Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster
Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 21 Mart 2013
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 14:49
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=13783
Cezaların en üst tarifeden istenmiş olması can sıkıcı elbette. Aralarında kamuoyunun görevleri sırasında tanıdığı, siyasilerin mesai arkadaşlığı yaptığı isimler de bulunan bir heyet var karşımızda; verilen cezalar pek ağır duruyor...Koru’ya göre sanıklar uydurma bir örgütün üyesi olmakla haksızca suçlanmalarına karşı seslerini çıkartmasa, davanın düzmece olduğunun altını kanıtlarıyla birlikte ısrarla çizmese, siyasi bir operasyona maruz kaldıklarını haykırmasa, Silivri mahkemelerinde adalet dağıtılmadığını deşifre etmese müebbet cezası almayacaktı… Suçlamaları sessizce kabul edip, makul savunmalar yapsalar, örgüt üyeliğinden 10-15-20 yıl yatıp çıkarlar, mahkemeler de 64 kişiye müebbet vermek zorunda kalmazdı. Böylece adalet yerini tam anlamıyla bulmuş olurdu...
Acaba savunmanın yanlışlığıyla ilgili olabilir mi?
Ülkemiz siyasi hafızasında kötü örnek olarak hatırlanan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davasında, çok daha hafif cezalarla sonuç almak mümkün iken, yargılananlardan birer ‘kahraman’ oluşturmak için savunmanın çetin bir yola başvurduğu söylenir. Doğru mudur, bilemem. Ergenekon davasında farklı bir savunma tarzı izlense, topyekün inkâr yerine araya mesafe koyma çabasına girilseydi sonucun şimdikinden değişik olabileceğini düşünüyorum.
Böyle düşünmemin sebebi şu: Başından dört ciddi askeri müdahale geçmiş, her müdahale öncesinde kışkırtıcı eylemler, suikastlar, toplumsal hareketlilikler yaşanmış bir ülke burası; siyasi hafızalarımız eskiyle bugün arasında kolayca paralellik kurabiliyor. 2002 sonrasında yaşanan olağanüstülükleri anlamaya yarayan bir davayı, onları görmezden gelen savunmalarla geçiştirmek yanlış gibi...
“Bugün Silivri’de adalet, hukuk ve insan hakları bir kez daha ayaklar altına alınmıştır. Savcılar, meclisin çıkardığı yasaları hiçe saymıştır. Hukukun bütün temel ilkeleri çiğnenmiştir. Sanıkların, savunmaları, gösterdikleri lehe deliller tamamen yok sayılmıştır. Güvenirliği tartışmalı, gizli tanıkların, sanıklarla arasında açıkça husumet bulunan sözde tanıkların, akıl ve mantıktan uzak iddiaları kesin delil sayılmıştır. Mahkeme heyeti; savcıların iddialarına karşılık sanıkların ve avukatların savunma taleplerini reddetmiş, maddi gerçeğe ulaşmak için ayağına kadar gelen tanıkları dahi dinlemeyi reddetmiştir. İddianame; delil değeri olmayan, sonradan üretilmiş çoğu sahte delillere dayandırılmış, yargılama aşamasında hukuka aykırı deliller hiçbir şekilde ayıklanmamıştır. Bugün okunan belgeler savunma tarafına ve dolayısıyla iddia makamına henüz sunulmadan 2 bin 200 küsür sayfadan ibaret. Esas hakkındaki mütalaanın savcılar tarafından duruşmada yazılı olarak okunması, mütalaanın da tıpkı karar gibi önceden hazırlanmış olduğunu ortaya koymuştur. Bu davanın hedefi Cumhuriyetin değerleri, kurumları, Atatürk ilkeleri ve devrimleridir. Bu nedenlerle savcılığın sözde esas hakkındaki mütalaasını tanımıyoruz, reddediyoruz. Gelinen noktada hukuku hakla birlikte arama mücadelesini sürdüreceğiz. Davanın bundan sonraki aşamalarında mahkeme heyetine ve savcılığa rağmen adaleti ve özgürlüğü istemeye devam edeceğiz. Bu dava Türkiye’nin hukuk imtihanıdır. Tüm halkımızı Ergenekon tutsaklarının hukuk mücadelesine omuz vermeye çağırıyoruz.”
Ergenekon savcılarının açıkladığı sözde esas hakkındaki mütalaa; faili meçhul, dayanaksız suçlamalarla dolu bir ihbar mektubundan farksızdır.
Savcılar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına karşı suç işlemiştir.
Cumhuriyet savcılığı ayaklar altına alınacak kadar ucuz değildir.
Tasfiye halindeki mahkemede okunan bu mütalaayı yırtıyoruz.
Savcılar varlığını kanıtlayamadıkları örgüt için “sabittir” deyip geçmiştir. Sabit olan tek şey hukuksuzluktur, zulümdür.
Gelinen noktada hukuku halkla aramanın tam zamanıdır.
Halkımızı 8 Nisan’daki duruşmada Silivri’de olmaya, adalet mücadelesini birlikte vermeye çağırıyoruz.
Bu mütalaa yırtılacak, Silivri yıkılacak.
Ülkeye hizmetin bedeli müebbet mi olmalıydı..
20.03.2013Ergenekon davasında hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen CHP milletvekili Mehmet Haberal, Silivri’den bir açıklama yaptı.
İşte o açıklama:
ÜLKEYE HİZMETİN BEDELİ, AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS Mİ OLMALIYDI?
Tüm yaşantım boyunca sadece hizmete talip bir bilim insanı olarak, ülkemize ve milletimize kazandırdığım eserler ortada iken, bugün İddia Makamı tarafından düzenlenen Sözde Mütalaada, sanal bir terör örgütünün yöneticisi olarak gösterilmeye çalışılmam adalet ve hukuk adına utanç vericidir.
İddia Makamı’nın, yargılamanın bu aşamasına kadar toplanan somut delilleri, resmi belgeleri ve objektif tanık beyanlarını hiçe sayarak, sadece sanıkları suçlamak adına düzmece delillere ve geçmişte yüz kızartıcı suçlardan hükümlü sözde tanıkların hayali senaryolarına itibar etmek suretiyle hazırladığı bu mütalaayı, her cümlesi ve her kelimesi ile reddediyorum.
Asla unutulmamalıdır ki; gerçekler inatçıdır. Görmeyenler ya da görmek istemeyenler de, bu gerçekleri bir gün mutlaka görmek zorunda kalacaklardır!
Aziz milletimizin bilgisine saygıyla sunuyorum.
CHP 24.dönem Zonguldak Milletvekili
Prof. Dr. Mehmet Haberal
Odatv.com************************************************************
ZAVALLI - MAĞDUR , ÖNGÖRÜLEN AÇIKLAMASINI UZAKLARDAN YAPTI..!.S.D.Erdoğan saldırıları Ergenekon'a bağladı...
Dün akşam saatlerinde Ankara'da yaşanan saldırılarla ilgili açıklamalarda bulunan Erdoğan, saldırıların arkasında Ergenekon'un olduğunu öne sürdü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kopenhag'da kaldığı Marriot Otel'den Kraliçe II. Margrethe ile görüşmeye gitmek üzere ayrıldığı sırada, gazetecilerin dün akşam saatlerinde Ankara'da yaşanan saldırılarla ilgili soruları üzerine 'ciddi bilgiler olduğunu' öne sürmüş ve ayrıntılı açıklamayı daha sonra yapacağını belirtmişti.
Erdoğan saldırıların 'Ergenokon'la bağlantılı' olduğunu belirterek, "Siyasi partilere yönelik yapılan bu saldırının başka bir izahı olamaz. Olayın bir başka boyutu da Ergenekon'la olan bağlantısıdır. Türkiye ne zaman sağlıklı bir sürecin içerisine girmişse, derin devlet ve Ergenekon gibi bağlantılar ortaya çıkmıştır.Şu anki eylem de bunun bir benzeridir. Ama artık farklı bir Türkiye var. Çözüm sürecini engellemeye çalışan provoke etmeye çalışan bir örgüt var. Ama biz bunlara pabuç bırakmayacağız. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. İradesini bir yerlere teslim etmiş taşeronlara bu süreci bırakmayacağız." dedi.
Türkiye ve Danimarka firmalarının temsilcilerinin yer aldığı Üstyönetici (CEO) Forumu'nda yaptığı konuşmada da konuya değinen Erdoğan şu ifadeleri kullandı:"Son derece kritik, son derece hassas bir süreçten geçerken yapılan bu saldırılar çok açık şekilde, demokrasiye, çözüm sürecine, milli iradeye ve kardeşliğimize yapılmış saldırılardır. Terör kimi, nereyi hedef alırsa alsın elbette kötüdür ancak bir siyasi partiyi, demokrasinin, millet iradesinin, çok sesliliğin en önemli unsurunu hedef almak takdir edersiniz ki çok daha kötüdür.
Saldırılar demokratikleşme ve çözüm süreci noktasında, ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu gösteriyor. Kardeşlikten, demokrasiden, hukuktan rahatsız olan tüm bu çevrelere rağmen yolumuza kararlılıkla yürüyeceğiz. Türkiye son 10 yılda demokrasi, hukuk ve kardeşlik üzerinde büyüdü ve demokrasi ile ekonomiyi atbaşı götürmek suretiyle bugünlere ulaştı, inşallah böylece de büyümeye devam edecek."
*******************************************************
Yılmaz Özdil
20 Mart 2013 Hürriyet
İmralı’ya muhabbet
Silivri’ye müebbet..
Terörist, tanık.
Genelkurmay başkanı, sanıksa…
Müebbet bile az.
Almanya’da Deniz Feneri’nin dolandırıcıları yargılanırken,
Türkiye’de Deniz Feneri’nin savcıları yargılanıyorsa…
Yunus Emre sansürlenirken, Fareler ve İnsanlar sakıncalı, Şeker Portakalı erotik bulunurken, Örümcek Adam namaza başlıyorsa…
İnsanları domuz bağıyla boğup oturma odasına gömenler, davul-zurna eşliğinde halay çeke çeke serbest bırakılırken, diri diri yakılan Madımak zamanaşımına uğruyorsa…
Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken, son nefesine kadar kız çocuklarımızın okula gitmesi için gayret eden rahmetli profesör’ün arkasından hâlâ “fahişe” diye yazılıyorsa…
Vahdettin’in İngiliz zırhlısıyla kaçtığı gün, TBMM tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda Abdülmecid’i anma töreni düzenlenirken, 29 Ekim’i Birinci Meclis’in önünde kutlamak isteyenlere biber gazı sıkılıyorsa…
19 Mayıs törenlerinin stadyumlarda yapılmasın demokratik ülkeye yakışmıyor denirken, AKP İl Kongresi stadyumda yapılıyorsa…
Mücadeleden vazgeçip, müzakereye başladığımız sayın imralı’yla adeta mudanya mütarekesi imzalanıyorsa… Türk olmak, ayıp kaçıyorsa…
Ekonomik adalette, pırlanta’nın kadevesi sıfır’ken, tezek’in kadevesi yüzde 18’se…
Sosyal adalette, kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusumuz aniden azalıyor, seçim yaklaşırken, seçmen sayımız aniden artıyorsa…
Eğitim adaletinde, çağla badem’ler büyüsün de badem olsun diye, üniversite sınav sorularına alenen şifre konuyorsa…
Bizzat başbakan, hukuk’un ulema’ya sorulması gerektiğini söylerken, meclis anayasa komisyonu başkanı, anayasa hukukçusu profesör, bana ne ulan, git savcıya söyle, atsın içeri diyorsa…
Daha neyin mütalaasını merak ediyorsun birader?