Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Adalet Saraylarında Adalet Kaybolmuş Çok Mu?


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 21 Mart 2013
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 14:49
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=13783


ADALET SARAYLARINDA “ADALET” KAYBOLMUŞ ÇOK MU ?
Dün Silivri’de Adalet katledildi.
Ülkemizin aydınlık,Yurtsever,çağdaş insanlarının,
Ölüm fermanına yol veren iddianameyi mahkemeye sundular.

ABD-AB-CIA-TARİKAT- CEMAAT
İŞ BİRLİKÇİ SİYASETÇİLER-YANDAŞ YARGI

El birliğiyle Türkiye’yi uçurumdan aşağıya itmeye çalışıyorlar.
Ülke ağır bir sivil darbe yaşıyor.
Askeri vesayeti yok edeceğiz diyenler,
Türkiye’ye çok daha ağır,
bağımsızlığımızı da devreden,Ülkeyi bölmeye çalışan,
Laik Cumhuriyet yerine Din Devletini dayatan,
Sivil ve baskıcı vesayeti
getirdiler.
Bu karanlık dönem aynen Amerikan’ın MC Charty’si gibi
ileride lanetle anılacaktır.

En ileri demokrasiyi getirdiklerini söylediler.
Ehh demokratik bir ülkeye Dünyanın en büyük mahkemeleri yakışırdı.
Enn büyük mahkemeleri yaparak adlarına “Adalet Sarayı” dediler.
Çağdaş ülkeler en büyük kütüphaneleri,sergi salonlarını,
En büyük tiyatroları,en büyük opera binalarını,
kültür merkezlerini yaparken,
Biz en büyük mahkemeleri yaptık,
Utanmadan da bunlarla övündük !!!
Bu sarayların içine giren yargıçlar,zabıt katipleri,avukatlar bile kayboluyordu.
Görevlilerindahi kaybolduğu Adalet Saraylarında !!!
Adalet kaybolmuş çok mu ?

Bu saraylarda en yetkili savcılara ve yargıçlara donanımlı odalar,
Altlarına zırhlı mercedesler verdiler.
Adaletin terazisini “kılı kırk yararak” tartan eski hukukçular yerine,
Yakaladıkları ülke aydınlarını,genç öğrencileri,askerleri,
Kırk ambar çuvalına atan,
Gerçeklere kulaklarını kapatan,
Milyonlarca sayfa düzmece iddianame hazırlayan,
İddianamelere sahte kanıtlar yapıştıran savcılarla
Bu iddianameleri okur gibi yaparak kararlarını peşin veren,
Adaletin kılıcını körleten yargıçlar ortaya çıktı.

En onursuz,şerefsiz insanları, katilleri,kadın satıcılarını
tanık yapan,kadın satan şerefsiz katillerin sözleriyle,
Devlete 40 sene şerefle hizmet etmişleri,
Yurdunu,bayrağını,Ulusunu sevenleri,
Mahküm eden eden bir garip hukukçular geldi.
Ülkeyi kasıp kavurdular.
Elbet günü gelecek, gerçek savcı ve yargıçlar,
cübbelerini giyerek,
gereğini yapacaklardır.

Gün olacak,
Hukuk ve adeletin parlak güneşi elbet doğacak,
Devran dönecektir.

Dakka,Dukka.
Not ; Aşağıda benimle birlikte AB yetkililerine de gönderilmiş
Hapishanede tutuklu bir öğrenci mektubunu paylaşıyorum.

N.K
19 Mart 2013


HAPİSHANEDE OLAN BİR ÖĞRENCİNİN MEKTUBU..
LETTER FROM A TURKISH STUDENT PRISONER..

Merhaba,
Size Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nden yazıyorum.
Adım Sinem. Son dönemde sıkça gündeme gelen 700’ü aşkın tutuklu öğrencilerden biriyim.

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sağlık İdaresi Anabilim ve Sosyoloji yan dal öğrencisiyim/öğrencisiydim. 13 Kasım’da yasadışı Maoist Komünist Partisi’ne (MKP) “üye olmak” gerekçesiyle gözaltına alındım. 17 Kasım’da ise tutuklanıp şu an bulunduğum hapishaneye getirildim. Deliller neydi biliyor musunuz; 1 Mayıs, 8 Mart, 6 Kasım, 19 Aralık gibi tarihlerde eylemlere katılmam.
Eminim çok şaşırmamışsınızdır. İşçi mücadelesi gününe katılmak, kadınlar gününe katılmak, YÖK’ü protesto etmek, Hrant Dink’in sokak ortasında tıpkı diğer, demokrasiden yana olan aydınlar gibi öldürülmesini protesto etmek, bütün bunlar yasadışı örgüte üye olmak kanıtı olarak sunuldu. Unutmadan, son dönemde ODTÜ’de başbakanın gelmesini protesto eden kişilerden biri olmam da kanıtlar arasındaydı. Hatırlarsınız 5 Ocak 2010’da da geçenlerde yaşanan protesto gösterisine benzer bir protesto olmuştu. Başbakan o zaman da hedef göstermişti bizleri, birer birer. Belki hemen gözaltına alınıp tutuklanmadık ama tüm çabalara rağmen, başbakanın verdiği ferman geçerliliğini hiçbir zaman yitirmiyordu, bunu unutmuştuk. Kindar nesil yetiştirmek ancak böyle kindar bir başbakanın işi olabilir, sizce de öyle değil mi?
Yaklaşık 2 aydır hapishanedeyim ve bu kısacık süre içerisinde iki defa gardiyanlar tarafından darp edildim. İlki koridorun ortasında ayakkabımı çıkarmam istendiğinde ve benim hücremde çıkaracağımı söylediğimde ne olduğunu anlamadan yaklaşık 15 gardiyan tarafından, ikincisi ise haftada 10 dakika kullanabildiğimiz telefonda soyismimi söylemediğim için ve söylemem gerektiğine dair hiçbir uyarı yapılmadan yaşandı.
Darp edilen benken adıma disiplin soruşturması açıldı. Ve birinden 1 ay, öbüründen 2 ay çeşitli etkinliklere katılamama cezası verildi. Yani haftada 1 kez 10 dakikalık telefon hakkım da alınacak elimden.
Yaşadığım mağduriyetler bunlarla sınırlı değil, sınavlarıma girmek için üniversiteye başvuruda bulundum. Okulum bize tutuklanmama dair ellerinde bilgi olmadığı gerekçesiyle sınavlarıma giremeyeceğime dair ifadelerle karşılık verdi. Oysa benimle beraber tutuklanan Ankara Üniversitesi ve ODTÜ’den arkadaşlarım sınavlarına girdiler. Bense yaklaşık 1.5 ay boyunca, dilekçe yazdım, bütün bunların sonunda geçen hafta perşembe günü 3 saatte 8 sınavıma, cuma günü 3 saatte ise 7 sınavıma girdim. İtiraz dahi edemedim sınavlarımın bu kadar sıkışık olmasına, çünkü bu üniversitenin bana sunduğu, onlar açısından, bir “lütuftu”.
Daha anlatacak çok hak gaspı var ama eminim diğer tutuklu arkadaşlarım da sık sık yazıyorlardır ve siz yapılanlardan haberdarsınızdır. Tutuklu öğrencilere dair gerek yazılarınızda gerekse yaptığınız programda değindiğiniz için teşekkürler. Benim mektubumu da okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim. Sesimize ses olmanız dileğiyle… Hoşça kalın…
Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nden sevgilerle.
NOT: Mektubu bitirdikten kısa bir süre sonra elime ulaşan kâğıtta yazılanları da eklemek istiyorum. 1.5 aydır “haberimiz yok, sınavlara giremezsin” diyen üniversite yönetimi tarafından tutuklanmamın ardından 3 gün sonra, yani 22 Kasım’da adıma disiplin soruşturması başlatılmış. Sınavlar için haberi olmayan yönetimin soruşturma için nereden, nasıl haber aldığını anlamadım doğrusu…
Sinem MUT
07.03.2013

Fehmi Koru ar damarını çatlattı: Ergenekon'da müebbet cezalarının suçu savunmada..


Fehmi Koru bugünkü yazısında Ergenekon davasında sanıklar için istenen inanılmaz cezaları, yargılananların kendini savunmasına bağlayarak akıl, mantık ve vicdan sınırlarını zorlamayı başardı…
Star gazetesi yazarı Fehmi Koru, bugünkü yazısında Ergenekon davasında 64 sanık için istenen ağırlaştırılmış müebbet cezasını “savunmanın yanlışlığına” bağlayarak, akıl, mantık ve vicdan sınırlarını zorlamayı başardı.
Ergenekon davasının kamuoyu vicdanında adalet inancına dönük yarattığı güvensizliği ve yargının yaşadığı itibar kaybını artık yandaşlar dahi kabul etmiş durumda. Düzmece delillerle, şaibeli gizli tanıklarla uydurulan iddianameler, sanıkların kendini savunma hakkının dahi kısıtlandığı zorbaca yönetilen duruşmalar, birbirine benzemez bir sürü insanın aynı çuvala tıkıştırıldığı bir örgüt…
Artık kimse ne Ergenekon denilen bu örgütün varlığına, ne de bu davalarda adalet dağıtıldığına inanıyor. Yargılama sürecinde yaşananlar, bu davalarla Türkiye’nin demokratikleştiğini düşünenlerde bile davanın meşruluğunu kaybetmesine sebep oldu.
Fehmi Koru da bu durumu fark etmiş olacak ki bu sürecin bu hale nasıl geldiğini kendi meşrebince anlatmaya çalışıyor.
İnanılmaz olansa eşine az rastlanır bir hukuk skandalı olarak tarihteki yerini alacak olan Ergenekon davasında verilen cezaların sorumluluğunu, sanıkların en temel insani ve yurttaşlık hakkı olan kendilerini savunmalarına bağlıyor:
Cezaların en üst tarifeden istenmiş olması can sıkıcı elbette. Aralarında kamuoyunun görevleri sırasında tanıdığı, siyasilerin mesai arkadaşlığı yaptığı isimler de bulunan bir heyet var karşımızda; verilen cezalar pek ağır duruyor...
Acaba savunmanın yanlışlığıyla ilgili olabilir mi?
Ülkemiz siyasi hafızasında kötü örnek olarak hatırlanan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davasında, çok daha hafif cezalarla sonuç almak mümkün iken, yargılananlardan birer ‘kahraman’ oluşturmak için savunmanın çetin bir yola başvurduğu söylenir. Doğru mudur, bilemem. Ergenekon davasında farklı bir savunma tarzı izlense, topyekün inkâr yerine araya mesafe koyma çabasına girilseydi sonucun şimdikinden değişik olabileceğini düşünüyorum.
Böyle düşünmemin sebebi şu: Başından dört ciddi askeri müdahale geçmiş, her müdahale öncesinde kışkırtıcı eylemler, suikastlar, toplumsal hareketlilikler yaşanmış bir ülke burası; siyasi hafızalarımız eskiyle bugün arasında kolayca paralellik kurabiliyor. 2002 sonrasında yaşanan olağanüstülükleri anlamaya yarayan bir davayı, onları görmezden gelen savunmalarla geçiştirmek yanlış gibi...
Koru’ya göre sanıklar uydurma bir örgütün üyesi olmakla haksızca suçlanmalarına karşı seslerini çıkartmasa, davanın düzmece olduğunun altını kanıtlarıyla birlikte ısrarla çizmese, siyasi bir operasyona maruz kaldıklarını haykırmasa, Silivri mahkemelerinde adalet dağıtılmadığını deşifre etmese müebbet cezası almayacaktı… Suçlamaları sessizce kabul edip, makul savunmalar yapsalar, örgüt üyeliğinden 10-15-20 yıl yatıp çıkarlar, mahkemeler de 64 kişiye müebbet vermek zorunda kalmazdı. Böylece adalet yerini tam anlamıyla bulmuş olurdu...
Koru'nun yazısı, Ergenekon davasında yaşanan skandalları mazur göstermeye çalışmanın insanı nasıl saçmalatabileceğini anlatması açısından dikkat çekerken, artık mızrağın çuvala sığmadığının da yandaş bir kalemden ifadesi oldu.
Demokrasi laflarıyla yatıp kalkanların, insan haklarından dem vuranların hukuksal ve insani trajediye dönüşen siyasi bir davada suçu sanıkların kendini savunmasında bulması ise eşine az rastlanır bir aymazlık örneği olarak tarihe geçti bile.
Volkan Algan (soL)


Ergenekon davasının bir sonraki duruşması 8 Nisan'da


Ergenekon Davası savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, 67'si tutuklu 275 sanıkla ilgili esas hakkındaki mütalaayı tamamladıklarını belirterek, mahkemeye sundu.
00:07
Ergenekon davasında mahkeme, savcıların 20 sanık ile ilgili yakalama karar isteminin reddine karar verdi. Ancak sanıklara yurt dışına çıkma yasağı konuldu.

Duruşma 8 Nisan tarihine ertelendi.


İşte Ergenekon davasında müebbet istenen 64 kişi...


Ergenekon davasında mütalaasını açıklayan savcılar toplam 64 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.
Ergenekon davasında 5 yıl ve 600'e yakın duruşma sonunda savcılar esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcılar 64 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.
Savcıların esas hakkındaki mütalaasında TCK 312-1 kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenenler şöyle:
1 - Hurşit Tolon
2 - Tuncay Özkan
3 - Alaettin Sevim
4 - Alparslan Arslan
5 - Bekir Öztürk
6 - Cemal Gökçeoğlu
7 - Cihandar Hasan Hanoğlu
8 - Doğu Perinçek
9 - Durmuş Ali Özoğlu
10 - Dursun Çiçek
11 - Emin Gürses
12 - Ergün Poyraz
13 - Erhan Timuroğlu
14 - Erol Manisa
15 - Fatih Hilmioğlu
16 - Ferit İlsever
17 - Fuat Selvi
18 - Ümit Sayın
19 - Kemal Gürüz
20 - Hasan Ataman Yıldırım
21 - Hasan Atilla Uğur
22 - Hasan Iğsız
23 - Hayrettin Ertekin
24 - Hayrullah Mahmut Özgür
25 - Hıfzı Çubuklu
26 - Hulusi Gülbahar
27 - Hüseyin Görüm
28 - Nusret Taşdeler
29 - İbrahim Şahin
30 - İsmail Hakkı Pekin
31 - İsmail Sağı
32 - İsmail Yıldız
33 - Kemal Aydın
34 - Kemal Kerinçsiz
35 - Kemal Alemdaroğlu
36 - Levent Ersöz
37 - Mehmet Eröz
38 - Mehmet Fikri Karadağ
39 - Mehmet Haberal
40 - İlker Başbuğ
41 - Mehmet Otuzbiroğlu
42 - Şener Eruygur
43 - Muammer Karabulut
44 - Muhittin Erdal Şenel
45 - Murat Uslukılıç
46 - Mustafa yurtkuran
47 - Mustafa Balbay
48 - Mustafa Dönmez
49 - Mustafa Koç
50 - Ferit Bernay
51 - Muzaffer Tekin
52 - Neriman Aydın
53 - Oktay Yıldırım
54 - Orhan Güçlü
55 - Osman Yıldırım
56 - Sedat Özüer
57 - Serhan Bolluk
58 - Sevgi Erenerol
59 - Sinan Aygün
60 - Tekin Irşi
61 - Veli Küçük
62 - Yalçın Küçük
63 -Yusuf Erikel
64 - Ziya İlker Göktaş

İşte Ergenekon'da yakalama kararı istenen 20 isim!


Ergenekon savcıları esas hakkında verdikleri mütalaada 20 sanık için tutuklama kararı istedi.
DHA'nın haberine göre, Ergenekon davasında verilen esas hakkındaki mütalaada, aralarında Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun da bulunduğu 20 tutuksuz sanık hakkında yüklenen suçu işlediklerine dair iddianamelerde belirtilen kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular bulunduğu gerekçesiyle yakalama kararı verilmesi istendi.
Haklarında yakalama kararı istenen sanıklar şöyle sıralandı:
1-Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz
2-İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu
3-Emekli Tümgeneral Erdal Şenel
4-Mustafa Özbek
5-Rıza Ferit Bernay
6-Emin Gürses
7-Bekir Ozturk
8-Birol Basaran
9-Cihandar Hasanhanoglu
10-Erol Manisalı
11-Ferid İlsever
12-Hayrettin Ertekin
13-Hayrullah Mahmud Özgür
14-Hüseyin Görüm
15-Muammer Karabulut
16-Mustafa Abbas Yurtkuran
17-Mustafa Koç
18-Neriman Aydın
19-Serhan Bolluk
20-Tekin Irşi

Ergenekon sanıklarından savcılık mütalaasına karşı ortak açıklama..


Ergenekon davasında yargılanan sanıklar, avukatları aracılığıyla savcılık mütalaasına karşı ortak açıklama yaptı.
Açıklamada, "Savcılığın sözde esas hakkında mütalaasını tanımıyoruz, reddediyoruz" denildi.
Duruşmaya ara verildiği sırada salon dışına çıkan avukatlar adına basın açıklamasını avukat Serkan Günel okudu.
Açıklama da şunlar kaydedildi:
“Bugün Silivri’de adalet, hukuk ve insan hakları bir kez daha ayaklar altına alınmıştır. Savcılar, meclisin çıkardığı yasaları hiçe saymıştır. Hukukun bütün temel ilkeleri çiğnenmiştir. Sanıkların, savunmaları, gösterdikleri lehe deliller tamamen yok sayılmıştır. Güvenirliği tartışmalı, gizli tanıkların, sanıklarla arasında açıkça husumet bulunan sözde tanıkların, akıl ve mantıktan uzak iddiaları kesin delil sayılmıştır. Mahkeme heyeti; savcıların iddialarına karşılık sanıkların ve avukatların savunma taleplerini reddetmiş, maddi gerçeğe ulaşmak için ayağına kadar gelen tanıkları dahi dinlemeyi reddetmiştir. İddianame; delil değeri olmayan, sonradan üretilmiş çoğu sahte delillere dayandırılmış, yargılama aşamasında hukuka aykırı deliller hiçbir şekilde ayıklanmamıştır. Bugün okunan belgeler savunma tarafına ve dolayısıyla iddia makamına henüz sunulmadan 2 bin 200 küsür sayfadan ibaret. Esas hakkındaki mütalaanın savcılar tarafından duruşmada yazılı olarak okunması, mütalaanın da tıpkı karar gibi önceden hazırlanmış olduğunu ortaya koymuştur. Bu davanın hedefi Cumhuriyetin değerleri, kurumları, Atatürk ilkeleri ve devrimleridir. Bu nedenlerle savcılığın sözde esas hakkındaki mütalaasını tanımıyoruz, reddediyoruz. Gelinen noktada hukuku hakla birlikte arama mücadelesini sürdüreceğiz. Davanın bundan sonraki aşamalarında mahkeme heyetine ve savcılığa rağmen adaleti ve özgürlüğü istemeye devam edeceğiz. Bu dava Türkiye’nin hukuk imtihanıdır. Tüm halkımızı Ergenekon tutsaklarının hukuk mücadelesine omuz vermeye çağırıyoruz.”

Cihaner mütalaayı değerlendirdi..


CHP Milletvekili İlhan Cihaner, Ergenekon davasında savcının açıkladığı mütalaayı değerlendirdi. "Mahkeme heyetinin sanıklara karşı bir husumet beslediği açıkça ortaya çıkmıştır" diyen Cihaner, "Açıklanan mütalaa neyse, karar da o yönde olacaktır. Bu karar zaten önceden yazılmıştır" dedi.
Ergenekon Davası'nda savcıların mahkemeye sunduğu ''Ergenekon örgütünün sabit olduğu tespit edilmiştir'' denilen mütaalayı değerlendiren CHP Denizli Milletvekili ve soL gazetesi yazarı İlhan Cihaner, "Karar zaten belli, mütalaada savcı ne diyorsa mahkemede de o karar çıkacaktır" dedi.
"Bu karar zaten önceden yazılmıştır"
Focushaber'e konuşarak açıklanan mütalaanın kendisi için sürpriz olmadığını söyleyen Cihaner, "Yargılama sürecinde daha önce benzeri görülmemiş hukuksuzluklara tanık olduk. Son olarak olay avukatlara ve sanıklara fiziki saldırıya kadar ulaştı. Adli yargılamanın ilkeleri tek tek ihlal edildi. Mahkemede hazır bulunan tanıklar, yasanın emrine rağmen mahkeme heyeti tarafından dinlenmedi. Bağımsız ve adil bir yargılama olsaydı, söz konusu tanıkların dinlenmesi gerekirdi. Bu davada mahkeme heyetinin sanıklara karşı bir husumet beslediği açıkça ortaya çıkmıştır. Açıklanan mütalaa neyse, karar da o yönde olacaktır. Bu karar zaten önceden yazılmıştır" dedi.

"Ergenekon davası bir enstrümandır"
Ergenekon davası için "yeni hegomanyanın en önemli enstrümanlarından biri" diyen İlhan Cihaner, "Bu davalarda tek bir tuğla düşse bütün bu hegomanya düzeni çöker. Bu yüzden verilen karar hukuki değil, hukuk dışı bir karar olacaktır. Buradaki amaç, o düzeni devam ettirmektir" şeklinde konuştu.

Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'dan mütalaaya yanıt: 8 Nisan çağrısı..


Ergenekon davasında savcıların haklarında “ağırlaştırılmış müebbet hapis” istedikleri Gazeteci Tuncay Özkan ve CHP İzmir Milletvekili, Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay esas hakkındaki mütalaaya yanıt verdi.
Dün açıklanan Ergenekon Davası mütalaasına ilişkin Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay bir açıklama yaptı.
Odatv'de yer alan “8 Nisan Çağrısı” başlıklı mütalaa yanıtı şöyle:
Ergenekon savcılarının açıkladığı sözde esas hakkındaki mütalaa; faili meçhul, dayanaksız suçlamalarla dolu bir ihbar mektubundan farksızdır.
Savcılar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına karşı suç işlemiştir.
Cumhuriyet savcılığı ayaklar altına alınacak kadar ucuz değildir.
Tasfiye halindeki mahkemede okunan bu mütalaayı yırtıyoruz.
Savcılar varlığını kanıtlayamadıkları örgüt için “sabittir” deyip geçmiştir. Sabit olan tek şey hukuksuzluktur, zulümdür.
Gelinen noktada hukuku halkla aramanın tam zamanıdır.
Halkımızı 8 Nisan’daki duruşmada Silivri’de olmaya, adalet mücadelesini birlikte vermeye çağırıyoruz.
Bu mütalaa yırtılacak, Silivri yıkılacak.

Ülkeye hizmetin bedeli müebbet mi olmalıydı..
20.03.2013
Ergenekon davasında hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen CHP milletvekili Mehmet Haberal, Silivri’den bir açıklama yaptı.
İşte o açıklama:
ÜLKEYE HİZMETİN BEDELİ, AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS Mİ OLMALIYDI?
Tüm yaşantım boyunca sadece hizmete talip bir bilim insanı olarak, ülkemize ve milletimize kazandırdığım eserler ortada iken, bugün İddia Makamı tarafından düzenlenen Sözde Mütalaada, sanal bir terör örgütünün yöneticisi olarak gösterilmeye çalışılmam adalet ve hukuk adına utanç vericidir.
İddia Makamı’nın, yargılamanın bu aşamasına kadar toplanan somut delilleri, resmi belgeleri ve objektif tanık beyanlarını hiçe sayarak, sadece sanıkları suçlamak adına düzmece delillere ve geçmişte yüz kızartıcı suçlardan hükümlü sözde tanıkların hayali senaryolarına itibar etmek suretiyle hazırladığı bu mütalaayı, her cümlesi ve her kelimesi ile reddediyorum.
Asla unutulmamalıdır ki; gerçekler inatçıdır. Görmeyenler ya da görmek istemeyenler de, bu gerçekleri bir gün mutlaka görmek zorunda kalacaklardır!
Aziz milletimizin bilgisine saygıyla sunuyorum.
CHP 24.dönem Zonguldak Milletvekili
Prof. Dr. Mehmet Haberal
Odatv.com
 ************************************************************

ZAVALLI - MAĞDUR , ÖNGÖRÜLEN AÇIKLAMASINI UZAKLARDAN YAPTI..!.S.D.

Erdoğan saldırıları Ergenekon'a bağladı...


Dün akşam saatlerinde Ankara'da yaşanan saldırılarla ilgili açıklamalarda bulunan Erdoğan, saldırıların arkasında Ergenekon'un olduğunu öne sürdü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kopenhag'da kaldığı Marriot Otel'den Kraliçe II. Margrethe ile görüşmeye gitmek üzere ayrıldığı sırada, gazetecilerin dün akşam saatlerinde Ankara'da yaşanan saldırılarla ilgili soruları üzerine 'ciddi bilgiler olduğunu' öne sürmüş ve ayrıntılı açıklamayı daha sonra yapacağını belirtmişti.
Erdoğan saldırıların 'Ergenokon'la bağlantılı' olduğunu belirterek, "Siyasi partilere yönelik yapılan bu saldırının başka bir izahı olamaz. Olayın bir başka boyutu da Ergenekon'la olan bağlantısıdır. Türkiye ne zaman sağlıklı bir sürecin içerisine girmişse, derin devlet ve Ergenekon gibi bağlantılar ortaya çıkmıştır.Şu anki eylem de bunun bir benzeridir. Ama artık farklı bir Türkiye var. Çözüm sürecini engellemeye çalışan provoke etmeye çalışan bir örgüt var. Ama biz bunlara pabuç bırakmayacağız. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. İradesini bir yerlere teslim etmiş taşeronlara bu süreci bırakmayacağız." dedi.
Türkiye ve Danimarka firmalarının temsilcilerinin yer aldığı Üstyönetici (CEO) Forumu'nda yaptığı konuşmada da konuya değinen Erdoğan şu ifadeleri kullandı:

"Son derece kritik, son derece hassas bir süreçten geçerken yapılan bu saldırılar çok açık şekilde, demokrasiye, çözüm sürecine, milli iradeye ve kardeşliğimize yapılmış saldırılardır. Terör kimi, nereyi hedef alırsa alsın elbette kötüdür ancak bir siyasi partiyi, demokrasinin, millet iradesinin, çok sesliliğin en önemli unsurunu hedef almak takdir edersiniz ki çok daha kötüdür.
Saldırılar demokratikleşme ve çözüm süreci noktasında, ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu gösteriyor. Kardeşlikten, demokrasiden, hukuktan rahatsız olan tüm bu çevrelere rağmen yolumuza kararlılıkla yürüyeceğiz. Türkiye son 10 yılda demokrasi, hukuk ve kardeşlik üzerinde büyüdü ve demokrasi ile ekonomiyi atbaşı götürmek suretiyle bugünlere ulaştı, inşallah böylece de büyümeye devam edecek."


*******************************************************


Yılmaz Özdil
20 Mart 2013 Hürriyet

İmralı’ya muhabbet
Silivri’ye müebbet..

Terörist, tanık.
Genelkurmay başkanı, sanıksa…
Müebbet bile az.
Almanya’da Deniz Feneri’nin dolandırıcıları yargılanırken,
Türkiye’de Deniz Feneri’nin savcıları yargılanıyorsa…

Yunus Emre sansürlenirken, Fareler ve İnsanlar sakıncalı, Şeker Portakalı erotik bulunurken, Örümcek Adam namaza başlıyorsa…
İnsanları domuz bağıyla boğup oturma odasına gömenler, davul-zurna eşliğinde halay çeke çeke serbest bırakılırken, diri diri yakılan Madımak zamanaşımına uğruyorsa…
Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken, son nefesine kadar kız çocuklarımızın okula gitmesi için gayret eden rahmetli profesör’ün arkasından hâlâ “fahişe” diye yazılıyorsa…
Vahdettin’in İngiliz zırhlısıyla kaçtığı gün, TBMM tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda Abdülmecid’i anma töreni düzenlenirken, 29 Ekim’i Birinci Meclis’in önünde kutlamak isteyenlere biber gazı sıkılıyorsa…
19 Mayıs törenlerinin stadyumlarda yapılmasın demokratik ülkeye yakışmıyor denirken, AKP İl Kongresi stadyumda yapılıyorsa…
Mücadeleden vazgeçip, müzakereye başladığımız sayın imralı’yla adeta mudanya mütarekesi imzalanıyorsa… Türk olmak, ayıp kaçıyorsa…
Ekonomik adalette, pırlanta’nın kadevesi sıfır’ken, tezek’in kadevesi yüzde 18’se…
Sosyal adalette, kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusumuz aniden azalıyor, seçim yaklaşırken, seçmen sayımız aniden artıyorsa…
Eğitim adaletinde, çağla badem’ler büyüsün de badem olsun diye, üniversite sınav sorularına alenen şifre konuyorsa…
Bizzat başbakan, hukuk’un ulema’ya sorulması gerektiğini söylerken, meclis anayasa komisyonu başkanı, anayasa hukukçusu profesör, bana ne ulan, git savcıya söyle, atsın içeri diyorsa…
Daha neyin mütalaasını merak ediyorsun birader?


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster