Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Toplumu ayrıştırma siyaseti doğru değildir


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 05 Ağustos 2014
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 22:13
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=18555


TOPLUMU AYRIŞTIRMA SİYASETİ DOĞRU DEĞİLDİR


Ülkemizin yetiştirdiği değerli aydınlarımızdan olan A.Taner Kışlalı, “ Farklılıklarımızı değil ortak yanlarımızı öne çıkarmalıyız” derdi.

Kışlalı’ya göre; farklılıklarımızı öne çıkarmak bizi ayrıştırır, ortak yanlarımızı öne çıkarmak ise kaynaştırır.

Ne yazık ki yıllardır ülkemizde farklılıkları öne çıkarma üzerinden siyaset yapılmaktadır. Ülkemiz insanları; Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-anti laik diye ayrıştırılmaya çalışılmıştır.

Toplum bu ayrıştırmalar ile yorulmuştur. Kamplaşmıştır. Birbirine ‘yurttaş’, ‘insan’ olarak değil farklı gözlerle bakar hale getirilmiştir.

Toplumu ayrıştırmanın ilk önemli örneği olarak meşhur “Vatan Cephesi” söylenebilir. 12 Ekim 1958’de başlayan bu cepheleşme ile ülke adeta ikiye bölünmüştür. Her gün radyodan “vatan cephesine” katılanların isimleri yayınlanmaya başlamış. Gerilim tırmanmış ve 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi gerçekleşmiştir.

1970’li yıllarda bu kez karşımıza “Milliyetçi Cephe” çıkmıştır. Kurulan MC hükümetleri ve izlenen kutuplaştırıcı siyaset ile iç çatışma artmış ve bu sürecin sonunda 12 Eylül askeri müdahalesi gerçekleşmiştir.

12 Eylül öncesi cepheleşme siyaseti nedeniyle, Çorum’da, Kahramanmaraş’ta Alevi-Sünni çatışması yaratılması için, dönemin cephe siyaseti ile bağlantılı provokasyonlar gerçekleştirilmiştir!

12 Eylül sonrasında, Türk-Kürt çatışması amaçlı çabaların hız kazandığını görmekteyiz. 1983 Şırnak ve Eruh baskınları ile başlayan bu ayrıştırma siyaseti, bugüne kadar çok sayıda cana mal olmuştur. Oldukça büyük ekonomik, sosyal ve kültürel kayıplar yaşamamıza neden olmuştur.

Bu ayrıştırma siyasetinin olumsuzluklarının etkilerini bugün de yaşamaktayız…

Yine bu süreçte, Sivas Madımak olayı ile bir kez daha Alevi-Sünni çatışması için adım atılmış, ancak daha önce Çorum ve Maraş’ta olduğu gibi sağduyu egemen gelmiştir.

Sevindirici olan, Alevi yurttaşlarımızın bu provakatif saldırılara ve kışkırtmalara sağduyulu yaklaşımları olmuştur…

Son dönemde ayrıştırma siyaseti giderek artan bir ivme kazanmış görünüyor. Özellikle Başbakan Erdoğan bilinçli olarak bu tür siyaseti körüklemektedir.

Oysa o makamda bulunanların herkesi kucaklayıcı olması gerekir. Öfkeden, kinden ve nefretten arınmış olması gerekir.

İlk ‘Balkon konuşmasındaki’ toplumun bütününü kucaklayan tavırda olması gerekir.

Fakat Başbakan o tavrından uzaklaşmış görünmektedir. Özellikle 17 ve 25 Aralık operasyonları sonrasında, sert ve ayrıştırıcı üslubunu giderek daha da artırmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da aynı tavır devam ediyor.

İzmir konuşması, Başbakanın ayrımcı ve mezhepçi tavrına örnektir. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na “sen Alevi olabilirsin” diye seslenen, hızını alamayıp isim vermeden Selahattin Demirtaş için, “..kendisi Zaza ama benim Kürt kardeşlerimi aldatıyor” diye seslenen başbakan, toplumun tümünü kucaklayan bir cumhurbaşkanı olamayacağını göstermiştir.

Aslında Başbakan, gerilimden beslenmektedir. Ayrıştırmadan beslenmektedir…

Gerilim yaratarak, ayrıştırarak seçmelerini etrafında kenetlemektedir.

Bunun geçmişte örnekleri mevcuttur.

Cumhurbaşkanlığı seçim süreci gerilimden uzak başladı. Gerek Ekmeleddin İhsanoğlu, gerekse Selahattin Demirtaş topluma sıcak mesajlar vermeye çaba gösterdiler.

Bu düzeydeki bir seçim süreci elbette gerilimden beslenen Başbakanın işine gelmezdi. O kürsüden bağıracak, suçlayacak, öfke ve kin kusacak ki, tabanı etrafında kenetlensin!

O nedenle Kılıçdaroğlu’na saldırıyor. Bahçeli’ye saldırıyor. İhsanoğlu’na saldırıyor. Demirtaş’a saldırıyor…

Dün “Vatan Cephesi” ve “Milliyetçi Cephe” döneminde olduğu gibi toplumu ayrıştırmaya çalışıyor. Mezhep siyaseti yapıyor.

Sesi öfke dolu, konuşması sert ve saldırgan bir üslup kullanıyor.

Ne diyordu Ahmet Taner Kışlalı, “ Farklılıklarımızı değil ortak yanlarımızı öne çıkarmalıyız…”

Ortak yanlarımızı öne çıkarırsak bütünlüğümüzü koruruz.

Farklılıklarımızı öne çıkarmaya çalışırsak toplumu ayrıştırırız…

Cumhurbaşkanının görevi toplumun bütünlüğünü korumak mıdır yoksa toplumu ayrıştırmak mıdır?

Hafta sonu yapılacak seçimde, Başbakanın seçilmesi ülke adına ciddi bir risk içermektedir.

Dilerim sağduyu galip gelir…


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster