Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


AB Tarım Proğramlarına Uyumda Fındığın Geleceği


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 23 Haziran 2013
Geçerli Tarih: 02 Mayıs 2024, 03:21
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=14721


AVRUBA BİRLİĞİ TARIM PROGRAMLARINA UYUMDA (AB Ortak Tarım Programı) FINDIĞIN GELECEĞİ;

Tarımla ilgili tartışmalar daha çok günlük sorunlar ve günlük çözümler çerçevesinde, yüzeysel bir ortamda yoğunlaşmakta ve derinlerdeki temel sorun yada sorunlar yeterince ve gereğince dile getirilmemektedir. Yani türev sorunlar temel sorunların, kök sorunların önüne geçmiş ve onları perdelemiş gözükmektedir. Özellikle de, kendilerinden ciddi çözümler beklenen kurum ve kişiler günlük siyasetin oluşturduğu çok da ciddi olmayan gündem konuları ile oyalanmakta ve gerçek çözümler üzerinde yeterince duramamaktadırlar. Özellikle, tarımsal işletmelerin büyüklük sorunları bu sorunların en başında gelmektedir. Optimum işletme büyüklüğü sorunu çözümlenemedikçe tarımın hiçbir sorununun gereğince ve yeterince çözümlenebileceği söylenemez.

2001 yılı verilerine göre ülkemizde 3 075 516 adet tarım işletmesi 184 329 490 dekar alanda faaliyet göstermekte ve bu durumda da işletme başına 59.9 dekar arazi düştüğü görülmektedir. AB’de (15 ülke) 1997 yılı verilerine göre, mevcut tarım işletmesi sayısı 6.954.300 adet, buna karşılık ekilen alan 128.691.000 hektardır. Bu durumda işletme başına düşen arazi genişliği 18,5 hektardır.

AB ülkelerinin kendi aralarında da, tarım işletmelerinin büyüklüğü açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. İşletme başına düşen arazi miktarının en yüksek olduğu ülkeler sırasıyla İngiltere, Lüksemburg ve Fransa, en düşük olduğu ülkeler ise Yunanistan, İtalya ve Portekiz'dir. İşletme başına düşen arazi miktarı İngiltere'de 69.3 hektar, Lüksemburg’da 42.5 hektar, Fransa'da 41.7 hektardır. Buna karşılık işletme başına Yunanistan'da 4.3 hektar, İtalya'da 6.4 hektar ve Portekiz'de 9.2 hektar arazi düşmektedir. AB ülkelerinden sadece Yunanistan'da, işletme başına düşen arazi varlığının Türkiye'ye oranla daha az olduğu görülmektedir.

Birliğe üye ülkelerde tarımsal işletme sayısı zaman içerisinde azaltılarak ortalama tarımsal işletme genişliği arttırılmaya çalışılırken, Türkiye’de son tarım sayımına kadar geçen sürede işletme sayısında artış görülmekle birlikte parçalanma nedeniyle, işletme genişliği sürekli azalmaktadır. AB’de ortalama işletme büyüklüğü 16.4 hektar (164 dekar) ile Türkiye’nin 2.8 katı büyüklüğe sahiptir.

Önümüzdeki yıl ülkemizin de (2014 yılı) AB gireceği hesabı yapılmaktadır. İlimiz merkezinde ziraat odasına (Giresun merkez) kayıtlı fındık üreticilerinin 6 tanesinin arazi büyüklüğü 150 dekarın üzerindedir. Geriye kalan üreticilerin arazileri ise, 150 dekarın altındadır. Son çıkarılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile, Tarımsal arazileri parsel büyüklükleri belirlenmiştir. “Belirlenen parsel büyüklükleri; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir.” Denmektedir. Çıkartılan bu yasayla satış ve miras yoluyla tarım arazilerinin; ekonomik olmayan bölünmesi ve parçalanması biraz olsun engellenmiştir.

Ülkemizde ekonomik bir fındık tarım işletmesinin büyüklüğü ne kadar olmalıdır? Bu konuda yapılmış çok kapsamlı bir araştırmada yoktur. AB ile yapılacak müzakerelerde de; bu büyüklüğün miktarının ne kadar olacağı konusunda, henüz kesinleşmiş bir şey yoktur. Fındık Araştırma Enstitüsünün yaptığı bir çalışmaya göre; 5 nüfuslu bir ailenin fındık tarımından geçinebilmesi için; en az 2.400 Kg. fındık üretmek zorundadır. Bu fındıkta Karadeniz sahil kolda enaz 22 dekar, orta kolda enaz 34 dekar ve yüksek kolda enaz 45 dekarlık fındık bahçesinde üretilmektedir. İlimizde fındık işletmelerinin %70’nin arazileri 15 dekarın (1.500 Kg. ya da altında üretim) altında ve birden çok parçalıdır. Bu da fındık işletmelerimizin hemen hemen tamamına yakınının AB kriterlerinin altında olduğunu göstermektedir.

Giresun Merkez Boztekke ve Darı Köylerinin Tarımsal Arazi Büyüklükleri

Dekar

Boztekke köyü Üretici sayısı

Darı köyü Üretici sayısı

Toplam

Yüzde oranı %

0-5

81

75

156

24,26

5-10

87

74

161

25,03

10-15

75

53

128

19,90

15-20

29

33

62

Toplam=69,19

20-25

33

22

55

25-30

24

7

31

30-35

6

13

19

35-50

10

3

13

50-75

8

4

12

75-100

5

1

6

TOPLAM

358

285

643

Bu tür küçük üreticilerin bazı niteliklerini özetlemek gerekirse; bunlar genelde, basit ticari üretim yapan kişilerdir. Kendi imkanları ile bizzat çalışarak üretim yaparlar ve pazara sunarlar. Basit üretim; yapısı gereği iki özelliğe sahiptir.

1-Özel Mülkiyet, 2-Kişisel Emek

Basit ticari üretim yapan kişi, üretim araçlarına bizzat sahiptir. Bu özellik onu kapitaliste yaklaştırır. Diğer yandan, aynı kişi bizzat çalışarak, kişisel emeği ile üretim yapar. Bu özellik de onu, emekçi sınıflara yaklaştırır. Bölgedeki fındık üreticileri; fındığı % 96-97oranında ticari olarak üretmektedir. Bu da, üretilen fındığın tamamına yakının piyasa için üretildiğini göstermektedir.

AB gireceğimiz 2014 yılına kadar mevcut işletme büyüklüklerimiz başta olmak üzere diğer konular; Ortak Tarım Programı (OTP) kriterlerine uygun hale getirilecektir. Kriterlere uygunluğun anlamı; kapitalist üretim demektir. Tarımda kapitalizmin geliştiğini gösteren başlıca olguları şöyle özetleyebiliriz;

-Pazar için üretimin yaygınlaşması ve belirleyici olması,

-Uzmanlaşma ve işbölümünün artması,

-Küçük üreticilerin mülksüzleşmesi (proleterleşmesi),

-Sanayi nüfusunun tarımsal nüfus aleyhine gelişmesi,

-Toprak kiralamanın yaygınlaşması ve belirleyicilik kazanması,

-Makine kullanımının artması,

-Geniş ölçüde ücretli emek kullanılması,

-Toprak ve sermaye toplulaşması,

Metropol (Kapitalist ) ülkelerin azgelişmiş ülkelerdeki tarıma yönelik politikalarının iki hedefi vardır. Birincisi; o ülkelerdeki geleneksel ve ülkenin gereksinimlerine, ekolojik koşullarına (iklim,toprak v.b) uygun tarımı çökertmek ve uluslararası tarım tekellerine bağımlı kılmak. İkinci hedef ise; doğrudan toprak kiralayarak ya da satın alarak söz konusu ülkelerdeki tarım ve hayvancılığı uluslararası tekellerin en çok kar edeceği biçimde yönlendirmektir.

DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü); tarımda tam liberalizasyon diyor. Başka bir deyişle tarımda kapitalistleşme, yani yığınsal üretim yapmayı planlıyor. Fakat bu yığınsal üretimi kim yapar, kimler yapabilir? Böyle bir yatırım biçimi, milyarlarca dolar gerektirir. Dünyada şu anda tohum tekelleri, tarım tekelleri var, en azından üç büyük firma var (Cargil, Novartis ve Monsanto). Tek başına Cargil dünya tohum üretiminin yüzde 25'nin üzerinde bir kısmını elinde bulunduruyor. Aslında bu şirketler DTÖ'deki tarım müzakerelerine yön veriyorlar. Her sektörün kendi egemen şirketi, bir ulus ötesi şirketi, bu müzakerelere yön veriyor. Tohum fiyatlarıyla ilgili basında çıkan haberde;( Tohum fiyatı altını solladı ;Yüzde 30 zammın ardından gramı 117.00 TL’den satılan hibrit çeri domates tohumu, gramı 35.00 TL olan altının fiyatını üçe katladı. Vatandaşın en önemli yatırım aracı olan ve yastık altında sakladığı altın fiyatları hibrit sebze tohum fiyatlarına yetişemiyor. Serbest piyasada 1 gram altın 35.50 TL’den işlem görürken, hibrit çeri domates tohumunun gramı 117.00 TL’den satılıyor.

Amaçladıkları nedir? Tarım alanlarında tarım yapılmasın mı, tek başına bu değil. “Tarım yapılsın ama o tarımı ben yapayım. Tarımda çalışan insanlar olsun ama bunlar kendi hesabına çalışan küçük çiftçiler olmasın, bunlar benim işçilerim haline gelsin” diyorlar. Dolayısıyla ne olacaktır, tarım alanları küçük köylüden, çiftçiden, toprak sahibinden temizlendikten sonra muazzam bir göç yaşanacak metropollere doğru. Çünkü bu insanlar günlük geçimini nasıl sağlayacak? Kentlerdeki istihdam olanakları şu anda bile ortada.

Bu nedenlerle de; önümüzdeki süreç içersinde fındık üreticilerinin çoğu, ya üretiminden tamamen tasfiye olacak ya da kendi toprakları üzerinde ücretli işçi konumuna getirilecektir. Bugün küçük olan bu bahçelerin çoğu, zor kullanılarak toplulaştırılmayacağına göre; bu toplulaştırma kapitalist ekonominin kendi kurallarına göre olacaktır. Nasıl ki; büyük sermaye ve fabrikalar el tezgahlarını ortadan kaldırmıştır. Büyük satış merkezleri (Süpermarketler) apartman altı bakkaliyesini yok etmiştir. Bu işler olurken duyarlı davranılmamış, iş kendi seyrine bırakılmış ve olanlar olmuştur. Binlerce, on binlerce ve hatta yüz binlerce küçük işletme ve iş yeri kapanmış ve insanlar perişan olmuştur. Bu küçük işyerleri, zamanında eller çabuk tutularak, uygun bir örgütlenme modeli içerisinde birleştirilerek büyütülmesi akıl edilemedi ve başarılamadı.

Tarımdaki toplulaştırmanın yollarından biriside; mevcut hükümetlerce;

1-Destekleme kapsamında olsa dahi; tarım ürünlerine maliyet fiyatı yada bunun altında (Destekleme Fiyatı) fiyat verilmesi,

2-Desteklemeden tamamen vazgeçilerek, ürün fiyatlarının serbest piyasaya terk edilmesi; böylece fiyatların maliyetin altında oluşmasının önü açılarak; üreticilerin iflasa sürüklenmesi,

İflas eden çoğu üreticide toprağını satmak zorunda kalacaktır. Böylece toprak arzı bollaşacağından, arazi fiyatları da düşecektir. Üzerindeki ürünü para etmeyen toprağın, kendisi de para etmeyecektir. Değeri düşen ya da düşürülen bu arazilerin çoğunu birileri çok ucuza satın alacak ya da kiralayacaktır. Böylece toprakların da toplulaşması sağlanacaktır. En azından bu topraklar bugünkü halde olmayacaktır. Bölgemizdeki diğer bir olguda, son yıllarda tarıma destek adı altında, özel birçok bankanın; üreticilere milyonlarca TL. kredi (Çiftçi Kredisi) vermesidir. Önümüzdeki süreçte bu krediler zamanında geri dönmezse; birçok üretici haciz tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve böylece de topraklarını kaybedecektir. Sonuç olarak da; ne olduran ne de öldüren küçük tarım işletmeleri şu yada bu biçimde, er yada geç ortadan kalkacaktır.

Korkulur ki, belki bu araziler yerliden çok yabancı ortaklıkların ellerine geçebilecektir. Hüner o ki, yukarıda değinildiği gibi, ticari ve sınai sektörde yaşananların tarım sektöründe de yaşanmasını engellemek ve bu gidişi sağlıklı bir biçimde ve zamanında gerçekleştirmektir. Yani küçük tarım işletmelerini gecikmeden, arazileri sakıncalı ortaklıklara ve kullanımlara terk etmeden, optimum işletme büyüklüğüne kavuşturmaktır. Bunun yolunu araştırmalı ve mutlaka da bulmalıyız.


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster