler Yurdu'nda, Öğretmen
Okulu'nda, Müzik Öğretmen Okulu'nda, Askeri Lise'de, Konservatuar'da ve
Opera'dayken de hep devam etmişti. Operayı çok seviyordu ama türkü söylemekten
de hiçbir zaman vazgeçmemişti. Opera çalışmalarından sonra, zamanını türkü
söylemekle ve derlemekle geçiriyordu. Konservatuarda türküleri dinleyen
hocalarından Markovich, "Türk müziğinin bu kadar güzel olduğunun ilk
defa farkına varıyorum" demişti.
1912'de Van'da doğdu. Adı Mehmet'ti; anasını
babasını hiç bilmedi. Kendi anlatımıyla, "Birinci Dünya Savaşı'nın ortada
bıraktığı çocuklardan biriydi". Müzik için büyük bir mücadele verdi; bu
aynı zamanda onun için"siyasi" bir tavırdı.
...
Kendisini sevgi
ve saygıyla anıyorum.
İnsanın ruhunda sağalmaz yaraları yarınlara miras bırakan
savaşın kazananı olmaz, ama kaybedeni her zaman
çocuktur...