Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Türkiye neden savaş istiyor?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 16 Eylül 2013
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 17:32
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=15492


Türkiye neden savaş istiyor?  - Melisa Kohen

Suriye'ye yönelik emperyalist müdahale konusunda savaş cığırtkanlığının başını çeken iki ülke Türkiye ve İsrail. İsrail'in bunun için kendince tutarlı sebepleri olsa da Türkiye neden savaş istiyor buna mantıklı bir açıklama getirebilecek kimse yok, devletin başındakiler dahil.

Pekala orada yandaş medyanın sunduğu şekilde muhalif bir halk hareketi olmadığını, Esad'a karşı savaşanların Batının beslediği teröristler olduğu apaçık ortadayken aklı başında herkes oraya yapılacak müdahalenin ''insani'' hiç bir amacı olmadığını biliyor. Savaş çığırtkanlığını yapanlar da bunu biliyor ama hesapları farklı. Türkiye'nin ufak tefek pürüzler dışında hiç bir sorunu olmayan Suriye ile hesabı ne gerçekten de bilmiyoruz ama bu hesapların Türkiye'nin çıkarlarına olmadığı gün gibi ortada . İsrail'in Suriye ile çok fazla sorunu olduğu açık; bunlardan biraz bahsetmekte fayda var.

Öncelikle bu sorunları daha iyi anlamak için İsrail ve Amerika'nın Esad rejiminden isteklerine bir bakalım:

1. Katar'dan gelecek doğal gaz hattının Suriye'den Türkiye'ye,oradan da Avrupa'ya aktarılması projesine destek vermesi
2.Şu an 400 bin kişi olan Ordunun 50 bine indirilmesi
3. Yıllardır Suriye halkının paralarıyla alınmış binlerce füze ve diğer silahların derhal Ürdün'e teslim edilmesi
4. Atatürk barajından İsrail'e yollanacak suyun Suriye'den geçmesine izin verilmesi

5. İsrail'in yıllar önce işgal ettiği Suriye toprağı olan(ve önemli su kaynakları barındıran) Golan Tepeleri için İsrail'le masaya oturulması daha doğrusu İsrail'in isteklerini kabul etmesi

Şimdi de Amerikan resmi dış işleri sitesinde Suriye rejimiyle ilgili çıkan raporları ana başlıklarıyla ele alalım:

1) ÖZELLEŞTİRME PROGRAMINI UYGULAYAMAMASI

2) LİBERAL EKONOMİYE GEÇEMEMESİ

3) KÜRESELLEŞMEYE ENTEGRE OLAMAMASI VE DEVLETCİLİKTEN KURTULAMAMASI

Sözü şimdi de Esad'a bırakalım:

1) Suriye’ye hakim olmak,bölgedeki siyasi kararların önemli bir kısmına hakim olmak demektir. Suriye şu anda direnişten yana duruşunun bedelini ödüyor
2) Sorunun dış faktörleri emperyalist olan Batılı devletlerle ilgilidir.Bu devletler hala işgal ya da diğer yollarla kendi bakış açılarını dayatma peşindeler.
3) Sorunun iç faktörlerine gelince,Suriye’de tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi olumlu ve olumsuz şeyler var,ancak bu sorunlar bir kesimin diğer kesimleri öldürmesine neden olacak şeyler değiller.İçerdeki bazı bilinçsiz unsurlar para karşılığı kargaşa kaos çıkarttılar.
4) Reformlara gelince,biz çok zor şartlar altında reformlara başladık hala da devam ediyoruz, ancak teröristlerle onları destekleyen diktatörlükler için reformların bir önemi yok,onlar gerçekte kargaşa ve kaos peşindeler.

Sorunu yukarıda verdiğim bilgiler ışığında ele aldığımızda meselenin iç yüzünün ne özgürlük, ne reform ne de demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı çok net ortada. İşin özü Suriye'nin bölgede küresel kapitalizme direnmesi ve emperyalist barbarlığa direnişin sembolü olması ve bu yüzden emperyalizm ve taşeronlarının ana hedefi olması.

İsrail açısından Suriye'nin bir başka önemi daha var Hafız Esad öncesi dönemden bugünlere kadar Suriye, gerek silah, gerek kamp gerekse lojistik desteğiyle Filistin direnişinin en önemli müttefiki. Bununla birlikte İsrail'in bugüne kadar kaybettiği tek fiziksel savaş olan 2006 Lübnan saldırısında, Hizbullah'ın İsrail'i hezimete uğratmasının ana etkeni Suriye ve Esad rejimiydi. Bu savaş sadece İsrail'in hezimetiyle sonuçlanmadı aynı zamanda bölge için bir milat da oldu. İsrail'in yenilmez olmadığını gösterip, İsrail karşıtı cepheyi hem güçlendirdi hem cesaretlendirdi. Bu tarihten sonra İsrail asla taviz vermeyeceğini açıkladığı meselelerde taviz vermek zorunda kaldı. İşte bu başarıda aslan payı Suriye'nindi bunu bizzat Hasan Nasrallah da küresel haydutlara karşı Esad'a destek konuşmasında şöyle ifade etmişti:

''Arap ülkeleri Gazze'ye giden ekmeğe bile amborgo koyarken Suriye hem ekmek hem de füze verdi bize.Sadece Lübnan'daki direnişe değil Gazze'ye de füze verdi Suriye. İşte bunun bedelini ödüyor şimdi. 2006'da İsrail'i biz Suriyenin verdiği füzelerle vurmuştuk. Herkesi Suriye halkını ve devrimci ordusunu desteklemeye çağırıyorum.''

Göründüğü üzere siyonist barbarlığın, İsrail'in Suriye rejimiyle düşman olması fazlasıyla tutarlı ancak bunun yanında Türkiye'nin Esad rejimine düşman olmasının tutarlı hiç bir yanı yok.

İnsanlık onuru için emperyalist saldırganlığa karşı takınılması gereken tavır koşulsuz olarak Suriye halkının ve Esad rejiminin yanında yer almaktır. Bunun aması ya da karşıtı siyonist barbarlığın tarafıdır.

Unutmayalım ''savaşa karşıyım ama Esad da şöyle böyle...'' söylemlerinin benzeri Irak'ta milyonlarca insanın hayatına, işkencelere, tecavüzlere zemin hazırladı onun için emperyalizm gözünü bu kadar karartmışken tavrımız net olmalı!

Ciddiye alınmayan AKP ortada kaldı...

Kimyasal silah iddiasında bulunarak Suriye'ye karşı savaş çığırtkanlığı yapan AKP, Obama-Putin uzlaşmasından haberdar edilmediği için saldırıdan vazgeçme kararı sonrası ortada kaldı.

Şam’daki kimyasal saldırı iddiasının ardından Suriye’ye karşı istekli yabancı devletlerin saldırmasını en fazla isteyen ülkeler Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan’dı. Bu üç ülke de saldırıda başı çekmesi beklenen ABD’yi ikna etmek için yoğun faaliyet yürütüyordu.

Saldırı seçeneğinin masadan kaldırılması, geçen hafta Rusya’nın St. Petersburg kentinde düzenlenen G-20 zirvesinde şekillendi. Zirve sırasında Rusya lideri Vladimir Putin, ABD Başkanı Barack Obama’yla görüştü. Görüşmede, Suriye’nin elindeki kimyasal silahları uluslararası örgütlere teslim etmesi karşılığında bu ülkeye saldırılmaması konusunda görüş birliğine varıldı.

Bu uzlaşma, günler sonra kamuoyuna duyuruldu. Kapalı kapılar ardında karar bağlanmıştı. Aradan geçen günlerde ABD ve müttefikleri, müdahale yanlısı tavırdan adım adım vazgeçerek, kendi kamuoylarını yeni duruma hazırladılar.

Bugünden geriye bakıldığında, saldırıdan vazgeçilmesi kararının, savaş yanlısı ülkelerden İsrail’e de muştulanmış olduğu görülüyor. İsrail’in Haaretz gazetesi, G-20 zirvesi günlerinde Obama-Putin arasında Suriye konulu bir gizli toplantı yapıldığını haberleştirmişti. Ardından İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalom, “Suriye’ye müdahale olsa da, olmasa da İsrail’in avantajı korunur” demişti.

AKP’liler ise belli ki Obama-Putin uzlaşması sonrası bilgilendirilmedi. Bu nedenle günlerce ABD’nin yönelimiyle örtüşmeyecek biçimde savaş çığırtkanı bir söylemi sürdürdüler ve sonunda köşeye sıkıştılar.

(soL - Haber Merkezi)


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster