Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Kentlerin Bunalmışlığı


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 10 Nisan 2014
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 03:59
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=17458


KENTLERİN BUNALMIŞLIĞI...

Kentler, olağan üstü bir büyüme ve gelişme göstertikçe, bunalımlar da artmaktadır. 19. yüzyılın başlarında kentlerde yaşayan insan sayısı nüfusun, olsa olsa %3 kadarı kentleşmiş durumdaydı. İnsan soyu gerçekten bir kentli olmayı istemekten çok özlemektedir. 1950'de, 5 milyondan fazla nüfusuyla 6-7 yerleşim yeri olmasına rağmen bu sayı oldukça yukarılara tırmanmaktadır. Fakat şehirleşme artarak sürmesine rağmen, şehirlerin getirdiği bir çok zorluklar nedeniyle insanlar bunalımlara girmekte ve streslere maruz kalmaktadır.

Kentlerin bunalmışlığının en büyük sebeplerinden birisi de trafiktir. Kentlerde bir yerden bir yere ulaşmak, artık çileye dönüşmeye başlamaktadır. Öyle ki, 10 dakikalık mesafeye bazen arabayla bir saatte ulaşabiliyorsunuz.

Ölçüsüzlüğün kentleri ise yanlız ahalisi çoğalmakta, çoğalmaklada kalmayarak sınırları habire genişlemektedir. Bugünkü yapılaşma sürerse, en büyük yerleşme yerlerleri bunalmanın sınırlarını zorlayacak gibi durmaktadır.

Berbat ve irileşen kentleşme, sağlıksız ortamları da beraberinde getirmektedir. Öğle ki, denetimsizlik, karmaşa, saygı ve sevgiden yoksunluk, itaatsizliklerin hat safhaya erişmesi, kanun tanımamazlık gibi sebepler bunalmışlığın en belirgin sonuçları olmaya başlamıştır da diyebiliriz.

Dünyanın denetimini ele geçirmiş olan para, iktidarlarında sloganı olmuştur. Arkasında meddahlar, herkesin gözleri önünde bunu haykırırken, siyasal iktidarları da tutsak etmiş durumdadır. Hegemonyacı bir kapitalist düzen, yeni yeni egemen sınıflarında öncülüğünü yapmaktan geri kalmamaktadır. Ekonomik ve mali iktidarla teknolojinin denetimini elinde toplamış bir halde, bütün gezegene yayılmaya başlamışdır. Mala, mülke, paraya ve ihtişama tutsaklık, her geçen artarak devam etmektedir. Öğle olunca da, halklar arasında kopukluklar ve iletişimsizlikler yaşanmaktadır.

Telekomünikasyon devleri, kıran kırana bir rekabet içine girip, izleyici kitlelerini sipariş edilmiş uyduruk hikayelerle dizi dizi filimlerle avutmaya, oyalamaya, düşünemeyecek hale getirmeye bu kadar heveslendiği bir dönemde başta körpecik beyinlerin bunlardan zarar görmemesi imkansızdır diyebilir miyiz? Bilgisayar ve televizyon kanallarını  kendi çıkarlarını savunacak hale getirmek için çeşitli planlar geliştirenler, bununlada yetinmeyip internet üzerinde oynanan oyunlar, kültür yozlaşmasının olabildiğince desteklendiği başka bir dönemi hatırlayanlarınız var mı? Kültür ve yurtdaşların fikir özgürlüğü için taşıdığı tehlikelerin ne kadar farkındayız acaba?

Herşeyden kuşku duymak, her olayı aleyhte sanmak, her yapılanları kendine karşı yapıldığını zannetmek, hergün bir planla uyanmak, birilerine çatmak, birilerini suçlamak, kendi vatandaşlarını azarlamak... tüm insanlarımızı bunalmışlığa sevk etmez mi?

Sınırlarımızda yaşanan iç karışıklıklar ve bu iç karışıklıklardan kendine pay çıkarmak için savaş çığırtkanlığına soyunanlar yanlız kendi geleceğini düşünüyor mu diyeceğiz yoksa bütün bir milletin bunalmışlığının giderilmesini mi düşünüyor diyeceğiz? Sizler ne derseniz deyin. Başta kentlerimiz olmak üzere bütün ülke bunalmışlığın esareti altına girmiş görülmektedir. Bunun da en belirgin örneklerini haber kanallarından hergün izliyoruz ve daha da neler olacağının endişesini taşıyoruz.

Bütün bunlara bakarak, dünyamızın bütün kaynaklarını ellerine geçirmiş olan ya da bütün kaynakları kendi doymak bilmeyen midelerine akıtan bu kapitalist baronlar, denetlenemez durumda mı kalacaklar? yoksa denetlemeye cesaret edemezlermi diyeceğiz? Ayrıca şunuda sormak gerekir: Gezegenimizle ilgili sorumluluklarımızın ve evrensel değerlerin bilincinde ortak bir noktaya varmanın önünü kapayan önce savaş ağalarının ve onların bataklık sineklerinin yuvalandıkları çukurlar dağıtılıp tarumar edilemez mi?

Zenginlerden daha zengin bireyler vardır artık. Bu da zenginle yoksul arasında ki uçurumu gitgide daha da derinleştirmektedir. Dünyamızda 3 milyara yakın insan açlık sınırında ya da aç olarak hayatlarını sürdürmeye çaba harcamaktadırlar. Gelişme yolundaki ülkelerin 4,5 milyar insanından üçte biri yeterince kalori alamazken bizler buna yazgı diyebilirmiyiz? Dünyamızın çeşitli yerlerine her yıl 30 milyon insan açlıktan ölürken buda mı yazgı diyeceğiz? Çeşitli istatistiki bilgilere bakınca, bugün dünyamızda yaşanan savaşlarla ve açlıkla, sefaletle hayatlarını kaybedenleri görünce insan olan insanın yüreklerinin sızlamamasının imkanı olabilir mi? Ama maalesef, değil yürekleri, kıllarını kıpırdatmayanlar vardır. Çünkü bunlar, insan kanından beslenirler.

İnsan kanından beslenenlerden daha kötüleri de vardır. Cahiller sürüsü! işte bu cahil ve eğitimsiz insanlarla içiçe, yanyana, omuz omuza hergün caddeleri adımladığımız olur, sokaklarda karşılaştığımız olur, bir iş yerinde çalışmak zorunda olduklarımız olur... Bu insanların arasında bir de yanlız kendi düşüncesinin doğru olduğunu sananlar vardır ki, işte en can alıcı olanıda bunlardır. Çünkü bunlar, sabit fikirlidirler, hoşgörüden de nasiplerini alamamışlardır, değil insana hayvana dahi sevgi ve saygı beslemezler, yanlız kendi gibi olanlara selam verip alırlar, yüzleri de hiç mi hiç gülmez... bu tür insanları, kentli köylü diye ayırmakla da yanlışların en büyüğünü yapmış olursunuz. Unutulmamalı ki: cahil her yerde cahildir  Bu türlü insanlarla varılacak tek yer ise, karanlıkların aydınlığa açılmayan kapı ve pencerelerinin önüdür. İşte bu insanlarla bir arada olmak zorunda kalmanız, o yerin, o şehrin havasını solumak durumunda olmanız bile sizi bunaltır, sizi strese sokar, sizi için için yer bitirir.

Buradan kalkarak diyeceğiz ki, 20'nci yüzyılın sonlarına geldik, ya bu insanları eğiteceğiz, ya bu insanları adam gibi yetiştireceğiz. Hem de devlet eliyle! başkalarının eğip bükmesine fırsat vermeden, imkan tanımadan...

Çoğu kez eleştirdiğimiz bu insanlara da bir fırsat verilebilir mi acaba diye de düşünmek lazım. Öğleya, hep eleştiriyoruz, ama onları eğitmek konusunda başta yetkililerin fazla bir gayretlerinin olduğunu da görmek mümkün değildir. Kimbilir belki de bu insanların cahilliğinden, eğitimsiz oluşlarından kendilerine bir çıkar, bir menfaat sağlıyorlardır.

Bugün bazı meydanları görünce insanın aklına her şey gelmektedir. Akıl sahipleri, düşünce ve fikir adamları, dünya görüşüne sahip olanlar, her şey ortalara saçılmış dururken, hala bazı kafaların bunları nasıl olurda anlayamadığını ciddi ciddi düşünmeye başlamış olmalılar... ülkemizin geleceği için, çocuklarımızın yarınları için, tez elden, başta kentlerimizi bunalmışlıktan kurtarmanın planlarını yapmalıyız, hem de sen ben demeden, hep birlikte ve beraberce...


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster