Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Kölelik Kalkmadı


Açıklama: Kölelik Kalkmadı
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 03 Aralık 2013
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 16:37
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=16176


Kölelik Kalkmadı

 

BM 2 Aralık’ı köleliğin kaldırıldığı gün olarak kabul ediyor. Ancak milyonlarca işçi, köle koşullarında çalışıyor. Kapitalist modernite sadece işçileri değil, çocukları, kadınları, kimlikleri ve inançları da sömürerek kölece yaşamı dayatıyor.

Resmen kalktı fiilen sürüyor   

Resmen kaldırıldığı belirtilse de kölelik fiili olarak sürüyor. Dünyada milyonlarca işçi, güvencesiz ve ağır çalışma koşullarında sömülürüyor. Türkiye’de ise her yıl yüzlerce işçi çalışma koşulları sonucu yaşamını yitiriyor. Taşeronluk ve güvencesiz çalışma egemen sistem durumunda.

Tek çıkış yolu birleşmek  

Kapitalist modernite, işçilerin yanı sıra, işsizleri, kadınları, çocukları, kimlikleri ve inançları da sömürü değirmeninde öğütüyor. DİSK-AR Müdürü Serkan Öngel, köleliğin modern bir yüzle yeni baştan hayatımıza girdiğini belirtiyor. Tek çıkış yolu ise demokratik modernitede birleşmek.

Kadınlardan işçiye destek

Kadın Emeği Platformu, Hacettepe Üniversite Hastanesi’nde işten atılan 40 işçi için başlatılan direnişe destek için üniversite kampüsünde açıklama yaptı.

Kölelik kalktı kölece çalışma geldi

BM 2 Aralık’ı köleliğin kaldırıldığı gün olarak kabul ediyor. Ancak dünyada 20 milyon işçi kölece çalışma koşullarında çalışıyor. Kapitalist modernite sadece işçileri değil, çocukları, kadınları, kimlikleri ve inançları da sömürerek kölece bir yaşam dayatıyor.

DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) Müdürü Serkan Öngel de, 2 Aralık’ın yıldönümünde, kölelik koşullarındaki çalışma biçimlerini değerlendirdi. Dünya genelinde 20 milyona yakın kölece çalışan insanın olduğunu söyleyen Öngel, “Bunların 1.6 milyonu Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede bulunuyor. Türkiye’de özellikle sokaklarda zorla çalıştırılan çocukların varlıkları biliniyor. Uluslararası alanda Türkiye yeterince veri üretmediği için eleştiriliyor” ifadesinde bulundu.

Kadınlar ve çocuklar ağırlıkta

Ağırlıkla kadınlar ve çocukların bu şartlarda çalıştırıldığı belirten Öngel, “Özellikle seks işçiliğinde bu tür çalıştırma biçimlerinin olduğunu görüyoruz. Türkiye’de ne yazık ki bu tür örneklere rastlamak mümkün. Dolayısı ile olayın aslında çok boyutlu bir tarafı var. Ama imalat sektöründen inşaat sektörüne, hizmet sektörüne bu koşullarda çalışan insanların olduğunu biliyoruz” diye belirtti.

Taşeronluk yaygınlaşıyor

Taşeronluk sisteminin yaygınlaştırılması, kölelik büroları denilen özel istihdam bürolarının açılması gibi uygulamaların yaygınlaştığını söyleyen Öngel, kıdem tazminatının kaldırılması çabalarının da bununla birlikte ele alınması gerektiğini ifade ederek, “Çünkü iş yeri ile işçi arasındaki bağın kıdem tazminatı olduğunu biliyoruz, bu bağın ortadan kaldırılması düşünülüyor. İşçinin emeğini satma özgürlüğünün ticaret konusu olduğu bir döneme doğru gidiyoruz. Dolayısı ile aslında bu da bir tip kölelik olarak adlandırılabilir” dedi.

Sendikalaşma oranı düşüyor

“Dünya genelinde köleliğin kaldırılmasının yıldönümü olan bir süreçte aslında köleliğin yeni baştan başka biçimlerde hayatımıza girdiğini söylemek mümkün. Gerçekten insanların edindiği vasıfların bile bir anda yok sayıldığı bir süreçten geçiyoruz. İnsanlar giderek daha ağır koşullarda çalışmaya zorlanıyorlar” diyen Öngel, kölece koşullara karşı işçilerin örgütlenme hakkının elinden alınmasına da dikkat çekti. Öngel, “Türkiye en yoğun sendikal hak ihlallerinin yaşandığı 20 ülke arasında. Sendikalaşma oranları da giderek aşağı doğru düşüyor. 1986’da her 4 işçiden biri sendikalıysa, bugün bu yirmide biri sendikalı. Örgütlenme az olduğu için işçiler de bu koşullara boyun eğmek sorunda kalıyorlar. Biz de bu koşullara karşı ‘diren işçi’ diyoruz DİSK olarak” şeklinde konuştuç

Cezaevinde 7 liraya çalışıyorlar

Öngel, kölece çalışmanın görüldüğü bir başka alanın ise cezaevleri olduğuna işaret ederek, “Yine cezaevlerinde kölelik şartlarında çalışan insanların varlığından haberdarız. Cezaevlerinde işliklerde rızaları çok fazla alınmadan, günlük 7 liraya çalışmanın zorunlu olduğu çalışma biçimleri var. Bu ‘eğitim’ adı altında yapılıyor ve ciddi problemli bir alan. Dolayısı ile Türkiye bu anlamda, yani kölelik şartlarında çalıştırma koşulları bakımından, problemli bir alan” dedi.

Kölelik yasaklandı

İngiltere’de 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde, 1807 yılında köleliği yasaklayan yasalar çıkarıldı. Daha sonra ise diğer Avrupa devletleri onu izledi. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1873 yılında “Özgürlük Bildirgesi” ile kölelerin özgürlüğüne kavuşması sağlandı. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise kölelik, Sultan Abdülmecit döneminde 1847’de bir fermanla yasaklandı. 1926’da Milletler Cemiyeti bütün dünyada köleliği yasakladı, daha sonra Birleşmiş Milletler ise bu hükmü teyit etti. İngiltere’de çıkan yasalar nedeniyle dünyada 2 Aralık köleliğin yasaklandığı gün olarak kabul edilirken, 10 Aralık haftası ise İnsan Hakları Haftası olarak kabul ediliyor.

Kadınlardan direnişçi işçilere destek eylemi

Kadın Emeği Platformu, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde işten atılan 40 işçi için başlatılan direnişin 20’nci gününde üniversitenin tıp fakültesi kampüsünde destek açıklaması yaptı. Açıklamada, “Güvencesizleştirmeye karşı kadınlar örgütleniyor direnişi büyütüyor” pankartı açılırken, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Direne direne kazanacağız”, “Zafer direnen emekçinin olacak” sloganları atıldı. Eylemde konuşan DİSK Genel Sekreteri ve Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Hacettepe’de 20 gündür süren direnişin en önünde kadınların olduğunu belirtti.

Sevdiye Ergürbüz – DİHA

Kölelik Gerçekten Kaldırıldı mı?

‘Köle’ ticaretiyle başlayan süreç, ‘beyaz kadın’ ticaretine, ardından ‘kadın ve çocuk’ ticaretine ve sonunda kapsamı daha da genişleyerek ‘insan ticareti’ne dönüşmüştür. Bu durum, mağdur profilinde meydana gelen değişimi de ortaya koymaktadır. Köle ticareti döneminde Afrikalı kadın ve erkekler doğal köleler olarak kabul edilirken, daha sonra fuhuş amaçlı ticarette sanayileşmiş ülkelerin beyaz kadın ve kızları potansiyel mağdur kitlesini oluşturmuş, ardından gelişmekte ya da gelişmemiş ülkelerin erkek, kadın ya da çocukları insan ticaretinin en temel potansiyel mağdurları olmuşlardır.

“Köleliğin Kaldırılma Günü” olarak seçilen 2 Aralık, bundan tam 60 yıl önce (2 Aralık 1949) BM Genel Kurulu’nda görüşülen “İnsan Ticareti ve Başkanlarının Cinsel Amaçlı Suiistimaline Karşı Sözleşme”nin kabul edildiği gündür. 25 Mart günü ise, Transatlantik Köle Ticaretinin Kaldırıldığı gün olarak anılmaktadır. Bundan tam 202 yıl önce (25 Mart 1807) İngiliz Parlamentosu Köle Ticaretini kaldıran yasayı kabul etmiştir. Dolayısıyla köleliğin kaldırılması kavramıyla köle ticaretinin kaldırılması aynı anlama gelmemekte; ülkeler arasında alınıp satılmasa da kölelik statüsü var olmaya devam etmiştir. (Tıkla-1) Ancak, ticaretinin yasaklanması, köleliğin kaldırılması tartışmalarını da beraberinde getirmiş ve insan onurunu ağır biçimde zedeleyen bu statü, bu ticaretten azami fayda sağlayan ülkelerce 19. yüzyılın ortalarında resmi olarak kaldırılmaya başlanmıştır.

Afrika kıtası, Avrupalı güçlerce uzun deniz seferlerine dayanabilen gemilerin inşa edilmesiyle karanlık bir devre adım atmış; 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar milyonlarca Afrikalı, köle tüccarlarının gemilerine doldurularak yeni kıtaya kaçırılmış ve satılmıştır. Bu ticaretin öncülüğünü İngiltere, Hollanda, Portekiz, Danimarka, Fransa yapmıştır.

Afrika’dan Amerika kıtasına doğru yapılan ve insanlık onurunun ağır biçimde zedeleyen bu hadiseyi Afrika kökenlilerin ve bu ticareti yapanların unutması elbette mümkün değildir. Liverpool’daki Uluslararası Kölelik Müzesi’nin varlığı da bunun küçük bir göstergesidir. 
Kölelik, insan hakları bağlamında eleştirilen ve karşı çıkılan ilk kavramlardan birisi olmuştur. Köleliğin kaldırılmasıyla insanların alınıp satılması yani ticarete konu olması engellenmiş değildir. Kölelik günümüzde, modern kölelik olarak tabir edilen ancak en ilkel şiddet ve baskı uygulamalarına mazur kalan mağdurların ticaretine dönüşmüş durumdadır. Arasındaki tek önemli fark bu mağdurlara, kanunlar gereği ‘köle’ denememesidir.

Kişisel ve toplumsal trajedilere sebebiyet veren bu uygulama, suç örgütlerince en karlı bir yatırım alanlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Günümüzde, adeta bir köle gibi alınıp-satılan; beden gücünden ve cinselliklerinden rızaları dışında istifade edilen milyonlarca insan bulunmaktadır. Mağdurlarının profiline baktığımızda; bunların yüzde 66’sının kadın,  yüzde 12’sinin erkek, yüzde 22’sinin ise çocuk olduğu tahmin edilmektedir.
(Tıkla-2)

Bu suç türünün temel özelliği bireyin baskı, cebir, şiddet, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma gibi yollarla bu insanların istismar edilmesidir. Bu istismar köleliğin yaygın olarak uygulandığı dönemlerde daha çok cinsel suiistimal ve emek sömürüsünü kapsarken günümüzde bunlara, ileri tıp teknolojisinin de etkisiyle yasadışı organ ve doku ticareti de dâhil olmuştur. Köle ticaretinde maddi çıkarın yanında sosyo-kültürel, etnik, dini ve siyasi unsurlar da bulunmaktaydı. Oysaki insan ticaretinde temel saik maksimum maddi kazanç elde etmektir. Bu amaçla insan ticareti örgütleri, kölelikte olduğu gibi mağduru bir defa değil, defalarca satmakta ve maksimum kar elde etmektedir.

İnsan ticaretiyle mücadele çabalarının kısa tarihine bakacak olursak, 19. yüzyılın son dönemlerinde ve 20. yüzyılın başlarında uluslararası toplumu harekete geçiren kavram ‘beyaz kadın ticaretiyle’ mücadele olmuştur. O tarihlerde Londra’da, Budapeşte’de ve Paris’te çeşitli uluslararası konferanslar düzenlenmiştir. Bu Konferanslar ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinin girişimleriyle ve Avrupalı ve Amerikalı kadınların alınıp satılmasının önüne geçmek üzere toplanmıştır.

Resmi olarak ilk defa 1902’deki Paris Konferansında kullanılan ve Türkçeye ‘beyaz kadın ticareti’ olarak giren ‘white slavery’ kavramı aslında kurbanların renklerinden ziyade, 19. yüzyılın başına kadar yasal ve yaygın olarak uygulanan siyahî köle ticaretinden ayrı bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır.
(Tıkla-3)

Bu girişimlerin sonucunda 1904 ve 1921 tarihlerinde beyaz kadın ticaretinin önlenmesine ilişkin iki ayrı uluslararası belge imzalanmıştır. Bu uluslararası belgelerde beyaz kadın ticareti suç haline getirilmiş ve ardından Avrupa’nın büyük şehirlerinde beyaz kadın ticaretiyle mücadele etmek üzere özel polis birimleri kurulmuştur. (Tıkla-4)

Bu noktada şunu da ifade etmek gerekir ki, bu dönemdeki uluslararası çabaların arkasındaki itici güç, ülkeler arasında kadının cinsel sömürü amacıyla alınıp satılmasına karşı yükselen ahlaki ve moral tepkiydi. Örneğin 1904’de imzalanan uluslararası antlaşmada beyaz kadın ticareti, ‘kadın ve kızların gayri ahlaki amaçlarla yurtdışında pazarlanması’ olarak tanımlanmıştır.

1921’de toplanan Uluslararası Konferansta, ‘beyaz kadın’ tabirinin ırkçı bir anlayışı çağrıştırdığı düşüncesiyle bu tabirin kullanılmasında vazgeçilmiş ve yerine ‘yasadışı ticarete konu olan kadın ve çocuklar’ ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. Sonraki yıllarda özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD’nin konu üzerindeki çalışmaları devam etmiş ve nihayetinde Birleşmiş Milletlerin 1949 tarihli “İnsan Ticareti ve Başkanlarının Cinsel Amaçlı Suiistimaline Karşı Sözleşme” devreye girmiştir. Yaklaşık 50 yıl boyunca bu alandaki temel uluslararası belge hüviyetini taşıyan Sözleşme, 2003 yılında yürürlüğe giren “İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol” (İnsan Ticareti Protokolü) ile vazifesini tamamlamıştır.
(Tıkla-5)

Dolayısıyla, ‘köle’ ticareti kavramıyla başlayan süreç, ‘beyaz kadın’ ticaretine, ardından ‘kadın ve çocuk’ ticaretine ve sonunda kapsamı daha da genişleyerek ‘insan ticareti’ne dönüşmüştür. Bu durum, mağdur profilinde meydana gelen değişimi de ortaya koymaktadır. Köle ticareti döneminde Afrikalı kadın ve erkekler doğal köleler olarak kabul edilirken, daha sonra fuhuş amaçlı ticarette sanayileşmiş ülkelerin beyaz kadın ve kızları potansiyel mağdur kitlesini oluşturmuş, ardından gelişmekte ya da gelişmemiş ülkelerin erkek, kadın ya da çocukları insan ticaretinin en temel potansiyel mağdurları olmuşlardır.



(Ömer Ersoy,Araştırmacı) - SDE      
  

 

YKP-Fem'den Köleliğin Kaldırılması Günü bildirisi...

YKP-Fem, 2 Aralık Köleliğin Kaldırılması Uluslararası Günü nedeniyle bir bildiri yayımladı. Bildirinin tam metni şöyle:

"Köleliğin yüzyıllar önce kınanmasına ve on yıllardır birçok insan hakları belgeleri tarafından yasaklanmasına rağmen, bu gün hala kölelik ve kölelik benzeri uygulamaların var olduğu bir dünyada ve coğrafyada yaşıyoruz. Günümüzde milyonlarca kadın, erkek ve çocuk köle gibi yaşamaya ve çalışmaya zorlanmakta. Modern kölelik olarak adlandırılan bu sömürünün şartları kölelik ile aynı: insanlar mal gibi satılmakta, çok az bir kazanca ya da ücretsiz olarak çalışmaya zorlanmakta ve ‘işverenlerinin’ insafına bırakılmaktalar.

Modern köleliğin bir yüzü ise insan ticaretidir. İnsan ticareti, kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma, kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması anlamına gelir.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ya göre, dünya çapında, yaklaşık 12.3 milyon insan çalışmaya zorlanmaktadır. Bu sayının yaklaşık 2.4 milyonu ise insan ticareti mağdurudur. Kadınlar ve kız çocukları ise hem cinsel sömürü hem de emek sömürüsü nedeni ile insan ticareti mağdurlarının çoğunluğunu oluşturmaktadırlar ki bu oran yaklaşık yüzde 80’ine tekabül etmektedir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ise insan ticaretinin yasaklanmasına ilişkin yasal bir mevzuat bulunmamaktadır. Üstelik insan ticareti seks işçiliği ve ev/inşaat işçiliği gibi ucuz iş gücü sahaları üzerinden devlet tarafından çeşitli politikalarla cesaretlendirilmektedir.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki yüzlerce kadın seks işçiliği alanında gece kulüplerinde kölelik şartlarında çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadırlar. Gece kulübü patronları tarafından borca bağlanan ve kendilerini cinsel hastalıklara karşı koruyamadan zorla çalıştırılan kadınların pasaportları devlet tarafından alınmakta ve devlet hastanesinde dahi kilit altında tutulmaktadırlar.

Yasada sadece kamu sağlığı ve alacağı vergileri düzenleyen devlet, yaptığı ender baskınlarda fuhuştan geçimlerini sağladıkları gerekçesiyle kadınları yargılamakta çoğu zaman da sınır dışı etmektedir. Ancak bir yandan fuhuş iddiasıyla kadınları tutuklayan otoriteler kadınların çalışma koşulları ya da maruz kaldıkları muameleye ilişkin herhangi bir soruşturma başlatmadığı gibi köle tacirlerini serbest bırakmaktadır.

Yine Kıbrıs’ın kuzeyinde, ucuz işgücü kapsamında birçok kadın insan tacirleri tarafından istismara uğramaktadır. Çoğunluğu ev emekçisi ve yabancı uyruklu olan kadınlar, internet üzerinden ya da turizm acenteleri aracılığı ile seçilip adaya getirilmekte ve karın tokluğuna 24 saat çalıştırılmaktadırlar. Bu kadınların yaşam şartları ve durumuna da devlet gözlerini kapamaktadır. Ev işçiliği yapması için adaya getirilen bazı kadınların emek sömürüsüne ilaveten işverenleri tarafından tecavüze uğradığı bildiğimiz bir gerçekken, insan ticaretini suçlaştıran yasal dayanakların eksikliği ve sorumlu kişilerin yabancı düşmanlığı hesaba katılınca, bu tecrübelerin açığa çıkıp suçluların cezalandırılması neredeyse imkânsızlaşmaktadır. 

YKP-fem modern köleliğin önlenmesine ilişkin insan ticaretini yasaklayan etkin yasaların geçirilmesi,  konu ile ilgili görevlilerin eğitilmesi ve mağdur kadınlar için destek mekanizmalarının kurulmasını talep eder.

YKP-fem ayrıca 2 Aralık Köleliğin Kaldırılması Uluslararası Günü’nde yüzyıllar önce sona erdirilen köleliğin ülkemizde normalleştirilerek devam ettirilmesine sessiz kalmama çağrısı yapar"

www.gorelesol.com olarak,Köleliğin Kaldırılması Gününü Kutluyoruz.

 

Haber : Ali Dursun www.gorelesol.com


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster