Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Çevre Gününe girerken


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazarları
Eklenme Tarihi: 02 Haziran 2012
Geçerli Tarih: 18 Mayıs 2024, 21:11
Site: Görele Sol Platformu
URL: http://www.gorelesol.com/yazar.asp?yaziID=10880


Çevre Gününe girerken
 
 
Yeni bir Çevre Gününe yaklaştığımız şu günlerde çevrenin hali son derece perişan durumdadır.
 
Çevreye en büyük zararı verenler ise yatırım yapıyoruz yalanlarıyla ve çevre konusunda cilalı sözler söyleyen iktidar partisi mensuplarıdır.
 
Mesela,Giresun Valisinin Çevre Günü mesajını dikkatle okuyunuz ve çevreye verdiği zararlar ile bir kıyaslama yapmanız bu konudaki çelişkiyi görmenize yetecektir.
 
Çevremizi korumalıyız dedikçe çevre daha fazla zarar gören bir sürece girmiş durumdadır.
 
AKP İktidarı çevre yağmalanması için ne gerekiyorsa yapıyor.
 
Biyoçeşitlilik kanunu,
 
SİT yetkisinin koruma kurullarından alınarak bakanlığa devredilmesi,
 
DSİ'yi tasfiye sürecine sokarak suların kullanım hakkının HES firmalarına 49 yıllığına devri,
 
Yandaşlarına dağıttığı 40.000 maden arama ruhsatıyla,
 
Ana başlıkları altında AKP iktidarı gözü kara bir biçimde çevreyi katletmeyi kafasına koymuş ve madenlerimizi,ormanlarımızı,kıyılarımızı,sularımızı,meralarımızı emperyalist yağma ve talana açmış durumdadır.
 
Yatırım getiriyoruz,(Bunlar yatırım değil,birer yıkım projesidirler)
 
Ülkemizi elektrikte dışa bağımlılıktan kurtaracağız,(Elektriği bize bedava mı veriyorsunuz? Bütün projelerin toplam elektrik üretimi ülkemizin elektrik ihtiyacının %3-5 aralığındadır.Elektrik bahane esasen sular şahanedir!)
 
Sular zaten boşuna akıyor,(Sular boşuna akmaz,geçtiği yerlere hayat verir)yalanlarıyla çevrenin yokedilmesi süreci son derece hızlandırılmış bir durumdadır.
 
Bu noktada esas önemli olanı,halkımızın ekseriyetinin iktidar yalanlarına inanıyor oluşudur.
 
Çevre konusu çok geniş bir konudur ve bu uğurda söylenecek çok şey vardır.
 
Yere attığımız izmaritten başlayabiliriz,çöplerin dere ve deniz kenarlarına dökülmesiyle devam eden çevre konusu,vadilerimizi yokeden,derelerimizi kurutan/susuz bırakan,suyumuzun kullanım hakkı 49 yıllığına devredilen HES projeleriyle sürdürebiliriz.
 
Cennet gibi koylarımıza dayatılan Termik Santraller,Nükleer Santraller,altın madenleriyle devam edebiliriz.
 
Çevremiz yokedilirken,çevreye sahip çıkmak en temel yurttaşlık görevlerimizden birisidir.
 
Herkesi çevreye sahip çıkmaya davet ediyoruz.
 
İktidarı,çevreye verdiği zararlardan ve uygulamalardan vazgeçmeye davet ediyoruz.
 
HESLERE HAYIR
 
TERMİK SANTRALE HAYIR
 
NÜKLEER SANTRALE HAYIR
 
SİYANÜRLE ALTIN ARAMASINA HAYIR
 
SULARIN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR
 
DERELERİMİZ ÖZGÜR AKACAK
 
 
 
Trabzon'da HES karşıtları gözaltına alındı.
 
 
ALİ DURSUN GÖZALTINA ALINDI
 
Solaklı Vadisi'nde HES'lere karşı mücadele eden köylüler gözaltına alındı.
Jandarmanın dün 70 yaşındaki bir kadını darp ettiği,yerlerde sürüklediği ve biber gazı sıktığı öğrenildi.

TRABZON- Solaklı Vadisi'nde Derebaşı HES projesine karşı aylardır mücadele eden Köknar Köyü sakinlerine jandarma gözaltı operasyonu başlattı.

HES'e karşı aylardır nöbette olan köylüler, dün eylem yaptı. Eyleme müdahale eden jandarma 70 yaşındaki bir kadını darp etti, yerlerde sürükledi, biber gazı sıktı.

Eylemin ardından dün akşam Köknar Köyü'ne gelen jandarma, ev baskınları düzenledi. Köknar Köyü'nden Ali Dursun, Dursun Küçükoğlu ve Mustafa Liman gözaltına alındı.

Solaklı Vadisi'nde yapılması planlanan Derebaşı HES projesine karşı, Karaçam ve Köknar köylüleri ve destek verenler nöbet tutma eylemi başlatmıştı. Hafta içerisinde gece yarısı bölgeye gelen HES yapımını sürdüren şirket çalışanları, jandarma kontrolünde iş makinelerini yerleştirdi. Yaklaşık 700 askerle bölgeye gelen jandarma komutanının, mafyayı överek, "Şirketin silahları var her şeyi isterlerse yaparlar" diyerek köylüleri tehdit ettiği de öğrenildi.

Köknar köylülerine yönelik saldırı, yarın Köknar ve Karaçam halkı tarafından protesto edilecek. Eyleme ilişkin yapılan açıklamada, "Solaklı Vadisi Karaçam ve Köknar köyleri işgal altında" denildi, HES projesinin ortaklarından ve ana finansörü olan Şekerbank'ın İstanbul Gümüşsuyu'ndaki Genel Merkezi önünde eylem yapılacağı duyuruldu. Basın açıklaması yarın saat 13.00'da gerçekleştirilecek.

KARAÇAM VE KÖKNAR'DA NELER YAŞANDI

HES'e karşı mücadele eden Trabzon Solaklı Vadisi'ndeki Karaçam ve Köknar köylüleri, arkasına devlet güçlerini alan taşeron şirketin saldırılarına maruz kalıyor.

Of, Dernek Pazarı, Çaykara ilçelerinin yaşam kaynağı olan yaklaşık 80 km'lik Solaklı Deresi üzerinde 36 HES projesi bulunuyor. Solaklı Deresi'nin yaşam verdiği Karaçam ve Köknar köylüleri ise uzun süredir HES'leri yaşam alanlarına sokmama mücadelesini sürdürüyor.

Köylülerin açtığı dava sonuçlanmamasına rağmen, jandarma eşliğinde vadiye giren şirketin pek çok girişimi halk tarafından püskürtülmüştü. Kurban Bayramı arifesinde, 5 Kasım 2011 tarihinde polis, jandarma ve şirket yetkilileri yine bölgeye girmek istemiş, Karaçam ve Köknar'lıların direnişi ile karşılaşmıştı. Yaklaşık 3000 metre rakımdaki dağ yolunda tüm olumsuz koşullara rağmen iki gece boyunca direnen halktan toplantı talep edilmiş, dava sonuçlanana kadar çalışma yapılmayacağı sözü verilmişti.

Şirket söz vermesine rağmen konteynırlar ve iş makinelerini bölgeden çekmeyerek şantiye kurmaya devam etti. Nisan ayında Derebaşı'na bırakılmış olan konteynır ve iş makineleri "kimliği belirsiz kişilerce" yakıldı.

Son olarak 10 Mayıs 2012 günü taşeron şirketler yine Karaçam ve Köknar'a girmek istedi ve yine köylülerin direnişiyle karşılaştı. Bu süre içerisinde taşeron şirket elemanları vadi yolunda köylülerin arabalarını durdurarak tehditlerde bulundu.

HES projesinin sahibi Derebaşı Enerji A.Ş. ve onun taşeronluğunu yapan Bugato firmasının ortakları, eski Enerji Bakanı Fahretin Kurt ve eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral. Şekerbank A.Ş. de bu projenin hem ana finansörü hem de yüzde 39 pay ile ortağı.

TRABZON'DA ÇÖP TEPKİSİ

TRABZON'DA ÇÖP TEPKİSİ

Trabzon'un Araklı ilçesi Turup mevkiinde yapılması planlanan katı atık çöp tesisinin ihalesinin bugün yapılacağını öğrenen ve bir haftadır da tepkilerini sürdüren yöre halkı ihalenin yapılacağı Trabzon-Rize Katı Atık Birliği'nin (TRABRİKAP) bulunduğu binayı basarak ihaleyi engellemek istedi.

Haber: Trabzon'da Çöp Tesisi Gerginliği

Kızgın kalabalık ile polis ekipleri arasında bu sırada arbede yaşandı.

Araklı ilçesi Turup mevkiinde yapılması düşünülen katı atık tesisi depolama tesisinin ihalesinin bugün yapılacağını öğrenen yöre halkı sabah saatlerinde Trabzon Valiliği'nin üst caddesinde bulunan Trabzon-Rize Katı Atık Birliği'nin bulunduğu bina önünde toplanmaya başladı. Kalabalık ellerinde taşıdıkları pankartlar ve dövizlerle yörelerine yapılması planlanan katı atık tesisine tepkilerini gösterirken, yaptıkları basın açıklaması ile de çöp tesisine karşı olduklarını vurguladılar. Çevik kuvvet ekipleri çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, kalabalık daha sonra ihalenin yapılacağı binaya girmek istedi. Bu sırada polis ekipleri ile kalabalık arasında arbede yaşandı. Polisin engeli ile karşılaşan grup daha sonra bir süre yolu trafiğe kapattı.

Gerginliğin sonra ermesinin ardından kalabalık TrabzonValiliği'nin bahçesinde beklemeye başladı.

İklim Değişikliği,Aşırı Hava ve İklim Olaylarının Sıklığını ve Şiddetini Arttırıyor

İklim Değişikliği,Aşırı Hava ve İklim Olaylarının Sıklığını ve Şiddetini Arttırıyor

TEMA Vakfı tarafından düzenlenen İklim Değişikliği,Kuraklık ve Çölleşme konferansı yapıldı

İklim Değişikliği,Aşırı Hava ve İklim Olaylarının Sıklığını ve Şiddetini Arttırıyor

TEMA Vakfı tarafından düzenlenen İklim Değişikliği,Kuraklık ve Çölleşme: Gözlenen ve Öngörülen Değişiklikler,İklim Sisteminin Korunması ve Uluslararası Antlaşmalar Konferansı İstanbul’da Milli Reasürans Binası’nda yapıldı.
TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş tarafından verilen konferansa TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı A.Doğan Arıkan,Başkan yardımcısı Deniz Ataç,Genel Müdür ve İcra Kurulu Üyesi M. Serdar Sarıgül,TEMA Vakfı Gönüllüleri ve çalışanları,çeşitli STK,üniversite ve kuruluşların temsilcileri katıldı.
TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof.Dr.Murat Türkeş konuşmasında,ülkemizde son dönemde yaşanan aşırı (ekstrem) hava ve iklim olaylarına dikkat çekti: “İklim değişikliği ekstrem hava ve iklim olaylarının sıklığında, şiddetinde,alansal dağılışında,uzunluğunda ve zamanlamasında değişiklikler oluşmasına neden olmaktadır.Örneğin,klimatolojik ve meteorolojik gözlemlerden elde edilen kanıtlara göre, 1950’lerden beri bazı ekstremlerde özellikle günlük ekstremlerde ve sıcak hava dalgalarının sıklığı ve uzunluğunda önemli değişiklikler ortaya çıktığını göstermektedir. Bu tür değişiklikler, Türkiye’de de özellikle 1990’lı yıllarla birlikte donlu günlerin azalması, sıcak günlerin ve gecelerin sayısının, gece en düşük ve gündüz en yüksek hava sıcaklıklarının artması, başka bir deyişle genel olarak sıcak hava dalgalarının sıklığının ve şiddetinin kuvvetlenmesi şeklinde kendisini hissettirmektedir.”

Güney Afrika’nın Durban Kenti’nde 28 Kasım-9 Aralık 2011 tarihleri arasında yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü Taraflar Konferansı toplantılarını TEMA Vakfı adına izlediğini belirten Prof. Dr. Murat Türkeş, sözkonusu toplantıda açıklanan IPCC’nin İklim Değişikliğine Uyumun Geliştirilmesi için Ekstrem Olayların ve Afet Risklerinin Yönetimi konulu IPCC Özel Raporu’nun da ekstrem hava ve iklim olaylarının artarak devam edeceğini destekler nitelikte olduğunu belirtti ve raporun sonuçlarını özetledi:

-Şiddetli yağışlar 21’nci yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde olasılıkla artacaktır.
-Tüm okyanuslarda beklenmemesine karşın, ortalama tropikal siklon (derin ve çok kuvvetli rüzgar üreten alçak basınç) maksimum rüzgar hızları olasılıkla artacaktır. Ancak, tropikal siklonların küresel oluşma sıklığı olasılıkla ya azalacak ya da değişmeden kalacaktır.
-Kuraklık olayları, 21’nci yüzyılda bazı bölgelerde ve mevsimlerde şiddetlenebilecektir.
-Ortalama deniz düzeyi yükselmesi yüksek olasılıkla, aşırı kıyısal yüksek su düzeylerinin etkin olduğu alanlardaki yükselme eğilimlerine katkı sağlayacaktır.
-Sıcak hava dalgalarındaki (3-5 gün ve daha uzun süreli yüksek hava sıcaklığı devreleri), buzulların geri çekilmesindeki ve permafrost (yüksek enlemlerdeki sürekli donmuş topraklar) bozulmasındaki değişikliklerin yüksek bir istatistiksel güven düzeyinde, örneğin yamaç duraysızlıkları, kütle hareketleri ve buzul göllerinin taşması gibi dağlarda gerçekleşen doğal olayları ve afetleri etkileyecektir.

Prof. Dr. Murat Türkeş özellikle Türkiye’yi bekleyen iklim değişikliğine bağlı etkilere dikkat çekti : “Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’nin, gelecekte özellikle daha yüksek hava sıcaklıkları daha sık ve etkili sıcak hava dalgaları ve kuraklaşma sonunda iklim değişikliğinden en ççok etkilenecek ülkeler arasında yer alması beklenmektedir. İklim modelleri ayrıca Türkiye ve bölgesinde gelecekte hidrolojik döngünün kuvvetlenmesinin de katkısıyla şiddetli sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlar gibi şiddetli hava olaylarının sıklığında artış olabilecektir. Genel olarak da hava ve iklim ekstremlerinde ve afetlerinde örneğin taşkın ve seller, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme gibi olaylarda insan yaşamını, sosyoekonomik sistemleri ve ekosistemleri etkileyebilecek artışlar olabilecektir. “

Türkeş konuşmasında, iklim değişikliğinden en fazla etkilenebilecek ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin bu yüzden iklim değişikliği ile savaşım ve küresel iklim sisteminin korunmasına yönelik; küresel ve bölgesel çabalara bir an önce katılmasının zorunlu olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Türkeş; “Türkiye en kısa sürede kendisine tanınan özel koşullarından pozitif yönde yararlanarak ve bir Avrupa Birliği üye ülkesi olma isteğini de dikkate alarak sera gazı salımlarını 2020 ve sonrası için belirli bir oranda azaltmak ve denetlemeye yönelik yasal politika ve önlemleri de ivedilikle kabul etmeli ve yaşama geçirmelidir ” dedi.

Konferansın ardından dinleyicilerin soruları ile iklim değişikliği ve etkileri konusunda katılımcı bir tartışma başladı. Konferansı değerlendiren TEMA Vakfı Genel Müdürü M. Serdar Sarıgül, TEMA Vakfı’nın 20. yılında uzman bilim insanlarımızın katılacağı çeşitli konferans ve paneller düzenlenemeye devam edeceğiz”dedi.


http://tema.org.tr/SayfaBilesenleri/TemaHaberArsivi.aspx?id=376
 

GİRESUN HES'LERDE SON DURUM

GİRESUN HES'LERDE SON DURUM

HES'LERDE SON DURUM

Enerji açığını kapatmak iddiasıyla Giresun vadilerini yoketmekte olan HES projeleri yapımı bütün hızıyla devam ettiriliyor.
HES projelerinin inşaat aşamasında çevreye verdiği telafisi imkansız zararların yanında ayrıca DSİ tasfiye sürecine sokularak,dere sularının kullanım hakkı 49 yıllığına HES firmalarına devredilmiş durumdadır.
Bu çerçevede bugüne kadar ilimizde 8 HES projesi faaliyete geçti.
Giresun Derelerin Kardeşliği Platformunun (DEKAP) mücadelesi sonucunda 20 tane HES projesinin mahkemece yürütmesinin durdurulması kararı aldırılmıştır.
HES projelerinin çevreye verdiği zararlarla mücadele sürerken diğer yandan iki tane altın madeni ocağı işletmeye açılmıştır.
1 Tanesi Espiye Gelevara'da diğeri Bulancak Aydındere beldesinde üretime açılan maden ocaklarında siyanürle altın çıkarılacaktır ve en korkunç olanı siyanürün suya karışması ile çok vahim sonuçlara neden olacağı bilinmektedir.
Giresun İlimizdeki HES Faaliyetleri
İşletmede Olan HES’ler
Toplam 8 adet
İnşaat Safhasında Olan HES’ler
Toplam 17 adet
Ön İnceleme, Planlama ve Proje Safhasında Olan HES’ler
Toplam 70 adet
Genel Toplam
Toplam 95 adettir.
UYAN GİRESUN'LUM,
GİRESUN DERELERİ ÖZGÜR AKACAK
SİYANÜRLÜ ALTIN ARAMAYA HAYIR
HESLERE HAYIR

Şahin,"HES'lerde 10 katı enerji tüketilecek"

 

 

Şahin, 

Giresun Valiliği: HES'lerde tüketilen enerjinin 10 katı enerji üretilecek

Giresun Valiliği, HES inşaatları bittiğinde Giresun’un tükettiği enerjinin yaklaşık 10 katı enerjinin üretileceğini bildirdi.

Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, Giresun'daki HES inşaatılarıyla ilgili bilgiler verildi. Türkiye'de enerji açığını kapatmak için önemli yatırımların yapıldığı vurgulanan açıklamada, bu yatırımlardan Giresun'un da nasibini aldığı kaydedildi.

Açıklamada, Giresun'da 95 HES inşaatının bulunduğu, bunlardan 8'inin faaliyete geçtiği vurgulanarak, "Bugüne kadar ilimizde yıllık enerji üretimi 497,52 GWh olan 8 HES faaliyete geçmişti. Giresun’un 2011 yılı enerji tüketiminin 559,67 GWh olduğu dikkate alınırsa ilimizin tükettiği enerjiye yakın enerji üretilmektedir. HES inşaatlarıbittiğinde ise Giresun’un tükettiği enerjinin yaklaşık 10 katı enerji üretilecektir." denildi.

Halen Giresun'da inşaat safhasında 17 HES'in bulunduğu, 70 HES'in ise ön inceleme, planlama ve proje safhasında olduğu kaydedildi.

Kaz Dağı'ndaki talana karşı çevreciler eyleme hazırlanıyor

 

Kaz Dağı'ndaki talana karşı çevreciler eyleme hazırlanıyor

 
Madencilik işletmelerinin faaliyete geçmesi durumunda 2 milyon ağaç kesilecek

Çevreciler ve yöre halkı Kaz Dağı'ndaki talana karşı eyleme hazırlanıyor - HÜLYA KARABAĞLI / Ankara

Madencilik işletmelerinin faaliyete geçmesi durumunda 2 milyon ağaç kesilecek
Çanakkale Çevre Platformu, yöre halkı, dernekler ve çevre dostları Kaz Dağı’ndaki talana karşı biraraya geliyor. 3 Haziran Pazar günü Çan Etili Pazar Yeri'nde düzenlenecek eylemde, “Siyanürcü Şirket Memleketi Terket” ve "Altıncı Filo, Kazdağı'ndan Defol” sloganları atılacak. Platform, “Sesimizi Kanada Toronto Borsasından duyurmak için, köylü, bilim insanı, işçi, işsiz, emekli, genç-yaşlı herkes yan yana omuz omuza” diyor.

'1 gram altın için 3 ton su kullanılıyor'

Çanakkale Çevre Platformu, altın işletmelerine geçit vermemek için hummalı bir çalışma içine girdi. 5 Haziran 2004 tarihli 5177 sayılı Maden Kanunu’nun, doğal zenginlikleri, su havzaları, yeraltı ve yer üstü su kaynakları, sulak alanları, ormanları, tarım alanlarını madencilik şirketlerinin hizmetine açtığına dikkat çekildi. İşletmelerin faaliyete geçmesi durumunda 2 milyon ağaç kesilecek. 1 gram altın çıkarmak için 3 ton su kullanılıyor.

Mitolojide “Bin pınarlı İda Dağı” diye nitelendirilen Kaz Dağları’nda talana karşı hazırlanan metin şöyle:

'Yasayla kültür ve turizm alanları talana açıldı'

" - 5.6.2004 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan 5177 sayılı Maden Kanunu ile ülkemizin tüm doğal zenginlikleri, su havzaları, yeraltı ve yer üstü su kaynakları, sulak alanları, ormanları, tarım alanları madencilik faaliyetleri için şirketlerin hizmetine açılmıştır.

- Bu talan yasası maden çalışması yapan firmalara geniş imkân sağladığı gibi, mevzuata aykırı davranan şirketlerin de uzun bir süre boyunca faaliyetlerini yürütebilmelerine olanak sağlamıştır.

- 5177 sayılı yasanın 3. maddesi gereğince insan yaşamına ait tüm doğal yapılar (ormanlar, nehirler, su havzaları) ve insan kültürüne ait tüm değerler (kültür alanları, turizm alanları) madencilik şirketlerinin hizmetine açılmıştır.

'Binlerce ağaç kesildi sular içilmez oldu'

- Kazdağı ve yöresinde başlıca Söğütalan Ağı Dağı, Bayramiç Muratlar, Halilağa, Kızılelma ve Kirazlı’da yüzlerce noktada yapılan sondaj faaliyetlerinde şimdiden yüzbinlerce ton su kullanılmış, binlerce ağaç kesilmiş, onlarca köyün suları bulanmış ve içilmez hale gelmiştir.

'İda’nın pınarları kurumak üzere'

 

- Halk damacanadan su içer hale gelmiş, yöre kaynaklarından, çeşmelerinden su içen insanlar hastalanmış ve toplu hayvan ölümleri başlamıştır. Yeraltı suları geri dönüşümsüz bir şekilde kirletilmiş ve tahrip edilmiştir. Şirketler işletme aşamasına geçerler ise milyonlarca ton su kullanılacağı hesap edilirse “bin pınarlı ida”nın pınarları kuruma noktasına gelecektir.

Yöre halkı, seslerini çok uzaklara Kanada’daki Toronto Borsa’sına kadar duyurmak için çok güçlü bir şekilde bir kez daha topluca haykıracaklar. Son çare bu kalmıştır.

Kazdağı ve Yöresinin havasını soluyanlar, suyunu içenler, topraklarında yetişen ürünler ile beslenenler,
Çan'lılar, Bayramiç'liler, Biga'lılar, Ezine'liler, Ayvacık'lılar, Yenice'liler, Küçukkuyu'lular, Güre'liler, Altınoluk'lular, Akçay'lılar, Edremit'liler, Burhaniye'liler, Ayvalık'lılar, Söğütalan'lılar, Kızılelma'lılar, Muratlar'lılar, Kirazlı'lılar, Derekolu Köyleri, Evciler, Zeybekçayırı, Ahlatlıburun, Şerbetli, Bilaller, Karaibrahimler, Cazgırlı, Halilağa köylüleri, 3 Haziran Pazar günü Çan Etili Pazar Yeri'nde bir araya geliyorlar.

"Siyanürcü Şirket Memleketi Terket", "Altıncı Filo, Kazdağı'ndan Defol.” diye haykırmak ve sesimizi Kanada Toronto Borsasından duyurmak için, köylü, bilim insanı, işçi, işsiz, emekli, genç-yaşlı herkes yan yana omuz omuza."

DAĞLARINDAN YAĞ OVALARINDAN BAL AKAN,BEREKETLİ TOPRAKLARININ HER KARIŞININ ŞEHİT KANIYLA SULANDIĞI,ŞEHİTLERİMİZİN KOYUN KOYUNA YATTIĞI,TARİHİN TURİZMLE KUCAKLAŞTIĞI BU CENNET ÇANAKKALE,BU KAZ DAĞLARI İÇİN MÜCADELE ETMELİYİZ...
ÇANAKKALE HALKININ HAKLI MÜCADELESİNE MUTLAKA OMUZ VERMELİYİZ...!
 
Barakaya tıktık seni Gelivera
Barakaya tıktık seni Gelivera
 
 
Yaklaşık 1000 yıllık geçmişi olan köy su altında, gidecek yerleri olmayan köylü ise sefalet içinde.
Giresun'da Gelivera Vadisi'ne yapılan baraj nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalan köylüler, ormanda barakada yaşıyor.
İSTANBUL- Giresun ile Gümüşhane sınırlarında yer alan Gelivera Köyü, yapılan baraj nedeniyle sular altında kalınca köylüler kurtarabildiği eşyalarını vadinin yükseklerine çıkardı. Şehirde bir akrabası olan ya da ev tutabilenler köyü terk etti. Ancak bu imkânı olmayanlar, çaresizlik içinde kendi yaptıkları barakalarda yaşamaya başladı.
Yaklaşık 1000 yıllık geçmişi olan Gelivera, adı ‘Koyverdun gittun benu’ diye türkülerde geçen bir köy. Yeni adı ‘Sapmaz’ olan 142 hanelik köyde 91 hane, barajın yapımına karşı dava açmış olsa da tüm köylü evlerini terk etmek zorunda kaldı. Köylülere evlerinin ve arazilerinin bedelleri ödendi. Ancak yüzyıllarca yaşadıkları yurtlarını terk edemeyen Geliveralılar dağa taşa kurdukları barakalarda yaşamaya devam ediyor. Köyde yaşayanlara telefonla ulaşmak mümkün değil. Köylülerin bir kısmı Giresun merkeze, kimisi de başka köylere sığınmış durumda. İzzet Durdu da başka köye sığınanlardan biri. Durdu, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Bize yer göstermediler. Bizi kandırdılar. Bankaya para yatırdılar. ‘Alın parayı yoksa mahkeme kararıyla el konulur’ dediler. 30-40 dönüm arazim vardı. 40-50 bin TL para yatırmışlar. Sadece patates ekili alanım 200-300 bin TL ederdi. Bizi yerimizden yurdumuzdan ettiler. ‘Boşaltın’ dediler. Son ana kadar boşaltmadık. Su gelince mecburen kaçtık. Köydekiler çadırlarda, barakalarda duruyorlar. Bizim gibi bir yer bulanlar gitti. ”

‘Bizi kandırdılar’
Giresun’a yerleşen Hulusi Bilgin de, akrabalarının köyde çadırlarda ve barakalarda yaşadığını belirterek, “Kimse yardım etmiyor. Şirket söz verdiği konteynirleri yapmadı. Çaresizlik içindeler” diyor. Bahri Kara ise 70 yaşında. Ailesinin köyde 500 yıllık bir geçmişi olduğunu söylüyor:
“Yaşayacak bir yerimiz yok. Her şeyimiz sular altında. Hiçbir yer göstermediler. 500 yıllık hayatımız, hayalimiz yok oldu. Su altında kaldık. Baraka yaptık. Brandaların altına koyduk eşyaları. Giresun’a gidiyoruz yatmaya şehre. Eşyalarımızı bile kaçıramıyoruz. Valiliğe, kaymakama çıktık. Herkes bir şeyler yapacağız diyor ama kimse bir şey yapmıyor. Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar. Barajı yapan şirket koyneynir yapacağını söyledi. Ancak konteynirler de kar ve yağmur sularıyla doldu. Zaten 5 konteynir vardı. Bize de bir miktar para verip evimize el koydular. ‘Parayı almazsan Hazine el koyar’ dediler. Dava açtık. Gelsin vali halimizi yerinde görsün. Biz insan değil miyiz? 70 yaşındayım ve her gün ağlıyorum.”
 
26.Yılında Çernobil'e Lanet,Nükleere Hayır Yürüyüşü

26 Nisan 1986’daki Çernobil nükleer felaketinin üzerinden tam 26 yıl geçti. Santralin patlamasıyla gerçekleşen katliam sonrası bizler bu ülkede 26 yıldır "Çernobil'in Çocukları" olarak anıldık. Sevdiklerimizi, dostlarımızı, yakınlarımızı toprağa koyduk. 26 yıldır her gün nükleere ve bunu başımıza bela eden sisteme lanet ettik.

Çernobil faciasının dünyayı kasıp kavurduğu günlerde zamanın darbeci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, “Biraz radyasyon kemiklere yararlıdır”, Başbakan Turgut Özal "Radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyebiliyor; Sanayi Bakanı Cahit Aral ise halkın huzurunda radyasyonlu çay içebiliyordu.

Yıllar önce devlet tarafından işlenen bu suç, bütün ölümlere ve bilimsel verilere rağmen kabul edilmediği gibi üstü küstahça örtülmeye çalışıldı. Bugün bu tavır, darbe dönemini aratmayan uygulamalarla, aynı vurdumduymazlık ve pişkinlikle devam etmektedir.

Çernobil ile Fukuşima’nın etkileri halen devam ederken, dünyanın her yanından nükleer sızıntı / kaza haberleri gelirken ve nükleer karşıtlığı hız kazanırken, Sinop’a, Mersin’e ve Trakya’ya nükleer santral yapabilmek için son haftalarda Resmi Gazete'de ferman üstüne ferman yayınlayan; Karadeniz’i ve Akdeniz’i nükleer atık çöplüğüne çevirmek ve kanlı savaşları için nükleer silah elde etmek isteyen, Çin'e, Rusya'ya santral antlaşmaları için iş ortakları ile seyahatler düzenleyen dayatmacı zihniyete karşı bir araya geliyoruz.

Özetle 26 Nisan'da yaşanmış, geçmiş bir acıyı anmıyoruz; hala süren ve daha nesillerce sürecek bir felakete ve hala değişmeyen bir zihniyete isyanımızı haykırıyoruz. Yaşamımızı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı, tüm canlıları, yüzyıllar boyunca radyasyonla zehirlemeye devam edecek olan Çernobil katliamının 26. yılında, Termiğe, HES’lere, Nükleere kısacası yaşamımızı, kültürümüzü yok eden “proje”lere, yağma, talan, rant ve sömürüye karşı doğayı ve yaşamı savunmak için herkesi birlikte haykırmaya davet ediyoruz.
26 yıldır öfkeliyiz, 26 Nisan’da sokaktayız!
 
Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi.

Kazanın Sebebi
1972’de Ukrayna’daki (O dönem SSCB’nin bir parçasıydı) Kiev’in 140 km kuzeyinde kurulan Çernobil Nükleer Santralı’nda ortaya çıkan kazaya, her biri 1.000 Megawatt (MW) gücünde dört reaktördeki tasarım hataları ile reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılması sonucu oluşan bazı hatalar dizisi sonucunda meydana geldi.
Deneyin yapılacağı 25 Nisan 1986’da önce reaktörün gücü yarıya düşürüldü, ardından da acil soğutma sistemi ile deney sırasında reaktörün kapanmasını önlemek için tehlike anında çalışmaya başlayan güvenlik sistemi devre dışı bırakıldı. 26 Nisan günü saat 01:00’i biraz geçe teknisyenler deneyin son hazırlıklarını tamamlamak üzere ek su pompalarını çalıştırdılar. Bunun sonucunda gücünün yüzde 7’siyle çalışmakta olan reaktörde buhar basıcı düştü ve buhar ayırma tamburlarındaki su düzeyi güvenlik sınırının altına indi. Normal olarak bu durumda reaktörün güvenlik sistemine ulaşması gereken sinyaller de teknisyenler tarafından engellendi. Su düzeyini yükseltmek için buhar sistemine daha fazla su aktarıldı ve saat 01:23’de deneyin fiilen başlatılması için koşulların oluştuğuna karar verildi. Deneyin amacı, reaktörün çalışması ansızın durdurulduğunda, buhar tirbünlerinin daha ne kadar süre çalışmayı sürdüreceklerini ve böylece ne kadar süre acil güvenlik sistemine güç sağlayabileceklerini öğrenmekti. Geri kalan öteki acil güvenlik sinyali bağlantılarını da kestikten sonra türbinlere giden buhar akışı durduruldu. Bunun sonucunda dolaşım pompaları ve reaktörün soğutma sistemi yavaşladı. Yakıt kanallarında ani bir ısı yükselmesi görüldü ve yapım özellikleri nedeniyle reaktör tümüyle denetimden çıkmış oldu. Tehlikeyi farkeden teknisyenler reaktörün durdurulmasını sağlamak amacıyla bütün denetim çubuklarını derhal sisteme sokmaya karar verdiler. Ama aşırı derecede ısınmış bulunan reaktörlerde saat 01:24’te yani deneye başlanmasından bir dakika sonra iki patlama oldu. Bu patlamanın ayrıntıları tam olarak bilinememekle birlikte, denetim dışı bir çekirdek tepkimesinin gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.Üç saniye içinde reaktörün gücü %7’den %50’ye fırladı. Yakıt parçacıklarının soğutma suyuyla karşılaşması, suyun bir anda buhara dönüşmesine yol açtı. Oluşan aşırı buhar basıncı reaktörün ve santral binasının tepesini uçurdu. Reaktördeki zirkonyum ve grafitin yüksek sıcaklıktaki buharla karşılaşması sonucu oluşan hidrojen yanarak bütün santralı ateşler içinde bıraktı.

Kazanın Etkileri

Nükleer kalıntıların ürettiği radyoaktif bulut patlamadan sonra tüm Avrupa üzerine yayılmış ve Çernobil'den yaklaşık 1100 km uzaklıktaki İsveç Formsmark Nükleer Reaktöründe çalışan 27 kişinin elbiselerinde radyoaktif parçacıklara rastlanmış ve yapılan araştırmada İsveç'teki reaktörün değil Çernobil'den gelen parçacıklar olduğu tespit edilmiştir.
Aynı şekilde İngiltere'nin Galler bölgesinde kazadan iki hafta sonra saptanan yüksek radyoaktif nedeniyle yeşil alanlara koyun ve sığırların girişi engellenmiştir.
Araştırmalarda ilk yıl doz açısından en fazla Avrupa ülkesi Bulgaristan olarak belirlenmiş. Sıralama açısından ise şemada yer alan ülkeler doz sırasına göre şu şekilde sıralanmıştır:
 
Nükleer Kazalar ve Japonya’daki Durum
 

Dr. Necmi DAYDAY - ndayday(at)gmail.com

UAEA Nükleer Müfettişi (E.), TASAM (Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi), Yönetim Kurulu Üyesi

 

Japonya’da, varlığı bilinen en büyük 7. deprem ve ona bağlı olarak ortaya çıkan tsunami dalgalarının sebep olduğu nükleer reaktör kazası, medyanın abartılı yayınlarıyla neredeyse bir kıyamet gibi takdim ediliyor. İnsanlarda, sanki bir atom bombası patlamasına benzer bir patlamanın yaşanacağı inancı yaratılıyor. Gerçekte böyle bir durum söz konusu değildir.

Atom bombasıyla nükleer enerji üreten reaktör arasındaki tek ortak nokta, her ikisinin de fisyon olayına dayanmasıdır. Ancak, bir atom bombasında kontrolsüz bir şekilde ve çok kısa zamanda (mikrosaniye düzeylerinde) gelişen fisyon süreci, reaktörlerde tümüyle kontrol altında tutulur.

Atom bombasında saniyenin milyonda biri gibi çok kısa bir sürede açığa çıkan güçle birlikte, çok yüksek düzeylerde radyasyon açığa çıkar. Bombanın gücü, nükleer reaktörün gücünden milyarlarca defa büyüktür. Oysa, maksimum gücünde çalışan bir reaktörde meydana gelen zincirleme reaksiyonlar yıllarca kontrollü bir biçimde istenen güç düzeylerinde sürdürülür. Batı Standartlarında Nükleer Güvenlik Normları’na göre tasarlamış olan koruyucu zırhlama sistemleri dolayısıyla, reaktörün kalbinden ve içinde bulunduğu, uçak çarpmalarına bile dayanıklı olarak inşa edilmiş olan reaktör binasından dışarıya radyasyon sızmaz.

Nükleer Santral Kazaları

Nükleer kazalar UluslarArası Atom Enerji Ajansı’nın 1996 yılında ortaya koyduğu Uluslararası Nükleer ve Radyolojik Kazalar Ölçütü’ne (INES) göre, en büyüğü 7 olmak üzere azalan bir skalaya göre değerlendirilir. Bu skalaya göre değerlendirilen, “Büyük”, “Ciddi” ve “Yerel” nükleer kazalara üç örnek verilebilir:

Three Miles Island Nükleer Santral Kazası: 1979 yılında ABD’de, Pensilvanya Eyaleti’ndeki Three Miles Island nükleer santrali insan hatası, soğutma sistemindeki bazı vanaların kapalı unutulması yüzünden, kazaya uğrayınca koruyucu dış güvenlik kabuğunun sızdırmaz kapısı kapatılarak ergiyen reaktör kalbinden sızan çok yüksek radyasyon bu kabuk içine hapsedilmiştir. Bu kazanın sonucunda Çernobil’de olduğu gibi bir çevre felaketi yaşanmamış, kimse radyasyon hastalığına uğramamıştır. Bu kaza “Ciddi” kaza sınıfında olup, INES’de 6 derecesindedir.

Çernobil Nükleer Santral Kazası: Rusya’da 1986 yılında olan nükleer kazada, Batı Standartlarında Nükleer Güvenlik Normları’na göre inşa edilmemiş olan, dış güvenlik kabuğundan yoksun Çernobil reaktöründe, yine insan hatasından dolayı oluşan kaza sonucu açığa çıkan radyasyon yerel ve Dünya ölçeğinde çevre problemlerine yol açmıştır.

Günümüzde elektrik üretiminde kullanılan, Çernobil tipinde hiçbir reaktör bulunmamak ve yapılması da düşünülemez. Bu kaza, “Büyük” kaza olup, INES’de 7 derecesindir.

Fukushima Santrali Kazası: Japonya’nın kuzeydoğu kıyısında yer alan Fukushima Daiichi nükleer santrali, deprem ve sonucunda oluşan tsunamiden olumsuz etkilenmiştir. Olay günü, kaynamalı su reaktörü (BWR) tipinde 6 üniteye sahip olan bu santralde, 1., 2. ve 3. üniteler işletmede, 4., 5. ve 6. üniteler ise periyodik bakımda olmalarından ötürü kapalı durumda (sıfır güçte) bulunuyordu.

Deprem ve tsunamiden dolayı santralde, dışarıdan alınan elektrik gücü kaybı yaşandığından ve acil durum dizel jeneratörlerinin su baskını nedeniyle çalıştırılamaması sonucu, özellikle 1 numaralı reaktör ünitesinde yakıtların etkin soğutulmasında problemler ortaya çıkmıştır. . En olumsuz durum bu 1 numaralı reaktör için söz konusudur. Bu ünitede yetersiz soğutma sonucu sıcaklık yükselmiş dolayısıyla buhar basıncı artmış ve kızgın (~1000 derece) metalle temas eden su ve su buharının oksijen ve hidrojene ayrışması sonucu,12 Mart günü bir “Hidrojen Patlaması” meydana gelmiştir. Bu patlamanın bir atomik patlama yol açmayacağını söyleyebiliriz.

Santraldeki 1. ünite, Fukushima Daiichi santralinin 6 reaktörünün en eskisidir (4o yaşındadır) ve en düşük güçlü (460 Mwe, 1300 MWtermik) olanıdır. Bu santralin güneyinde yakın mesafede, her biri 1000 Mwe gücünde olan 4 üniteli Fukushima Daiini santrali de yer almaktadır. Bu reaktörlerle ilgili herhangi bir olumsuz durum rapor edilmemiştir. 15 Mart günü, 2. ünitede de, büyük bir olasıllıkla, hidrojen patlaması olmuş ve ayrıca 4. ünitenin kullanılmış yakıt havuzu bölümünde yangın çıkmış, bunun sonucunda, santral alanında düzeyinde oldukça yüksek lokal bir radyoaktivite gözlenmiştir. Yangının iki saat içinde söndürüldüğü Japon ilgililer tarafından UAEA’ya aynı gün rapor edilmiştir.

Fukushima’daki tüm reaktörler BWR tipinde olup, güvenlik ve güvenilirlilik açısından Three Miles Island Nükleer Santrali ile karşılaştırılabilir. Three Miles Island Nükleer Santrali kazasının 6 derece olarak “Ciddi” kaza olarak sınıflandırılmasına karşın, bu kaza “Yerel” kaza sınıfında olup, INES’de 4 derecesindedir.

Depremlerin, özellikle Japonya’daki nükleer santraller üzerinde etkisi ile ilgili olarak şu hususlara da işaret etmek isterim: 1995’deki büyük Kobe-Osaka depreminde, Kobe’nin 110 km kuzeyindeki 6 nükleer santralde kayda değer nükleer bir olay yaşanmamıştı. 2004, 2005, 2007 ve 2009 da meydana gelen depremlerde etki alanlarındaki reaktörler, otomatik olarak kapanmışlar ve hiç bir sorun yaşanmamıştır. Yine, 1999’da Tayvan’da olan çok yıkıcı depremde de reaktörler yine otomatik olarak kapanmış ve 2 gün sonra güç üretimine yeniden başlamışlardı.

Olayın ilk günden itibaren santral bölgesindeki halka sodyum iyodür hapları dağıtılmış olmasına rağmen henüz içmeleri için bir tebliğ çıkarılmamış olması ve INES değerinde bir değişikliğin yapılmamış olması durumun yavaş yavaş normalleşmeye gittiğine işarettir. Uzman gözüyle bakıldığında, beklenen ‘nükleer kıyamet’ kopmayacaktır.

Kıssadan hisse: Doğal afetler veya insan hataları sonucu meydana gelen kazaların etkileri mümkün olan en düşük düzeylere indirmek için gerekli şart, bilimin ve teknolojinin gereklerini yerine getirecek, yeterli sayıda, bilgi ve beceri düzeyinde uzmanların yetiştirilmiş olması ve daima hazır bulundurulmasıdır.

'Japonya Depremi ve Nükleer Tehlike' - Özel Dosya diğer yazılar

- “Japonya’da Deprem Sonrası Tsunami ve Nükleer Tehlike Boyutu”; M. Ünal AZAKLIOĞULLARI

- “Nükleer Enerji Hiçbir Zaman Güvenli Değildir.”; Greenpeace

- “Nükleer Santrallerde Deprem Güvenliği ve Japonya Örneği”; Prof. Dr. Cengiz YALÇIN

- “Nükleer Santral Mevkii Olarak “Akkuyu” Üzerine Görüş”; Prof. Dr. Tolga YARMAN

- “Doğu Akdeniz’de Tsunami Tehlikesi”; Prof. Dr. Fuat İNCE
 

Nükleer Santral Kurma Israrından Vazgeçin Geç Olmadan

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM YÜRÜTME KURULU TOPLANTISI

26 Nisan 1986 gecesi saat 1:24'te, Ukrayna ve Beyaz Rusya sınırında Çernobil nükleer enerji santralının 4. reaktöründe gerçekleşen patlama sonrası radyoaktif bulut, ağır ağır bölgenin üzerine yayılmıştı. Açığa çıkan radyasyon Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) açıklamalarına göre Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının toplamından 200 kat fazlaydı.

Bugün insanlık dünyanın dört bir yanına yayılmış nükleer santrallerin birinden kaza haberi gelecek diye diken üstünde. Daha geçen yıl Japonya da gerçekleşen Fukuşima nükleer santral kazasının seviyesi Japon Nükleer Güvenlik Ajansı tarafından Çernobil felaketinin seviyesi olan 7. Seviye olarak açıkladı. Çernobil nükleer santral kazasından tam 25 yıl sonra , Çernobil büyüklüğünde bir kaza gerçekleşmiş oldu. Onca para,teknoloji , onca şirket fukuşima da olan şeyi öncesinde hesaplayamamıştı.

Daha Kaç Nükleer Santral Kazası Olmalı ki, Nükleer Santrallerden Vazgeçilsin

Çernobilin yıl dönümünde , kaza sonrası 3 milyon çocuğun, reaktörün üstünün kapatılmasında çalışan 600 bin insanın tedavi görmesi gerektiği, kaza sonrası tiroid kanserine rastlanma olasılığının on kat arttığı, 2,5 milyon hektarı aşkın zengin tarım toprağının kullanılamaz hale geldiği, çöken bağışıklık sistemleri nedeniyle zamanla ölen on binlerce insanı unutmadan, yarın benzer felaketler olmasın diye hatırlamak insan olmanın gerekliliğidir.

Çernobil Sonrası Türkiye,

Çernobil nükleer santral kazası ardından ülkemizin Karadeniz kıyılarında yüksek seviyede radyasyon tespit edilmiştir. Tabii ki dönemin hükümeti bu tespitleri inkar ederek , bu tür yayınları yapanları da tehdit etmekten geri kalmamıştır. Kendi halkına yalan söylemekle kalmamış, radyasyonlu çayları halkına içirmiş, hatta dönemin başbakanı Turgut Özal az radyasyonun sağlığa iyi gelebileceğini bile dile getirmiştir. Başbakanın nükleer ve tüpgaz benzetmesi aradan geçen bunca zamana rağmen yöneticilerimizin mantalitesi açısından bir değişiklik olmadığını göstermektedir. Karadeniz bölgesinde artan kanser olayları artık bizler açısından Çernobil sonrasının etkileridir. Halkına kaza sonrası yetişen çay ve fındıkları yedirenler bugün onca insanın sağlığını hiçe saymışlardır. Ve birkez daha görülmüştür ki , çıkarlarına aykırı olduğunda hükümetler halkını kansere mahkum edebilirler. Bağımsız bilim insanlarını susturmaya çalışabilirler, pahalı enerjiye ucuz, çevreyi kirleten enerjiye temiz, riskli enerjiye güvenli diyebilirler.

Yalanlara Kanmıyacağız.

İnsanlık bu son yüzyılda sağladığı gelişmeler ile umudun hep var olduğunu bizlere göstermiştir. Çare tükenmemiştir. Bugün coğrafyamızda yaşanan savaşların , halkları birbirine düşman edenlerin eşgali bellidir. Kendi zenginliğini arttırmak için enerjiye ihitiyaç duyan uluslar arası sermaye ve işbirlikçileri giydiği deli gömleğini halkların ve emekçilerin üzerine geçirmiş, enerji için insanlığı boğazlamaktadır. Ne için üretildiği belli olmayan malları , reklamlarıyla anlaşmalar yaptığı hükümet, bürokratlarıyla yoksul halklara satmakta, temel ihitiyaçları ise alınır satılır hale getirmektedir. Nükleer Santraller ülkemiz için zorunluluk değildir, yıllarca vatandaşımızın sırtından şirketlere para aktarmak için kurulacak olan her anlamda kirli ilişkilerin aracıdır. Bu ülkenin nükleer santrallere ihtiyacı yoktur.

Dün dedik, bugün yine diyoruz. Vazgeçin. 26 yıl önce gerçekleşen bir kaza , daha geçen yıl bir daha olmaz denilen ama Çernobil ile aynı büyüklükte gerçekleşen Fukuşima ve yarın kim bilir hangi ülke, kıyı, hangi meyve , hangi bulut radyasyona bulanacak ,

Vazgeçin ,

Uydurma anlaşmalarınızın, göstermelik ÇED toplantılarınızın, paralarınızın,bankalarınızın tek getireceği 300 yıl girilemeyecek topraklardır. Sakat doğan çocuklardır.

Vazgeçin,

Bu halk ne ülkemizde ne dünyada nükleer santral istemiyor, insanlık sizlerin olmadığı bir dünyada kendi kullanacağı enerjiyi kendi ihtiyaçları için fazlasıyla üretecektir , buna tek engel sizlersiniz.

Birkez daha yüksek sesle yineliyoruz, nükleer santrallerden vazgeçin...

 

Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz

Ya dünyamıza inecek ölüm.

Nükleer Karşıtı Platform
 
 
 
 

800 bin yıl sonra bir ilk!

 

800 bin yıl sonra bir ilk! 

 

Küresel ısınmanın bir numaralı sorumlusu olarak görülen karbondioksitin Dünya atmosferindeki miktarı kritik eşiğe ulaştı.

Kuzey Kutbu’nda bulunan izleme istasyonları, atmosferdeki karbondioksit miktarının milyonda 400 seviyesine ulaştığını gösterdi. Alaska, Grönland, Norveç, İzlanda ve hatta Moğolistan’da ibre 400’ü aştı.

Rakamların mevsimlere göre değiştiği, bitkilerin karbondioksiti emdiği yaz aylarında ufak bir düşüş yaşanacağı belirtildi.

Ancak asıl endişe verici olan, atmosferdeki karbondioksit miktarının artış hızı.

BİR ÖNCEKİ EŞİK 350'YDİ

Uzmanlar, yıllar önce atmosferdeki karbondioksit oranının milyonda 350’nin üzerine çıkmasının tehlike yaratacağını öne sürmüştü. Ancak son yıllardaki hızlı artışla bu oranın küresel ortalaması milyonda 395’e ulaştı.

Kısa bir süre içinde küresel ortalamanın da 400’ü aşacağı öngörülüyor.

Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi Küresel İzleme Direktörü Jim Butler, “400 çok kritik bir eşik. Bu, dünyaya, karbondioksit sorununu çözmediğimizi ve başımızın hala dertte olduğunu gösteriyor” dedi.

800 BİN YIL SONRA BİR İLK

Hürriyet'in haberine göre küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak görülen karbondioksit, atmosferde 100 yıl kalıyor. Ölü bitkilerin çürümesi sonucu ortaya çıkan ve hayvan kaynaklı karbondioksit atmosferde doğal olarak bulunuyor. Endüstri Devrimi’nden önce, atmosferdeki karbondioksit olanının milyonda 275 olduğu tahmin ediliyor.

60 yıl boyunca ortalama ölçümler, rakamların çok daha yüksek olduğu şehir merkezleri dışında, 300 civarında seyretti. Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların tüketimi, atmosferdeki karbondioksit oranında hızlı yükselişe neden oldu.

Butler,atmosferdeki karbondioksit seviyesinin 800 bin yıldır milyonda 400’e ulaşmadığını belirtti.

 
Dünya Çevre Günü Nedir?
 
 
Cevre-Gunu-Resimleri
 
 
1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan bir kararla,5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.

Haziran ayının ikinci haftası ile başlayan haftayı,okullarımızda Çevre Koruma Haftası olarak kutlamaktayız.
Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları,çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur.
 
Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi,günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
 
Ölümlere sebep olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda oluşmaktadır.
 
Balıklar,çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir.

Sanayi artıkları,spreyler,yakıtlarla ortaya çıkan gazlar,dumanlar,petrol ve ilaç atıkları,plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etmenlerdir.

Çevre kirlenmesini,insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz.
 
Doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunludur.
 
Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek,yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir.
 
Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz.
 
Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız

Hepinize güzel,temiz bir çevrede,mutlu ve sağlıklı bir ömür dilerim.

 

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster