Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


DEKAP YANIT VE AÇIKLAMA


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 27 Ağustos 2010
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 14:18
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=1570


Derelerin Kardeşliği Platformu

Yanıt ve Açıklama – 26 Ağustos 2010
 
Sabah Gazetesi Ankara ekinde 24 Ağustos 2010 tarihinde ve bazı internet sitelerinde Yelda Cumalıoğlu imzası ile yayımlanan yazıya yanıt olarak yazdığımız bu yazı, aynı zamanda, aynı düşünceler etrafında bizleri ve HES’lere karşı yürütmüş olduğumuz mücadelemizi, çeşitli suçlama ve yaftalamalarla karalamaya çalışan ilgili-ilgisiz, yetkili-yetkisiz, bürokrat, siyasetçi ve devlet adamlarının, gazeteci ve yazarlar ile HES yandaşlarının açıklamalarına karşı da bir karşı haykırıştır!..
 
            Sayın Yelda Cumalıoğlu,
 
HES’lere ilişkin ‘HES karşıtları pes dedirtince…’ başlıklı yazınız bizleri hiç de şaşırtmadı! Doğal olarak sizler de içerisinde bulunduğunuz sosyal, ekonomik ve kültürel çevre, bunlara bağlı bürokratik ilişkiler ve doğal olarak düşünsel bakış açınız çerçevesinde değerlendirmişsiniz konuyu.
Ancak, yazınızda bazı noktaları bilgi eksikliği ve konu bütünlüğündeki noksanlıklar nedeniyle yanlış aktarıp yorumladığınızı vurgulamak istiyorum.
Giriş, bölümündeki aktarımlarınıza, ‘ülkede müthiş bir HES sorunu yaşandığına’, bu sorunun ‘soy, sop, boy ve pos’ tartışmalarından daha önemli olduğu vurgunuza katılmamak olası değil!
HES’lerle ilgili kısacık tanımlamanızda da sıkıntı yok! Ve ardındaki ‘doğru proje’ tanımlama ve beraberindeki zararlar, diğer tanımlamalar konusunda ve özellikle Zeugma(!) örneğini vererek yaptığınız değerlendirme ile ‘su düşer, elektrik çıkar’ noktalamanızda asıl sorun başlıyor!
Gerçekten, özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapımı devam eden veya yapılması planlanan HES projeleri öylesine sizin düşündüğünüz veya tanımlamasını yaptığınız kadar masumane projeler değil! Özellikle de gerekçeli mahkeme kararlarında belirtilen noktaları, bilimsel raporları ve burada yaşananları gördüğünüzde bunun farkına sizler de varacaksınız! Tıpkı, Ertuğrul Günay gibi!
 
‘Doğal olarak’ diye yazınızı devam ettirirken dahi, doğaya atıfta bulunarak verdiğiniz genel değerlendirmelerden size birkaç rakam vereyim. Mesela resmi açıklamalara, yani Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile DSİ rakamlarına göre, ülkemizin enerji gereksinimi her yıl yüzde 8-12 oranında artmaktadır. Bu oran aynı zamanda enerji açığımızı da katlamaktadır!
 
Ancak, bu verilerde bu açığın ve artış oranının neden kaynaklandığı, nasıl oluştuğu konusunda net bir açıklama yapılmamakta, sanayi yatırımları, artan üretim vs. gibi nedenler ortaya konmaktadır. Bu durumda bütün dünya genelinde ve ülkemizde de yaşanan ekonomik krizi döneminde dahi bu artışın nasıl meydana geldiğini bilmem yorumlamaya gerek var mı?
Ayrıca, ülkemizin şu anki bütün üretim kaynakları dahil olmak üzere üretimi 200 milyar GWh olarak belirtiliyor. Bu üretimdeki enerji kayıp-kaçak oranı ise yüzde 16-20 arasında değişiyor.
 
Ülkemizin yeraltı ve yerüstü bütün su kaynaklarının oluşturduğu hidrolik potansiyelin 433 bin GWh olduğu kaydediliyor. Bu rakam dünya potansiyelinin yüzde 1’i, Avrupa’daki potansiyelin ise yüzde 16’sı kadardır. Yani bu rakamlar aynı zamanda ülkemizin bir su fakiri olduğunun da göstergesidir! Bu teorik rakamların karşısında teknik değerlendirilebilir kaynaklar 216 GWh, teknik ve ekonomik kaynaklar ise 140 GWh olarak hesaplanmaktadır.
Bu verilerin ve yine aynı kaynakların ışığında Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapımı planlanan 700’e yakın HES projesinin bugünkü koşullarda tam kapasite ile çalıştığı öngörülerek ülkemizdeki üretimin sadece yüzde 2-3’ünü, ülke genelindeki 4 bin 500’lere ulaşan bütün HES projelerinin ise genel üretimin yüzde 25’ini karşılayacağı hesap ediliyor.
Şimdi basit bir hesapla bu rakamları ele alırsak; bugünün hesapları ile kayıp-kaçak oranı karşısında Doğu Karadeniz’deki projelerin üretim oranının ne kadar komik olduğunu, bununla birlikte ülke genelindeki durumu karşılaştırdığımızda ise ne kadar afaki rakamlardan söz edildiğini görebiliriz.
Kaldı ki, bütün projelerin bitirilerek tam kapasite ile çalıştırılmasının planlandığı tarihin 2023 olduğunu da düşünürsek!.. Ülke genelindeki enerji açığı oranı ile kayıp-kaçak oranlarını da göz ardı ettiğimizde bütün bu projelerin ancak ve ancak 2023’teki enerji ihtiyacımızın sadece yüzde 2-5’ini karşılayacağını görürüz.
 
Bu durumda dahi sizin yazınızda belirttiğiniz gibi ‘kaş yaparken göz çıkartmış’ olduğumuzu da görebilirsiniz sanırım! Kaldı ki daha bitmedi! Bu konudaki reel verilerden de söz etmeye devam edeceğim.
 
Mesela bu enerji açığını karşılamak için yurt dışına 20 milyar doların üzerinde bir ödeme yaptığımızdan söz etmişsiniz. Her yıl bu rakam ödeniyor vurgusuna atıfta bulunmuşsunuz. Ancak, rakamları şişirme konusuna atıfla HES’lere yapılacak yatırımın 50 milyar doların üzerinde olduğundan söz etmemişsiniz.
Yazınızın son kısmında, bu projeler tamamlandığında dışarıya ödediğimiz rakam 20 milyardan 6,5 milyar dolara inecek demişsiniz ama bu rakamın bugünkü afakiliğinden söz etmemişsiniz. Ayrıca bu rakamın, doğrudan elektriğe değil de, elektrik üretiminde de kullanılan doğalgaz ve diğer yakıtlar için de ödeniyor olduğundan ve dahi ne kadar doğru olduğundan da söz edebilirdiniz!
 
Hatta bu miktarın düşmesi hangi ülkeyi etkileyecek diye sorarken, bu yatırımların hangi ülkelere kaynak sağlayacağını, projelerin yapımcı firmalarının kimler, hangi ülke kaynaklı olduğunu, üretici firmaların menşeini, ortaklıklarını hiç sormamışsınız.
 
Projelerden söz ederken, özellikle de bölgemizde yapılanların ne kadar verimli olabileceğini, ne kadar süre çalışabileceğini, rantabl olup olmadığını, ardı ardına dizili projelerin ne derece üretim yapabileceğini, bazılarının susuzluktan deneme üretimine dahi geçemediğinden de laf açmamışsınız!
 
Hele hele bu projelerle yok edilen endemik türleri görmezden gelmiş, hiçbir şekilde bu yöndeki hassasiyetler konusunda virgül dahi koymamışsınız! Siz hiç, bir şekilde nesli tükenen veya yok olan endemik bir türün kaç milyar dolara yeniden dünyaya getirilebileceğini, yoktan var edilebileceğini, üretilebileceğini hesap ettiniz mi? Dünya üzerindeki bu ekolojik sistemin içerisinde barındırdığı bütün varlıkların hangi görevleri üstlendiği konusunda ufacık bir araştırma yaptınız mı acaba! Boşuna mı doğada mevcut bazı türler, çeşitler… Su gibi, güneşin doğması, yağmurun yağması, çiçeklerin açması veya solması gibi… Siz hiç bu gücün varlığından endişe ettiniz mi?
 
Sizin de belirttiğiniz gibi ‘radikal santral karşıtları’ potansiyeline bizleri sokamazsınız! Nedenlerini birazdan sıralayacağım!
 
Ancak HES yapılan yerlerdeki özellikle de Doğu Karadeniz Bölgesindeki eylem, demokratik tepki ve protestolarda öyle sizin vurgulama yaptığınız gibi radikal eylem gurupları falan yok! Eğer o eylemlerdeki fotoğraflardan bazılarını görebilme olanağı elde etmiş olsaydınız, bu güne kadar hiçbir şekilde bir mitinge dahi katılmamış, slogan atmamış, eylem yapmamış olan insanların neler yaptıklarını o fotoğraftaki yüzlerden anlayabilirdiniz! Ve dahi öfkeli gözlerinden görebilirdiniz yaşam için haykırışlarını!
 
Arkadaşınız dahi olsa size anlatılanların gerçekliği konusunda, verilen mahkeme kararlarının uygulanmaması, yargının bir anlamda devlet eliyle ‘yok’ sayılması karşısında tereddütlerinizi de gizleyemezdiniz! Hukukun olmadığı bir yerde nelerle karşılaşabileceğinizi az çok sizler de tahmin edebilirsiniz! Kaldı ki, yasa ve yönetmeliklerin çiğnenerek, görmezden gelinerek ortaya konan durum da bunun cabasını oluşturur.
 
Sizin de Sayın Başbakan gibi ‘tipleme’ hevesine girdiğinizi görünce ne kadar ‘romantik’ olduğumuzu anladık! Oysa bizler, vadilerimize can veren derelerimizin etrafındaki ormanlarda, meralarda, çayırlarda ve doğal yaşam alanlarımızda yaşayanlar olarak bu tanımlamayı uzun zamandan beri unutmuştuk!
 
Yazınızda aktardığınız gibi ‘Derelerin Kardeşliği Derneği’ diye bir oluşum veya öyle bir dernek yok! Bizler Artvin’den Tokat, Amasya’ya kadar bu bölgede bulunan 80’e yakın dernek, sendika ve tüzel kişiliğin bileşeni arasında yer alan Derelerin Kardeşliği Platformu’nun gönüllü üyeleriyiz… Bu platform, öyle sizin ‘üstelik’ diye nitelendireceğiniz, ‘toplantılar yapıp’ kendi arasında sloganlar atan, bazı tipler, romantik kişilikler vs. gibi nitelemelerle küçümseyebileceğiniz bir oluşum değildir! Hiçbir şekilde bileşenleri arasında yer alan veya bu oluşuma gönül veren hiçbir bireyin dahi başka bir yerlerden nemalandığını farklı boyutlardaki ilişkileri olduğunu söyleyemez ve ileri süremezsiniz!
 
Çünkü Derelerin Kardeşliği Platformu, öyle sizlerin veya karşıt görüş belirten birilerinin tanımlamaya çalıştığı ve üzerini kirletmeye çalışarak yaftalamaya uğraştığı gibi bir yapıya sahip değildir. Hele hele öyle yazınızda saçmaladığınız gibi bizleri hiç kimse ‘tutamaz’, ‘adamı’ veya ‘yandaşı’ yaftalaması ile kışkırtamaz! Kaldı ki, bu nitelemeleri yapanlar ya bölgede yaşayan Karadeniz insanının yapısını, kişiliğini, onurlu duruşunu ve devletine olan bağlılık ve güvenini hiç bilmiyor yada bir şeyler, bir takım çıkar ve ayrıntılar üzerine işkembeden yorumlamalar yapıyor izlenimi vermektedir.
 
‘Su hayattır, satılamaz’ sloganı size çok mu basit geliyor! O zaman sizce su nedir? Yapabilir misiniz suyun tanımını? Ölçebilir misiniz elinizdeki ölçüm aletleriyle, parayla, pulla değerini?
 
Derelerin Kardeşliği Platformu, başta Rize olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesindeki birçok yerel sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımı ile tamamen bağımsız bir yerel halk hareketi olarak bugün Artvin’den Trabzon, Erzurum, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Ordu, Tokat, Amasya, Samsun ve Sinop’a kadar uzanan bölgede 80’in üzerindeki bileşeni ile HES’lere karşı mücadelesini sürdürmektedir.
 
Gönüllülük esasına bağlı, çevreye, doğaya, ülkemizin doğal zenginliklerine, doğal yaşam alanlarına sahip çıkan, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiye bağlı birçok sivil toplum kuruluşu ve oluşumunun bir araya geldiği, hiçbir fon veya sponsorluktan faydalanmayan, herhangi bir kurum veya kuruluştan herhangi bir yardım ve destek almayan, herhangi bir gurup veya lobicilik faaliyetiyle ilişkisi olmayan Derelerin Kardeşliği Platformu, aynı zamanda herhangi bir hiyerarşik yapısı olmayan bağımsız bir halk oluşumu olma özelliğindedir.
 
Tamamen gönüllü ve özverili, duyarlılık ve sorumluluk ölçüleri çerçevesinde, hiçbir çıkar veya menfaat hesabına dayanmayan, günümüz politikaları çerçevesinde rant hesapları içerisinde olmayan Derelerin Kardeşliği Platformu ve bileşenleri; HES’lere karşıdır! Çünkü HES projeleri, iddia edildiği gibi temiz ve çevreci bir enerji üretim kaynağı değildir! Aksine, çevreyi ve doğayı katleden, derelerimizi kurutan, sularımızı 3,5 metre çaplı ve yüzlerce kilometrelik tünellere hapseden, doğal yaşam alanlarımıza, tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimize geri dönüşümsüz zararlar veren, rant hesapları ile sularımızın, vahşi kapitalizmin emperyalist paylaşım hesaplarında meta olarak kullanıldığı bu projelerin zararlı etkilerini görmekte ve yaşamaktayız.
Derelerin Kardeşliği Platformu, tüm canlıların yaşam kaynağı olan suyun sadece enerji kaynağı ve para kazanma aracı olarak görülmesini reddetmektedir.
Gerçi, bir öğretmen emeklisi olan Derelerin Kardeşliği Platformu Yürütme Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Gürkan, sizin kendisine yönelik eleştirilerinize gerektiği şekilde yanıt verecektir ama bu durumun içimizde bir ukde oluşturmaması için yanıtlarımızı sürdürüyoruz.
 
Bakın mesela, köylerde, vadilerde ve diğer yaşam alanlarımızda HES’lere karşı verdiğimiz mücadeledeki pankart, döviz ve afişlerin, toplantı ve mitinglerimizi hangi kaynaktan karşıladığımızı sormuşsunuz yazınızda? Hatta sormaktan öte neredeyse suçlayıcı bir dil kullanmışsınız!
 
Öncelikle buna yanıt verelim size…
Aslında yukarıdaki paragraflardan gerekli yanıtı almış olmanız gerek ama yinede açalım. Bir kere yapmış olduğumuz bütün etkinliklerdeki giderlerimizi kendi olanaklarımız ölçüsünde yardımlaşma ve dayanışma ile sağlıyoruz. Belki bu yardımlaşma ve dayanışmayı bazıları anlayamaz, aklı ermez bu duruma. Bir kere bizim böyle bir bütçe oluşturma veya ekonomik havuz uygulaması gibi bir çalışmamız, oluşumumuz yok. Yapılacak etkinliklere ilişkin kim neyi karşılayabiliyor, elinden ne geliyor, neyi yapabiliyorsa onu ortaya koyuyor ve yapıyor. Kimseden bir ekonomik beklenti veya yardım beklentimiz olmuyor. Yeri geldiğinde memur ve işçi arkadaşlarımız maaşlarından, öğrenci ve diğer gençlerimiz harçlıklarından, köylülerimiz ürettikleri ürünlerden, esnaf ve sanatkârlarımız gelirlerinden, emeklilerimiz arttırabildiklerinden karşılıyor bu giderleri. Kimse kimseden para toplamıyor, bütçe oluşturulmuyor. Herkes yapabildiğini, yaptırabildiğini yaptırıp ortaya koyuyor, eyleme, protestoya, toplantıya, mitinge geliyor.
 
Bunun dışında siz bir de mahkemeleri unutmuşsunuz. Yani HES’lere karşı açılan davaları ve bunlardaki süreci. Bunu da tamamen köylülerimiz ve HES’lerin yapılmak istendiği bölgedeki insanlarımız yapıyor. Ekonomik giderlerini kendi olanaklarıyla karşılıyor. Örneğin bir davanın açılma sürecinde 400-500 lira gerekiyor, ardından ‘yürütmeyi durdurma veya iptal’ kararları öncesinde 4-5 bin lira bir bilirkişi ödemesi gerekiyor! Şimdi siz bunlarında nereden geldiğini merak edersiniz. Bazılarının sorduğu gibi bunun kaynağı nereden geliyor diye de sorarsınız.
 
Mesela Andon’daki projenin devam eden mahkemesinde 4 bin liralık bilirkişi ücretini yatırmak için Kazım Amca’nın ahırındaki ineğini sattığını, Güneysu’daki başka bir projenin bilirkişi ücreti için İsmail Amca’nın evinin çatısını onarmak için ayırdığı parayı verdiğini ve bunun gibi birçok projede olduğu gibi bazılarının emekli ikramiyesinden, çay parasından bu giderleri karşıladığını nerden bileceksiniz ki?
 
Aynı zamanda sizin unuttuğunuz bir başka etkinliğimiz daha var. Örneğin bu konuda düzenlenen çeşitli forum, panel ve konferanslar ile programlara da katılıyoruz. Oralarda Platformumuzu temsil ederek, görüş, düşünce, endişe ve tespitlerimizi paylaşıyoruz. Bunun için ise söz konusu olan o programları düzenleyen kurum ve kuruluşlardan sadece bizlerin yol ve konaklama giderlerini karşılamasını, bunları da bize değil ilgilisi olduğu firmaya ödeyerek gerçekleştirmelerini istiyoruz. Hatta bu programların birçoğuna ise kendi olanaklarımızla katılmaya çalışıyoruz. İsterseniz sizler de böyle bir etkinlik düzenleyerek bizi çağırabilir ve orada da tartışmalar yapabiliriz. Her koşulda biz buna hazırız.
 
Bu mücadelenin sadece bir çevre mücadelesi olmadığını aynı zamanda bir yaşam mücadelesi olduğunu nasıl kavramanız gerekir? Elinize batan ufacık bir toplu iğnenin size verdiği acıyı en yakınınızdaki ne kadar hissederse o kadar! Gelmeden, görmeden, yaşamadan ne kadar kolay da hüküm verilebiliyor değil mi?
 
Elinizi vicdanınıza koyunuz, hangimizin hangi çevre örgütlerine, hangi yardım dernek ve vakıflarına ne kadar yardım yaptığımızı nasıl sorgulayabilirsiniz, bunlarla ilgili makbuz ve dokümanlar mı istiyorsunuz? Kelaynak kuşları ile lösemili çocukları nasıl karşılaştırabilir ve arada bir tercih yapılmasını istersiniz! Yaşam hakkını nasıl sorgulayabilirsiniz?
 
Ve hele ki, yazınızın bitişinde kullandığınız ‘üstelik halkımız çevreci olacak kadar eğitimli ve kültürlü mü’ cümlesi bizleri neredeyse yerden yere vurdu. Pardon ama siz hangi halktan söz ediyorsunuz? Hangi ülkede, dünyada veya galakside yaşıyorsunuz? Bu halk sizin tanımlamaya çalıştığınız yozlaşmış kültürün bir ürünü değil!
 
Bir kez daha yinelersek, biz burada yola tükürme, pet şişe atma vs. gibi salt bu kavramdaki çevrecilik mücadelesi vermiyoruz. Hala bunu dahi kavrayamadınız! Biz öyle birilerinin tanımladığı gibi aktivist veya artist değiliz. Siz bile yazınızda, o çevreyi kirletenler kadar bilgi kirliliğine neden olduğunuzun farkında değilsiniz!
 
Bu insanlar, bizler burada ne enerjiye karşı ve nede salt ülkemizin milli ekonomisine darbe vuracak HES’lere karşı gözü kapalı bir mücadele veriyoruz. Bizim burada verdiğimiz yaşam mücadelesidir. Bunu sadece kendimiz için değil, aynı zamanda sizler de dahil bütün yurttaşlarımız ve insanlar için, lösemili çocuklarımız ve kelaynak kuşları için de veriyoruz…
Bu HES mücadelesinin altında yatanlar bu kadar da olmasa işte budur…
 
Ekonomimize böyle mi sahip çıkacağız? PES yani…
Son bir not… Bu konuda istediğiniz her türlü bilgi, belge, mahkeme ve bilirkişi raporları ile açıklamalarımızı dilediğiniz zaman isteyebilir, çalışma şeklimizi, ekonomik anlatımlarımızı dilediğinizce yerinde gelip görebilir, dilediğiniz her tartışma içerisinde olmaya hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek isterim…
 
Ömer ŞAN-Rize
Gazeteci/Yazar
Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster